Old Spice ile basketbolun dünü, bugünü, yarını: Aydın Örs

"Basketbolumuzun geleceği için umutluyum... İnişler çıkışlar olması normal... Türk oyuncusunun yeteneği, cesareti çoğu yabancı basketbolcuda yok. Sadece oyuncu yetiştirmekle kalmayıp, onları geliştirip, en üst seviyede rekabet edecek düzeye taşımalıyız. Umutsuz olmamak gerekir. Bunun yerine Türk basketbolunun var olan potansiyeli harekete geçirmeliyiz. Burada ödev bizlere düşüyor... Basketbolu yönetenlere, kulüplere ve biz antrenörlere..."

Old Spice ile basketbolun dünü, bugünü, yarını: Aydın Örs
15 Aralık 2022 - 16:12 - Güncelleme: 15 Aralık 2022 - 16:30

Takım sporlarında ülkemize gelen ilk Avrupa kupasının ve 12 Dev Adam efsanesinin mimarı, basketbol koçluğunun duayeni, Efes Pilsen'in başarıyla büyüyen benim gibi birçoklarının basketboldaki kahramanı Aydın Örs ile Türk basketbolunun dünü, bugünü ve yarınını konuştuk... Kaldırdığı kupalar, yetiştirdiği oyuncular ve antrenörlerin yanında örnek duruşuyla basketbolumuzun aydınlık yüzü olan, gerçek bir duayen, eşsiz spor insanı Aydın Örs ile imzasını bıraktığı dünlerden başladığımız yolculukta, bugün gelinen nokta ve yakın gelecekteki beklentileri üzerine dolu dolu bir söyleşi yaptık. Lafı fazla uzatmadan basketbolumuzun güncel fotoğrafını detaya inerek anlatan Aydın Örs ile yaptığımız röportaja geçelim.


 
KORAÇ ANSIZIN GELMEDİ, BİR BİRİKİM VAR
 
Tolga Yenigün: Türk spor tarihinin takımlar düzeyindeki ilk Avrupa kupası ve basketboldaki ilk kırılma anı olarak gösterilen 1996'daki Koraç Kupası ile başlasak. O sürece giden yol ve sonrası için neler söylersiniz?

 
Aydın Örs: Aslında ben kendi dönemimden bahsederken 1993'te o dönemki adıyla Avrupa Kulüpler Kupası'nda Aris ile oynadığımız finalden bahsetmeliyim. Biz Koraç zaferine sıfırdan ulaşmadık. Türk basketbolunun bir tarihi var, o sürece gelene kadar da birçok antrenör, yönetici ve oyuncunun da emeği söz konusu...
 
O günlerden gelen vizyon ve birikim de bizim şansımız oldu. O dönemlerde aralıklı olarak Genç Milli Takımımızın antrenörlüğünü de yaptım. O zamanlar Sovyetler Birliği ve Yugoslavya henüz dağılmamıştı, bunun gibi güçlü ülkelerle kafa kafaya oynuyor, bazen kazanıp bazen de kaybediyorduk. Yani kısacası bunlarla rekabet edebiliyorduk. Ama büyükler kategorisine geçtiğimizde aynı milli takımlara çok büyük farklarla yeniliyorduk. Ben de aradaki bu farkın nasıl oluştuğuna kafa yoruyordum.
 
Efes'in başına geldiğimde Ergin Hoca (Ataman) ile birlikte takımın nerede kamp yapması gerektiği üzerine konuşuyorduk. Avrupa'nın en iyi takımları sezon öncesi İtalya Bormio'da kamp yapıyordu. Biz de kamp yeri olarak orayı seçtik ve oyuncularımız Bormio'da Avrupa'nın önde gelen kulüpleri ile oynarken aslında yıldız oyuncularla aralarında çok da büyük farklar olmadığını gördüler. Bu vizyon değişikliği ve kazanılan özgüven önce 93'te Yunan ekibi Aris ile Avrupa Kulüpler Kupası'nda oynanan finali getirdi. Hatırlarsın Efes ile o finali son anda kaybettik.
 
Geçen sene o kadronun bir fotoğrafını göstermiştin bana, 'Hocam neredeyse tümü altyapılardan öğrenciniz' diye... Hakikaten öyle, Taner Korucu'yu da sayıyorum 9'u benim altyapıdan öğrencimdi. Eczacıbaşı'nda yetişen Tamer Oyguç ve yabancılarımız Naumoski ile Richard hariç.


