Melekler Şehri kimin olacak?
"Lakers için amaç evin sevilmeyen çocuğunu mağlup ederek finallere gitmek ve oradan yüzüğe uzanmak olacak. Clippers ise imajının ve konumunun farkında... Los Angeles denince akla Lakers değil, Clippers’ın gelmesini sağlayamayabilirsiniz; ancak onları yenerek keyifli bir hikâyeye ve çok daha tatlı şampiyonluğa ulaşabilirsiniz. Daha iyi bir motivasyon düşünemiyorum."
07 Şubat 2020 - 11:16
Los Angeles basketbolu tarihinde görmediği bir heyecanı yaşıyor şu aralar. Hem şehrin asıl sahibi Lakers hem de Chris Paul-Blake Griffin işbirliğiyle o imajı kırmaya çalışsa da, şehrin üvey evladı olarak gösterilen Clippers; bugün NBA’in zirvesindeki üç takımdan ikisi olarak konumlanmış durumda. Doğu’da Milwaukee kazanmaya devam ederken, Batı’da hikâye iki Los Angeles takımı üzerinden işleniyor ve Staples Center’da atmosfer, günden güne ısınmaya devam ediyor.
LA Lakers ve LA Clippers, ligin yeni süper güçleri olurken bunu artık gelenekselleşen metotlarla yaptılar. Lakers, genç çekirdeğine önce ligin en iyi oyuncusu LeBron James’i ekledi. Sonra genç çekirdeğinin neredeyse %80’i karşılığında ligin bir diğer süper yıldızı Anthony Davis’i kadroya kattı ve LeBron-AD ikilisi, kağıt üzerinde yarattıkları doğal beklentiyi de aşarak Lakers’ı Batı’nın 1 numarası yaptı. Beklentiyi aşmak bir yana, çok kısa sürede yakaladıkları uyum ve çevrelerindeki oyunculara kattıkları değer Lakers’ın asıl kazanımı oldu.
Lakers bugün, Javale McGee (her ne kadar imajını Golden State günlerinde değiştirse de) ve Dwight Howard gibi isimlerden ciddi katkı alan bir yapı haline gelmiş durumda ve bunun beklenenden daha hızlı bir biçimde oluştuğunu kabul etmek gerek.
Burada herhalde koç Frank Vogel’a bir kredi vermek de adil olur. Lakers elindeki personel itibariyle ligin en iyi savunma takımlarından biri olmaya zaten yakındı; ama bundan tetiklenen hücumun, henüz 2020’nin başında bu seviyede olması bir koç başarısı. Takım derin ancak Kuzma gibi adı oynadığı oyundan çok takas söylentileriyle anılan bir ismin yanında; Rondo gibi birçok koç için yönetmesi çok zor isimlerin de kadro bulunduğunu unutmamak gerekir.
Lakers’ın geçtiğimiz sezon play-off dahi yapamayan bir takımdan, 60 galibiyeti geçmesi muhtemel bir takıma dönüşümünü sadece Davis’le açıklamak kolaya kaçmak olur. Ancak Davis’in de hem bizzat iddiasını ifade ettiği yılın savunmacısı ödülüne yakın olduğu hem de hücumda LeBron başta olmak üzere takımın tüm parçalarıyla çok verimli bir ortaklık kurduğu bir gerçek.
Vogel’ın elinde, ligin en iyi 6-7 oyuncusundan ikisi var ve çevrelerini yönetme konusunda beklenenin çok önünde. Özetle Lakers için söylenecek 10 şey varsa, bunun hemen hemen 9’u olumlu. Peki Los Angeles’ın diğer yüzünde neler oluyor?
