Antipati
Parkedeki başarısının yanında rakip oyuncular ve taraftarlar ile basketbol kamuoyunun hatta kendi camialarının dahi 'antipatik' bulduğu nice basketbolcular var... Dosyamızda NBA'in çok da sevilmeyen isimlerine yer verdik. Memphis'in play-off'larda Lakers ile karşılaştığı seride LeBron James'e söylediği gereksiz sözlerle şimşekleri üzerine çeken Dillon Brooks başta olmak üzere, Dreymond Green, Patrick Beverley gibi yıldızlar ile NBA'de iz bırakırken pek de sevilmemiş Ron Artest ve Kötü Çocuk Bill Lamber'ı hatırlayalım...
05 Temmuz 2023 - 18:32
USLANMAZ!
DILLON BROOKS
Sezon başı takımı Memphis’in sözleşme yenileme düşüncesine dahi karşı gelen Brooks’un şimdilerde NBA’in dışında kalması dahi gündeme geldi. Bir nefret yarışması düzenlense; NBA’de açık ara ilk sırada yer alacak olan ismin Dillon Brooks olduğunu burada daha pek çok cümle ile anlatabiliriz…
FATİH SABOVİÇ
NBA’de çok sayıda hater’ı olan, asla sahiplenilmeyen veya bir türlü sözleriyle eylemleri eşleşmeyen çok fazla antipatik oyuncu görüldü. Fakat konu Dillon Brooks ise bu konuda ona karşı ‘saygı duruşu’na geçilmesi gerektiği aşikâr! İşte kendi takımı tarafından bile istenmeyen bir isme dair anekdotlar…
Geçmişte de günümüzde de trash talk yapmayı seven, rakibini yetenekleri değil de mizacı ve hareketleriyle ‘bozan’ ya da haddini aşarak onun üzerine giden çok fazla NBA oyuncusu izledik. Ancak söz konusu geride kalan sezon olduğunda bir de üzerine konunun merkezine LeBron James dahil olduğunda bazı olaylar çok farklı yönlere doğru ilerledi.
Kendi takımı Memphis Grizzlies’ın bile, ‘onunla kontrat yenilemeyi planlamadığı’ Dillon Brooks’tan bahsediyorum. NBA’in uslanmaz çocuğundan… Sahada rakiplerine, kenardaki kameramanlara, günlük hayatında insanlara ve NBA yıldızlarına karşı -bazen hiçbir sebebi bile olmadan- meydan okuyan Brooks, geride kalan sezona belki de en çok LeBron James ile ilgili sözleriyle damga vurdu.
Lig tarihinin en büyük ‘GOAT’larından biri olan LeBron için; “Yaşlı” cümlesini kullanan Dillon Brooks, sahada cevabını çok feci şekillerde aldı. Yetenekleri kısıtlı olan; buna rağmen rakiplerinin mental durumu ile kolayca oynamayı başaran Dillon’ın bu hamlesi, âdeta uyuyan bir devi uyandırdı.
Ve akıllara; seneler öncesinde Kenyon Martin’in Michael Jordan ile ilgili sözleri geldi. Martin, 38 yaşındaki Jordan için, “Yaşlandı” benzeri bir ifade kullanmış ve Jordan da sonraki maç rakibinin üzerinden 45 sayı bırakmıştı potaya!
Keza Dillon Brooks da tarihi tekerrür ettirip LA Lakers’ın yıldızı LeBron için, “Umrumda değil, o artık yaşlı. Onun üzerine gitmeye devam edeceğim, sahada üzerimden 40 sayı atmadığı sürece rakip bir oyuncuya saygı göstermem” demişti. Sonraki maç LeBron 22 sayı, 20 ribaund, 7 asist ve 2 blok performansı ortaya koyup, takımının mücadeleyi 40 sayı farkla kazanmasında büyük pay sahibi olmuştu.
Dillon’ın hamleleri bununla da kısıtlı kalmadı… LeBron’a dirsek atan, sezon içerisinde bir kameramanı göz göre göre yere düşüren, neredeyse kendi gölgesiyle bile kavga eden Dillon Brooks; kendi ayağına sıktı… Sezon başı takımı Memphis’in sözleşme yenileme düşüncesine dahi karşı gelen Brooks’un şimdilerde NBA’in dışında kalması dahi gündeme geldi. Bir nefret yarışması düzenlense; NBA’de açık ara ilk sırada yer alacak olan ismin Dillon Brooks olduğunu burada daha pek çok cümle ile anlatabiliriz…
Fakat tüm bunları bir kenara bırakarak Dillon Brooks ile bilinçaltımda yaptığım bir bağdaştırmayı paylaşmak istiyorum. Brooks’un tüm hareketleri ve tepkileri bana Batman filminin efsane karakteri Joker’i anımsatıyor. Ve yazıyı da Joker’in Brooks’a atfedebileceğim(!) bir sözüyle sonlandırmak istiyorum: "Ben arabaları kovalayan bir köpek gibiyim. Bir tanesini yakalasam bile, onunla ne yapacağımı bilemem!"
Brooks’un NBA’deki geleceğinin nereye varacağını şimdilik kestiremeyiz; Ancak seneler sonra bile adından söz ettirmeye devam edeceğinden çok ilginç bir şekilde eminim…
DAMGA
DRAYMOND GREEN
Draymond Green; basketbolun teknik tarafına önem verenler için adeta bir dahi, basketbolun sportmence oynanması gerektiğine inananlar için nefret edilen bir isim. Green, saha içi ve saha dışında yaptıklarıyla son yıllarda NBA’e damga vuran oyunculardan...
LEVENT LEVENTCİ
4 Mart 1990’da Saginaw, Michigan’da hayata gözlerine açan Draymond Green, bulunduğu eyaletin basketbol kültürüne ayak uydurmayı başardı. Hem lise hem de üniversiteyi Michigan’da okuyan çok yönlü forvet, Michigan State formasıyla iki kez NCAA Final Four’una yükselme başarısı elde etti. Ancak asıl önemli olan, Michigan’ın NBA takımı Detroit Pistons’ın ve özellikle Ben
Wallace’ın Green üstünde bıraktığı etkiydi.
1980’lerin sonu ve 1990’ların başında Isiah Thomas, Joe Dumars, Dennis Rodman, Bill Laimbeer gibi oyuncularla NBA’in en sert basketbolunu oynayan ve iki kez şampiyonluk kazanan takım, ‘’Bad Boys’’ diye çağırılıyordu. Yıllar sonra 2004 yılında şampiyon olan Billups-Richard Hamilton-Prince-Rasheed Wallace-Ben Wallace çekirdeğine sahip Detroit’in oynadığı savunma temelli sert oyun, eski günlerdeki Detroit’e selam yolluyordu.
