Ekol

Çin'deki 2019 Dünya Kupası'nın arefesinde yakın tarihe damga vurmuş ülkeleri masaya yatırdık. Dağılmadan önceki son Dünya Kupası'na katılan 1990 Yugoslavyası'ndan, 2010'daki Türkiye - ABD Finali'ne; 2002'nin Altın Jenerasyonu Arjantin'den, 2006 Şampiyonu İspanya'ya kadar, bu kupanın en unutulmaz performanslarını sergileyen takımları birlikte hatırlamaya hazır mısınız?

Ekol
01 Eylül 2019 - 14:25 - Güncelleme: 02 Eylül 2019 - 15:46
2010 TÜRKIYE
UNUTULMAZ

"Dünya ikincisi apoletini taktığımız 2010 hepimizin hayatı boyunca kolay kolay unutamayacağı bir turnuva oldu..."

KEREM TUNÇERİ

2010... Ev sahibi olduğumuz Dünya Kupası hem benim hem de takım arkadaşlarım için çok özel bir turnuvaydı. Orada gösterdiğimiz başarı, sergilediğimiz performans ve Türk halkına yaşattığımız sevinç kolay kolay unutulmaz...

O yıllara tekrar gidince hazırlık aşamasında büyük sıkıntı yaşadığımızı hatırlıyorum. Organizasyon öncesi oynadığımız hazırlık maçlarında kötü sonuçlar aldık. Yanılmıyorsam sadece 2 maçta kazanabilmiştik. Kendi evimizde, seyircimiz önünde 'turnuvaya kötü başlayıp, kötü bitirme' ihtimalini düşünmek bile bizi strese sokmuştu. Neyse ki turnuva başladığında öyle olmadı...

Seyircimizin de müthiş desteğiyle... Ankara'daki grup maçlarında sırasıyla Fildişi Sahilleri,
Rusya, Yunanistan Porto Riko ve Çin'i mağlup ettik. İstanbul'da önce Fransa ardından da çeyrek finalde Slovenya'yı yenerek, namağlup bir şekilde tarihimizin ilk Dünya Kupası Yarı Finali'ne Sırbistan karşısında çıkıyorduk. Hem Ankara hem de İstanbul'da taraftarlarımızın verdiği destek inanılmazdı.

Sırbistan'ı Sinan Erdem'de son saniyede mağlup ederken, galibiyeti getiren son basket de bana nasip oldu. Bana çok sık soruyorlar o anı... Topu alınca tek düşüncem potaya gitmekti. Ender (Arslan) topu çıkarırken de maçın bitimine çok az süre kaldığını biliyordum. Potaya giderken 'Allahım ne olur süre bitmesin' diye kafamdan geçti. sonrası ise muhteşem anlara sahne oldu.

Biz hep aramızda konuşuyoruz... Yani o gün Sırbistan maçının ardından bir günlük ara olsa, biraz daha dinlenebilsek ABD ile oynadığımız final maçı çok farklı olabilirdi. Sonuç ne olur bilmezdik; ama kafa kafaya oynayacağımız bir maç olurdu.

Sırbistan maçı çok geç bir saatte 23.00 civarı bitti. Otele gidişimiz 00.30'u bulurken, uykuya dalmamız 04.00-05.00'i buldu. Daha fazla dinlenme şansımız olsa, ABD karşısında çok değişik bir maç olabilirdi bizim için... Ama Dünya İkincisi olmak da muhteşem bir duygu ve unutulmaz anılar oldu bizler için...

Teknik ekip ve takım uzun senelerdir beraberdik, güzel bir uyum yakalamıştık. Başantrenörümüzünden, malzemecimize kadar uyumlu bir ekiptik.