Ayaktakiler: Tarık Sarıçoban, Faruk Rasna, Larry Richard, Tamer Oyguç, Mustafa Kemal Bitim, Oktay Öztürk
Oturanlar: Tacettin Çıpa, Petar Naumoski, Gökhan Güney, Taner Korucu, Ufuk Sarıca, Volkan Aydın.

1993-94 sezonunda Avrupa Şampiyon Kulüpler Şampiyonası'nda (bugünkü EuroLeague) çok güçlü takımların olduğu grubu lider bitirdik, play-off'ta eşleştiğimiz Barcelona'ya sakatlıklar yüzünden 2-1 yenildik ve elendik. O sezon yaptıklarımız da büyük bir başarıydı, ardından da 1996'da Koraç geldi. Yani birden bire kazanılmadı Koraç Kupası... Türk basketboluna bizden öncekilerin verdiği katkılar, kulübüm Efes Pilsen'in bana güvenmesi ve Genç Milli Takım hocalığı dönemimde edindiğim tecrübe ile vizyon sayesinde taşlar yerine oturdu.


 
T.Y.: Özetle 'Koraç ansızın gelmedi, belirli bir birikimin sonucu' diyorsunuz Aydın Hocam...
 
A.Ö.: Evet öyle... Şimdi Türk basketbolunun kırılma noktası diyorsun ya, evet önemli değişim rüzgârları o zamanlardan esmeye başladı. Yönetici, antrenör ve oyuncu bazında basketbolun tüm aktörlerinde 'biz de yapabiliriz' düşüncesi oluştu. Var olan kulüpler daha fazla yatırım yaparken, yeni kulüpler de sponsorlar aracılığıyla daha büyük destekler buldu.
 
Gelenekleri olan Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray da basketbol şubelerine fazla yatırım yapmıyordu. Efes'in de içinde olduğu müessese kulüpleri ile tekrar rekabet edebilmek için yatırımlarını arttırıp, Avrupa kupalarında da söz sahibi olmaya başladılar, Yani olumlu değişiklikler gerçekleşti. Bu da yavaş yavaş önce altyapı milli takımlarına sonrasında da A Milli Takım'a yansıdı diye düşünüyorum.
 
Altyapı yatırımlarının önemi ve oyunculara tecrübe kazandırmanın bir kulübü nereye getirdiğini görünce basketbola olan ilgi arttı. Gündemden düşen basketbol bu sayede medyada ve kamuoyunda daha fazla konuşuldu. Futbol kadar olmasa da gazeteler ve o dönem TRT, sonrasında özel kanallar; basketbol haberlerine daha fazla yer vermeye başladı. Dolayısıyla bu sektör büyüdükçe daha fazla kulüp, daha fazla oyuncu istihdam etmeye başlarken, anne - babalar çocuklarını basketbola yönlendirdi. Ben basketbolun bu başarılarının yeni bir heyecan yarattığını düşünüyorum.


 
O DÖNEMDE KULÜP TAKIMLARINDA DA İNSİYATİF ALAN 12 DEV VARDI
 
T.Y,: A Milli Takımın 12 Dev Adam efsanesine dönüştüğü 2001 EuroBasket'te de sizin imzanız vardı. 2010'daki Dünya Kupası'ndaki gümüşe giden serüvenin de öncüsü oldunuz.. 12 Dev Adam dönemi için neler söylersiniz?

 
A.Ö.: 12 Dev Adam efsanesi gerçekleşen bu yatırımların sonucunda oluştu. 90'ların başından itibaren hem altyapı hem de üst yapıya yatırımlar arttı. O zamanlar sadece 2 yabancı oynayabiliyordu Türkiye Ligi'nde... Türk basketbolcular rol oyuncusundan ziyade karar verici olan, maçın kritik kırılma noktalarında insiyatif alan isimlerdi. O dönemler altyapıdaki uluslararası turnuvalarda ümitlerde finaller, gençler ve yıldızlarda ise şampiyonluklar gelmeye başladı.
 
Bu modelde yetişen Türk oyunculara NBA ve Avrupa'dan üst üste teklifler gelmeye başladı. Mirsad Türkcan, Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur NBA'e; İbrahim Kutluay Panathinaikos'a gitti, yine Mirsad CSKA'da da oynadı. İyi yetişen Türk oyuncular, önemli ve üst seviye kulüplerde yer aldı. Bu etkenler A Milli Takım'a da yansıdı. 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası'ndaki gümüş madalya, önemli oyuncuların yetiştiği 3-4 jenerasyonun katkılarıyla geldi. Tabii ki egosu yüksek, takımlarında başarılı olmuş oyuncuları A Milli Takım'da yönetmek de kolay iş değildi... Ama onlar gerek Efes gerekse milli takım altyapılarında öğrencilerim olduğu için benim için bir nebze daha kolaydı.
 
