OKUL
Türk sporunun güçlü ekollerinden Darüşşafaka, Kuban’ı yenerek EuroCup’ı bir kez daha Türkiye’ye getirdi. Bu şampiyonluk, şüphesiz sıradan bir zaferden daha fazlasını ifade eden bir hikayeye sahip...
ALİ KONAVİÇ
Darüşşafaka için geçtiğimiz yaz, pek de parlak geçmemişti. EuroLeague’deki ilk sezonunda son 8’e kalmayı başaran ve Real Madrid’den maç alan Daçka için üstüne koyup, daha güçlü dönüş yapma vaktiydi. Ancak öyle olmadı. Kulüp, sponsorluk gücünün önemli bir kısmını, lideri Wanamaker’ı ve her şeyden önemlisi EuroLeague biletini kaybetti.
David Blatt gibi yüksek profilli bir antrenör, EuroCup’ta çalışır mıydı? Daçka’nın önündeki en büyük soru işareti buydu. Zira çok yakın bir tarihe kadar Cavaliers’ta tarihin en büyük oyuncularından birine koçluk yapan, NBA finali tecrübesi yaşayan bir antrenöre ‘Hadi gel, Kupa 2 oynayalım’ demek biraz haksızlık gibi gözüküyordu. David Blatt, mart sayısında Ribaund Dergi’ye bu konuda şunları söylemişti: “Kulüp bana, eğer ayrılmak istersem beni onore ederek yollarımızı ayıracağımızı söyledi. Şartları ve planı samimiyetle sundular. Her zaman çok olgun davrandılar. Bu tavır, burada kalmamı sağlayan en büyük faktör oldu.”
WILBEKIN'İN Kİ BELKİ DE EUROCUP TARİHİNİN EN İYİ PERFORMANSI
Daçka için, EuroCup sezonu işte bu şartlar altında başladı. Elbette imkanlar bir peri masalını işaret etmiyordu. Kulübün hâlâ EuroCup’ı kazanabilecek bir takım ortaya çıkartması mümkündü. Hele ki, organizasyonun başında Blatt varken! Tecrübeli koç, Maccabi günlerindekine benzer bir yapılanmaya gitti. Elinde kalan Wilbekin’i, takımın yeni lideri olarak belirledi. Çevresini ise, defoları olan ancak tavanı yüksek ABD’li oyuncularla doldurdu. Kidd, Cummings, JaJuan Johnson, Michael Eric, Bell, Sant-Ross.
Her biri, Blatt’in bu yapısı içerisinde oldukça değerli gözüktü. Ancak burada aslan payını Scottie Wilbekin’e vermemek büyük haksızlık olur. Avrupa’da yetenek havuzunun NBA tarafından bu denli tehdit edildiği ve daraldığı şu dönemde, Wilbekin; sadece Daçka değil, Avrupa’daki tüm basketbolseverlerin zihnine, ismini not ettirdi. Müthiş yetenekleri ve skorerliği bir yana, kritik anlarda ‘clutch’ işler yapma ve takımı peşinden sürükleme konusundaki vasıflarını da birkaç gömlek yukarı çekti. Wilbekin halihazırda 25 yaşında, EuroLeague ve milli takımımız için mücevher değerinde. Özellikle yarı finalde Münih ve finalde Kuban deplasmanında yaptıkları, EuroCup tarihinin gördüğü en iyi bireysel performanslardan. Bu iki takımın da, mutlak EuroLeague kalitesinde olduğunu hatırlatmakta fayda var. Wilbekin, kalitesini ve mental olgunluğunu, Avrupa basketbolunun en üst seviyesi için kesinlikle kanıtladı. Ve hala cebinde ortaya çıkarabileceği yeni şeyler var.
BU ŞAMPİYONLUK YERLİ KATKISIYLA EKSTRA KIYMETLİ
Mücevher konusu açılmışken, Daçka’nın bu sezonunda önemli pay sahibi olan yerli oyunculara bir parantez açmadan olmaz. Burada isim isim gitmektense, daha önce de önemli olduğunu söylediğim bir noktaya değinmek istiyorum: Yerli oyuncuların düzenli EuroCup oynaması. Bu, Türk basketbolu için çok kritik bir husus. Gönül isterdi ki, Kızılyıldız gibi yerli oyunculara düzenli EuroLeague şansı sağlayan bir yapıya sahip olalım ancak bu mümkün gözükmüyor. Zira bu, büyük oranda oyuncuların hak etmesiyle mümkün olacak bir şey ve bizim oyuncularımız şu an için -istisnalar dışında- EuroCup seviyesine daha uygun. Daçka bu sezon Furkan Aldemir, Okben Ulubay, Muhammed Baygül, Doğuş Özdemiroğlu, Kartal Özmızrak ve Emircan Koşut’a bu şansı sağladı. Furkan’ı bir kenara ayırırsak, milli takımımızın henüz faydalanamadığı ancak acil ihtiyaç duyduğu oyunculardı bunlar ve kariyerleri için çok değerli tecrübeler edinmiş oldular. Daçka’nın şampiyonluğu bu yönüyle bile ekstra kıymetli. Okul, yine kendi ekolüne yakışan işler yaparak şampiyon oldu. Başarının altını, kültürüyle doldurdu.
Fenerbahçe, Galatasaray, Yakın Doğu derken, Türk basketbolunun erkekler ve kadınlarda Avrupa’yı süpürme süreci devam ediyor. Ancak ben Daçka’nın EuroCup şampiyonluğunu, bu Zaferler Devri’nin en şık hikayesi olarak görüyorum. Okul’un yeni hedefi mutlaka EuroLeague seviyesinde eğitmek ve kazanmak olmalı. Türk basketboluna değer katacak vizyon, şüphesiz bu.
YORUMLAR