Bugüne gelirsek ve Çin'den biraz bahsedersek... Rakiplerimizden biri yine ABD ama bu kez onlarla grupta başlıyoruz. Tabii ki hedef maçımız ABD ile olan değil, parkede elimizden geleni yapacağız; ama Japonya ve Çekya ile oynayacağımız diğer iki karşılaşma bizim için daha krıtik. Özellikle turnuvadaki ilk sınavımız olan Japonya karşılaşmasına konsantre oluyoruz. Hem ilk maç hem de Japonya ters bir takım.

Bakınca en büyük handikapımız tam kadro çalışamamak oldu. 8'inde Türkiye'deki hazırlıklarda ilk kez tam kadro olduk. İstanbul'daki maçların ardından Yunanistan'daki turnuva sonrası 10 gün önceden Çin'e gittik. Tamam belki hazırlanacak çok fazla vaktimiz olmadı... Fakat sakatlık olmadıktan sonra iyi bir takımız, karakterli bir ekibiz. Sahada çok iyi bir sinerjimiz var, iyi de çalışıyoruz.

Çin'de de güzel işler yapacağımızı düşünüyorum. 'Çin'de ne yaparız?' konusuna gelirsek, ben oyuncuyken de aynı şeyleri söylüyordum. Önce bir gruptan çıkalım da... İlk hedef o, sonra adım adım ilerleyeceğiz. Çin gibi farklı bir ortamda neler olacak hep beraber göreceğiz...



2010 ABD
YENİ DÜZEN


"2010 Dünya Kupası'nda ABD, geleceğin süper yıldızlarını dünyaya tanıttı... Ve isimler ne kadar değişse de süper yıldızlar oynamasa da süper yıldız adaylarının bile dünyayla baş edebileceğini fazlasıyla gösterdi..."

MURAT MURATHANOĞLU

1992 Barcelona Olimpiyatları'yla birlikte NBA oyuncuları artık ABD Milli Takımı'nda hem dünya şampiyonasında hem de Olimpiyatlar'da Amerika'yı temsil etmeye başladı. Rüya Takım 1 ve Rüya Takım 2 gerçekten çok güçlü takımlardı.

Ama ABD, dünyanın geri kalan bölümüyle basketbol açısından aralarında bayağı fark olduğunu düşünerek -işi yavaş yavaş şu oyuncu da olsun, şu ayakkabı firmasının temsilcisi de olsun gibi detaylar yüzünden- oluşturabileceği en güçlü takımları göndermemeye başladı. Özellikle oyuncuların dünya şampiyonalarına yaklaşımları Olimpiyatlar'a göre geride kaldı.

2006'da 15. Dünya Şampiyonası'nda ABD, Yunanistan'a 101-95 yenilerek bronzla yetinmek zorunda kaldı. 'Acaba Amerika ile dünya arasındaki fark kapanıyor mu?' diye görüşler hakim olmaya başlamıştı. Bu nedenle 2008 Olimpiyatları'na ABD, olabilecek en güçlü kadro ile tüm dünyaya tekrar ne kadar üstün olduğunu göstermek için kenetlendi ve altını aldı.

2010 Dünya Şampiyonası İstanbul'daydı ve 2008 Olimpiyatları'nda altın kazanan takımdan hiçbir oyuncu Türkiye'ye gelmedi. Çünkü ABD bir devri kapatıyordu. Yeni yıldızlarını dünyaya tanıtmak için yepyeni bir kadro kurdu ve Türkiye'ye o kadroyu yolladı.

Bu oyuncuların, geleceğin süper yıldızları olmasının yanı sıra 30 yaş ve üstünde sadece 2 isim görüyoruz. Biri Lamar Odom'dı... 30 yaşındaydı ve Lakers'ta oynuyordu. Odom'ın da rolü daha önce Carmelo Anthony'nin benimsediği role benzer olacaktı. Yani eşleşmesi çok zor olan bir 4 numara. Anthony belki de Durant'ten sonra eşleşme bulmakta en çok zorlandığı oyunculardan biriydi.