O GÜMÜŞLE BELKİ BASKETBOLUMUZ KURTULMADI AMA ÇOK YOL KAT ETTİ
 
T.Y.: Turnuvaya ev sahibi olmamızın başarıdaki etkisi için neler söylersiniz? 2001'deki EuroBasket de 2010'daki Dünya Kupası da Türkiye'deydi.

 
A.Ö.: 2001 EuroBasket'te zor maçlar oynamamıza rağmen kararlı, hiçbir zaman yenilgiyi kabul etmeyen bir takımdık. Gerçekten zor zamanlarımız da oldu. Tamam ev sahibi olmak avantajdı, Ankara ve İstanbul'daki seyircinin başarıya katkısı da yadsınamaz. Ayrıca bu oyuncular büyük baskıyla oynadı bunu da kabul etmeliyiz. Turnuva devam ederken Fransa Milli Takımı Antrenörü bana, 'Koç kendi sahanda oynamak kadar zor bir şey yok' diye dertlendi. Hakikaten büyük stres altındaydık, final de oynadık; ama son anda Sırbistan-Karadağ'a kaybettik. Bu Türk basketbolu için önemli bir noktaydı. Bu başarıyla Türk basketbolu belki yeteri kadar büyümedi; ama çok yol kat etti. Özellikle kamuoyunun ve yeni yetişen gençlerin ilgi odağı basketbol oldu.


 
BU ŞAMPİYONLUKLAR SIÇRAMA YAPTIRACAK ŞAMPİYONLUKLAR DEĞİL
 
T.Y.: Bugünlere geldiğimizde önce Fenerbahçe'nin EuroLeague şampiyonluğunun ardından Efes'in üst üste 2 zaferi geldi, bugünleri nasıl değerlendirirsiniz..

 
A.Ö.: Bu kulüplerin Avrupa kupalarındaki başarılılarını tebrik etmemiz gerekir. Çünkü bu kulüplerin yönetiminin, teknik adamlarının ve orada çalışan staff ve oyuncuların başarıda çok büyük bir emeği var. Bu kupaları kazanmak çok zorlu süreçlerden geçmeyi gerektirir. Önce Fenerbahçe'nin ardından Anadolu Efes'in EuroLeague şampiyonlukları, yine son dönemde EuroCup'ta mutlu sona ulaşan Galatasaray ve Daçka'nın, Europe Cup'ta ise Bahçeşehir'in başarıları önemli.
 


Basketbolun konuşulmasını, gündemde olmasını sağlayan bu başarılar, kulüpleri ve kamuoyunu mutlu ediyor. Ama şu yönü unutulmamalı hem Fenerbahçe hem de Efes'te 9-10 yabancı oynuyor; keza diğer kulüplerimizin de Avrupa kupalarında asgari 5-6 oyuncu ile devam etmeleri ve kazanılan şampiyonluklarda Türk oyuncuların katkısının yok denecek kadar az olmasından dolayı pek mutlu olamıyorum.
 
Bu kulüplerin şampiyonluklarında Ergin Ataman, Zeljko Obradovic -keza bu sezon Dimitris Itoudis de çok iyi başladı- gibi önemli koçların rolü büyük; ama Türk oyuncuların süre alamaması nedeniyle bu başarıların Türk basketboluna ne kadar katkı verdiği de tartışılır!
 
T.Y.: Bugünün 'Dev'lerine gelirsek... A Milli Takım, EuroBasket'teki dramatik eleme sonrası 2023 FIBA Dünya Kupası'na katılma şansını da erkenden kaybetti.. Türk Milli Takımı'nın mevcut durumu için neler söylersiniz?
 
- Öncelikli olarak son dönemde alınan bu başarısız bsonuçlardan en az sorumlu tutacağımız insanlar, A Milli Takım'ın son dönem koçluğunu yapan Ufuk Sarıca, Orhun Ene ve Ergin Ataman'dır. Basketbol paydaşları olarak A Milli Takım için ne yapıyoruz? Buna bakmalıyız...
 
Kulüplerin altyapılarıyla başlayalım. Birkaçını tenzih ederek söylüyorum... Kulüpler, altyapı yatırımlarını göstermelik yapıyor. Bir kısmının tesisi dahi yok, bir kısmı da tesisleri altyapılara yeterli şekilde kullandırtmıyor, bir kısmı ise nitelikli antrenör istihdam etmiyor, göstermelik antrenörlerle altyapılarını sürdürüyor.


