Basketbolun Mozart'ı
28 yıl geçti aradan… Tam 28 yıl önce, sağlık görevlilerinin canhıraş çabalarına karşın Almanya’da, Berlin-Münih arasındaki A9 otoyolunun asfaltında sona erdi yaşamı. Biz Avrupa’da ona zaten hayrandık. NBA’ye gitti, Amerikalıları da kendine hayran bıraktı. Evet, 7 Haziran 1993’te bu dünyayı terk etti Drazen Petrovic, nam-ı diğer basketbolun Mozart’ı. Petrovic 1980’lerde önce Avrupa’da ikon olmuştu. Bir yandan Cibona formasıyla diğer yandan Yugoslavya formasıyla Avrupa parkelerinde büyük bir hayran kitlesi toplayan, çocukların sokakta taklit ettiği karizmatik bir yıldızdı. Bu yeteneğini Real Madrid üzerinden NBA’e taşıdı. Tam orada da yıldız statüsünde kavuşuyordu ki o trafik kazasında yaşamını yitirdi. Petrovic’i bugün bile bir ikon olarak hatırlamamızın sebeplerini son derece duygusal biyografisini yazan Avustralyalı gazeteci Todd Spehr ile konuşmuştuk geçen yıl. Ölüm yıldönümünde bir kez daha hatırlayalım.
07 Haziran 2021 - 17:01 - Güncelleme: 07 Haziran 2021 - 17:37
Röportaj: Alp Ulagay
28 yıl geçti aradan… Tam 28 yıl önce, sağlık görevlilerinin canhıraş çabalarına karşın Almanya’da, Berlin-Münih arasındaki A9 otoyolunun asfaltında sona erdi yaşamı. Biz Avrupa’da ona zaten hayrandık. NBA’ye gitti, Amerikalıları da kendine hayran bıraktı. Evet, 7 Haziran 1993’te bu dünyayı terk etti Drazen Petrovic, nam-ı diğer basketbolun Mozart’ı.
Petrovic 1980’lerde önce Avrupa’da ikon olmuştu. Bir yandan Cibona formasıyla diğer yandan Yugoslavya formasıyla Avrupa parkelerinde büyük bir hayran kitlesi toplayan, çocukların sokakta taklit ettiği karizmatik bir yıldızdı. Bu yeteneğini Real Madrid üzerinden NBA’e taşıdı. Tam orada da yıldız statüsünde kavuşuyordu ki o trafik kazasında yaşamını yitirdi. Petrovic’i bugün bile bir ikon olarak hatırlamamızın sebeplerini son derece duygusal biyografisini yazan Avustralyalı gazeteci Todd Spehr ile konuşmuştuk geçen yıl. Ölüm yıldönümünde bir kez daha hatırlayalım.
Ben Drazen Petrovic’i ilk kez 1985'te Cibona’da oynarken izledim. Real Madrid'e karşı oynadıkları Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası final maçıydı. Baş döndürücüydü! Siz Drazen’in adını ilk ne zaman duydunuz?
- Sanırım benim yaşımdaki birçok uluslararası basketbolsever gibi, ilk kez Dream Team’e karşı duydum. 1992 Olimpiyatları oynanırken sadece dokuz yaşındaydım. O zaman Drazen basketbol bilincime yerleşti. Zaten, Drazen bundan kısa bir süre sonra öldü. Bu yüzden başlangıçta basketboldaki yerinin tam farkında değildim. Ama yaşım ilerledikçe ve basketbolun tarihini öğrenmeye daha fazla yoğunlaştıkça, Drazen’in başardıklarını, gerçekten dikkate değer hikâyesini takdir etmeye başladım.
Sibenka, Cibona ve Real Madrid’de saha içi liderlerinden biri olduğunu biliyoruz. Ergenlik yıllarında da böyle yetenekli miydi?
- Yetenekliydi. Ancak yetenek, Drazen'in oyunculuğundaki en önemli kısım değildi. O dönemi etrafındaki kişilerle konuşarak öğrendim. Becerisi, oyuna yaklaşımı ve oyununu geliştirme konularında çok analitikti. Yani yetenek önemliydi. Boyu uzundu, hırslıydı ve yetenekliydi. Hepsinin bir bileşimi vardı onda. Ancak onu herkesten yukarı taşıyan şey karşı konulmaz iş ahlakıydı. Yugoslavya o zamanlar çok büyük bir basketbol gücüydü. Elbette orada yükselmek için yeteneğe ihtiyacı vardı. Ama iş ahlakı bence bu yetenekten önce geliyordu.
