FİLTRESİZ SEMİH
En öne çıkan özelliğinin sağlam karakteri olduğunun altını çizen Semih Erden, saha içi ve saha dışındaki Semih Erden'i şöyle özetledi: "Bana iyi veya kötü oyuncu diyenler olabilir; ama ben sağlam bir karakterim. Performans düşer ya da çıkar. Her zaman diyorum karakterime bir zeval gelmesin..."
Röportaj: ALİ KONAVİÇ
NBA, EuroLeague, Dünya Şampiyonaları... Bazen tüm ülkenin bel bağladığı bir yıldız, bazen bir hayalkırıklığı. Ancak her zaman neyse o. İnişleriyle, çıkışlarıyla ve her zaman birinci plana koyduğu karakteriyle, yakın Türk basketbolunun en dikkat çekici isimlerinden Semih Erden. Basketbolumuzun en önemli figürlerinden Beşiktaş'ın ve Türk Milli Takımı'nın önemli ismi ile Kartal'ın evi Akatlar'da keyifli bir röportaj yaptık... Girizgâhı fazla uzun tutmadan, Semih Erden'in samimi açıklamalarına geçelim...
Ali Konavic: İstersen bu sezonla başlayalım. Malum bir sakatlıktan dönüş süreci içerisindesin. Neler söylemek istersin?
Semih Erden: Daha iyiye gidiyorum. Ancak zor bir dönemdi açıkçası. İki sakatlık üst üste geldi ve ikisi de sol dizimde yaşandı. Çok zor zamanlar geçirdim. Uzun oyuncu olmanın da getirdiği bir zorluk var; rehabilitasyon süreci uzuyor. Şu aralar toparlama aşamasındayım. Oynamaya ihtiyacım var.
BENİM BEŞİKTAŞ'A GÜVENİM SONSUZ
A.K: Beşiktaş, Avrupa’dan elenmesiyle beraber rotayı tamamen lige çevirdi. Geçen sezonun finali tekrarlanırsa, bu kez Fenerbahçe Doğuş’a karşı şansınız ne olur?
S.E: Şansımızı yüzde 50 olarak görüyorum. Play-off demek final demek, her maç final niteliğinde. Rakip kim olursa olsun, kimse kimseye kolay teslim olmayacaktır. Benim takımıma güvenim sonsuz.
UFUK AĞABEY İLE ÇOK FAZLA PAYLAŞIMIMIZ VAR
A.K: Peki Ufuk Sarıca’nın buradaki liderliğiyle alakalı neler düşünüyorsun?
S.E: Açıkçası ben birçok antrenörle çalıştım ve şimdi de buradayım. Ufuk Abi'yle çok fazla paylaşımımız var. Basketbolu çok iyi bilen ve bulunduğu yeri fazlasıyla hak eden bir insan. Onunla çalışmak da, benim açımdan büyük memnuniyet.
A.K: Ufuk Hoca demişken, milli takıma da değinmek lazım. Bugünün basketbolunda birçok oyuncu uluslararası basketbola “yük” olarak bakıyorken, sen her zaman en çok oraya motivesin. Nasıl oluyor bu?
S.E: Ben aslında böyle düşünmüyorum. İnsanların bir özel hayatı var ve bazen öncelikleri farklı olabiliyor. Yani bu oyuncular milli takımdan kaçmıyor bence. Travmatik bir durum olabilir, sakatlık olabilir. Bana gelince, her sene aynı düzeyde çalışmaya dikkat ediyorum. Kulüp, milli takım olarak bakmıyorum. Ancak son 2-3 senedir sakatlıklardan ötürü sezonun bir kısmında oynayamıyorum. Tam form tutmaya başladığım dönemde de milli takım kampı başlıyor. Yani benim bireysel zirve noktam genelde o aylara denk geliyor bir şekilde. Milli takım benim için parayla satın alınamayacak şeyleri sembolize ediyor. 10 yılı aşkın süredir buradayım. Kaçırdığım dönemler oldu sakatlıktan ötürü ancak eğer sağlıklıysam ‘En iyi’ Semih Erden’i göstermek için elimden geleni yapıyorum.
A.K: Senin için zorlu match-up’lara karşı daha iyi oynar gibi bir algı var. Özellikle milli takım için. Şu Gallinari’nin üzerinden yaptığın smaç aklıma geliyor hemen. Ne diyorsun bu yorumlara?
