WILT CHAMBERLAIN'IN 100 SAYI REKORU 60 YAŞINDA
Dile kolay, tam 60 yıl geçmiş Wilt Chamberlain'in 100 sayı attığı o NBA maçından bu yana. Chamberlain, NBA'in erken dönemine her anlamda damga vurmuş büyük bir yıldızdı. O döneme göre çok uzun ve iri, 2.16 metre boyunda 120 kg'lik bir devdi, ligin açık ara en çok para kazanan oyuncusuydu. Sahada da tüm rekorları o kırardı. 2 Mart 1962'de Philadelphia Warriors formasıyla New York Knicks'e attığı 100 sayının 60'ıncı yıldönümünde bu unutulmaz rekoru Amerikalı yazar Gary Pomerantz'la yaptığımız bu röportajla hatırlıyoruz.
RÖPORTAJ: ALP ULAGAY
BİREYSEL REKORLARIN EVERESTİ
Çocukluk döneminize denk gelen 100 sayılık o meşhur maçı nasıl hatırlıyorsunuz?
Los Angeles'ta 1960'ta doğdum ve orada büyüdüm. O rekorun kırıldığı maç sırasında sadece iki yaşındaydım. Ama çocukken bir basketbol tutkunuydum. Ben 12 yaşındayken, yani 1971-72 sezonunda Wilt Chamberlain Los Angeles Lakers'ta pivot olarak oynuyordu. Artık kariyerinin sonuna yaklaşmıştı. Sürekli halter kaldırmaktan tüm vücudu kaslarla kaplıydı. Artık, sahada bir potadan diğerine giderken ağır hareket ediyordu ve meşhur sarı bandanasını takıyordu. O 100 sayılık maç hakkında her şeyi duymuştum ve şöyle düşünmüştüm: “Bu adam bir maçta nasıl 100 sayı atmış olabilir?” Çünkü 1972’de artık maç başına sadece dokuz şut kullanıyordu ve bir savunma ağırlıklı oyuncuya dönüşmüştü.
1971-72 Wilt’in Lakers’taki sondan önceki sezonuydu. Siz 12 yaşındaydınız. O yaşta bunun mümkün olabileceğini düşündünüz mü?
Yanıtım net bir ‘hayır’. Ama 30 yıldan fazla bir süre sonra araştırmaya giriştiğimde, Chamberlain'in 1961'de çok farklı yapıda bir oyuncu olduğunu anladım. 2.16 metre boyunda, 120 kilo, kaslı ama aynı zamanda ince bir oyuncuydu. NBA tarihindeki harika görüntüleri düşündüğünüzde, Kareem Abdul-Jabbar'ın skyhook atışı, Dr.J’in (Julius Erving) muazzam smaçları, Michael Jordan'ın havada asılı kalması, Magic Johnson'un bakmadan verdiği paslar ve belki Bob Cousy'nin usta top sürüşü aklınıza gelebilir. Ama bunlara bir görüntü daha eklesek bu da Wilt Chamberlain'in 1961-62'de hızlı hücumda bütün sahayı kat edişi olurdu. Parkedeki bir adımı 2.5 metreydi! Kısacası Chamberlain tüm yetenekleriyle bu dünyanın dışından gibiydi.
Wilt o akşam tam 63 şut kullanmış! Çok yüksek bir rakam değil mi?
Doğru ve bunların 36’sını da basket yaptı. Wilt ilk başlarda 48 dakika içinde 63 şut kullanmış olmaktan utanırdı. Ama biraz yaşlanınca, bunun kendi imza anı olduğunu fark etti ve bu rakama sarıldı. Sokakta yürüdüğünde insanların kendisine bakıp “NBA'de bir maçta 100 sayı atan adam” diyeceğini biliyordu.
O sezonu maç başına 50.4 gibi inanılmaz bir sayı ortalamasıyla tamamlamıştı. Yine de 100 sayı atacağını öngörenler var mıydı?
Wilt kaçırılmaması gereken bir gösteri gibiydi. Herkes maç başına ortalama 50 sayı atan ve bir maçta 100 sayı atan o adamı görmek istiyordu. 50 sayı o sezonki ortalamasıydı. Aynı sezonun başlarında 73 sayı atmıştı, daha sonra üç uzatmalı bir maçta 78 sayı atmıştı. Şimdi inanması zor geliyor ancak antrenörler, oyuncular ve spor yazarları aslında bir gün bunun, yani 100 sayının olacağını tahmin ediyordu.