Clippers, gördüğünüz üzere bu yazıda da ikinci paragrafı almış durumda. Tam bu paragrafa başlarken, neden Clippers’ı ikinci paragrafa bıraktığımı düşündüm ve bunun otomatik bir karar olduğunu fark ettim. İçgüdüsel olarak Lakers’ı erken yazdım. Fakat sezonun sonunda “başarmak” daha güçlü bir imaja ve tarihe sahip olmakla hiç ilişkili değil. Geçtiğimiz sezon Lakers’ın yaşadığı hayalkırıklığı bunun en somut örneği ve şu an Batı’nın zirvesinde olsalar da, Clippers tehditi hiç olmadığı kadar gerçek.
LA Clippers, Toronto’da geçirdiği deyim yerindeyse kiralık sezonda şampiyonluk yüzüğünü takmayı başaran gerçek bir lidere sahip. Kawhi Leonard’ı uzun uzun anlatmak sadece zaman kaybı olacaktır. Kimilerine göre ligin en iyi oyuncusu, ligin yakın tarihinin en iyi perimetre savunucusu, Heat ve Warriors hanedanlarını yıkan adam. Ve yanında müthiş bir oyuncu olması bir yana, müthiş bir ikinci oyuncu rolünü de oynama konusunda mahir bir Paul George.
Alın size kendiliğinden oluşan bir şampiyonluk iddiası! Hatta bu iddia o kadar güçlü bir biçimde kabul gördü ki, bazı basketbol yorumcuları şu aralar Clippers’ı normal sezonu en düşük tempoyla oynayan şampiyonluk adayı olarak gösteriyor.
Şampiyonluk fikrinin ve Leonard’ın 'yük yönetiminin' takımın konsantrasyon ve yoğunluğunu
olumsuz etkilediğini düşünüyorlar. Bu noktada Harrell da arkadaşlarını sarsan bir açıklamaya imza attı; ancak arkadaşlarını asıl silken Leonard oldu. Son dönemde “Hadi gidiyoruz” demeye başlayan Kawhi Leonard, normal sezonun bu bölümünde play-off ciddiyetine bürünmüş durumda. Elbette play-off geldiğinde cebinden çıkartabileceği daha çok şey var. Ve biz bunu çok iyi biliyoruz; ancak şu aralar eleştirilerin farkında gibi gözüküyor ve elbette Milwaukee ciddiyetinde olmasa da, bu yeni kadronun daha iyi bir normal sezon geçirmesini istiyor.
Sanıyorum bunu Leonard’dan daha çok isteyen bir isim daha var, o da Doc Rivers. Tecrübeli koç, Boston Celtics’ten sonra burada da nihayet bir şampiyonluk potansiyelli kadro buldu. Geçtiğimiz sezon başardıkları her şey sürpriz ve haneye artıydı. Bu sezon baskı ve beklenti çok yüksek; ancak bunu yönetme konusunda en becerikli koçlardan birine ve aynı zamanda lidere sahipler.
Clippers’ın derinliği ise Lakers’a göre en büyük artısı gibi gözüküyor. Hatta bu derinlik, Denver örneğinde olduğu gibi play-off basketboluna pek uygun değil gibi. Daha çok bir normal sezon artısı ve ilginçtir, süper yıldızlarını daha ekonomik kullandıklarından olsa gerek, normal sezonda o farkı yaratamadıkları gibi Lakers’ın 5 maç gerisine düştüler.
Hoş 8-9 kişiye kesilecek bir rotasyonla 'mayıs’a gireceklerini kestirmek zor değil. “Peki hangi isimler devam etmeyecek?” şeklinde düşündüğümüzde McGruder ve mevcut görüntüsüyle Patterson biraz ön plana çıkıyor. Patterson çok basit, şut atan bir uzun olması açısından elbette daha avantajlı; ancak şu an hakikaten iyi gözükmüyor. Parkede Leonard ve George’u bulundurma lüksüne sahip bir koçun da, ki elde JaMychal Green de varken, bir oyuncuya sadece profilinden ötürü dakika vermesine gerek yok. Bu iki oyuncuyu, tepede bir uzun ve herhangi iki kısayla kombinleyebilir.