S.E: Zaten milli takım demek, ülkelerin en iyi 12’şer oyuncusunun karşılaşması demek. Orada oyunda kalabilmek için herkes elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda. Her maçı karşındaki oyuncudan daha çok istemen lazım. Ben de bu tip maçlar öncesi match-up’ı etüt ediyorum. 'Ne yaparsam, nasıl karşılık görürüm?' tarzında. Teknik ekibin bize getirdiği istatistiklerden, analizlerden faydalanıp maç öncesi kafamda kuruyorum. Zaten dediğim gibi üst düzey oyunculara karşı konsantrasyon seviyesi düşük şekilde çıkarsan adam seni dağıtır.
SHAQ BANA AYRI BİR SEMPATİYLE YAKLAŞTI
A.K: Zorlu match-up deyince, pası NBA günlerini anlatmak üzere sana atmak istiyorum.
S.E: Üstünden 8 sene geçti. Orada olmak herkesin rüyası tabii. Dünyanın en iyi basketbolcuları, en iyi ligi. Aslında başlangıç olarak işler iyi de gidiyordu ancak o iki şanssız sakatlık ciddi sıkıntıya soktu beni. Ameliyat olmak zorunda kaldım.
A.K: Boston günlerinde heyecan yarattığın maçları hemen herkes hatırlıyordur...
S.E: Evet, özellikle ilk 5 çıktığım bir 15 maçlık dönem vardı. Çok iyi oynadığım maçlar oldu. Bazen doğal olarak kötü dakikalar da oluyordu. Alışma evresi yani, pat diye NBA oyuncusu olamıyorsun. Ama ben tam o ‘çaylaklık’ sürecini aşarken iki talihsiz sakatlık beni buldu. Bu da bu işin cilvesi belki de. Şu çok açık, basketbol ritimle ve enerjiyle oynanan bir spor. Hele bu NBA’de tamamen böyle. Siz tam onu yakalamaya başlamışken böyle sekteye uğrayınca işiniz çok zorlaşıyor.
A.K: Lokavt döneminde yine Beşiktaş’a gelmiştin.
S.E: Bahsettiğim iki sakatlıkla geldim buraya. Neyse tam oynamaya başlıyorum, toparlıyorum derken lokavtın bitmesine yakın parmağım kırıldı. O şekilde NBA’de dönünce toparlamak için de pek fırsatınız olmuyor.
A.K: Semih ve NBA deyince akla şüphesiz Shaquille O’Neal ile olan ilişkin geliyor. Neler söylemek istersin onunla alakalı?
S.E: Valla Shaq denince söylenecek o kadar çok şey var ki! Ama şuradan başlamak istiyorum, o adam beni her zaman hayrete düşürüyor. Gerek oyunculuğu gerekse karakteri. İnanılmaz bir adam. Çok zeki ve her konuda öğrenmeye eğilimi var. Bugün bu kadar medyatik bir karakter olmasının temel sebebi bu. Çok yönlü birisi. Bana da çok yardımı dokundu. Müslüman olduğu için ekstra bir alakası vardı. Ayrı bir sempatiyle yaklaşıyordu bana.
RAY ALLEN GELİR 500 ŞUT ATAR, SONRA 500 ŞUT DAHA ATARDI
A.K: İnsanlar o efsane Boston takımının soyunma odasını merak ediyor haliyle. Nasıldı ortam?
S.E: Shaq’tan bahsediyoruz ama o takımı sadece ona indirgememek lazım. İnanılmaz karakterlerden kurulu bir soyunma odasına sahiptik. Kevin Garnett mesela. Onun da bana müthiş bir yaklaşımı vardı. Pierce, Ray Allen. Ve elbette diğer oyuncular. Az önce dedim ya, bazı şeyler parayla satın alınamaz. O soyunma odasında bulunmanın hissiyatı da bu şeylerden biri. Her zaman şunu söylüyorum, ‘İyi ki oradaydım.’
A.K: Dikkatini çeken ekstra çalışma rutinleri var mıydı bu isimlerin?
S.E: Tabii ki olmaması mümkün mü? NBA zaten bu konuda bir acayip. Orada çalışmayan adamın barınması mümkün değil. Hele bu tarz üst düzey oyuncuların oraya nasıl geldiğini görünce anlıyorsunuz. İnanılmaz ince detaylara takılan insanlardı bunlar. Gelir 500 şut atar yetmez, 500 daha atar. Antrenman 09.00’da, ben daha salona yeni geliyorum; Ray Allen çoktan gelmiş şut atıyor. Ben de, o ortama adapte oldum haliyle. İdmanlardan önce, sonra hatta maçlardan önce bile ek idmanlar yapıyordum. Bir işe ne kadar yatırım yaparsan, o kadar alırsın. Boston’da anlayış buydu.