Bu dönemde Michigan’da bir genç olan Draymond Green, savunma temelli Pistons’ı yakından takip edebildi. Hatta Ben Wallace ile tanışma imkanı bulan ve onun çalışkanlığına hayran olan Green, pozisyonuna göre kısa olan Ben Wallace’ın oyunu nasıl oynadığını çok iyi analiz etti. Pozisyonuna göre kısa olan Draymond Green, Wallace’ın mücadeleciliğiyle ne kadar fark yarattığını iyi kavradı ve benzer profilde bir oyun tarzı edindi kendine. Ben Wallace, Green’e bu anlamda ilham verdi.
2009 yılında Stephen Curry, 2011 yılında Klay Thompson’ı draft eden Golden State Warriors, 2012 Draft’ında 35. sıradan Draymond Green’i seçti ve aslında o gün tam farkında olmamasına rağmen yapbozun eksik parçasını bulmuş oldu. 1.98 m boyundaki çok yönlü dört numara, hem oyunun savunma yönünde takımın bütün eksiklerini kapatmayı hem de hücumda yüksek oyun aklı ve harika pasörlüğü sayesinde top dolaşımına dayalı sistemin rahat işlemesini sağladı.
Curry, basketbolu seven herkesin izlemekten zevk aldığı bir yıldız. Klay Thompson, oyunun iki yönünde de üst seviye ve karakter olarak havalı olan bir NBA oyuncusu. Ancak bu yapıda bazen kazanmak için gereken sertliği ve liderliği, çoğu zaman Draymond Green üstlendi. Saha içinde lider Curry olmasına rağmen takımın tonunu belirleyen oyuncu genelde Green yıllardır.
2016 Play-off'larında Batı Konferansı final serisinde Steven Adams’a yaptığı sert fauller sonrası Draymond Green’in maç cezası almaması, basketbol izleyicilerini sinirlendirdi. Ceza almadıkça bu konuda rahatlayan ve dozajı kaçıran Draymond, final serisinin 4. maçının son çeyreğinde GSW deplasmanda Cleveland’a karşı öndeyken LeBron ile atışmaya başladı ve o play-off döneminde aldığı üçüncü flagrant faul yüzünden bir maç ceza aldı. 3-1 ile döndüğü iç sahada Draymond Green’den yoksun çıktığı maçta yenilen GSW, kalan karşılaşmaları da kaybederek şampiyonluğu kaçırdı.
Final serisini kaybettikten sonra otoparkta Kevin Durant’i arayan Green, yıldız skoreri Warriors’a davet etti. GSW, Durant’i ikna etmeyi başardı ve NBA’in rekabetçi ortamı büyük yara aldı. Zaten çok iyi olan çekirdeğine Kevin Durant’i ekleyen GSW, takip eden üç sezonun ikisinde şampiyonluğa ulaştı. Draymond Green, kaybettiği Cleveland’ı yenmek için Durant’in yardımına ihtiyaç duydu.
Hırçın tavrı, sözlü sataşmaları ve sert hareketleri devam eden Green, NBA’in en tartışmalı figürlerinden olmayı sürdürdü. 2022-2023 sezonu öncesi idmanda takım arkadaşı Jordan Poole’a yumruk atması, herkeste şok etkisi yarattı. Golden State’in bu sezon Poolo’dan beklediğini alamamasında o yumruğun etkisi inkar edilemez.
Ayrıca Draymond Green, Sacramento Kings serisinin ikinci maçında Sabonis’e gereksiz bir müdahalede bulundu ve bu hareketin ardından maç cezası aldı. Sacramento serisinde bir maçlık cezanın ardından dönen Green, çift yönlü etkileyici performanslarıyla serinin 4-3 kazanılmasında büyük pay sahibi oldu.
Lakers’a elendikten sonra Warriors’ın geleceği tartışılmaya açıldı. Draymond Green ve Thompson’ın gelecek kontrat durumları... Basketbol aklı Bob Myers’ın kontratının sona ermesi…
Golden State sisteminin bu kadar iyi işlemesinde en büyük pay sahiplerinden biri olan Green, yaptığı podcast'lerde basketbol bilgisini gözler önüne seriyor. Bu oyunu hayranlık verici düzeyde iyi okuyan ve saygı kazanan Draymond, yaptığı gereksiz agresif hareketler ve bazı sözlü sataşmaları yüzünden önemli bir kesimin nefretini üzerine topladı yıllardır.
MASUM SERSERİ
PATRICK BEVERLEY
Beverley’e karşı hücum ediyorsanız çok sabırlı olmanız gerekiyor, sabırlı olmak dahi yetmez kendinizi kontrol etmelisiniz... Çünkü pimi çekilmiş bomba gibi... Hiç beklemediğiniz bir anda ansızın tehlikeler yaratabilir.
HÜSEYİN DEMİR
Patrick Beverley ile aynı takımda forma giyiyorsanız maçta bir arbede çıktığında şanlısınız, çünkü takım arkadaşının yanında durur, seni her zaman sonuna kadar destekler. Senin rakibinse eğer en çok nefret edeceğin oyuncu olabilir. Beverley tavırlarıyla, sözleriyle saha içerisinde ve dışında rakip takım oyuncularının dengesini her an bozabilir.
Onunla savunmada eşleşmek, 1’e 1 oynamak, saha içinde göz göze gelmek bile sinir bozucu olabilir. Patrick Beverley’e karşı hücum ediyorsanız çok sabırlı olmanız gerekiyor, sabırlı olmak dahi yetmez kendinizi kontrol etmelisiniz... Çünkü pimi çekilmiş bomba gibi hiç beklemediğiniz bir anda. ansızın tehlikeler yaratabilir.
'Kime ne zaman ve nasıl?' bulaşacağı belli olmaz… Zaten oyun içerisinde aklınız varsa Beverley’e sataşmayın! Şu ana kadar NBA’de yaşadığı kavga ve tartışmalarını yazarsak (Chris Paul, Westbrook, LeBron) sayfalar sürebilir. O yüzden Patrick Beverley’in en sansasyonel olaylarını yorumlayıp sizler için derledim…
Kabadayı yönü...