Analitik olduğunu söylediniz. Biraz daha açıklayabilir misiniz?
- Evet. Drazen nasıl gelişeceğini anlamıştı. Anladığım kadarıyla, Drazen'de basketbola dair içgüdüsel bir unsur vardı. Antrenmanlarına yaklaşımında, her şey çok yapılandırılmış, her şey önceden düşünülmüştü. Mesela askerde geçirdiği yılda bile, şutları iyiden çok iyiye doğru gitmişti. Sibenka’da oynarken ortalamanın üstünde bir şutördü ama iki yıl sonra Cibona'ya gittiğinde birden harika bir şutör dönüşmüştü. Yani oyununda bir zayıflık veya iyileştirilmesi gereken bir yön belirlemişti. Ama bunu ergenliğinin ilk yıllarında okuldan önce spor salonuna gidip sandalyeler kullanarak idmana çıkarken de yapıyordu. Kısacası hangi alanların iyileştirilmesi gerektiğini anlayıp bunu yapmanın bir yolunu buluyordu.
İLHAM KAYNAĞI ABİSİYDİ
Drazen yetenekli, hırslı ve analitikti. Peki ona kim ilham verdi? Eski oyuncular mı, antrenörler mi?
- Bence onun üzerinde en çok abisi Aleksandar’ın (Aco) etkisi vardı. Onun bu etkisinin Drazen için rotayı ayarladığını düşünüyorum. Araları çok iyiydi. Her ikisi de çok iddialıydı. Mesela Drazen basketbol antrenmanında onu takip ederdi. Aco sahada antrenman yaparken, o da kenarda topu sektirirdi. Drazen Cibona'ya gittiğinde orada birlikte çok iyi oynadılar. Sahadaki iddialarının da çok benzer olduğunu görüyorsunuz. Belki Drazen biraz daha çok asılırdı, biraz daha fazla motivasyon katmak zorundaydı. Ancak Aco da harika bir oyuncuydu ve kesinlikle bir etkisi vardı.
Eski Yugoslavya'daki altı koçuyla konuştunuz. Bu antrenörler arasında en çok kim ona katkı verdi?
- Zannedersem hepsiyle konuştum. Her biri farklı bir bakış açısına sahipti, çünkü her biri Drazen'ın farklı bir gelişme aşamasını görmüştü. Gelişme aşaması, büyüme aşaması, hatta Real Madrid'den önce eski Yugoslavya liginde oynadığı dönem... Antrenörleriyle konuşmak bana neden ve nasıl geliştiği konusunda büyük bir fikir verdi. Katkıya gelince söylemesi gerçekten zor çünkü Drazen'in ilerleyişi çok istikrarlıydı. Boyunun uzaması bile böyleydi. Ama belki, Cibona'daki yıllarında çalıştığı üç farklı antrenör olabilir diye düşünüyorum. Benden tam olarak bir saptama isterseniz Cibona dönemi derim. Çünkü 1986'ya gelindiğinde Real Madrid’in istediği, Barcelona’nın istediği ve de Portland’ın draft ettiği bir oyuncu haline gelmişti. 1984-1986 döneminde Drazen NBA dışındaki dünyadaki en iyi gard haline gelmişti.
Özellikle, 1989 ile 1991 arasında, eski Yugoslavya FIBA basketbolunda yenilmezdi. İki Avrupa şampiyonluğu bir dünya şampiyonluğu kazandılar. Ve Drazen onların sahadaki lideriydi. Tek bir ülke olarak kalsaydı ne kadar ileri gidebilirlerdi?