NBA KOÇLARIN DEĞİL, OYUNCULARIN LİGİ...
A.K: Doc Rivers’ın takım içerisindeki rolü nasıldı? Yaklaşımı, olayları ele alış biçimi nasıldı?
S.E: Şöyle... NBA zaten koçların ligi değil. Orada tamamen oyuncu üzerine kurulu bir düzen var. Elbette koç faktörü önemli değil demiyorum; ancak adamlar tamamen oyuncu merkezli bir yapı kurmuşlar. NBA sana oyuncu olarak diyor ki, “Bak kardeşim. Seni buraya aldım. Sen en üst seviyedesin artık. Buna göre yaşayacaksın. Buna göre idmana geldiğin zaman yüzde 100’ün neyse onu vereceksin. Ondan sonra ne yaparsın, nasıl yaparsın bunda serbestsin. Sorumluluğunu almak kaydıyla tabii ki. ” Dolayısıyla buradaki gibi değil antrenörler. Oyuncuların insiyatifine bırakıyorlar. Gelip sana ‘Çalış’ falan demez yani Doc Rivers. Senin formayı ne kadar istediğine bakar.
OBRADOVİC, NBA'DE BURADAKİ GİBİ DAVRANAMAZDI...
A.K: Sen böyle deyince Blatt’in NBA’de yaşadığı sıkıntılar aklıma geldi. Sence Obradovic de bu ‘oyuncu merkezli’ yapıda sorun yaşar mıydı? Buradaki gibi yönetebilir miydi takımını?
S.E: Burada yaptığı gibi mi? Mümkün değil. Şu var, Obradovic çok farklı bir seviye. Avrupa’nın en iyi koçu. Ama buradaki anlayışı orada uygulaması bence imkansız. Yani ilk ters tepkiyi kendi oyuncusundan alır zaten. Hatta kendi seyircinden bile alırsın. Kendini törpüleyebilir mi, kendisine sormak lazım. En iyi arkadaşlarından biri Popovich, elbette konuşuyorlardır. Ama ikisinin de epey farklı karakterler olduğu çok açık. Dediğim gibi, NBA’de Avrupai sisteminle fark yaratabilirsin ama Avrupa’daki davranış tarzını oraya götüremezsin.
LEBRON'A NASIL BAĞIRABİLİRSİN Kİ...
A.K: Ligin maddi yapısı bunda etkili mi sence?
S.E: Kesinlikle etkili. Avrupa’da en çok para alan oyuncu 3-4 milyon euro mu alıyor? O civarda diyelim. NBA’i ele alalım. Karşında LeBron James var, sen de koçsun. Adam yüz milyonlar kazanıyor. Her sene katlanan bir serveti var. Zaten adamın performansı ortada. Bu adam idmanda veya maçta istediğin bir şeyi yapamadı veya farklı yaptı diyelim. Nasıl bağıracaksın? Bağıramazsın. O an topla çalışmak istemiyor diyelim. Çalışmaz. Dikte edemezsin hiçbir şeyi. Zaten bu adam çok üst düzey bir profesyonel. İşinde marka. Senden akıl almaz. Bu adama ‘Gel, otelde iki gün kamp yapıyoruz.’ da diyemezsin. Çok zor yani, Blatt’in orada barınamaması en yakın örnek.
BENDEN SONRAKİ JENERASYONDA NOKTA PİVOT YOK!
A.K: Parkeye dönersek, senin pozisyonunda bir evrim yaşanıyor basketbolda. Sen de tip olarak ‘muhafazakar’ bir 5 numara olarak ne diyorsun bu duruma?