Ve diğer 30 yaş üstü oyuncu da 33'lük Chauncey Billups'dı. Kevin Love mesela 4 ve 5 numara oynayacaktı. Eric Gordon alan savunmalarını gördüğü zaman devreye girecekti. Yine Tyson Chandler, ABD'nin 3 saniye koridorunu koruyacak, ribaund alacak ve rakip oyuncuların 3 saniyeye girmesinde caydırıcı olacaktı.

Yani ABD daha planlı, daha hazır bir ekiple Türkiye'ye geldi. Şampiyonaya baktığınız zaman
Kevin Durant dışında çift hanelerde sayı ortalamasıyla turnuvayı tamamlamış hiçbir oyuncu görmüyoruz. Durant 22.8 sayı ortalamasıyla muhteşem bir performans sergiledi. Geçmiş
dönemlerde Dünya Kupası'na gelen ABD Milli Takımları ile mukayese ettiğimiz zaman 2010'a gelen ABD, NBA'i çok takip etmeyenler tarafından yadırganmış olabilir.

Kadro açıklandığında bizim spor medyamızın önemli isimleri bile ABD, Türkiye'ye PAF takımıyla geliyor gibi yorumlar yapmıştı. Ama tabii ki yakından takip edenler bir Kevin Durant'ın, bir Russell Westbrook'un, bir Stephen Curry'nin nasıl oyuncular olduklarını biliyor. Derrick Rose'a ise biraz ayrı bırakıyorum, sakatlıklarından önce ve sonra olmak üzere...

Eğer o sakatlanmasaydı en genç MVP olduktan sonra kariyerine bir veya iki MVP daha ekleyebilirdi. 2010'da Amerika şunu gösterdi; biz de belki sizin çok yakından tanımadığınız
fakat çok kısa sürede de isimlerini ezberleyeceğiniz çok sayıda süper yıldız adayı var... Ve biz daha genç daha uluslararası tecrübesi olmayan bir takımla bile dünyanın geri kalan diğer takımlarını kesinlikle domine edebiliyoruz...

Ve hakikaten öyleydi. Turnuvadaki maçlara baktığımız zaman finaldeki Türkiye maçını biraz ayrı değerlendirmek gerekiyor... Çünkü Türkiye Sırbistan'ı yendikten sonra kutlamalardan dolayı bu maça hiç hazırlanamadı.

Sabaha karşı otele vardılar. ABD daha Türkiye'nin maçı bitmeden yemeğini yemiş belki de odalarına çekilmişti. Çok iyi dinlenen bir takım olarak finale çıktılar.

ABD'nin oynadığı bütün maçlar arasında 10 sayı farkın altında biten bir tek Brezilya maçı var. Orada işte uluslararası basketbol tecrübesi gerçekten ön plana çıkıyor. 2010 Dünya Kupası'nda ABD Milli Takımı geleceğin süper yıldızlarını dünyaya tanıttı...

Ve her ne kadar isimler değişse de... Süper yıldızlar oynamasa da... ABD süper yıldız adaylarının bile dünyayla baş edebileceğini herkese gösterdi.



1990 YUGOSLAVYA
EN EĞLENCELİ


"Sadece kupa veya galibiyet değildi maksatları. 1990 yılında aynı zamanda son derece eğlenceli bir Yugoslav Milli Takımı vardı parkede. Hem kendileri eğleniyor hem de bizi eğlendiriyordu ‘Mozart’ Petrovic ve arkadaşları. Bu Yugoslavya takımından üç oyuncu daha sonra Türkiye’de forma giydi: Savic, Curcic ve Zdovc. Üç oyuncu ise daha sonra antrenör olarak Türkiye’de çalıştı: Perasovic, Obradovic, Zdovc. Tıpkı başantrenör Ivkovic gibi…"

ALP ULAGAY

Parkenin ortasında tüm oyuncular sarmaş dolaş, omuzlarında ulusal bayrakları, bir fotoğrafçı güruhuyla etrafları sarılmış vaziyette dünya şampiyonluklarını tezahürat yaparak kutluyorlar. Olağanüstü yetenekli bir oyuncu grubunun son kez bir arada oynadığı, eğlenerek ve eğlendirerek kazandığı bir şampiyonluğun görüntüleri bunlar. 1990’da Arjantin’de düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası’ndan bahsediyorum.