 
HEP KARAR TOPLARINDA KAYBETMEMİZ TESADÜF DEĞİL
 
T.Y.: Altyapılar için en doğru örnek Bandırma da maalesef kapandı...

 
A.Ö.: Evet Banvit'in kapanması çok üzücü oldu. Şu an bile A Milli Takım'a bakınca oradan yetişen 5 oyuncu (Alperen Şengün, Şehmus Hazer, Furkan Haltalı, Sadık Emir Kabaca, Ercan Osmani) var. Sabırlı şekilde altyapı yatırımlarını sürdürünce onun karşılığı bu şekilde mutlaka alınıyor. Burada Banvit Kulübü'nün yönetici ve antrenörlerini kutlamamız gerekiyor.
 
Doğru bir altyapı modeli olmayınca nitelikli oyuncu yetişmiyor, basketbolcularımız üst düzey rekabet edemiyor. Nitelikli antrenör de istihdam edilmiyor.
 
Özetle tek sorun ülkemizdeki yabancı oyuncu fazlalığı değil, onlarla rekabet edebilecek basketbolcu yetiştirip, geliştiremiyoruz. Asıl sorun bu...
 
2019'dan bu yana Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF) Eğitim Kurulu olarak seminerler yapmaya başladık. Oyunculara bireysel gelişiminin önemini anlatmaya çalışıyoruz. Basketbolcunun gelişimi sadece takım idmanıyla olmaz. Geçmişte uluslararası seviyede oynamış yıldız oyuncularımızın hepsi, ekstra idmanlar yaparak gelişim gösterdi ve çıkış yaptı.
 
Bugün EuroLeague takımlarımız 3 günde bir maç yapıyor, gençlerin gelişmesi için ekstra idmanlara yeterince zamanları yok. Özellikle 'genç basketbolcular kendilerini özel olarak nasıl geliştirir?' bunu çok iyi düşünmeliler. Oyuncu geliştirme programları yapmak lazım ve onların da cesaretle çalışması gerekiyor. Gençlerimizin bazıları, 'Fırsat bana gelsin de çıkıp oynayayım' diye düşünüyor. Fırsatı sen yaratacaksın. Bunlar birbirine bağlı konular.
 
Nihayetinde süreç bu şekilde ilerleyince, onlar da kulüplerinde rol oyuncusu olmaktan öteye gidemeyen isimler, A Milli Takım'a gelince de karar verici pozisyonda olamıyorlar. Kritik anlarda ne yapacaklarını bilemiyorlar. Sadece çalışmakla, kendini geliştirilmekle de olmuyor, tecrübe kazanmak çok önemli. Oynadığı takımlarda karar anlarında sahne almaları lazım. Bu NBA'deki temsilcilerimiz için de geçerli.
 
EuroBasket'te Fransa ve İspanya ile Dünya Kupası elemelerinde ise Sırbistan'la oynadığımız maçları hep son saniyelerde kaybettik. Bu takımlardan İspanya şampiyon oldu, Fransa final oynadı, Sırbistan'ın da kalitesi zaten ortada... Bu da gösteriyor ki ay yıldızlıların kapasitesi var; ama o belirsizlik ve oyuncularda özgüven olmadığı için kritik anlarda telafisi olmayacak hatalar yapılıyor. Bu yüzden kolaycılığa kaçıp sadece koçları suçlamamak lazım. Burada hata varsa kulüpler ve federasyondan başlayarak, yetişen oyuncuları geliştiremediğimiz için şapkayı önümüze koymalıyız. Hem TBF'ye hem kulüplere hem de oyunculara düşen görevler var...


 
TESİS İVME KAZANDIRIR AMA GERÇEKÇİ OLMAK LAZIM
 
T.Y.: Bu bağlamda TBF'nin 'Basketbol Gelişim Merkezi' projesi için sizin değerlendirmeniz nedir?

 
A.Ö.:
Basketbol Gelişim Merkezi hepimizin umutla beklediği bir proje bu vesileyle Hidayet Türkoğlu başkanlığındaki federasyonu kutlamamız gerekir. Umarım gelecek yıl bitme noktasına gelir. Bu proje basketbola ivme kazandırır; ama sadece tesis ve bu proje ile olmaz, gerçekçi olmak lazım. Tesis bittikten sonra radikal kararla alınıp basketbolun gelişmesi için kısa ve uzun vadeli planlarının olması gerekir. Ve bu tesisin de bu planlar doğrultusunda kullanılması gerekir.