- Biliyorsunuz, 1989 Avrupa Şampiyonası'ndaki beş maçta, iyi bir takım kimyası ile rakiplerini kolayca mağlup ettiler. Drazen yine maç başına 30 sayı atıyordu. Oyun onun etrafında dönüyordu ama bir şekilde bu uyumlu ekip vardı sahada. Bu turnuvadan hiç maç izlememiş olanlara tavsiye ederim: Bu takımın ne kadar iyi olabileceğinin özünü yakalayabilirsiniz. 1990 Dünya Şampiyonası onun son turnuvasıydı. Bu noktada NBA'de sadece bir yıl oynamıştı. Ama takımdaki yeteneklere bakarsanız, Vlade Divac, Kukoc, Radja, Vrankovic. Paspalj… Ne kadar yetenekli bir ekipti! Avrupa’daki en iyi oyunculardan beş, altı, hatta belki yedisine sahiplerdi. Bu oyuncuların hepsi 1990'ların ikinci yarısında da ön plandaydı. Daha uzun süre bir arada kalmamaları çok yazık.
NBA’DE KENDİNİ YENİDEN PROGRAMLADI
O zaman NBA'e atlayalım. Drazen, NBA'de başarılı olmak konusunda ne kadar hırslıydı?
- Drazen orada ikinci planda bir oyuncu olmakla hiç ilgilenmedi. Bu, bana bir ego meselesi gibi de gelmedi. Başarılı olma fırsatını hak ettiği konusunda bir özgüveni vardı. Çünkü bir fırsat verilirse başarılı olacağını biliyordu. Fark ettiğim bir şey var: O meşhur iş ahlakının kendisini başarıya taşıyacağına çok inanıyordu. Hepimiz Portland'ı hayatının zor bir dönemi olarak hatırlıyoruz. Bence bu Drazen için gerekli bir şeydi: Çünkü Avrupa'da oynadığı tarz ve stilde NBA'de oynayamazdı. Avrupa’da her şey boyalı alanın tepesinde başlardı. Portland'a geldiğindeyse topu yere vurmanın zor olduğunu fark etti, hücumda oyun şeklini yeniden yapılandırması gerekecekti. Daha önce analitik olmaktan bahsetmiştik. “Başarılı olabilmek için çok iyi bir şutör olmalıyım” dedi kendine. Sonunda hırs ve gerçek arasındaki bilek güreşinde hırs kazandı. Hırs zirveye çıktı çünkü New Jersey'de bu fırsatı buldu.
Bahsettiğiniz gibi, bir Avrupalı oyuncu o dönemde NBA’e hazır değildi ve lige girişi hiç de kolay değildi. İlk başta neyin eksikliğini çekti?
- Muhtemelen güç ve hız. NBA’de hız, cüsse, rakibin kalitesi, hepsi bir sürprizdi, bir nevi bir kültür şokuydu onun için. Ancak başarılı olmak için geçmesi gereken yol buydu. Portland'daki ilk sezonundan çok fazla maç izledim. Drazen'in yanal çabukluk sorunları vardı. Yani yana hareket, patlayıcılık eksikti. Drazen harika top sürerdi, gerçekten, driplingi çok iyiydi. Ama NBA’de bunu yapmakta zorlandı. Bu da Drazen’i gerçeklerle yüzleştirdi. Bahsettiğimiz gibi, bu ayarlamayı yaptı.
Gerçekten dördüncü sezonun sonunda Avrupa'da olduğundan farklı bir oyuncu haline geldiğini düşünüyor musunuz?
- Evet, buna hiç şüphe yok. Eski koçu Rick Adelman 'Uzun, Sıcak Kış' adlı bir kitap yazdı ve bu aslında Drazen'in Portland'daki ikinci sezonuyla da ilgiliydi. Bu kitapta Drazen'e eğer fırsat gelirse şut çekmesini söylediğinden de bahsediyor. Ama Drazen başlangıçta bunu yapmıyordu. Her zaman dribling üzerinden şut bulmaya alışmıssanız ‘catch and shoot’u öğrenmenin gerçekten zor olduğunu görürsünüz. Kısacası kendinizi yeniden programlamak zordur. Drazen aslında bunun sıkıntısını çekti. Ama New Jersey'de 1993'te bir maça baktığınızda artık çok etkiliydi. Daha az top sürüyordu. Daha fazla şut kullanıyordu. Şutu kullanma hızı artmıştı. Tüm bu bilgileri gerçekten inceliyor, kendini programlıyor, oyununu değiştiriyordu. Sonuçta Nets ile gördüğümüz hale geldi.
NBA kariyerinin herhangi bir noktasında veya o ünlü 1993 sezonundan sonra Avrupa'ya geri döneceğine dair söylentilere tanık oldunuz mu?