Kutlamanın göbeğindeki takım ise Yugoslavya’dan başkası değil. Saha içinde Drazen Petrovic, Vlade Divac ve Toni Kukoc’un liderlik ettiği bu Yugoslav takımı finalde Sovyetler Birliği’ni 92-75 mağlup ederek ülkelerine bir kez daha dünya şampiyonluğu unvanını getiriyordu. Ama bu şampiyonluk 1970 ve 1978’dekilerden çok daha farklı, çok daha görkemliydi.

Bir kere Yugoslav takımı, ilk tur grubunda umursamaz tavırla sahaya çıkıp aldıkları sürpriz Porto Riko mağlubiyeti haricinde tüm rakiplerini sürklase etti. ABD, Yunanistan, Brezilya ya da Sovyetler Birliği, yollarına kim çıkarsa çıksın silindir gibi ezip geçtiler 1990 Dünya Şampiyonası’nda. Ortalama 14 sayı farkla kazandılar maçlarını. Üstelik de turnuvaya günler kala kilit oyunculardan pivot Dino Radja’dan bir sakatlık sonucu mahrum kalmalarına karşın…

Asıl çarpıcı olan ve neredeyse 30 yıl sonra bile bu takımı hatırlamamızı sağlayan ise bu galibiyetlerin tarzı ve görkemiydi. Final maçının son hücumu bu gösterinin bir özeti gibiydi aslında: Dip çizgiden atılan pas Zeljko Obradovic’e geliyor, (Evet, evet, o Obradovic!) onun uzun pası boyalı alanın sağ kenarındaki Petrovic’i buluyor, Petrovic bir bel arkası pasla Kukoc’u buluyor, Kukoc’un girmeyen şutunu Savic tipliyor. Kameraların bile takipte zorlandığı sadece üç saniyelik bir görsel şölen adeta.

Petrovic komutasındaki Yugolar öylesine bir oyun oynuyordu ki imrenmemek elde değildi: Savunma ribaundu sonrası iki pasla organize edilen ve sıklıkla smaçla sonuçlanan hızlı hücumlar, set oyununda rakibin başına döndüren bir pas trafiği ve en nihayetinde başta Petrovic ve Kukoc olmak üzere bire bir hücumlardaki olağanüstü becerili hareketler. Öyle ki hem ekran başında oturan bizler eğleniyorduk hem de sahadaki bu Yugoslav oyuncular eğleniyordu.

Avrupa basketbolunda bu oyuna ayak uydurabilecek başka bir takım mevcut değildi o dönemde. ABD Milli Takımı ise profesyonellere yani NBA oyuncularına kapılarını açmamıştı
henüz. Bu sayede parkede şov yaparak kazanıyordu Yugoslav takımı.

Bu muazzam oyunun sinyali önceden gelmişti aslında. 1988 Olimpiyatları’nda biraz tecrübesizlerdi ve gümüşle yetindiler; ama 1989 Avrupa Şampiyonası’nda 5’te 5 yaparak şampiyon oldular. Basketbolun Mozart’ı Petrovic’in yanında Divac ve Radja gibi koşan ve pasör pivotları, Kukoc gibi 2.11’lik bir sihirbazı ve Paspalj, Zdovc, Perasovic gibi diğer silahları ekleyince ortaya bu basketbol operası çıkmıştı.

