Duyguların Gözü
Basketbol hayatım bitmişti ve işime gücüme dönmüştüm... Yoğun geçmiş spor hayatımdan sonra bu boşluk bana iyi gelmişti. Ancak bir zaman sonra kilo almaya ve devamlı terli gezmeye başladım. Sporculuktan, normal hayata geçmiştim; ancak hâlâ aynı gıdaları alıyordum. Kendi takımımda her gün ve milli takımdaki çift antrenmanlar bitmişti ve şimdi aldığım bütün enerji, kiloya dönüyordu. Doktor tavsiyesi ile koşuya, yürümeye başladım ve sonunda gençlik tutkum bisiklete geçtim. Bir bisiklet grubuyla orman yollarında -hoşlandığım doğanın içinde- hafta sonları turlara başladık ve bir gün...
18 Mayıs 2018 - 22:30 - Güncelleme: 18 Mayıs 2018 - 22:30
Basketbol hayatım bitmişti ve işime gücüme dönmüştüm... Yoğun geçmiş spor hayatımdan sonra bu boşluk bana iyi gelmişti. Ancak bir zaman sonra kilo almaya ve devamlı terli gezmeye başladım. Sporculuktan, normal hayata geçmiştim; ancak hâlâ aynı gıdaları alıyordum. Kendi takımımda her gün ve milli takımdaki çift antrenmanlar bitmişti ve şimdi aldığım bütün enerji, kiloya dönüyordu. Doktor tavsiyesi ile koşuya, yürümeye başladım ve sonunda gençlik tutkum bisiklete geçtim. Bir bisiklet grubuyla orman yollarında -hoşlandığım doğanın içinde- hafta sonları turlara başladık ve bir gün...
***Aladağlarda kaybettiğim yolumu bulmak için dönüp duruyordum. Yorgunluktan ve sıcaktan pedal basamaz durumdaydım. Bolu'dan 7 kişilik bisiklet grubuyla Aladağlar'a çıkmış ve Seben Köyü'nde mola vermek için sabahın erken saatinde pedal basmıştık. Bir çeşme başında verdiğimiz su molasında, "Siz gidin ben yetişirim" demiş ve grubumu kaybetmiştim. Son defa girdiğim bir yoldan aynı yere tekrar girdiğimde terler üzerimden su gibi akıyordu ki; koca bir çayırın ortasında ulu bir meşenin gölgesinde, yanında dört inek ve bir köpekle oturan adamı gördüm. Yaşlı adam yüzünde koca güneş gözlükleriyle sırtını ağaca yaslamış, başı önünde eğik ve uyur gibi duruyordu. Kurtarıcı gibi yanına gittim ve "Merhaba" dedim. Köpek hafifçe hırladı ve yaşlı adam tepkisizce, "Merhaba" dedi. "Yolumu kaybettim Seben'e nasıl giderim?" dedim. Çok sakin bir sesle "Seben çok yakın. Seni ebabillerin kanatlarında Mısır'a gönderelim" dedi. Sıcaktı, yorgundum ve şaka kaldıracak halim kalmamıştı. "Baba Mısır kalsın, sen beni Seben'e gönder yeter" diye cevap verdim. Yaşlı siyah gözlüklü adam, derinden gelen sesiyle bana sağdaki yoldan 3 kilometre gitmemi, karşıma çıkan bir ispinozun öttüğü büyük selvi ağacından sola doğru 2 km. daha gitmemi, yolun aşağısından geçen dere ile içinde öten bülbüllerin sesini takip etmemi, rüzgârla hışırdayan kavak ağaçlarını duyduğumda; sağdaki yola sapmamı ve köpekler ile tavukların sesi kulaklarıma geldiğinde Seben Köyü'nü bulacağım gibi inanılmaz bir tarif yaptı.
***
Alay ettiğini düşündüm ve "Daha kolay bir tarif yok mu?" dedim. Yaşla adam başını kaldırmadan, "Bazen duymak ve hissetmek görmekten daha iyidir, yolun açık olsun" dedi. Bisikletime bindim ve gerçekten bir mezarlıkta öten ispinozun yanından geçtim. İndiğim yolun aşağısından inleyerek akan ve içinde bülbüller öten ince bir dere vardı. Ve rüzgârla hışırdayan kavaklıktan sağa döndükten az sonra, tavukların sesi kulaklarıma geldi ve köyü buldum. Akşam üzerine kadar köyde oyalandık ve serinlik bastığında Bolu'ya dönmek üzere tekrar pedal bastık.***
Dönüş yolunda adamı gördüğüm yerde gruba, "Siz gidin ben yetişirim" dedim ve yoldan içeri saptım. Yaşlı adam, aynı meşe ağacının biraz ilerisinde bir kayada oturuyordu. Yanına gittim, "Baba sağ ol. Yolu çok kolay buldum, ne güzel tarifti o" dedim. Akşamın alacakaranlığı iyice çökmüştü ve yaşlı adam güneş gözlükleriyle çok tuhaf duruyordu. Yaşlı adama, "Güneş gitti şu gözlüklerini çıkarsana" dedim. Yaşlı adam "Tabii ki" dedi ve gözlüklerini çıkardı. Adamın yüzüne baktığımda anlayışsızlığımdan ve saflığımdan serin havada terler içinde kaldığımı hissettim. Yaşlı adamın gözlerinin yerinde kapalı iki çukur vardı. Kendi sesimi tanıyamadım. "Geçmiş olsun, nasıl oldu?" dedim. Sakince "Uzun zaman evvel Bolu'da liseye giderken trahom geçirdim" dedi.