Patrick Beverley, hareketleriyle zaten her maçta problemli adam olmayı başarıyor. Bu başarıları gerçekten takdire şayan bir performans... Onun sahadaki varlığı bile başlı başına problem... Bir maçtan sonra Jimmy Butler’ı hedef alan bir tweet atan Beverley, “Pacers ile oynadığınız maçta arkadaşıma karşı atıp tutuyordun. Kawhi’a karşı oynadığın iki maçta da sesin soluğun çıkmadı. Kabadayı olacaksan her zaman kabadayı ol. İyi geceler” ifadelerini kullanmıştı.
Beverley hem saha içinde hem saha dışında hiçbir zaman uslu durmuyor, oynadığı takımın antrenörün işi gerçekten çok zor… Bu tarz sorunu oyuncuları kontrol edebilmek ve onunla çalışabilmek hiç kolay değil! O yüzden Beverley tarzındaki antipatik oyuncuları biraz özgürlüğüne bırakmak gerekebilir.
Serseri yönü...
Oyunculuk ve antrenörlük dönemimde agresif ve saldırgan oyuncularla çok karşılaştım ama Patrick Beverley tarzında bir oyuncuya karşı oynamak gerçekten kolay değil! Oyun içerisinde rakibin psikolojisini her an bozabilir.
Beverley’in de Avrupa macerasını düşünürsek Milos Teodosic ve Theodoros Papaloukas gibi oyuncularla çalıştığı için şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Mücadeleci olması, asla pes etmemesi ve agresifliğini kesinlikle Avrupa basketbolundan almış… Avrupa
basketbolundan çıkan oyuncuların çoğu daha savaşçı ve mücadeleci olur.
Uzun yıllar NBA’de forma giyen tipik serseri abartılı hareketleri ve çarpıcı söylemleriyle esasında gösteri toplumunun bir parçası olarak şovunu yapıyor. Olayların adamı Patrick Beverley'in neredeyse her maçta vukuatı var, her maçta olay yaratıyor…
SERT Mİ SERT
METTA SANDIFORD-ARTEST (RON ARTEST)
19 Kasım 2004’te oynanan Detroit Pistons maçı ve orada yaşananlar, Indiana’da iyi bir ilk 5 oyuncusunun olaylardan uzak durmaya çalışırken bir taraftarın attığı şişe yüzünden zıvanadan çıkması. Bu durum, daha sonra 2 kez isim değiştiren, sert bir savunmacı olan Ron Artest’in kariyerinde leke olarak yapıştı kaldı.
BERTAN ERMAN
NBA’de bazı oyuncular, bazı sebeplerden dolayı sevilmez. Bazıları oyun tarzlarından, bazıları davranışlarından… Şimdiki adı Metta Sandiford-Artest olan Ron Artest de öyle bir isimdi.
Hayata New York’un Queens şehrinde gözlerini açan Artest, çocukluk zamanında bir basketbol maçında görebileceği en korkunç olaylardan birine şahit olmuştu. 1991 yılında, Genç Hıristiyan Erkekler Birliği (YMCA) sponsorlu bir basketbol turnuvasında, şampiyonluk maçında çıkan olaylarda, Lloyd Newton adlı bir oyuncunun bıçaklanarak saha ortasında öldürülmesine… Ron Artest, 2009'da verdiği bir röportajda bu olay üzerine: "Bir keresinde bir arkadaşımın basketbol oynadığını ve maçı kazandıklarını hatırlıyorum. Tam kalbinden geçti ve tam sahada öldü, bu yüzden gerçekten sert basketbol oynamaya alışkınım” açıklamalarında bulunmuştu. Sert basketbol… Artest’in basketbolcu kimliği bunun üzerineydi.
Michael Jordan sonrasında yeni bir sayfa açmak isteyen Chiacgo Bulls, 1999 NBA Draftı’nda 1. sıradan Elton Brand’i, 16. sıradan da Ron Artest’i seçmişti. Bu ikili, Bulls’un yeni umutlarıydı ve bunun göstergesi de ikisinin birden 1999-2000 sezonunda Yılın Çaylağı Ödülü’ne seçilmesiydi. Ancak 2002 yılında Artest Bulls’tan ayrıldı ve yavaş yavaş kabuk değiştiren Indiana Pacers’ın yolunu tuttu.
Pacers yılları Ron Artest’in yükselişe geçtiği dönemdi. Yaptığı savunma ve sert oyun karakteriyle Indiana’da sivrilen, 2004’te All-Star’a seçilen ve Yılın Savunmacısı Ödülü’ne layık görülen Artest’in başına ne geldiyse, yine 2004’te geldi.
Son şampiyon Detroit Pistons ile Pacers’ın 19 Kasım 2004 tarihinde oynadığı o müsabaka… Maçın bitimine 45 saniye kala Indiana Pacers, deplasmanda 97-82 önde. Pistons hücumunda Ben Wallace içeriye girerken Ron Artest’ten birçok maçta olabilecek sert bir faul geliyor. Maçın gidişatı, belki de Wallace’ın sinirlerini iyice bozmuş olacak ki, bu faulden sonra Artest’i itiyor. Sonra oyuncular arasında ortalık karışıyor.
Stephen Jackson, Jermaine O’Neal, Pacers’ta Pistons oyuncularıyla daha çok kavga içinde. Artest daha sakin kalan isim. Hakem masasının orada yatıyor ve oyuncularla kavga hâlinde değil. Fakat bir Pistons taraftarı, Artest’e içi içecek dolu bir şişe atıyor. Daha sonra da Ron Artest’in tepesi atıyor ve tribüne dalıp taraftarlarla kavga ediyor. Bunun sonucu da Artest’in NBA tarihindeki en büyük saha içi yaptırımı olan 86 maç cezası… Saçma sapan bir olayda sinirlerine hakim olamayıp koca bir sezonun çöpe atılması…
Neyse… Ron Artest bu olaydan sonra kariyerine devam etti. 2006 yılı içinde Pacers’tan Sacramento Kings’e takas oldu. Kings’te oynadığı dönem aile içi şiddet nedeniyle tutuklandı. 10 gün hapis yattı… Daha sonra Houston Rockets, Los Angeles Lakers ve New York Knicks formalarını giydi. Lakers ile 2010 yılında NBA şampiyonluğu yaşadı. 2014 yılında, Çin’de Sichuan Blue Whales, 2015 yılında İtalya’da Cantu için mücadele etti. Sonra Lakers’a geri döndü ve profesyonel basketbolculuk kariyerine 2017 yılında nokta koydu.