Lakers ve Clippers, ligin en çok dikkat çeken iki takımı gibi gözüküyor. Onları konuşmaya devam ediyoruz, edeceğiz de. Ancak kafamızın bir yerindeki asıl soruya da ara sıra dönmekte fayda var. Soru basit, bir seri oynadıkları zaman mesela bir Batı Finali. Kim 4 maç kazanmaya daha yakın. Öncelikle saha avantajı böyle bir seride hayati öneme sahip ve Lakers buna daha konsantre gibi gözüküyor.
Parkeye döndüğümüzde iki takımın da birbirine karşı üstünlük kurabileceği alanlar mevcut. Her şeyden önce iki takım da ligin en elit savunma takımlarından ikisi ve play-off’ta işleri iyice sıkı tuttuklarında karakolda bitecekler maçlar izlememiz çok mümkün.
Clippers’ın en büyük avantajı, LeBron’u durdurma konusunda ligin en iyi 3-4 oyuncusundan ikisine sahip olması. Kawhi da, PG de bu görevi rotasyonlu olarak üstlenebilir. Bununla birlikte arka alanda bir Beverley gerçeği de var.
Lakers’ın en büyük avantajı ise Davis’i kontrol etme noktasında Clippers’ın nasıl bir formül üreteceğinin henüz pek netleşmemiş olması. Bu sezon oynadıkları iki maçta da Clippers kazanan taraftaydı. İlk karşılaşmayı biraz istisna olarak görmek lazım; çünkü Vogel tamamen rakibi durdurmak üzerine, post up’lar üzerinden, Davis’i garip bir kullanıma yönelmişti.
Tempoyu aşağıya çekmeye çalışırken, Davis’i de aşağıya çekti. İkinci maçta Davis çok daha kendisi gibi oynadı. Eli tutsa Lakers büyük ihtimalle kazanacaktı. Aynı şey LeBron için de geçerliydi. Fakat oyun temposu ve geometrisi anlamında özellikle ilk yarıda çok daha iyi bir Lakers vardı ve Clippers’ı nasıl vurabileceklerine dair sağlam bir örnek gördük.
Clippers yayı iyi savunarak, Lakers’ın bu planına da hazır olduğunu gösterdi, hakkını vermek gerekir, Doc Rivers tecrübesiyle iki maçta da Vogel’a bir üstünlük kurdu; ancak Lakers olası bir play-off eşleşmesinin her maçında %25’le üçlük atmayacak. Bu kesin.
Leonard’ın, George ve Lou Williams gibi iki ve üç numaralı atıcıların çok geri planda kaldığı bir gecede gösterdiği fantastik performans ise ikinci randevuyu da Clippers’a getiren unsur olmuştu.
Clippers, çemberi savunma ve Lakers’a ritim bulabileceği geçiş hücumlarına vermeme konusunda iki maçta da çok konsantreydi. Onları yay gerisine püskürtüp, maçların kaderinin burada netleşmesi Clippers’ın işine gelir. Bunu tercih etmeye devam edecekler gibi gözüküyor.
Lakers ise Danny Green, kalırsa Kuzma, Bradley ve iyi bir sezon geçiren Caldwell-Pope’un yüzdeli atmasına muhtaç. Bu zaten modern basketbolun bir numaralı dinamiği hâline gelmiş durumda; ancak Clippers’ı yenmek istiyorlarsa bu tamamen hayati bir öneme haiz. Tam bir satranç, çok yakın güçlerin mücadelesi ve ligin neden vitrine yerleştirdiğini kolayca anladığımız bir rekabet.
LA Lakers’ın 6 Şubat’a kadar yapmayı planladığı iddia edilen hamle, lig dengelerini değiştirebilecek boyutta olur mu, genç çekirdeğin son parçası Kuzma’dan vazgeçerler mi? Bunların hepsi bir merak konusu. Ancak her ne yaparlarsa yapsınlar amaç, evin sevilmeyen çocuğunu mağlup ederek finallere gitmek ve oradan yüzüğe uzanmak olacak.