- Bu kolay cevaplanamayacak bir soru. 1993 sezonuna bakarsanız, ülkesindeki gazeteler genellikle Drazen'in serbest oyuncu durumu hakkında yazıyordu. Tabii sınırlı bir serbest oyuncu olduğunu hatırlayalım. Nets teorik olarak NBA’deki diğer bir takımın teklifinin aynısını verebilirdi. Karşılık veremeyecekleri şey NBA dışından, Avrupa’dan gelecek bir sözleşme teklifiydi. Yunanistan'daki Panathinaikos onu bekliyordu. Drazen'in menajeri Warren LeGarie bunu daha çok Nets ile pazarlıkta bir koz olarak kullandıklarını söyledi. Açıkçası hep en iyilerle rekabet etmeye alışmış 28 yaşındaki bir oyuncunun Avrupa’dan bir teklifi kabul etmesi tutarsız olurdu. Kitabı yazarken tüm bilgileri sundum. Kesinlikle Avrupa’dan bir teklif vardı. Bunu kesinlikle ciddiye alıyorlardı. Ama bir gazeteye verdiği son röportajda bile, kesinlikle Panathinaikos'a gidecekmiş gibi değildi. Sadece opsiyonları açık tutuyordu. Artık hayatta olmadığı için bunun yanıtını hiçbir zaman tam öğrenemeyeceğiz.
Ailesi, takım arkadaşları ve ABD'deki takımı için onun zamansız ölümünden bahsedebilir misiniz?
- Tabii, aile seviyesinde yıkıcı oldu bu ölüm. Hatta halk için de yıkıcıydı. Hırvatistan'da anladığım kadarıyla bir kahramana ihtiyaçları vardı. Drazen, ülkeden ayrılmış ve büyük ölçüde başarılı olmuş biriydi. Hırvatlar için büyük bir gurur kaynağıydı. Çok sevilen bir evlat, kardeş, dost ve takım arkadaşıydı. Aynı zamanda böyle de trajik bir ölüm oldu. Bunun kolayca önlenebileceğine dair bir hisse de kapılıyorsunuz.
AVRUPALILARA NBA’DE OYNAMA İNANCI VERDİ
Son olarak, Drazen Petrovic'in mirası ile bitirelim. İlk önce sonraki kuşak Avrupalılar üzerindeki etkisi. Onlara NBA'de nasıl oynanacağını gösterdi mi?
- Bence genel anlamda şunu söyleyebiliriz: Drazen, ABD’de başarılı olan ilk Avrupalı değildi. Daha önce başarılı bir üniversite oyuncusu olan Kresimir Cosic vardı mesela. Ama bence Drazen’in asıl mirası şuydu: Hırsı, NBA’e ait olduğuna ve başarılı olabileceğine inancı. Bugün dünyanın her bölgesş, tabii Avrupa da NBA’e etki ediyor. Drazen de buna katkıda bulundu. Ama bence en büyük katkısı hırstı. Çünkü Avrupa'da yetenek hep vardı, Drazen'den önce de yetenekli basketbolcular vardı. Ama orada varolabileceğiniz ve dünyanın en büyük liginde önemli bir oyuncu olabileceğiniz inancını bana göre Drazen yerleştirdi.
Hırvatistan'da onunla ilgili anıları merak ediyordum. Drazen hakkında neler gördünüz orada?
- Bu ilginç bir soru çünkü Zagreb güzel bir şehir. Orada altı ya da yedi gün geçirdim. Kentte, Petrovic Müzesi’nin, basketbol salonunun, kafesinin bulunduğu bölgesinde neredeyse zaman durmuş gibi hissediyorsunuz. Sanki orada 1993 yılına döndüğünüzü hissediyorsunuz. Eski ya da yıkık olması anlamında söylemiyorum bunu. Mesela müze yepyeni, modern. Spor salonuna doğru çıkıyorsunuz, kafe solda ve salon önünüzde, müze sağda. Neredeyse Drazen vefat ettiğinde zaman durmuş orada. Zagreb güzel bir şehir ve baktığınız her yerde, sanki Drazen'in silueti size müzeyi işaret ediyor. Onun parmak izleri şehrin her yerinde…
Son sorum şu: Onu gelmiş geçmiş tüm Avrupalı basketbolcular arasında nereye koyardınız?