Artest, 2011 yılında ismini Metta World Peace (Metta Dünya Barışı) yaptı. 2020 yılında da adını Metta Sandiford-Artest olarak bir kez daha değiştirdi. Ona ne derseniz deyin; sert bir basketbolcuydu, James Harden’a Lakers-Thunder maçında attığı dirsek çok konuşulmuştu ama akıllarda hep o 2004 yılında Pistons deplasmanında yaşanan olayların başrolü olarak hatırlanacak.
40
BILL LAMBEER
Kırk fırın ekmek yeseniz Bill Lambeer olamazsınız! Çünkü o sizden çok önce o kırk fırını yemiştir. Üstüne sodasını içmiş, şutlarını sokmuş, paslarını vermiş, tüm kısaları durdurmuş, ribaundları almış sizi bekliyordur.
BURÇİN BADEM
Sevgili Tolga’dan (Yenigün) “NBA tarihinin en antipatik oyuncularını yazalım mı?” Sorusu geldiğinde “Tamam, Bill Lambeer bende” dedim… Çünkü 'Z Kuşağı'nın Modern NBA’i ile ‘Gerçek Basketbolu’ kıyaslama şansım olacaktı. Yaklaşık 3-4 ay önce Gilbert Arenas, konuk olduğu bir programda eskilerle yeni basketbolu kıyaslarken Bill Lambeer’in bu ligde oynayamayacağından bahsetti.
En son söyleyeceğimi en başta söyleyip yazının çatısını belirleyelim. Eğer tembel tosun Jokic şu anda ligi darmadağın ediyorsa modern ligin hızına yetişemezlerdi dediği Bill, Moses Malone ve Arturas Sabonis gibi ağır ayaklı uzun rakiplerin içinden geçerlerdi.
Yani Eyyy Arenas! “Yerim senin o modern NBA’ini!” (Gülerek)
Neyse işin antipatiklik ile başarı denklemine gelelim. Bill Lambeer çok başarılı ve zengin bir işadamının oğlu olmasına rağmen (Amerika’da beyaz egemenliğinin olmadığı tek alanda) basketbol oynamaya karar verdi. Şöyle ki NBA'de olduğunda ailesinde en az para kazanan erkek bireydi.
Çalkantılı Kolej yıllarında Notre Dame ile bir final four bir de son sekiz gördü. 1979 NBA Draftı'nda Cleveland tarafından seçildi. Ancak profesyonelliğe ilk adımını İtalya’da attı. O zamanlar dakika alma riski olan oyuncuların profesyonelliği öğrenme okulu İtalya’ydı. Brescia Basket’te 21,5 sayı 12 ribaund yaparak başarıyla bitirdiği ilk sınavının ardından Cavaliers’e geldi. O dönemler en kötü yönetilen NBA takımı olarak parmakla gösterilen CLE’de 1,5 sezon direnebildi ve 1982 Şubat takasında onun en iyi meyvelerini vermesini sağlayacak Detroit Pistons’ta toprağını buldu;
40 numaralı formayı giydiği andan itibaren ilk beşteki yerini aldı. Takım arkadaşları Isiah Thomas, Joe Dumars, Vinie Johnson, Rick Mahorn, Dennis Rodman, John Salley gibi birbirinden şeker oyunculardı! Bill de tabii ki bu şeker grubun içerisinde zekası, oyunu
okuma yeteneği, şut ile pas becerisi ve en önemlisi korkusuz kalbiyle görevini yerine getirmek için her şeyi yaptı.
Oynadığı dönemde sadece Doğu Konferansı’nda tepeye oynamak için rakiplere bakın… Larry Bird liderliğindeki McHale, Parrish, Ainge’li inanılmaz kadrosuyla Boston Celtics; “Dr.J” Julius Erving, Moses Malone, Charles Barkley’li Sixers; Dominique Wilkins, Spud Webb ve Kevin Willis’li Atlanta Hawks; çömezlikten GOAT’a evrilen Michael Jordan’lı Chicago Bulls…
Hadi bunları geçtin, 'Doğu Şampiyonu' oldun. Yetmiyor ki karşıdan Lakerball oynayan Magic’li Lakers geliyor. Gel de tertemiz oyna…
İşte tam da bu nedenle Bill Lambeer takımına maç kazandırmak için ne kadar fedakarlık gerekiyorsa hepsini yaptı. Akıl oyunlarının sahadaki yönetmeniydi.
Rakibi delecek noktalarda pası attı, üçlükleri soktu. Pick and Pop’u icad etti. Boyalı alandan uzaklaşmak istemeyen Center’leri orta mesafe şutlarıyla avladı. Özel şut stiliyle hem 3’lük hem de orta mesafeden yüzdeli sokan ender oyunculardan oldu. Kariyeri boyunca %32 üçlük, %50 iki sayılık ortalamalarıyla oynadı…
Sadece uzunları değil tüm kısaları o durdurdu. Kısaları savunan arkadaşlarına rakiplerini ona yönlendirmeyi öğretti. Yoğun baskıyı geçmeye çalışırken potaya ulaşacağını sanan kısalar aslında sonu duvar olan bir karanlığa gittiklerini çok geç anlıyorlardı. Tam 13 kez burnu kırıldı. Bu sadece maçlarda kayda geçen rakam…
Göğüs kafesi ve iman tahtası kemiği (Sternum veya göğüs kemiği, sağ ve sol kaburga kemiklerini bir arada tutan göğüs kafesi kemiği. iman tahtası olarak da bilinir) sayısız defa çatladı ve kırıldı. Bana göre Detroit Pistons eğer NBA’de 2 şampiyonluk kazandıysa olmazsa olmazın ilki Bill Lambeer’dı.
Takımdaki herkesin ligde mutlaka bir karşılığı hatta çoğunun daha iyi modelleri vardı. Ama Bill, 'Unicorn' gibi tekti. Mesela 1984’ten itibaren Detroit’te değil de Chicago’da olsaydı onun koruması altında Jordan’ın ilk on yılında 6 kupa kaldırılabilir; MJ'in oynadığı 16 yılda kazanacağı 12 kupa iş sayılmaz, hatta Jordan, beyzbolala bile gidip gelmezdi…
Ondan hâlâ nefret eden Larry Bird’in takım arkadaşı olsaydı, onu pamuklara saracağından eminim. Hakkını arayacağın bir kavgaya gideceksen yanında ilk bulacağın takım arkadaşın Bill Lambeer’dır. Bunun bedeli antipatik olmaksa varsın olsun. Bill benim gönlümde her zaman 40 numarasıyla en tepede oturacaktır.