Clippers, imajının ve konumunun farkında. Ve bundan bir enerji devşirmeye çalışıyorlar. Los Angeles denince akla Lakers değil, Clippers’ın gelmesini sağlayamayabilirsiniz; ancak onları yenerek keyifli bir hikâyeye ve çok daha tatlı şampiyonluğa ulaşabilirsiniz. Daha iyi bir motivasyon düşünemiyorum.
LA Lakers ve LA Clippers, ligin yeni süper güçleri olurken bunu artık gelenekselleşen metotlarla yaptılar. Lakers, genç çekirdeğine önce ligin en iyi oyuncusu LeBron James’i ekledi. Sonra genç çekirdeğinin neredeyse %80’i karşılığında ligin bir diğer süper yıldızı Anthony Davis’i kadroya kattı ve LeBron-AD ikilisi, kağıt üzerinde yarattıkları doğal beklentiyi de aşarak Lakers’ı Batı’nın 1 numarası yaptı. Beklentiyi aşmak bir yana, çok kısa sürede yakaladıkları uyum ve çevrelerindeki oyunculara kattıkları değer Lakers’ın asıl kazanımı oldu.
Lakers bugün, Javale McGee (her ne kadar imajını Golden State günlerinde değiştirse de) ve Dwight Howard gibi isimlerden ciddi katkı alan bir yapı haline gelmiş durumda ve bunun beklenenden daha hızlı bir biçimde oluştuğunu kabul etmek gerek.
Burada herhalde koç Frank Vogel’a bir kredi vermek de adil olur. Lakers elindeki personel itibariyle ligin en iyi savunma takımlarından biri olmaya zaten yakındı; ama bundan tetiklenen hücumun, henüz 2020’nin başında bu seviyede olması bir koç başarısı. Takım derin ancak Kuzma gibi adı oynadığı oyundan çok takas söylentileriyle anılan bir ismin yanında; Rondo gibi birçok koç için yönetmesi çok zor isimlerin de kadro bulunduğunu unutmamak gerekir.
Lakers’ın geçtiğimiz sezon play-off dahi yapamayan bir takımdan, 60 galibiyeti geçmesi muhtemel bir takıma dönüşümünü sadece Davis’le açıklamak kolaya kaçmak olur. Ancak Davis’in de hem bizzat iddiasını ifade ettiği yılın savunmacısı ödülüne yakın olduğu hem de hücumda LeBron başta olmak üzere takımın tüm parçalarıyla çok verimli bir ortaklık kurduğu bir gerçek.
Vogel’ın elinde, ligin en iyi 6-7 oyuncusundan ikisi var ve çevrelerini yönetme konusunda beklenenin çok önünde. Özetle Lakers için söylenecek 10 şey varsa, bunun hemen hemen 9’u olumlu. Peki Los Angeles’ın diğer yüzünde neler oluyor?
Clippers, gördüğünüz üzere bu yazıda da ikinci paragrafı almış durumda. Tam bu paragrafa başlarken, neden Clippers’ı ikinci paragrafa bıraktığımı düşündüm ve bunun otomatik bir karar olduğunu fark ettim. İçgüdüsel olarak Lakers’ı erken yazdım. Fakat sezonun sonunda “başarmak” daha güçlü bir imaja ve tarihe sahip olmakla hiç ilişkili değil. Geçtiğimiz sezon Lakers’ın yaşadığı hayalkırıklığı bunun en somut örneği ve şu an Batı’nın zirvesinde olsalar da, Clippers tehditi hiç olmadığı kadar gerçek.