S.E: Koçlar istiyor, uzunlar da dışarı kaçıyor. Bugünün basketbolunda çok normal bu. Eski tip, ne bileyim Shaq gibi oyunu domine eden pivotlar yok. Topu Shaq’a indireyim, 2-3 kişi adamı zapt edemesin, ben de oradan sayı bulayım anlayışı bitiyor. Zaten öyle bir oyuncu da gelmiyor artık. Klasik pivotlara en yakın isimlerden DeAndre Jordan bile Shaq’la kıyas kabul etmez. Cousins falan tamamen değiştirdi oyununu. Adam ikilikten çok, üçlük deneyecek neredeyse. Embiid bir tık yakın profil olarak ama o bile üçlük ekliyor repertuarına. Türkiye’de de benden sonraki jenerasyonda böyle nokta bir pivot yok gibi. Post-up oynamayı bilen, fizik olarak da buna uygun oyuncu sayısı çok az.
A.K: Obradovic, Vesely-Udoh’la EuroLeague şampiyonu oldu gerçi. Herkes ‘5 dışarıda’ oynatmıyor.
S.E: Zaten bu bir geçiş süreci. Neticede iş orada sonuçlanacak diye bir kaide yok. Eski oyunu güncelleyip, kendince bir şeyler ekleyip öyle de başarılı olabilirsin. Tez varsa antitezi de var. Hangisinin uzun vadede kabul göreceğini bilemezsin.
A.K: Biraz daha geçmişe gitmek gerekirse, Partizan’da oynamıştın. Gelişimine katkısı nasıl oldu? Oradaki fabrika düzeni nasıl işliyor?
S.E: Hakikaten orada bir fabrika var gibi. Bu oyuncu yetiştirme işinde çeşitli merdivenler var ve birini bile atlarsan o süreç tamamlanmamış oluyor. Biz de bunu çok sık yapıyoruz. Sırbistan’da bu yok. Birbirini yukarı çekmeye çalışan insanlar kurulu bir sistem var. Sen henüz ham olabilirsin ama A takıma çıktığın zaman adam önüne hazır oyuncu almıyor. Altyapıdan, A takıma kadar idmanlarda ince ve detaycılar. Oyununu mükemmelleştirmek için uğraşıyorlar. Benim açımdan Partizan’a gitmek çok yerinde bir karardı o dönem.
TÜRK OYUNCULAR İÇİN ÇETİN BİR SAVAŞ VAR!
A.K: Türkiye’de bu tip bir ‘oyuncu yetiştirme fabrikası’ nasıl kurulur?
S.E: Açıkçası bizim onlardan hiçbir eksiğimiz yok imkanlar açısından. Hatta fazlamız var. Ama bizim bu işe aklımızı yatırmamız gerek. İyi bir sistem ve iyi niyetli insanlar lazım. Herkes işini sevecek ve işine bakacak. Altyapıyı bu şekilde oturttuktan sonra iş oyuncuda bitiyor. Benim dönemimde önümde Kambala vardı Fenerbahçe’de. Mücadele etmeden orada nasıl var olabilirdim? Oyuncular da böyle bakmalı. Bugün aşağıdan gelen gençler, hep bir sıfatla geliyor. Onu da pek anlamıyorum. Yani sen daha 19-20 yaşındasın. Bir şey başarmamışsın. Önce ortaya bir şeyler koymalısın ki kendini kabul ettirebilesin. Biraz ayakların yere basmama durumu var. Ha bir de şu var, şu anki sistemle oyuncunun mücadele şansı bile bulması zor. Formayı geçiyorum. Koçlar 5 yabancıyı koyup, kazanmaya bakıyor. Maalesef antrenörlerin de çok küçük bir kısmı Türk. O adamın da hesap vermesi gereken insanlar var. Kendisini garantiye almak adına o da yabancılara yöneliyor. Burada Türk oyuncular için iyice çetin bir savaş var. Ne yapacaksın? Çok çalışıp, yaptığın her şeyi birkaç seviye üste çekeceksin. Altyapıları çok mu problemli derseniz, bence değil. Ben burada aldığım altyapıyla NBA’e gittim. 12 yaşında öğrendiğim basit bir hareketle idmanda alkış aldım.
HAYVAN GİBİSİN SEMİHÇİM! BU FAULÜ NASIL ÇALAYIM!
A.K: Sahadaki agresifliğin, gerginliklere ve trash-talk’lara sebep oluyor mu?
S.E: Parkeye çıktığım zaman gerçekten kimseyi tanımam. Bu benim işim. Bunu agresif bir şekilde, hırsla yapmayı seviyorum. Bazen sertliğin boyutu değiştiğinde gerginlik olabiliyor. NBA’deyken Cousins’la yaşamıştık böyle bir trash-talk olayını. Ama sakinleştik sonra. Zaten şu ciddi kavgalar nasıl çıkıyor anlamıyorum. Adam kendisine yumruk atılmasına engel olamıyor falan. Böyle bir şeye müsaade etmedim hiç kariyerimde.