BAŞARILARI
OYUNCULUK
2 NBA şampiyonluğu (1989, 1990)
4 NBA All-Star (1983, 1984, 1985, 1987)
NBA Ribaund Kralı (1986)
KARİYER İSTATİSTİKLERİ
Sayı 13,790
Ribaund 10,400
Asist 2,184
KOÇ
3 WNBA şampiyonluğu (2003, 2006, 2008)
2 WNBA Coach of the Year (2003, 2015)
DILLON BROOKS
Sezon başı takımı Memphis’in sözleşme yenileme düşüncesine dahi karşı gelen Brooks’un şimdilerde NBA’in dışında kalması dahi gündeme geldi. Bir nefret yarışması düzenlense; NBA’de açık ara ilk sırada yer alacak olan ismin Dillon Brooks olduğunu burada daha pek çok cümle ile anlatabiliriz…
FATİH SABOVİÇ
NBA’de çok sayıda hater’ı olan, asla sahiplenilmeyen veya bir türlü sözleriyle eylemleri eşleşmeyen çok fazla antipatik oyuncu görüldü. Fakat konu Dillon Brooks ise bu konuda ona karşı ‘saygı duruşu’na geçilmesi gerektiği aşikâr! İşte kendi takımı tarafından bile istenmeyen bir isme dair anekdotlar…
Geçmişte de günümüzde de trash talk yapmayı seven, rakibini yetenekleri değil de mizacı ve hareketleriyle ‘bozan’ ya da haddini aşarak onun üzerine giden çok fazla NBA oyuncusu izledik. Ancak söz konusu geride kalan sezon olduğunda bir de üzerine konunun merkezine LeBron James dahil olduğunda bazı olaylar çok farklı yönlere doğru ilerledi.
Kendi takımı Memphis Grizzlies’ın bile, ‘onunla kontrat yenilemeyi planlamadığı’ Dillon Brooks’tan bahsediyorum. NBA’in uslanmaz çocuğundan… Sahada rakiplerine, kenardaki kameramanlara, günlük hayatında insanlara ve NBA yıldızlarına karşı -bazen hiçbir sebebi bile olmadan- meydan okuyan Brooks, geride kalan sezona belki de en çok LeBron James ile ilgili sözleriyle damga vurdu.
Lig tarihinin en büyük ‘GOAT’larından biri olan LeBron için; “Yaşlı” cümlesini kullanan Dillon Brooks, sahada cevabını çok feci şekillerde aldı. Yetenekleri kısıtlı olan; buna rağmen rakiplerinin mental durumu ile kolayca oynamayı başaran Dillon’ın bu hamlesi, âdeta uyuyan bir devi uyandırdı.
Ve akıllara; seneler öncesinde Kenyon Martin’in Michael Jordan ile ilgili sözleri geldi. Martin, 38 yaşındaki Jordan için, “Yaşlandı” benzeri bir ifade kullanmış ve Jordan da sonraki maç rakibinin üzerinden 45 sayı bırakmıştı potaya!
Keza Dillon Brooks da tarihi tekerrür ettirip LA Lakers’ın yıldızı LeBron için, “Umrumda değil, o artık yaşlı. Onun üzerine gitmeye devam edeceğim, sahada üzerimden 40 sayı atmadığı sürece rakip bir oyuncuya saygı göstermem” demişti. Sonraki maç LeBron 22 sayı, 20 ribaund, 7 asist ve 2 blok performansı ortaya koyup, takımının mücadeleyi 40 sayı farkla kazanmasında büyük pay sahibi olmuştu.
Dillon’ın hamleleri bununla da kısıtlı kalmadı… LeBron’a dirsek atan, sezon içerisinde bir kameramanı göz göre göre yere düşüren, neredeyse kendi gölgesiyle bile kavga eden Dillon Brooks; kendi ayağına sıktı… Sezon başı takımı Memphis’in sözleşme yenileme düşüncesine dahi karşı gelen Brooks’un şimdilerde NBA’in dışında kalması dahi gündeme geldi. Bir nefret yarışması düzenlense; NBA’de açık ara ilk sırada yer alacak olan ismin Dillon Brooks olduğunu burada daha pek çok cümle ile anlatabiliriz…
Fakat tüm bunları bir kenara bırakarak Dillon Brooks ile bilinçaltımda yaptığım bir bağdaştırmayı paylaşmak istiyorum. Brooks’un tüm hareketleri ve tepkileri bana Batman filminin efsane karakteri Joker’i anımsatıyor. Ve yazıyı da Joker’in Brooks’a atfedebileceğim(!) bir sözüyle sonlandırmak istiyorum: "Ben arabaları kovalayan bir köpek gibiyim. Bir tanesini yakalasam bile, onunla ne yapacağımı bilemem!"
Brooks’un NBA’deki geleceğinin nereye varacağını şimdilik kestiremeyiz; Ancak seneler sonra bile adından söz ettirmeye devam edeceğinden çok ilginç bir şekilde eminim…
DAMGA
DRAYMOND GREEN
Draymond Green; basketbolun teknik tarafına önem verenler için adeta bir dahi, basketbolun sportmence oynanması gerektiğine inananlar için nefret edilen bir isim. Green, saha içi ve saha dışında yaptıklarıyla son yıllarda NBA’e damga vuran oyunculardan...
LEVENT LEVENTCİ
4 Mart 1990’da Saginaw, Michigan’da hayata gözlerine açan Draymond Green, bulunduğu eyaletin basketbol kültürüne ayak uydurmayı başardı. Hem lise hem de üniversiteyi Michigan’da okuyan çok yönlü forvet, Michigan State formasıyla iki kez NCAA Final Four’una yükselme başarısı elde etti. Ancak asıl önemli olan, Michigan’ın NBA takımı Detroit Pistons’ın ve özellikle Ben
Wallace’ın Green üstünde bıraktığı etkiydi.
1980’lerin sonu ve 1990’ların başında Isiah Thomas, Joe Dumars, Dennis Rodman, Bill Laimbeer gibi oyuncularla NBA’in en sert basketbolunu oynayan ve iki kez şampiyonluk kazanan takım, ‘’Bad Boys’’ diye çağırılıyordu. Yıllar sonra 2004 yılında şampiyon olan Billups-Richard Hamilton-Prince-Rasheed Wallace-Ben Wallace çekirdeğine sahip Detroit’in oynadığı savunma temelli sert oyun, eski günlerdeki Detroit’e selam yolluyordu.