"Hoşçakal, bana müsaade" dedim ve kaçarcasına bisiklete atladım. Ve Aladağ'dan Bolu'ya inerken, ormanın sonsuz karanlığında nedense çok aydınlık bir yolda gidiyormuş gibi bir duyguya kapıldım.
***Aladağlarda kaybettiğim yolumu bulmak için dönüp duruyordum. Yorgunluktan ve sıcaktan pedal basamaz durumdaydım. Bolu'dan 7 kişilik bisiklet grubuyla Aladağlar'a çıkmış ve Seben Köyü'nde mola vermek için sabahın erken saatinde pedal basmıştık. Bir çeşme başında verdiğimiz su molasında, "Siz gidin ben yetişirim" demiş ve grubumu kaybetmiştim. Son defa girdiğim bir yoldan aynı yere tekrar girdiğimde terler üzerimden su gibi akıyordu ki; koca bir çayırın ortasında ulu bir meşenin gölgesinde, yanında dört inek ve bir köpekle oturan adamı gördüm. Yaşlı adam yüzünde koca güneş gözlükleriyle sırtını ağaca yaslamış, başı önünde eğik ve uyur gibi duruyordu. Kurtarıcı gibi yanına gittim ve "Merhaba" dedim. Köpek hafifçe hırladı ve yaşlı adam tepkisizce, "Merhaba" dedi. "Yolumu kaybettim Seben'e nasıl giderim?" dedim. Çok sakin bir sesle "Seben çok yakın. Seni ebabillerin kanatlarında Mısır'a gönderelim" dedi. Sıcaktı, yorgundum ve şaka kaldıracak halim kalmamıştı. "Baba Mısır kalsın, sen beni Seben'e gönder yeter" diye cevap verdim. Yaşlı siyah gözlüklü adam, derinden gelen sesiyle bana sağdaki yoldan 3 kilometre gitmemi, karşıma çıkan bir ispinozun öttüğü büyük selvi ağacından sola doğru 2 km. daha gitmemi, yolun aşağısından geçen dere ile içinde öten bülbüllerin sesini takip etmemi, rüzgârla hışırdayan kavak ağaçlarını duyduğumda; sağdaki yola sapmamı ve köpekler ile tavukların sesi kulaklarıma geldiğinde Seben Köyü'nü bulacağım gibi inanılmaz bir tarif yaptı.
***
Alay ettiğini düşündüm ve "Daha kolay bir tarif yok mu?" dedim. Yaşla adam başını kaldırmadan, "Bazen duymak ve hissetmek görmekten daha iyidir, yolun açık olsun" dedi. Bisikletime bindim ve gerçekten bir mezarlıkta öten ispinozun yanından geçtim. İndiğim yolun aşağısından inleyerek akan ve içinde bülbüller öten ince bir dere vardı. Ve rüzgârla hışırdayan kavaklıktan sağa döndükten az sonra, tavukların sesi kulaklarıma geldi ve köyü buldum. Akşam üzerine kadar köyde oyalandık ve serinlik bastığında Bolu'ya dönmek üzere tekrar pedal bastık.***
Dönüş yolunda adamı gördüğüm yerde gruba, "Siz gidin ben yetişirim" dedim ve yoldan içeri saptım. Yaşlı adam, aynı meşe ağacının biraz ilerisinde bir kayada oturuyordu. Yanına gittim, "Baba sağ ol. Yolu çok kolay buldum, ne güzel tarifti o" dedim. Akşamın alacakaranlığı iyice çökmüştü ve yaşlı adam güneş gözlükleriyle çok tuhaf duruyordu. Yaşlı adama, "Güneş gitti şu gözlüklerini çıkarsana" dedim. Yaşlı adam "Tabii ki" dedi ve gözlüklerini çıkardı. Adamın yüzüne baktığımda anlayışsızlığımdan ve saflığımdan serin havada terler içinde kaldığımı hissettim. Yaşlı adamın gözlerinin yerinde kapalı iki çukur vardı. Kendi sesimi tanıyamadım. "Geçmiş olsun, nasıl oldu?" dedim. Sakince "Uzun zaman evvel Bolu'da liseye giderken trahom geçirdim" dedi.
"Hoşçakal, bana müsaade" dedim ve kaçarcasına bisiklete atladım. Ve Aladağ'dan Bolu'ya inerken, ormanın sonsuz karanlığında nedense çok aydınlık bir yolda gidiyormuş gibi bir duyguya kapıldım.
YORUMLAR