 
T.Y.: Dünden bugüne geldiğimiz noktayı kıyasla, Türk ve dünya basketbolunun geleceği için öngörüleriniz nelerdir?

 
A.Ö.: Basketbolumuzda 5, 10 ya da 20 sene geriye bakınca, bugünle arasında anormal değişiklikler yok! Bundan 10-15 yıl sonra da olmayacak! Eskiye kıyasla bugün basketbolda en büyük fark müthiş atletizm oldu. Sadece atletizm de değil, fundamentali iyi olan oyuncular, ön plana çıktı. Dış şutu olmayan, statik pivotlar yerine daha mobilize ve yüksek yüzde ile oynayanlar değerli hâle geldi. Bunun sonraki yıllarda daha da geliştiği; atletizm ve teknik yeterlilik ile başta şut olmak üzere topu daha iyi kullanan 4 - 5 numara oyuncuların tercih edileceği ortada. NBA Draftı'nda ilk sırada olması beklenen 2.19'luk Fransız Victor Wembanyama tarzı oyuncular öne çıkıyor.
 
İster 1.85 ister 2.15 m. boyunda olsun... Oyunculardan artık hem atlet, şutör hem de savunmacı olması bekleniyor. Belki daha çok hücum konuşuyoruz; ama savunmada hücum kadar önemli. Umarım Türk basketbolu bu değişime ayak uydurur ve fırsat geldiği için söylüyorum. 3 yıl uluslararası turnuvalarda yokuz. Bu 3 yılda oyuncu havuzunda çıkacak basketbolcularımıza maç temposu kazandırmak, çeşitli uluslararası organizasyonlarla tecrübe kazandırmak TBF'nin misyonu olmalı. Tecrübeleri eksik kaldıkça karar anlarından hata yapacaklar.
 
BGL TAMAM AMA TEK BAŞINA ASLA YETERLİ DEĞİL
 
T.Y.: En beğendiğiniz projelerin başında BGL'nin olduğunu biliyoruz, 2 sezon önce hayata geçen kızlar kategorisi için de görüşlerinizi alabilir miyiz?

 
A.Ö.: Hep söylüyorum Basketbol Gençler Ligi, TBF'nin yaptığı en iyi iş... Hep erkeklerden konuştuk; ama BGL'nin kızlar kategorisi sayesinde daha önce küme düşen altyapı milli takımımız tekrar yükselişe geçti. Kadın basketboluna fazla hakim değilim; ama BGL sayesinde olumlu işler oluyor. BGL diye bir lig olduğu için kulüpler, altyapıya önem vermek adına kendilerini mecbur hissediyor. Antrenörler, kondisyonerler, idareciler istihdam ediliyor... Genç oyuncular daha fazla göz önünde oluyor.
 
Burada sorun şu BGL'de oynayan 18 hadi 19 yaş ile 22 arasını nasıl dolduracağız? Bireysel gelişim koçluğu ile özel idmanlar yaptırmadan, aradaki o boşluğu doldurmadan, bu oyunculardan milli takımlarda yeterli verimi alamayız. Kulüplerinde 8 - 10 yabancı oyuncu yer alırken, onlarla nasıl rekabete girecekler? Onlar hiçbir zaman karar verici konumda değiller, rol oyuncusu oluyorlar... Yani BGL kesinlikle vazgeçilemez gerekli bir lig; ama tek başına da yeterli olmuyor.


 
T.Y.: Kapanış cümleleriniz nasıl olur Aydın Hocam... Basketbolumuzun geleceğinden umutlu musunuz?
 
A.Ö.: Ben Türk basketbolunun geleceğinden umutluyum... Neden umutluyum? Ben şu an TBF Eğitim Kurulu'nda antrenör eğitiminin başındayım, o kadar genç ve heyecanlı antrenörler geliyor ki, iyi bir antrenör havuz oluşturuyoruz. Basketbolumuzun geleceği için umutluyum... İnişler çıkışlar olması normal... Türk oyuncusunun yeteneği, cesareti çoğu yabancı basketbolcuda yok. Sadece oyuncu yetiştirmekle kalmayıp, onları geliştirip, en üst seviyede rekabet edecek düzeye taşımak olmalı. Umutsuz olmamak gerektiğini düşünüyorum. Bunun yerine Türk basketbolunun var olan potansiyelini harekete geçirmeliyiz. Burada ödev bizlere düşüyor... Basketbola yönetenlere, kulüplere ve biz antrenörler olmak üzere hepimize düşüyor...


YORUMLAR

  • 0 Yorum