- Avrupa basketbolunun da tıpkı NBA gibi köklü bir tarihi var. Ama onun en büyük öncü olduğunu söyleyemem çünkü NCAA’deki Cosic'i, ayrıca Sabonis'i araştırdım. Sabonis muhtemelen maçını izlediğim en iyi ergen oyuncu. Buna LeBron da dahil ve bunu samimiyetle söylüyorum. Drazen'i nereye koyabileceğimi tam bilemiyorum. Zirveye yakın olduğunu biliyorum. Ancak, bahsettiğim oyuncuların her biri en büyük Avrupalı oyuncu olabilir. Bu isimlerin hepsi Avrupalı oyuncuların dünya çapında tanınması yönünde büyük katkı sağladılar. Drazen’in de bu tarihte önemli bir yeri var.
28 yıl geçti aradan… Tam 28 yıl önce, sağlık görevlilerinin canhıraş çabalarına karşın Almanya’da, Berlin-Münih arasındaki A9 otoyolunun asfaltında sona erdi yaşamı. Biz Avrupa’da ona zaten hayrandık. NBA’ye gitti, Amerikalıları da kendine hayran bıraktı. Evet, 7 Haziran 1993’te bu dünyayı terk etti Drazen Petrovic, nam-ı diğer basketbolun Mozart’ı.
Petrovic 1980’lerde önce Avrupa’da ikon olmuştu. Bir yandan Cibona formasıyla diğer yandan Yugoslavya formasıyla Avrupa parkelerinde büyük bir hayran kitlesi toplayan, çocukların sokakta taklit ettiği karizmatik bir yıldızdı. Bu yeteneğini Real Madrid üzerinden NBA’e taşıdı. Tam orada da yıldız statüsünde kavuşuyordu ki o trafik kazasında yaşamını yitirdi. Petrovic’i bugün bile bir ikon olarak hatırlamamızın sebeplerini son derece duygusal biyografisini yazan Avustralyalı gazeteci Todd Spehr ile konuşmuştuk geçen yıl. Ölüm yıldönümünde bir kez daha hatırlayalım.
Ben Drazen Petrovic’i ilk kez 1985'te Cibona’da oynarken izledim. Real Madrid'e karşı oynadıkları Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası final maçıydı. Baş döndürücüydü! Siz Drazen’in adını ilk ne zaman duydunuz?
- Sanırım benim yaşımdaki birçok uluslararası basketbolsever gibi, ilk kez Dream Team’e karşı duydum. 1992 Olimpiyatları oynanırken sadece dokuz yaşındaydım. O zaman Drazen basketbol bilincime yerleşti. Zaten, Drazen bundan kısa bir süre sonra öldü. Bu yüzden başlangıçta basketboldaki yerinin tam farkında değildim. Ama yaşım ilerledikçe ve basketbolun tarihini öğrenmeye daha fazla yoğunlaştıkça, Drazen’in başardıklarını, gerçekten dikkate değer hikâyesini takdir etmeye başladım.
Sibenka, Cibona ve Real Madrid’de saha içi liderlerinden biri olduğunu biliyoruz. Ergenlik yıllarında da böyle yetenekli miydi?
- Yetenekliydi. Ancak yetenek, Drazen'in oyunculuğundaki en önemli kısım değildi. O dönemi etrafındaki kişilerle konuşarak öğrendim. Becerisi, oyuna yaklaşımı ve oyununu geliştirme konularında çok analitikti. Yani yetenek önemliydi. Boyu uzundu, hırslıydı ve yetenekliydi. Hepsinin bir bileşimi vardı onda. Ancak onu herkesten yukarı taşıyan şey karşı konulmaz iş ahlakıydı. Yugoslavya o zamanlar çok büyük bir basketbol gücüydü. Elbette orada yükselmek için yeteneğe ihtiyacı vardı. Ama iş ahlakı bence bu yetenekten önce geliyordu.
Analitik olduğunu söylediniz. Biraz daha açıklayabilir misiniz?