Bu dönemde Michigan’da bir genç olan Draymond Green, savunma temelli Pistons’ı yakından takip edebildi. Hatta Ben Wallace ile tanışma imkanı bulan ve onun çalışkanlığına hayran olan Green, pozisyonuna göre kısa olan Ben Wallace’ın oyunu nasıl oynadığını çok iyi analiz etti. Pozisyonuna göre kısa olan Draymond Green, Wallace’ın mücadeleciliğiyle ne kadar fark yarattığını iyi kavradı ve benzer profilde bir oyun tarzı edindi kendine. Ben Wallace, Green’e bu anlamda ilham verdi.
2009 yılında Stephen Curry, 2011 yılında Klay Thompson’ı draft eden Golden State Warriors, 2012 Draft’ında 35. sıradan Draymond Green’i seçti ve aslında o gün tam farkında olmamasına rağmen yapbozun eksik parçasını bulmuş oldu. 1.98 m boyundaki çok yönlü dört numara, hem oyunun savunma yönünde takımın bütün eksiklerini kapatmayı hem de hücumda yüksek oyun aklı ve harika pasörlüğü sayesinde top dolaşımına dayalı sistemin rahat işlemesini sağladı.
Curry, basketbolu seven herkesin izlemekten zevk aldığı bir yıldız. Klay Thompson, oyunun iki yönünde de üst seviye ve karakter olarak havalı olan bir NBA oyuncusu. Ancak bu yapıda bazen kazanmak için gereken sertliği ve liderliği, çoğu zaman Draymond Green üstlendi. Saha içinde lider Curry olmasına rağmen takımın tonunu belirleyen oyuncu genelde Green yıllardır.
2016 Play-off'larında Batı Konferansı final serisinde Steven Adams’a yaptığı sert fauller sonrası Draymond Green’in maç cezası almaması, basketbol izleyicilerini sinirlendirdi. Ceza almadıkça bu konuda rahatlayan ve dozajı kaçıran Draymond, final serisinin 4. maçının son çeyreğinde GSW deplasmanda Cleveland’a karşı öndeyken LeBron ile atışmaya başladı ve o play-off döneminde aldığı üçüncü flagrant faul yüzünden bir maç ceza aldı. 3-1 ile döndüğü iç sahada Draymond Green’den yoksun çıktığı maçta yenilen GSW, kalan karşılaşmaları da kaybederek şampiyonluğu kaçırdı.
Final serisini kaybettikten sonra otoparkta Kevin Durant’i arayan Green, yıldız skoreri Warriors’a davet etti. GSW, Durant’i ikna etmeyi başardı ve NBA’in rekabetçi ortamı büyük yara aldı. Zaten çok iyi olan çekirdeğine Kevin Durant’i ekleyen GSW, takip eden üç sezonun ikisinde şampiyonluğa ulaştı. Draymond Green, kaybettiği Cleveland’ı yenmek için Durant’in yardımına ihtiyaç duydu.
Hırçın tavrı, sözlü sataşmaları ve sert hareketleri devam eden Green, NBA’in en tartışmalı figürlerinden olmayı sürdürdü. 2022-2023 sezonu öncesi idmanda takım arkadaşı Jordan Poole’a yumruk atması, herkeste şok etkisi yarattı. Golden State’in bu sezon Poolo’dan beklediğini alamamasında o yumruğun etkisi inkar edilemez.
Ayrıca Draymond Green, Sacramento Kings serisinin ikinci maçında Sabonis’e gereksiz bir müdahalede bulundu ve bu hareketin ardından maç cezası aldı. Sacramento serisinde bir maçlık cezanın ardından dönen Green, çift yönlü etkileyici performanslarıyla serinin 4-3 kazanılmasında büyük pay sahibi oldu.
Lakers’a elendikten sonra Warriors’ın geleceği tartışılmaya açıldı. Draymond Green ve Thompson’ın gelecek kontrat durumları... Basketbol aklı Bob Myers’ın kontratının sona ermesi…
Golden State sisteminin bu kadar iyi işlemesinde en büyük pay sahiplerinden biri olan Green, yaptığı podcast'lerde basketbol bilgisini gözler önüne seriyor. Bu oyunu hayranlık verici düzeyde iyi okuyan ve saygı kazanan Draymond, yaptığı gereksiz agresif hareketler ve bazı sözlü sataşmaları yüzünden önemli bir kesimin nefretini üzerine topladı yıllardır.
MASUM SERSERİ
PATRICK BEVERLEY
Beverley’e karşı hücum ediyorsanız çok sabırlı olmanız gerekiyor, sabırlı olmak dahi yetmez kendinizi kontrol etmelisiniz... Çünkü pimi çekilmiş bomba gibi... Hiç beklemediğiniz bir anda ansızın tehlikeler yaratabilir.
HÜSEYİN DEMİR
Patrick Beverley ile aynı takımda forma giyiyorsanız maçta bir arbede çıktığında şanlısınız, çünkü takım arkadaşının yanında durur, seni her zaman sonuna kadar destekler. Senin rakibinse eğer en çok nefret edeceğin oyuncu olabilir. Beverley tavırlarıyla, sözleriyle saha içerisinde ve dışında rakip takım oyuncularının dengesini her an bozabilir.
Onunla savunmada eşleşmek, 1’e 1 oynamak, saha içinde göz göze gelmek bile sinir bozucu olabilir. Patrick Beverley’e karşı hücum ediyorsanız çok sabırlı olmanız gerekiyor, sabırlı olmak dahi yetmez kendinizi kontrol etmelisiniz... Çünkü pimi çekilmiş bomba gibi hiç beklemediğiniz bir anda. ansızın tehlikeler yaratabilir.
'Kime ne zaman ve nasıl?' bulaşacağı belli olmaz… Zaten oyun içerisinde aklınız varsa Beverley’e sataşmayın! Şu ana kadar NBA’de yaşadığı kavga ve tartışmalarını yazarsak (Chris Paul, Westbrook, LeBron) sayfalar sürebilir. O yüzden Patrick Beverley’in en sansasyonel olaylarını yorumlayıp sizler için derledim…
Kabadayı yönü...
Patrick Beverley, hareketleriyle zaten her maçta problemli adam olmayı başarıyor. Bu başarıları gerçekten takdire şayan bir performans... Onun sahadaki varlığı bile başlı başına problem... Bir maçtan sonra Jimmy Butler’ı hedef alan bir tweet atan Beverley, “Pacers ile oynadığınız maçta arkadaşıma karşı atıp tutuyordun. Kawhi’a karşı oynadığın iki maçta da sesin soluğun çıkmadı. Kabadayı olacaksan her zaman kabadayı ol. İyi geceler” ifadelerini kullanmıştı.