LA Clippers, Toronto’da geçirdiği deyim yerindeyse kiralık sezonda şampiyonluk yüzüğünü takmayı başaran gerçek bir lidere sahip. Kawhi Leonard’ı uzun uzun anlatmak sadece zaman kaybı olacaktır. Kimilerine göre ligin en iyi oyuncusu, ligin yakın tarihinin en iyi perimetre savunucusu, Heat ve Warriors hanedanlarını yıkan adam. Ve yanında müthiş bir oyuncu olması bir yana, müthiş bir ikinci oyuncu rolünü de oynama konusunda mahir bir Paul George.
Alın size kendiliğinden oluşan bir şampiyonluk iddiası! Hatta bu iddia o kadar güçlü bir biçimde kabul gördü ki, bazı basketbol yorumcuları şu aralar Clippers’ı normal sezonu en düşük tempoyla oynayan şampiyonluk adayı olarak gösteriyor.
Şampiyonluk fikrinin ve Leonard’ın 'yük yönetiminin' takımın konsantrasyon ve yoğunluğunu
olumsuz etkilediğini düşünüyorlar. Bu noktada Harrell da arkadaşlarını sarsan bir açıklamaya imza attı; ancak arkadaşlarını asıl silken Leonard oldu. Son dönemde “Hadi gidiyoruz” demeye başlayan Kawhi Leonard, normal sezonun bu bölümünde play-off ciddiyetine bürünmüş durumda. Elbette play-off geldiğinde cebinden çıkartabileceği daha çok şey var. Ve biz bunu çok iyi biliyoruz; ancak şu aralar eleştirilerin farkında gibi gözüküyor ve elbette Milwaukee ciddiyetinde olmasa da, bu yeni kadronun daha iyi bir normal sezon geçirmesini istiyor.
Sanıyorum bunu Leonard’dan daha çok isteyen bir isim daha var, o da Doc Rivers. Tecrübeli koç, Boston Celtics’ten sonra burada da nihayet bir şampiyonluk potansiyelli kadro buldu. Geçtiğimiz sezon başardıkları her şey sürpriz ve haneye artıydı. Bu sezon baskı ve beklenti çok yüksek; ancak bunu yönetme konusunda en becerikli koçlardan birine ve aynı zamanda lidere sahipler.
Clippers’ın derinliği ise Lakers’a göre en büyük artısı gibi gözüküyor. Hatta bu derinlik, Denver örneğinde olduğu gibi play-off basketboluna pek uygun değil gibi. Daha çok bir normal sezon artısı ve ilginçtir, süper yıldızlarını daha ekonomik kullandıklarından olsa gerek, normal sezonda o farkı yaratamadıkları gibi Lakers’ın 5 maç gerisine düştüler.
Hoş 8-9 kişiye kesilecek bir rotasyonla 'mayıs’a gireceklerini kestirmek zor değil. “Peki hangi isimler devam etmeyecek?” şeklinde düşündüğümüzde McGruder ve mevcut görüntüsüyle Patterson biraz ön plana çıkıyor. Patterson çok basit, şut atan bir uzun olması açısından elbette daha avantajlı; ancak şu an hakikaten iyi gözükmüyor. Parkede Leonard ve George’u bulundurma lüksüne sahip bir koçun da, ki elde JaMychal Green de varken, bir oyuncuya sadece profilinden ötürü dakika vermesine gerek yok. Bu iki oyuncuyu, tepede bir uzun ve herhangi iki kısayla kombinleyebilir.
Lakers ve Clippers, ligin en çok dikkat çeken iki takımı gibi gözüküyor. Onları konuşmaya devam ediyoruz, edeceğiz de. Ancak kafamızın bir yerindeki asıl soruya da ara sıra dönmekte fayda var. Soru basit, bir seri oynadıkları zaman mesela bir Batı Finali. Kim 4 maç kazanmaya daha yakın. Öncelikle saha avantajı böyle bir seride hayati öneme sahip ve Lakers buna daha konsantre gibi gözüküyor.