Maalesef bu peri masalı çok uzun sürmedi. Ertesi yıl, nihayet NBA’in yolunu tutan Petrovic yokluğunda rahatça kazandıkları Avrupa Şampiyonası son büyük turnuvası oldu bu takımın. 1991 yazında patlamaya başlayan silahlar ülkeyi olduğu kadar Yugoslav basketbolunu da parçaladı. Farklı ülkeler adına madalya kazanmaya devam ettiler ama aynı gösteriyi biz bir daha sahada göremedik.



2006 ISPANYA
*UNDERRATED (*KÜÇÜMSENEN)

"İspanya-Yunanistan finalinde şampiyonluk her halükârda Akdeniz'e gidecekti belki... Ama
Japonya'da altın madalyalar; Komşu'nun yıldızlarının değil, ülke basketbol tarihinde bir ilki
başaran İber Yarımadası'nın 'underrated' çocuklarının boynuna geçiyordu!"

FATİH SABOVİÇ

Takvim yaprakları 19 Ağustos 2006'yı gösterdiğinde Hiroshima kentinde parkeye çıkan yıldızlar, yolun sonunda kendilerini tarih yazacakları bir mutlu sonun beklediğinin tam anlamıyla bilincinde değillerdi. 'İber Yarımadası'nın Çocukları' İspanyollar, Yeni Zelanda karşısında B Grubu'nun ilk karşılaşmasını 86-70 üstün geçiyordu.

Koç Pepu Hernandez'in öğrencileri, sonraki 4 grup mücadelesinde sırayla Panama (101-57), Almanya (92-71), Angola (93-83) ve ev sahibi Japonya'nın (104-55) rahatça üstesinden gelerek 5'te 5'le turladı.

Grup etabını firesiz geçen diğer ekipler ise Amerika Birleşik Devletleri, Yunanistan ve Arjantin'di. Son 16 turunda A Grubu dördüncüsü Sırbistan ve Karadağ ile kozlarını paylaşacak olan İspanya, turnuvanın unutulmaz ismi Pau Gasol'ün önderliğine çoktan girmişti. Gasol'ün 19 sayı, 15 ribaund ve 1 asistle oynadığı, Rudy Fernandez'in 18 sayıyla fark yarattığı 40 dakikada Sırbistan ve Karadağ 87-75'lik skorla saf dışı kalacaktı.

Yugoslav ekolü sonrası bu defa rakip bir diğer ekol ülke; Litvanya'ydı. Son 16 turunda ilk çeyrekte rakibini katı savunmasıyla boğan İspanyollar, yine aynı taktik üzerinden ilerledi. Litvanya, ilk periyodunda 11 sayı atıp potasında 28 sayı gördüğü karşılaşmada şok etkisini erken yaşayıp üzerinden atamadı.

Başrolde yine 25 sayı, 9 ribaundluk katkı veren Gasol'ün olduğu çeyrek finalin türü Litvanya için dramdı! İspanya, 89-67 ile yarı finale adımını attı. Turnuva ağacının diğer tarafındaki yarı final eşleşmesinde son Avrupa Şampiyonu Yunanistan ve Amerika Birleşik Devletleri vardı. Söz konusu randevuda açık favori kıta ötesinin sihirbazlarıydı şüphesiz...

İspanya da, Arjantin'le düelloya girişecekti. Tangocular, Ginobili ve Nocioni ile tutunduğu mücadelenin sonlarında 'günün yıldızlarından birinin' eliyle turnuva dışına itildi. Bitime 19 saniye kala Calderon'un serbest atışlarıyla 75-74 öne geçen İspanya, Arjantinli Nocioni'nin 3 sayılık atışında sayıyı bulamamasıyla gümüşü garantiliyordu!

Diğer yarı finalde LeBron James'li, Dwyane Wade'li ve Carmelo Anthony'li yıldızlar karması ABD ise, Yunanistan karşısında basketbol sanatçıları Spanoulis (22 sayı, 3 ribaund, 1
asist) ile Papaloukas'a (8 sayı, 5 ribaund, 12 asist) 101-95'le yenik düşerek, Japonya'da Arjantin'le birlikte Avrupa basketbolunun yükselişine şahitlik ediyordu.