Beverley hem saha içinde hem saha dışında hiçbir zaman uslu durmuyor, oynadığı takımın antrenörün işi gerçekten çok zor… Bu tarz sorunu oyuncuları kontrol edebilmek ve onunla çalışabilmek hiç kolay değil! O yüzden Beverley tarzındaki antipatik oyuncuları biraz özgürlüğüne bırakmak gerekebilir.
Serseri yönü...
Oyunculuk ve antrenörlük dönemimde agresif ve saldırgan oyuncularla çok karşılaştım ama Patrick Beverley tarzında bir oyuncuya karşı oynamak gerçekten kolay değil! Oyun içerisinde rakibin psikolojisini her an bozabilir.
Beverley’in de Avrupa macerasını düşünürsek Milos Teodosic ve Theodoros Papaloukas gibi oyuncularla çalıştığı için şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Mücadeleci olması, asla pes etmemesi ve agresifliğini kesinlikle Avrupa basketbolundan almış… Avrupa
basketbolundan çıkan oyuncuların çoğu daha savaşçı ve mücadeleci olur.
Uzun yıllar NBA’de forma giyen tipik serseri abartılı hareketleri ve çarpıcı söylemleriyle esasında gösteri toplumunun bir parçası olarak şovunu yapıyor. Olayların adamı Patrick Beverley'in neredeyse her maçta vukuatı var, her maçta olay yaratıyor…
SERT Mİ SERT
METTA SANDIFORD-ARTEST (RON ARTEST)
19 Kasım 2004’te oynanan Detroit Pistons maçı ve orada yaşananlar, Indiana’da iyi bir ilk 5 oyuncusunun olaylardan uzak durmaya çalışırken bir taraftarın attığı şişe yüzünden zıvanadan çıkması. Bu durum, daha sonra 2 kez isim değiştiren, sert bir savunmacı olan Ron Artest’in kariyerinde leke olarak yapıştı kaldı.
BERTAN ERMAN
NBA’de bazı oyuncular, bazı sebeplerden dolayı sevilmez. Bazıları oyun tarzlarından, bazıları davranışlarından… Şimdiki adı Metta Sandiford-Artest olan Ron Artest de öyle bir isimdi.
Hayata New York’un Queens şehrinde gözlerini açan Artest, çocukluk zamanında bir basketbol maçında görebileceği en korkunç olaylardan birine şahit olmuştu. 1991 yılında, Genç Hıristiyan Erkekler Birliği (YMCA) sponsorlu bir basketbol turnuvasında, şampiyonluk maçında çıkan olaylarda, Lloyd Newton adlı bir oyuncunun bıçaklanarak saha ortasında öldürülmesine… Ron Artest, 2009'da verdiği bir röportajda bu olay üzerine: "Bir keresinde bir arkadaşımın basketbol oynadığını ve maçı kazandıklarını hatırlıyorum. Tam kalbinden geçti ve tam sahada öldü, bu yüzden gerçekten sert basketbol oynamaya alışkınım” açıklamalarında bulunmuştu. Sert basketbol… Artest’in basketbolcu kimliği bunun üzerineydi.
Michael Jordan sonrasında yeni bir sayfa açmak isteyen Chiacgo Bulls, 1999 NBA Draftı’nda 1. sıradan Elton Brand’i, 16. sıradan da Ron Artest’i seçmişti. Bu ikili, Bulls’un yeni umutlarıydı ve bunun göstergesi de ikisinin birden 1999-2000 sezonunda Yılın Çaylağı Ödülü’ne seçilmesiydi. Ancak 2002 yılında Artest Bulls’tan ayrıldı ve yavaş yavaş kabuk değiştiren Indiana Pacers’ın yolunu tuttu.
Pacers yılları Ron Artest’in yükselişe geçtiği dönemdi. Yaptığı savunma ve sert oyun karakteriyle Indiana’da sivrilen, 2004’te All-Star’a seçilen ve Yılın Savunmacısı Ödülü’ne layık görülen Artest’in başına ne geldiyse, yine 2004’te geldi.
Son şampiyon Detroit Pistons ile Pacers’ın 19 Kasım 2004 tarihinde oynadığı o müsabaka… Maçın bitimine 45 saniye kala Indiana Pacers, deplasmanda 97-82 önde. Pistons hücumunda Ben Wallace içeriye girerken Ron Artest’ten birçok maçta olabilecek sert bir faul geliyor. Maçın gidişatı, belki de Wallace’ın sinirlerini iyice bozmuş olacak ki, bu faulden sonra Artest’i itiyor. Sonra oyuncular arasında ortalık karışıyor.
Stephen Jackson, Jermaine O’Neal, Pacers’ta Pistons oyuncularıyla daha çok kavga içinde. Artest daha sakin kalan isim. Hakem masasının orada yatıyor ve oyuncularla kavga hâlinde değil. Fakat bir Pistons taraftarı, Artest’e içi içecek dolu bir şişe atıyor. Daha sonra da Ron Artest’in tepesi atıyor ve tribüne dalıp taraftarlarla kavga ediyor. Bunun sonucu da Artest’in NBA tarihindeki en büyük saha içi yaptırımı olan 86 maç cezası… Saçma sapan bir olayda sinirlerine hakim olamayıp koca bir sezonun çöpe atılması…
Neyse… Ron Artest bu olaydan sonra kariyerine devam etti. 2006 yılı içinde Pacers’tan Sacramento Kings’e takas oldu. Kings’te oynadığı dönem aile içi şiddet nedeniyle tutuklandı. 10 gün hapis yattı… Daha sonra Houston Rockets, Los Angeles Lakers ve New York Knicks formalarını giydi. Lakers ile 2010 yılında NBA şampiyonluğu yaşadı. 2014 yılında, Çin’de Sichuan Blue Whales, 2015 yılında İtalya’da Cantu için mücadele etti. Sonra Lakers’a geri döndü ve profesyonel basketbolculuk kariyerine 2017 yılında nokta koydu.
Artest, 2011 yılında ismini Metta World Peace (Metta Dünya Barışı) yaptı. 2020 yılında da adını Metta Sandiford-Artest olarak bir kez daha değiştirdi. Ona ne derseniz deyin; sert bir basketbolcuydu, James Harden’a Lakers-Thunder maçında attığı dirsek çok konuşulmuştu ama akıllarda hep o 2004 yılında Pistons deplasmanında yaşanan olayların başrolü olarak hatırlanacak.