- Evet. Drazen nasıl gelişeceğini anlamıştı. Anladığım kadarıyla, Drazen'de basketbola dair içgüdüsel bir unsur vardı. Antrenmanlarına yaklaşımında, her şey çok yapılandırılmış, her şey önceden düşünülmüştü. Mesela askerde geçirdiği yılda bile, şutları iyiden çok iyiye doğru gitmişti. Sibenka’da oynarken ortalamanın üstünde bir şutördü ama iki yıl sonra Cibona'ya gittiğinde birden harika bir şutör dönüşmüştü. Yani oyununda bir zayıflık veya iyileştirilmesi gereken bir yön belirlemişti. Ama bunu ergenliğinin ilk yıllarında okuldan önce spor salonuna gidip sandalyeler kullanarak idmana çıkarken de yapıyordu. Kısacası hangi alanların iyileştirilmesi gerektiğini anlayıp bunu yapmanın bir yolunu buluyordu.
İLHAM KAYNAĞI ABİSİYDİ
Drazen yetenekli, hırslı ve analitikti. Peki ona kim ilham verdi? Eski oyuncular mı, antrenörler mi?
- Bence onun üzerinde en çok abisi Aleksandar’ın (Aco) etkisi vardı. Onun bu etkisinin Drazen için rotayı ayarladığını düşünüyorum. Araları çok iyiydi. Her ikisi de çok iddialıydı. Mesela Drazen basketbol antrenmanında onu takip ederdi. Aco sahada antrenman yaparken, o da kenarda topu sektirirdi. Drazen Cibona'ya gittiğinde orada birlikte çok iyi oynadılar. Sahadaki iddialarının da çok benzer olduğunu görüyorsunuz. Belki Drazen biraz daha çok asılırdı, biraz daha fazla motivasyon katmak zorundaydı. Ancak Aco da harika bir oyuncuydu ve kesinlikle bir etkisi vardı.
Eski Yugoslavya'daki altı koçuyla konuştunuz. Bu antrenörler arasında en çok kim ona katkı verdi?
- Zannedersem hepsiyle konuştum. Her biri farklı bir bakış açısına sahipti, çünkü her biri Drazen'ın farklı bir gelişme aşamasını görmüştü. Gelişme aşaması, büyüme aşaması, hatta Real Madrid'den önce eski Yugoslavya liginde oynadığı dönem... Antrenörleriyle konuşmak bana neden ve nasıl geliştiği konusunda büyük bir fikir verdi. Katkıya gelince söylemesi gerçekten zor çünkü Drazen'in ilerleyişi çok istikrarlıydı. Boyunun uzaması bile böyleydi. Ama belki, Cibona'daki yıllarında çalıştığı üç farklı antrenör olabilir diye düşünüyorum. Benden tam olarak bir saptama isterseniz Cibona dönemi derim. Çünkü 1986'ya gelindiğinde Real Madrid’in istediği, Barcelona’nın istediği ve de Portland’ın draft ettiği bir oyuncu haline gelmişti. 1984-1986 döneminde Drazen NBA dışındaki dünyadaki en iyi gard haline gelmişti.
Özellikle, 1989 ile 1991 arasında, eski Yugoslavya FIBA basketbolunda yenilmezdi. İki Avrupa şampiyonluğu bir dünya şampiyonluğu kazandılar. Ve Drazen onların sahadaki lideriydi. Tek bir ülke olarak kalsaydı ne kadar ileri gidebilirlerdi?
- Biliyorsunuz, 1989 Avrupa Şampiyonası'ndaki beş maçta, iyi bir takım kimyası ile rakiplerini kolayca mağlup ettiler. Drazen yine maç başına 30 sayı atıyordu. Oyun onun etrafında dönüyordu ama bir şekilde bu uyumlu ekip vardı sahada. Bu turnuvadan hiç maç izlememiş olanlara tavsiye ederim: Bu takımın ne kadar iyi olabileceğinin özünü yakalayabilirsiniz. 1990 Dünya Şampiyonası onun son turnuvasıydı. Bu noktada NBA'de sadece bir yıl oynamıştı. Ama takımdaki yeteneklere bakarsanız, Vlade Divac, Kukoc, Radja, Vrankovic. Paspalj… Ne kadar yetenekli bir ekipti! Avrupa’daki en iyi oyunculardan beş, altı, hatta belki yedisine sahiplerdi. Bu oyuncuların hepsi 1990'ların ikinci yarısında da ön plandaydı. Daha uzun süre bir arada kalmamaları çok yazık.
NBA’DE KENDİNİ YENİDEN PROGRAMLADI
O zaman NBA'e atlayalım. Drazen, NBA'de başarılı olmak konusunda ne kadar hırslıydı?