Finale, "İspanya-Yunanistan" yazıldı. Ve o tarihi maç, 3 Eylül 2006'da gelip çattı... Milyonların nefesini tutarak takip ettiği turnuva, ABD'nin elenmesi sonrası sürprizlere ve ters köşelere doymayacaktı. Finale ABD'yi elemenin getirdiği motivasyonla çıkan Yunanistan, şampiyonanın MVP'si (En Değerli Oyuncu) seçilecek İspanyol Pau Gasol'ün sakatlığı sonrası altını iyice gözüne kestirmişti.

Mental anlamda her şeyini ortaya koyan iki takımın mücadelesinde, Yunanistan işi baştan biraz 'garanti' görecekti. Ancak İspanya, Gasol'ün yokluğunu âdeta '6 kişilik' oynayarak kapattı. Yunanistan'ın 4 periyotta 'insanüstü' bir savunmayla karşılaşıp sırasıyla 12, 11, 11 ve 13 sayı üretebildiği mücadelenin X factor'ı Garbajosa belki de kariyer maçını oynayıp 38 dakika sahada kalarak 20 sayı, 10 ribaund ve 4 de asiste imza attı. Juan-Carlos Navarro
da 20 sayı, 4 ribaund ve 3 asistle Garbajosa'ya eşlik ediyordu. İspanya, 70-47 gibi tarihi bir sonuçla zafere uzandı.

Şampiyonluk her halükârda Akdeniz'e gidecekti belki... Ama Japonya'da altın madalyalar; Komşu'nun yıldızlarının değil, ülke basketbol tarihinde bir ilki başaran İber Yarımadası'nın 'underrated' çocuklarının boynuna geçiyordu!



2002 ARJANTIN
ALTIN JENERASYON


"2002 Dünya Kupası'nı finalist, 2006'yı ise 4. tamamlayan Tangocular, 2008 Olimpiyaları’nda bronz madalyanın sahibi oldu. 2012 Olimpiyatları’nı 4. bitiren Arjantin için bir devrin kapanışını Ginobili özetliyordu: Başka oyuncularla kazanmak yerine bu oyuncularla kaybetmeyi tercih ederim!"

LEVENT LEVENTCİ

Arjantin’de 2000’lerin başında yaşanan ekonomik kriz, ülkedeki genç oyuncuların yurt dışına özellikle Avrupa’ya gitmesine sebep olmuştu. FIBA Amerika Cup 2001’i kazanan Arjantin’e 2002 Dünya Kupası öncesi pek şans tanınmıyordu.

Çoğu kişinin futbol ve et yemekleriyle tanıdığı Arjantin, 2002 Dünya Kupası’yla birlikte uluslararası basketbola damga vurmaya başladı. Arjantin; 2002 FIBA Dünya Kupası’na
beraber oynamaya alışık, enerjik ve mücadeleci bir kadroyla geldi. Temelini Manu Ginobili, Fabricio Oberto, Luis Scola, Andres Nocioni, Pepe Sanchez, Hugo Sconochini ve Ruben Wolkowyski’nin oluşturduğu Güney Amerika temsilcisi; D Grubu’nda Yeni Zelanda, Rusya ve Venezuela’yı maç başına 106.3 sayı ortalamasıyla mağlup ederek bir üst tura yükseldi.

İkinci turda Çin ve Almanya’yı mağlup eden Arjantin, çeyrek finalde ev sahibi ABD ile eşleşti. Kadrosunda Paul Pierce, Reggie Miller, Baron Davis, Ben Wallace gibi oyuncuları bulunduran ev sahibi ABD’yi 87-80 mağlup eden Tangocular, turnuvada şok etkisi yarattı. Arjantin, ABD’nin yenilmez olmadığını herkese gösterdi. Yarı finalde Almanya’yı 86-80 mağlup eden Arjantin, finale yükselmesine rağmen Almanya karşısında Ginobili’nin yaşadığı bilek sakatlığıyla sarsıldı.