40
BILL LAMBEER
Kırk fırın ekmek yeseniz Bill Lambeer olamazsınız! Çünkü o sizden çok önce o kırk fırını yemiştir. Üstüne sodasını içmiş, şutlarını sokmuş, paslarını vermiş, tüm kısaları durdurmuş, ribaundları almış sizi bekliyordur.
BURÇİN BADEM
Sevgili Tolga’dan (Yenigün) “NBA tarihinin en antipatik oyuncularını yazalım mı?” Sorusu geldiğinde “Tamam, Bill Lambeer bende” dedim… Çünkü 'Z Kuşağı'nın Modern NBA’i ile ‘Gerçek Basketbolu’ kıyaslama şansım olacaktı. Yaklaşık 3-4 ay önce Gilbert Arenas, konuk olduğu bir programda eskilerle yeni basketbolu kıyaslarken Bill Lambeer’in bu ligde oynayamayacağından bahsetti.
En son söyleyeceğimi en başta söyleyip yazının çatısını belirleyelim. Eğer tembel tosun Jokic şu anda ligi darmadağın ediyorsa modern ligin hızına yetişemezlerdi dediği Bill, Moses Malone ve Arturas Sabonis gibi ağır ayaklı uzun rakiplerin içinden geçerlerdi.
Yani Eyyy Arenas! “Yerim senin o modern NBA’ini!” (Gülerek)
Neyse işin antipatiklik ile başarı denklemine gelelim. Bill Lambeer çok başarılı ve zengin bir işadamının oğlu olmasına rağmen (Amerika’da beyaz egemenliğinin olmadığı tek alanda) basketbol oynamaya karar verdi. Şöyle ki NBA'de olduğunda ailesinde en az para kazanan erkek bireydi.
Çalkantılı Kolej yıllarında Notre Dame ile bir final four bir de son sekiz gördü. 1979 NBA Draftı'nda Cleveland tarafından seçildi. Ancak profesyonelliğe ilk adımını İtalya’da attı. O zamanlar dakika alma riski olan oyuncuların profesyonelliği öğrenme okulu İtalya’ydı. Brescia Basket’te 21,5 sayı 12 ribaund yaparak başarıyla bitirdiği ilk sınavının ardından Cavaliers’e geldi. O dönemler en kötü yönetilen NBA takımı olarak parmakla gösterilen CLE’de 1,5 sezon direnebildi ve 1982 Şubat takasında onun en iyi meyvelerini vermesini sağlayacak Detroit Pistons’ta toprağını buldu;
40 numaralı formayı giydiği andan itibaren ilk beşteki yerini aldı. Takım arkadaşları Isiah Thomas, Joe Dumars, Vinie Johnson, Rick Mahorn, Dennis Rodman, John Salley gibi birbirinden şeker oyunculardı! Bill de tabii ki bu şeker grubun içerisinde zekası, oyunu
okuma yeteneği, şut ile pas becerisi ve en önemlisi korkusuz kalbiyle görevini yerine getirmek için her şeyi yaptı.
Oynadığı dönemde sadece Doğu Konferansı’nda tepeye oynamak için rakiplere bakın… Larry Bird liderliğindeki McHale, Parrish, Ainge’li inanılmaz kadrosuyla Boston Celtics; “Dr.J” Julius Erving, Moses Malone, Charles Barkley’li Sixers; Dominique Wilkins, Spud Webb ve Kevin Willis’li Atlanta Hawks; çömezlikten GOAT’a evrilen Michael Jordan’lı Chicago Bulls…
Hadi bunları geçtin, 'Doğu Şampiyonu' oldun. Yetmiyor ki karşıdan Lakerball oynayan Magic’li Lakers geliyor. Gel de tertemiz oyna…
İşte tam da bu nedenle Bill Lambeer takımına maç kazandırmak için ne kadar fedakarlık gerekiyorsa hepsini yaptı. Akıl oyunlarının sahadaki yönetmeniydi.
Rakibi delecek noktalarda pası attı, üçlükleri soktu. Pick and Pop’u icad etti. Boyalı alandan uzaklaşmak istemeyen Center’leri orta mesafe şutlarıyla avladı. Özel şut stiliyle hem 3’lük hem de orta mesafeden yüzdeli sokan ender oyunculardan oldu. Kariyeri boyunca %32 üçlük, %50 iki sayılık ortalamalarıyla oynadı…
Sadece uzunları değil tüm kısaları o durdurdu. Kısaları savunan arkadaşlarına rakiplerini ona yönlendirmeyi öğretti. Yoğun baskıyı geçmeye çalışırken potaya ulaşacağını sanan kısalar aslında sonu duvar olan bir karanlığa gittiklerini çok geç anlıyorlardı. Tam 13 kez burnu kırıldı. Bu sadece maçlarda kayda geçen rakam…
Göğüs kafesi ve iman tahtası kemiği (Sternum veya göğüs kemiği, sağ ve sol kaburga kemiklerini bir arada tutan göğüs kafesi kemiği. iman tahtası olarak da bilinir) sayısız defa çatladı ve kırıldı. Bana göre Detroit Pistons eğer NBA’de 2 şampiyonluk kazandıysa olmazsa olmazın ilki Bill Lambeer’dı.
Takımdaki herkesin ligde mutlaka bir karşılığı hatta çoğunun daha iyi modelleri vardı. Ama Bill, 'Unicorn' gibi tekti. Mesela 1984’ten itibaren Detroit’te değil de Chicago’da olsaydı onun koruması altında Jordan’ın ilk on yılında 6 kupa kaldırılabilir; MJ'in oynadığı 16 yılda kazanacağı 12 kupa iş sayılmaz, hatta Jordan, beyzbolala bile gidip gelmezdi…
Ondan hâlâ nefret eden Larry Bird’in takım arkadaşı olsaydı, onu pamuklara saracağından eminim. Hakkını arayacağın bir kavgaya gideceksen yanında ilk bulacağın takım arkadaşın Bill Lambeer’dır. Bunun bedeli antipatik olmaksa varsın olsun. Bill benim gönlümde her zaman 40 numarasıyla en tepede oturacaktır.
BAŞARILARI
OYUNCULUK
2 NBA şampiyonluğu (1989, 1990)
4 NBA All-Star (1983, 1984, 1985, 1987)
NBA Ribaund Kralı (1986)
KARİYER İSTATİSTİKLERİ
Sayı 13,790
Ribaund 10,400
Asist 2,184
KOÇ
3 WNBA şampiyonluğu (2003, 2006, 2008)
2 WNBA Coach of the Year (2003, 2015)
YORUMLAR