A.K: Bu fizikle faul almak zor olsa gerek. Bazen bu yüzden haksızlığa uğradığını düşünüyor musun?
S.E: Kesinlikle. Direkt bir olay anlatayım hatta sana. Ligimizden bir hakem. Bana bir pozisyonda gerçekten çok sert vurdular ancak faulu yapan kısa bir oyuncuydu. Hakeme gittim Görmüyor musun hocam?’ dedim. O da, “Ya Semihciğim, görüyorum ama. Sen de bir kendine bir şu adama bak. Hayvan gibisin. Ben bunu nasıl çalayım şimdi?” dedi. Ne diyebilirdim ondan sonra? Gülüp, gittim ben de. Bazen komik şeyler de oluyor tabii. Bu yaz hazırlık kampında İsrail’de bir maç yapıyorduk. Oyuna girdim. Rakip pivot bir pozisyonda yaklaşıp ‘Ivan Drago gibisin’ dedi. Ben de başta tam duymadım açıkçası, ne diyor acaba diye merak ettim. Bir sonraki pozisyonda sorunca “Bu cüsse ne yahu, Rocky’deki Drago gibisin.” dedi.
A.K: Seyahat etmeyi seviyor musun peki?
S.E: Valla basketbolcuğun mesleki deformasyonu bu olsa gerek, pek sevmiyorum.
A.K: Konsol oyunları?
S.E: PES’çiyim. Eskiden 2K da oynardım ama bu aralar hiç oynamıyorum.
A.K: Avrupa’da sevdiğin bir deplasman var mı?
S.E: Panathinaikos kesinlikle.
F.BAHÇE-G.SARAY DEĞİL PARTİZAN-KIZILYILDIZ DERBİSİ BAMBAŞKA
A.K: Peki iki derbiyi de oynamış biri olarak, Fenerbahçe-Galatasaray mı, yoksa Partizan-Kızılyıldız mı?
S.E: Partizan-Kızılyıldız. Benim Fenerbahçe’de oynadığım dönemde Galatasaray’ın pek iyi olmaması da etken. Diğer derbi ise bambaşka. Ben Partizan’da oynarken Belgrad’da yürümekte zorlanıyorduk gerçekten. Orada basketbol neredeyse futbolun da önünde. Bir de bu iki takım oynayınca şehir karışıyor tabii ki.
CEDİ KENDİNİ KABUL ETTİRDİ, FURKAN DA ETTİRECEK
A.K: Cedi’den bahsetmek için en doğru kişi sensin sanırım. Hem eski bir NBA oyuncususun, hem de Cedi’ye çok yakınsın. Nasıl gidiyor sence oradaki günleri?
S.E: Gerçekten çok iyi durumda şu an. Şanssız bir sakatlık yaşadı ama çok ciddi değilmiş. Biraz dinlenme fırsatı bulduktan sonra iyi şekilde dönecektir. Konuştum sakatlık sürecinde, önümüzdeki iki hafta önemli onun adına. Ama çalışkan bir çocuk. Hem bizler hem de Cleveland’daki taraftarlar Cedi’yi destekliyor. Kendisini kabul ettirmiş durumda. Sadece Cedi değil, Furkan da bunları yaşayacak. Onu da unutmamamız gerekiyor. Bu çocuklar çok değerli. Yaşadıkları ilk talihsizlikte sırtımızı dönmeyelim.
ERSAN'I ELİNDEN TUTUP MİLLİ TAKIMA GETİRECEĞİM!
A.K: Tecrübeli oyuncularımızdan Ersan ve Ömer hakkında neler düşünüyorsun?
S.E: İkisi de çok üst düzey oyuncular. Ömer’in yaşadığı talihsizlik malum ama üstesinden geliyor yavaş yavaş. Umarım tekrar milli takıma dönecektir. Ersan ise çok istikrarlı ve iyi gidiyor. Onu da milli takımda görmek istiyorum. Hatta bizzat ben tutup kolundan getireceğim. 2019 bizim için hedef turnuva. Belki de benim de son turnuvam. Bizim jenerasyon bu turnuvaya özellikle konsantre olmalı.
