Mimar

Modern basketbol dönemini başlatan antrenörlerden Steve Kerr, pace & space oyununu mikro düzeylerde mükemmelleştirmesi, yıldızlarını saha içinde doğru yönetmesiyle, üç yüzük daha kazandı. Jordan’lı durdurulamaz Chicago Bulls'un parçalarından olan Kerr, oyunculuk kariyerinde yaşadığı beş şampiyonluğun yanına krema gibi eklemiştir o üç yüzüğü...

Mimar
05 Nisan 2019 - 09:40
KUZEY KILIÇ

18 Ocak 1984; doğup büyüdüğü Lübnan’dan Amerika’ya giden ve Palisades Lisesi'nde
ilgiyi çeken Steve Kerr, Arizona Üniversitesi’ne daha yeni yeni alışmıştı. Üniversitenin takımı
Arizon Wildcats’te gösterdiği performans ile gelecek adına ışık veren Kerr, yatağına oturmuş o üzücü haberi arkadaşlarından almıştı.

Beyrut Amerikan Üniversitesi'nin başkanı Malcolm H. Kerr, Ortadoğu’daki durumdan dolayı hayatını kaybeden insanlardan biri oldu. Dönemin ABD başkanı Ronald Reagan, ‘’Dr. Kerr, hain bir saldırı sonucu maalesef hayatını kaybetmiştir’’ açıklamasını yapmıştı.

Amerika’da gecenin bir yarısıydı; üzücü haberi alan Kerr, ilk sezondaki antrenörü Lute Olson ve arkadaşlarının tesellisini kabul ediyordu. Aniden sokağa çıkmaya başladı ve saatlerce koştu. Ardından yatakhaneye döndü ve tamamen sakin bir biçimde uykuya daldı, ertesi gün Beyrut’a gitmek yerine maça çıktı. Arizona State’e karşı oynanan o maçta 5/7 ile 12 sayı üretti. 71-49 Wildcats zaferiyle sonlanan maç Kerr’ün ilk senesindeki en iyi performansını da barındırıyordu.

Chicago Bulls ve SA Spurs yıllarında da kendisine verilen ‘The Ice’ lakabı işte buradan geliyor. Zor kararların adamı, büyük başarıların en önemli yan parçası. 1988 Draftı’nda ikinci tur yirminci sıradan seçilen Kerr, Phoenix Suns formasını giymeye hak kazanmıştı. Bir
senelik Suns macerasının ardından Cleveland ve Orlando formalarını da giydi; ancak istediği ritmi bir türlü yakalayamadı.

Basketbol hayatını değiştiren olay ise 1993’te Chicago Bulls’a transfer olmasıyla gerçekleşti. Michael Jordan’ın olmadığı iki senelik arada play-off’larda iyi işler yapsa da hiçbir zaman şampiyonluk yüzüğüne kavuşacak o güce erişemeyen Bulls, Steve
Kerr’ü alarak yeni bir yapılanmanın adımlarını atmıştı. Ta ki 1995 sezonunda Jordan geri dönünceye kadar...

Süper yıldızına kavuşan Chicago eski günlerdeki gibi ortalığı kasıp kavurmaya başlarken Steve Kerr de onu özel kılan uzak mesafe oyunu ve aklıyla takımın ayrılmaz bir parçası oldu.

The Ice, oyunun sıkıştığı anlarda bulduğu kritik isabetler ve saha içinde sergilediği uyumla takımın en önemli yan parçalarından biri haline geldi. NBA tarihinin en iyi takımlarından
olan 1995-1996 Chicago Bulls’u ile kırılmadık rekor bırakmayan Kerr, oyunculuk kariyerinin zirve noktasına 1997 yılında ulaştı.

NBA finalleri altıncı maçının son saniyelerinde Jordan’dan aldığı pası üç sayıya çeviren Steve Kerr, 18 yaşında yaşadığı trajedinin intikamını sanki parkeden alıyor gibiydi.

Bulls macerasının ardından bir başka deha koç Popovich'in çalıştırdığı SA Spurs’e gitti. San Antonio Spurs’de iki şampiyonluk daha yaşayan Kerr, oyun felsefesini kat ve kat büyütüyordu.

2003 yılında tempo sorunu yaşadığı için parkelerdeki oyuncu rolünü sona erdirdi. Ama basketbola o kadar aşıktı ki çok ayrı kalamadı bu spordan; TNT’de Marv Albert ile birlikte
NBA yorumlamaya başladı.

Teknolojinin basketbola getirdiği analiz sistemlerini çok iyi kullanarak kısa sürede büyük bir üne kavuştu, CBS ve Yahoo dönemlerinin ardından işin daha da içinde olmak istiyordu.
İstediği gibi sürdüremediği Phoenix Suns menajerliğinin ardından 14 Mayıs 2014’te Golden State Warriors’ın başına koç olarak getirildi.

NBA’in geleceği adına büyük değişimler yaratacak bu hamle, ilk başlarda çok önemsenmedi; ancak art arda gelen başarılar ve ilginç hamleler köklü bir değişimin habercisiydi.

Genç bir omurgaya sahip GSW, keskin şutörlüğü ve aklıyla oynaması açılarından Steve Kerr’e çok benzeyen Stephen Curry’nin liderliğinde gidiyordu. Klay Thompson ve Draymond
Green ile birlikte ilk yıllarında çekirdek oluşturan Kerr; San Antonio’da oynarken öğrendiği alan paylaşımı stratejilerini, Phoenix’teyken gözlemlediği yüksek tempo oyunu ve Chicago’da oynarken uyguladığı üçgen hücumu harmanlamasıyla ortaya yenilmez bir makine çıkardı.

Elindeki yıldızlara Kevin Durant’i ekleyen; bu süper starları da -aynı kendisi gibi- harika
yan parçalarla entegre eden Kerr, senfonilerinin arasına en güzelini, 9. Senfonisi’ni eklemişti…

Oyunculuk ve antrenörlük kariyerinde kazandığı başarılar, kırdığı rekorlar; yorumculuk kariyerinde de getirdiği yenilikler ile yeniden inşa kavramının somut kanıtlarından birisi
oldu. Hem saha içinde, hem de saha dışında verdiği zor kararlar Steve Kerr için her zaman olumlu sonuçlandı; büyük başarıları kazanırken çalışmayı ve daima öğrenmeyi bırakmadı.

Ortaya çıkardığı kusursuz makinenin övgüsünü de her zaman olgunlukla karşıladı; The Ice Steve Kerr.

YORUMLAR

  • 0 Yorum