- Drazen orada ikinci planda bir oyuncu olmakla hiç ilgilenmedi. Bu, bana bir ego meselesi gibi de gelmedi. Başarılı olma fırsatını hak ettiği konusunda bir özgüveni vardı. Çünkü bir fırsat verilirse başarılı olacağını biliyordu. Fark ettiğim bir şey var: O meşhur iş ahlakının kendisini başarıya taşıyacağına çok inanıyordu. Hepimiz Portland'ı hayatının zor bir dönemi olarak hatırlıyoruz. Bence bu Drazen için gerekli bir şeydi: Çünkü Avrupa'da oynadığı tarz ve stilde NBA'de oynayamazdı. Avrupa’da her şey boyalı alanın tepesinde başlardı. Portland'a geldiğindeyse topu yere vurmanın zor olduğunu fark etti, hücumda oyun şeklini yeniden yapılandırması gerekecekti. Daha önce analitik olmaktan bahsetmiştik. “Başarılı olabilmek için çok iyi bir şutör olmalıyım” dedi kendine. Sonunda hırs ve gerçek arasındaki bilek güreşinde hırs kazandı. Hırs zirveye çıktı çünkü New Jersey'de bu fırsatı buldu.
Bahsettiğiniz gibi, bir Avrupalı oyuncu o dönemde NBA’e hazır değildi ve lige girişi hiç de kolay değildi. İlk başta neyin eksikliğini çekti?
- Muhtemelen güç ve hız. NBA’de hız, cüsse, rakibin kalitesi, hepsi bir sürprizdi, bir nevi bir kültür şokuydu onun için. Ancak başarılı olmak için geçmesi gereken yol buydu. Portland'daki ilk sezonundan çok fazla maç izledim. Drazen'in yanal çabukluk sorunları vardı. Yani yana hareket, patlayıcılık eksikti. Drazen harika top sürerdi, gerçekten, driplingi çok iyiydi. Ama NBA’de bunu yapmakta zorlandı. Bu da Drazen’i gerçeklerle yüzleştirdi. Bahsettiğimiz gibi, bu ayarlamayı yaptı.
Gerçekten dördüncü sezonun sonunda Avrupa'da olduğundan farklı bir oyuncu haline geldiğini düşünüyor musunuz?
- Evet, buna hiç şüphe yok. Eski koçu Rick Adelman 'Uzun, Sıcak Kış' adlı bir kitap yazdı ve bu aslında Drazen'in Portland'daki ikinci sezonuyla da ilgiliydi. Bu kitapta Drazen'e eğer fırsat gelirse şut çekmesini söylediğinden de bahsediyor. Ama Drazen başlangıçta bunu yapmıyordu. Her zaman dribling üzerinden şut bulmaya alışmıssanız ‘catch and shoot’u öğrenmenin gerçekten zor olduğunu görürsünüz. Kısacası kendinizi yeniden programlamak zordur. Drazen aslında bunun sıkıntısını çekti. Ama New Jersey'de 1993'te bir maça baktığınızda artık çok etkiliydi. Daha az top sürüyordu. Daha fazla şut kullanıyordu. Şutu kullanma hızı artmıştı. Tüm bu bilgileri gerçekten inceliyor, kendini programlıyor, oyununu değiştiriyordu. Sonuçta Nets ile gördüğümüz hale geldi.
NBA kariyerinin herhangi bir noktasında veya o ünlü 1993 sezonundan sonra Avrupa'ya geri döneceğine dair söylentilere tanık oldunuz mu?
- Bu kolay cevaplanamayacak bir soru. 1993 sezonuna bakarsanız, ülkesindeki gazeteler genellikle Drazen'in serbest oyuncu durumu hakkında yazıyordu. Tabii sınırlı bir serbest oyuncu olduğunu hatırlayalım. Nets teorik olarak NBA’deki diğer bir takımın teklifinin aynısını verebilirdi. Karşılık veremeyecekleri şey NBA dışından, Avrupa’dan gelecek bir sözleşme teklifiydi. Yunanistan'daki Panathinaikos onu bekliyordu. Drazen'in menajeri Warren LeGarie bunu daha çok Nets ile pazarlıkta bir koz olarak kullandıklarını söyledi. Açıkçası hep en iyilerle rekabet etmeye alışmış 28 yaşındaki bir oyuncunun Avrupa’dan bir teklifi kabul etmesi tutarsız olurdu. Kitabı yazarken tüm bilgileri sundum. Kesinlikle Avrupa’dan bir teklif vardı. Bunu kesinlikle ciddiye alıyorlardı. Ama bir gazeteye verdiği son röportajda bile, kesinlikle Panathinaikos'a gidecekmiş gibi değildi. Sadece opsiyonları açık tutuyordu. Artık hayatta olmadığı için bunun yanıtını hiçbir zaman tam öğrenemeyeceğiz.