ÖMER FARUK DOĞRU BİR İŞ YAPTI
A.K: Ömer Faruk Yurtseven’in koleje gitmesi nasıl bir karardı sence? Şu an önemli NBA potansiyellerinden biri olarak gösteriliyor.
S.E: Eleştirildi ama bence yaptığı doğruydu. İyi hissettiğin, gelişebileceğini gördüğün yere gideceksin. Ömer bunu yaptı. Üstüne koyarak geliyor zaten. Görüştüğüm, takip ettiğim bir kardeşim. Onun da Türk basketbolunun geleceğinde önemli bir yeri olacak diye umuyorum. Ömer konusunda şunu söyleyeyim, kariyerinizin gidişatına menajerler değil, siz karar verin.
SİNİRLİ ADAMIM, KOÇLUK BANA UZAK...
A.K: Cedi’yle olan ‘ağabey, yol gösterici’ ilişkin ister istemez aklıma şunu getiriyor, ileride bir koçluk ihtimali olabilir mi?
S.E: Valla ben sinirli adamım. O yüzden koçluğu kendime çok yakın görmüyorum. Mutlaka basketbolun içerisinde kalıp bir şekilde faydalı olmak istiyorum ama koçluk pek bana göre değil. Tecrübeleri aktarmak adına tek yol da koçluk değil.
VELICKOVIC'E BLOĞUM PAHA BİÇİLİMEZ BİR ŞEYDİ
A.K: Milli takıma dair en unutulmaz anılarını 2010’da yaşadın sen de herhalde. O turnuva hakkında neler söylemek istersin? Bir de şu son saniye bloğun var Sırbistan maçında.
S.E: Ankara’dan başlayan inanılmaz bir coşkuydu o. Gittiğimiz her yerde insanların desteğini hissediyorduk. O coşkuyla doludizgin geldik Sırbistan maçına. Çok zor bir rakibe karşı oynasak da, o salondan mağlubiyetle ayrılmak aklımızda yoktu. Son pozisyona kadar inanılmaz savaştık. Son topta da yerleşimi yaptık ama inanılmaz bir ambiyans vardı tabii. Kimse kimseyi duymuyor. Bizden iki oyuncunun fazlasıyla önde kaldığını gördüm. O esnada ben de Kosta Perovic’i tutuyordum ama Velickovic’in bayâ boş kaldığını görüyordum. Onu da Partizan’dan tanıyorum, bileği inanılmaz yumuşak. Orada attığı top da bence bloklamasaydım girecekti. Ama dediğim gibi orada çok dikkatle onların setini okudum, Velickovic’i çembere yakın buluşturacaklarını sezdim. Neticede gidip karşısına çıktım ve izin vermedim. Unutulmaz bir andı. O an o gücü buldum kendimde ve maçı kazandık. Paha biçilmez bir şeydi.
TİP'LEME
En iyi koç: Ufuk Sarıca
En zor deplasman: Panathinaikos
Favori ilk beş: Rondo-Allen-Pierce-Garnett-
RAKAMLARLA SEMİH ERDEN
NBA maç başı ortalamaları
Sayı: 3,8
Ribaund: 2,8
Asist: 0,4
EuroLeague maç başı ortalamaları
Sayı: 6,4
Ribaund: 4,1
Asist: 0,5
Türkiye Süper Ligi ortalamaları
Sayı: 8.2
Ribaund: 5,1
Asist: 0,5
350
Türkiye Ligi tarihinde 2000 sayı-1000 ribaund barajını geçen nadir isimlerden biri olan Erden, bunu yaklaşık 350 maçta başardı.
KULÜP KARİYERİ
Oynadığı Kulüpler: Darüşşafaka (2003-2004), Partizan (2004-2005), Fenerbahçe Ülker (2005-2010), Boston Celtics (2010-2011), Cleveland Cavaliers (2011-2012), Beşiktaş Milangaz (2011 lokavt), Anadolu Efes (2012-2014), Fenerbahçe Ülker (2014-2015), Darüşşafaka Doğuş (2015-2017), Beşiktaş (2017-)
BAŞARILARI
PARTİZAN
1 Sırbistan-Karadağ Lig şampiyonluğu
FENERBAHÇE
3 Türkiye Ligi şampiyonluğu
Cumhurbaşkanlığı Kupası
EuroLeague Final Four
TÜRK MİLLİ TAKIMI
Dünya İkinciliği (2010), U20 Avrupa İkinciliği (2006), U18 Avrupa İkinciliği (2004)
YORUMLAR