Final maçında 1998 Dünya Kupası ve 2001 Euro Basket’i kazanan Yugoslavya ile karşılaşan Arjantin, Fabricio Oberto’nun etkileyici performansı sayesinde uzun süre maçın kontrolünü elinde tuttu. Almanya karşısında bileği burkulan takımın yıldızı Ginobili, final maçında 3 çeyreğin son bölümüne kadar oyuna giremedi. Son 2.5 dakikaya 74-66 önde giren Arjantin, Bodiroga’yı savunmakta çok zorlandı. Aynı zamanda hakemlerin çok tartışılan kararları da devreye girince 75-75’lik skorla maç uzadı. Tecrübe farkını iyi kullanan Yugoslavya, 84-77’lik skorla kupaya uzandı.

Kaybedilen finalin ardından 2004 Olimpiyat Oyunları’na çok hırslı gelen Arjantin, gruptaki ilk maçında Sırbistan ve Karadağ ile karşılaştı. Ginobili’nin kontrolsüz bir pozisyonda attığı
inanılmaz son saniye basketiyle rakibini 83-82 mağlup eden Güney Amerika temsilcisi, özel bir turnuva geçireceğinin sinyallerini verdi. İspanya ve İtalya’ya yenilmesine rağmen zorlanmadan gruptan çıkan Arjantin, çok zorlu bir yola girdi.

Çeyrek finalde ateşli bir atmosferde ev sahibi Yunanistan’ı deviren Tangocular, yarı finalde kadrosunda LeBron, Duncan, Iverson, Carmelo gibi oyuncuları bulunduran ancak takım olma konusunda sıkıntılar yaşayan ABD ile eşleşti. Büyük bölümünü üstün oynadığı maçı 89-81 kazanan Arjantin, NBA oyuncularını kadrosuna almaya başladığı 1992 Olimpiyatları’ndan beri altın madalyayı kimseyi bırakmayan ABD’yi finalin dışına itti. Parmağından sakatlanan Oberto’nun yokluğunda pek zorlanmayan Güney Amerika temsilcisi, İtalya’yı 84-69 yenerek altın madalyaya uzandı.

Temelini Ginobili, Scola, Oberto, Nocioni dörtlüsünün oluşturduğu Arjantin Milli Takımı’na zaman içinde Carlos Delfino, Pablo Prigioni gibi oyuncular eklendi ve bu takım ‘’Altın Jenerasyon’’ olarak anılmaya başladı. 2006 Dünya Kupası’nı 4 sırada tamamlayan Tangocular, 2008 Olimpiyat Oyunları’nda bronz madalyanın sahibi oldu. 2012 Olimpiyatları Oyunları’nı 4 .sırada bitiren Arjantin için bir devir kapandı.

Bronz madalyanın kaybedildiği maçtan sonra Ginobili’nin gözyaşları eşliğinde yaptığı "Başka oyuncularla kazanmak yerine bu oyuncularla kaybetmeyi tercih ederim" açıklaması, hafızalardaki yerini koruyor.

İlk fitili 2002 Dünya Kupası’nda yakan ve yaklaşık 10 yıl boyunca uluslararası basketbolu domine eden Arjantin hakkında konuşan İspanyol efsane Pau Gasol, “Basketbol tarihini değiştiren bir grup adam” yorumunu yapmıştı. Uzun seyahatlerden keyif alan ve bazen kasıtlı olarak uzun yolculuk isteyen, maçlardan sonra hep birlikte yemek yemeyi adet edinen, birbirlerini ailesi sayan Altın Jenerasyon’un başarısı hakkında Ginobili ‘’Birlikte oynamayı seviyorduk’ demişti.


YORUMLAR

  • 0 Yorum