Ailesi, takım arkadaşları ve ABD'deki takımı için onun zamansız ölümünden bahsedebilir misiniz?
- Tabii, aile seviyesinde yıkıcı oldu bu ölüm. Hatta halk için de yıkıcıydı. Hırvatistan'da anladığım kadarıyla bir kahramana ihtiyaçları vardı. Drazen, ülkeden ayrılmış ve büyük ölçüde başarılı olmuş biriydi. Hırvatlar için büyük bir gurur kaynağıydı. Çok sevilen bir evlat, kardeş, dost ve takım arkadaşıydı. Aynı zamanda böyle de trajik bir ölüm oldu. Bunun kolayca önlenebileceğine dair bir hisse de kapılıyorsunuz.
AVRUPALILARA NBA’DE OYNAMA İNANCI VERDİ
Son olarak, Drazen Petrovic'in mirası ile bitirelim. İlk önce sonraki kuşak Avrupalılar üzerindeki etkisi. Onlara NBA'de nasıl oynanacağını gösterdi mi?
- Bence genel anlamda şunu söyleyebiliriz: Drazen, ABD’de başarılı olan ilk Avrupalı değildi. Daha önce başarılı bir üniversite oyuncusu olan Kresimir Cosic vardı mesela. Ama bence Drazen’in asıl mirası şuydu: Hırsı, NBA’e ait olduğuna ve başarılı olabileceğine inancı. Bugün dünyanın her bölgesş, tabii Avrupa da NBA’e etki ediyor. Drazen de buna katkıda bulundu. Ama bence en büyük katkısı hırstı. Çünkü Avrupa'da yetenek hep vardı, Drazen'den önce de yetenekli basketbolcular vardı. Ama orada varolabileceğiniz ve dünyanın en büyük liginde önemli bir oyuncu olabileceğiniz inancını bana göre Drazen yerleştirdi.
Hırvatistan'da onunla ilgili anıları merak ediyordum. Drazen hakkında neler gördünüz orada?
- Bu ilginç bir soru çünkü Zagreb güzel bir şehir. Orada altı ya da yedi gün geçirdim. Kentte, Petrovic Müzesi’nin, basketbol salonunun, kafesinin bulunduğu bölgesinde neredeyse zaman durmuş gibi hissediyorsunuz. Sanki orada 1993 yılına döndüğünüzü hissediyorsunuz. Eski ya da yıkık olması anlamında söylemiyorum bunu. Mesela müze yepyeni, modern. Spor salonuna doğru çıkıyorsunuz, kafe solda ve salon önünüzde, müze sağda. Neredeyse Drazen vefat ettiğinde zaman durmuş orada. Zagreb güzel bir şehir ve baktığınız her yerde, sanki Drazen'in silueti size müzeyi işaret ediyor. Onun parmak izleri şehrin her yerinde…
Son sorum şu: Onu gelmiş geçmiş tüm Avrupalı basketbolcular arasında nereye koyardınız?
- Avrupa basketbolunun da tıpkı NBA gibi köklü bir tarihi var. Ama onun en büyük öncü olduğunu söyleyemem çünkü NCAA’deki Cosic'i, ayrıca Sabonis'i araştırdım. Sabonis muhtemelen maçını izlediğim en iyi ergen oyuncu. Buna LeBron da dahil ve bunu samimiyetle söylüyorum. Drazen'i nereye koyabileceğimi tam bilemiyorum. Zirveye yakın olduğunu biliyorum. Ancak, bahsettiğim oyuncuların her biri en büyük Avrupalı oyuncu olabilir. Bu isimlerin hepsi Avrupalı oyuncuların dünya çapında tanınması yönünde büyük katkı sağladılar. Drazen’in de bu tarihte önemli bir yeri var.
YORUMLAR