Parkeye döndüğümüzde iki takımın da birbirine karşı üstünlük kurabileceği alanlar mevcut. Her şeyden önce iki takım da ligin en elit savunma takımlarından ikisi ve play-off’ta işleri iyice sıkı tuttuklarında karakolda bitecekler maçlar izlememiz çok mümkün.
Clippers’ın en büyük avantajı, LeBron’u durdurma konusunda ligin en iyi 3-4 oyuncusundan ikisine sahip olması. Kawhi da, PG de bu görevi rotasyonlu olarak üstlenebilir. Bununla birlikte arka alanda bir Beverley gerçeği de var.
Lakers’ın en büyük avantajı ise Davis’i kontrol etme noktasında Clippers’ın nasıl bir formül üreteceğinin henüz pek netleşmemiş olması. Bu sezon oynadıkları iki maçta da Clippers kazanan taraftaydı. İlk karşılaşmayı biraz istisna olarak görmek lazım; çünkü Vogel tamamen rakibi durdurmak üzerine, post up’lar üzerinden, Davis’i garip bir kullanıma yönelmişti.
Tempoyu aşağıya çekmeye çalışırken, Davis’i de aşağıya çekti. İkinci maçta Davis çok daha kendisi gibi oynadı. Eli tutsa Lakers büyük ihtimalle kazanacaktı. Aynı şey LeBron için de geçerliydi. Fakat oyun temposu ve geometrisi anlamında özellikle ilk yarıda çok daha iyi bir Lakers vardı ve Clippers’ı nasıl vurabileceklerine dair sağlam bir örnek gördük.
Clippers yayı iyi savunarak, Lakers’ın bu planına da hazır olduğunu gösterdi, hakkını vermek gerekir, Doc Rivers tecrübesiyle iki maçta da Vogel’a bir üstünlük kurdu; ancak Lakers olası bir play-off eşleşmesinin her maçında %25’le üçlük atmayacak. Bu kesin.
Leonard’ın, George ve Lou Williams gibi iki ve üç numaralı atıcıların çok geri planda kaldığı bir gecede gösterdiği fantastik performans ise ikinci randevuyu da Clippers’a getiren unsur olmuştu.
Clippers, çemberi savunma ve Lakers’a ritim bulabileceği geçiş hücumlarına vermeme konusunda iki maçta da çok konsantreydi. Onları yay gerisine püskürtüp, maçların kaderinin burada netleşmesi Clippers’ın işine gelir. Bunu tercih etmeye devam edecekler gibi gözüküyor.
Lakers ise Danny Green, kalırsa Kuzma, Bradley ve iyi bir sezon geçiren Caldwell-Pope’un yüzdeli atmasına muhtaç. Bu zaten modern basketbolun bir numaralı dinamiği hâline gelmiş durumda; ancak Clippers’ı yenmek istiyorlarsa bu tamamen hayati bir öneme haiz. Tam bir satranç, çok yakın güçlerin mücadelesi ve ligin neden vitrine yerleştirdiğini kolayca anladığımız bir rekabet.
LA Lakers’ın 6 Şubat’a kadar yapmayı planladığı iddia edilen hamle, lig dengelerini değiştirebilecek boyutta olur mu, genç çekirdeğin son parçası Kuzma’dan vazgeçerler mi? Bunların hepsi bir merak konusu. Ancak her ne yaparlarsa yapsınlar amaç, evin sevilmeyen çocuğunu mağlup ederek finallere gitmek ve oradan yüzüğe uzanmak olacak.
Clippers, imajının ve konumunun farkında. Ve bundan bir enerji devşirmeye çalışıyorlar. Los Angeles denince akla Lakers değil, Clippers’ın gelmesini sağlayamayabilirsiniz; ancak onları yenerek keyifli bir hikâyeye ve çok daha tatlı şampiyonluğa ulaşabilirsiniz. Daha iyi bir motivasyon düşünemiyorum.
YORUMLAR