Ağaçlar ayakta ölür...
Islak çimenler ayaklarımın altında eziliyor. Yukarıda bir yerde boğmaklı toygar kuşunun çılgınca nağmeleri doğayı inletiyordu. Yanından geçtiğim bir böğürtlen kümesinin altından iki karatavuk çığlıkla ve telaşlı şekilde kalktı. Patika yollarda eskiden çoklukla rastladığım tilki, domuz, sülün izleri ve pisliklerini nadiren görüyordum. Sonunda ormanın tepesine yakın, vadiyi seyreden koca çınar ağacın varmıştım. Senelerce dolaştığım bu ormanda güçlü dalları olan, altını gölgelerle besleyen, insana huzur ve güven veren en sevdiğim ağaçtı. Altına oturdum. Sırtımı gövdesine yasladım. Eskiden kolaylıkla aldığım yol, şimdi beni soluksuz bırakmıştı. Başımı ağaca yasladım. Gökyüzünde bir kızıl çaylak dolaşıyordu. Kulaklarıma yakınlarda ispinoz, baştankara, uzaklardan tarla kuşu sesleri geliyordu.
***
Oturduğum yerden ağacın ruhuna 'Merhaba, nasılsın?' dedim. Hiç ses gelmedi. Gövdesine elimi hafifçe dokundurdum ve yineledim. Yanıt verdi: 'Merhaba sen mi geldin, kuşları izleyen?', 'Sesini duyduğuma sevindim, evet benim' dedim. 'Çoktan beri yoktun nerelerdeydin?' diye sordu. 'Yaşlandım eskisi değilim, orman gezileri yoruyor artık beni' diye cevapladım. Ayağa kalktım güçlü gövdesi ve dallarına baktım ve ekledim: 'İyi gördüm seni...',
'150 yaşına geldim. Artık yavaş yavaş sona yaklaşıyorum' dedi. Sesinde senelerin yorgunluğu vardı. Üzülmüştüm, 'İyisin, bütün ormanı öldürürsen sen' yanıtını verdim.
'Beni teselli etme, içim boşalıyor, belli etmiyorum ama bilirsin ağaçlar ayakta ölür' dedi. 'Ormanda kuşlar ve ağaçlar azalmış' diye ekledim. 'Ben de biliyorum, ya insanlar, ya zirai ilaçlardan etkileniyorlar. Vücuduma masaj yapıp, beni kurtlardan koruyan ağaçkakanları özledim. Üstteki kollarıma her bahar yuva yapan sarıasma ailesi 2 senedir gelmiyor. Hatta geçen sene bir karga ailesi aynı yere yuva yapmak istedi. Kuzeyli bir fırtınaya rica ettim, yuvayı uzak bir yere fırlattı da kurtuldum' diye döktü içini. Ormanın derinliklerinden kuşun nağmeleri geliyordu.
***
Hava iyice ısınmış, yerler kurumuştu. Uzandım, biraz kestirmek istedim. Ağacın ruhu bırakmadı. 'Uzun zaman evvel, çok güzel bir kadınla buraya gelmiştim. Gölgelerinde ikimizi sarmaş dolaş görünce yerinde olmayı istemiştim, o günü hatırlıyor musun?' dedi. 'Hatırlamaz mıyım? Onun anısına buradayım. Çok yanlış yaptım, beni bırakıp gitti" diye yanıtladım. Boğuk bir ses ile devam etti... 'Bir ara yarı çıplak, 'Ne güzel ağaç bu' diye göğüslerini yaslayıp bana sarıldığında çok fena olmuştum, hatta birkaç köküm yerinden oynamıştı!'
'Biz de deprem oluyor sanmıştık. Sana da hiç güvenilmiyor. Yaşlandıkça bir yerlerine vurmuş; oysa ben o anları yaşamak için her şeyimi verirdim' dedim. Bir sessizlik oldu. Yanımdan bir karaca telaşla geçti, gitti. Sesini duydum. 'Gerçekten ister miydin, o günün anılarını tekrar yaşamak' diye sordu ve ekledi: 'O gün buralarda geçen anı hırsızı bir rüzgâr vardı, belki içinde o anıları hâlâ taşıyordur, ister misin?', 'Hem de nasıl' diye cevapladım.
'Ben yukarıda dallara çıkıp, rüzgârla konuşup haber göndereyim, eğer yakınlarda ise ve gelmek isterse sana dönerim, sen otur dinlen biraz' diye seslendi. Kendime kuru otlardan bir yatak yaptım. Yani başımdaki pınarda öten maskeli ötleğen kuşunun şarkısı bana ninni gibi geldi.
***
Ulu çınarın gövdeden gelen sesini duyarak uyandığımda hava serinlemişti. 'Buldum birazdan geliyor, kendini bırak ve aklındaki her şeyi sil, çok tehlikeli hırsız bir rüzgârdır. Sana bir şeyler verirken bütün iyi anılarını ve duygularını da çalar, dikkat et!' dedi.
Ve içi çığlıklarla, gülücüklerle, kahkahalarla dolu rüzgâr havayı serinleterek ve karartarak etrafındaki yaprakları ve bitkileri dans ettirerek olanca gücü ile geldi. Yattığım yerde gözlerimin önünden yüzümü yalayarak, yeni doğmuş yavrusu ile oynaşan bir kutup ayısı geçti. Bir tımarhanede bir dolu deli sarılmış dans ederken birbirlerinin kulaklarını ve parmaklarını kopartarak kahkahalarla gülüyorlardı. Ölüm döşeğinde yatan beyaz saçlı, yaşlı kadın; yüzündeki terleri silen oğluna sevgi ile baktı. Rüzgârın ortasında bağlanmış gibi öylece kalmıştım. Bir karga sürüsü göç eden 2 sarıasmayı kanatlarından yaralayarak yerde parçaladılar. Bir köprüde bir genç bütün yalvarmalara rağmen ellerini bıraktı ve denizin karanlığında kayboldu. Bir bebek annesine doğru ilk adımı gülücüklerle attı. Ve aniden tanıdık bir koru, tanıdık bir saç yüzüme çarptı. Sevdiğim kadın dudaklarını kulağıma dayayarak çılgınca şeyler fısıldadı. Tam sarılırken bir kapı suratıma çarpıldı ve bir kadın hayatımdan kayıp gitti.
Uyandığımda rüzgâr dinmişti. Yerden kalkarken bitkin ve sersem gibiydim. Çınarın sesi sanki çok uzaklardan geliyordu: 'Söylemiştim çok güçlü ve dolu rüzgârdır diye.'
Gerçekten öyleymiş, beni de bitirdi' dedim.
Güneş batmış ormana karanlık çöküyordu. 'Senin sarıasmayı unut. Buraya gelirken yolda kargalar parçalamış' dedim. 'Kargalar onun yerine yuva yapmaya karar verince şüphelenmiştim' diye yanıtladı. 'Allahaısmarladık' deyince, 'Gidiyor musun kuşları izleyen' diye kırık bir ses geldi.
'Gidiyorum, artık buralara zor gelirim. Her gün daha da yaşlanıyorum, halim kalmadı!", dedim. 'Sana bir şey olmaz, beklerim' diye yineledi.
***
Dönüş yolunda karanlıktan iyice zorlandım. ormandan aşağı inerken bir gözün ve bir puhu kuşunun beni izlediğini ve bir rüzgârın ısrarla yol değiştirmeme rağmen beni takip ettiği gibi bir duyguya kapıldım.