O GECE 32’DE 28 ATMASI
GERÇEK BİR MUCİZEYDİ
Acaba kötü bir serbest atış yüzdesi olmasına karşın o gece 32 atıştan 28’ini çemberden nasıl geçirdiği hakkında bir fikriniz var mı?
Wilt o gece çizgide 32’de 28 attı. Bu yüzde 87’lik bir başarı oranı demek. Üstelik o sezon boyunca sadece yüzde 61’le serbest atış kullanmıştı. Normalde korkunç kötü bir serbest atıcıydı. Çok daha sonraları, Muhammed Ali ile bir gösteri maçı yapması söz konusu olduğunda, babası ona, “serbest atış idmanı yapmak için zaman harcasan daha iyi olmaz mı?” demişti. Hep düşük yüzdeyle serbest atış kullandığı için stilini sürekli değiştirdi. Serbest atış çizgisinde bir bu yana geçti, bir diğer yana geçti. Topu fırlatmayı denedi. Hatta o sezon boyunca karpuz stili atışı bile denedi. Topu, bacakları ve dizlerinin arasına kadar indirir ve potaya fırlatırdı. Ligde ve hatta takımında bu stili kullanan tek oyuncu o değildi. Eskiden bu stil biraz daha yaygındı. Yine de saçma görünüyordu. Ve bu onun sahadaki en az atletik hareketiydi. Neredeyse anaokulu sandalyesine oturmaya çalışan bir yetişkin gibi görünüyordu. O gece 32’de 28 attı. Bu gerçek bir mucizeydi!
Sizce 100 sayılık rekorun spordaki tüm rekorlar arasında nasıl bir yeri var?
Bana göre, bu maç spordaki bireysel rekorların Everest'idir. Hiç kimse buna yaklaşamadı bile. O günden beri kimse 95, 90 ya da 85 sayı atmadı. En çok yaklaşan 2005’te 81 sayı atan Kobe Bryant oldu. Kobe'nin 81 sayısının Wilt'in 100'ünden daha etkileyici olduğu iddiası var. Çünkü o dönemde Wilt çembere Kobe’den daha yakın oynuyordu. Bence burada gerçekten önemli olan her iki maçın da bağlamını akılda tutmak. Hem Wilt hem de Kobe ligin son sırasındaki takımlara karşı bu yüksek skora ulaştılar. Ancak Wilt'inki değerlendirirken o zaman ABD’deki duruma da bakmak lazım. Wilt 1959'da NBA'ye geldiğinde, basketbol büyük ölçüde yatay bir spordu. Şutörler şut çekerken zıplamazdı bile. Wilt bu oyunu dikey hale getirdi, çemberin üzerine çıkardı ve şimdiki benzersiz haline getirdi. Üstelik, beyaz adamın hâkim olduğu bir alana girmişti. O sırada NBA'de, Bill Russell, Elgin Baylor ve Oscar Robertson gibi başka ünlü Afro-Amerikalı oyuncular da vardı. Eşsiz yetenekleri ve fiziğinin ihtişamı nedeniyle, bir spor yazarı Wilt'in fiziğini New York siluetiyle karşılaştırmıştı: 78 cm’lik ince bir belin üzerindeki çok geniş göğsü yüzünden çok yakından ona bakamazdınız. Bedeni bir mucizeydi. Hatta NBA’in diğer bir ünlü oyuncusu Dolph Schayes, Tanrı'nın oyunu oynamak için yarattığı en mükemmel enstrüman olarak adlandırmıştı onu.
O TEK FOTOĞRAFÇI OLMASA
MAÇ ANILARDA KALACAKTI
Bu efsane maçın TV yayını yoktu değil mi?
Maç sezonun sonuna doğru oynanmıştı. Televizyon yayını yoktu, maç radyoda da yayınlanmadı. Ayrıca salonda da çok az sayıda spor yazarı vardı. Kısacası maçı çok az kişi izleyebildi. Bu maç biraz 1960'ların sonundaki ‘aya seyahat’ gibiydi. Bundan şüphelenenler vardı biliyorsunuz. Neil Armstrong'un aya ayak basışının bir Hollywood stüdyosunda sahnelendiğini düşünüyorlardı. Bu maçla ilgili de böyle bir gizem vardı. Ama böyle bir maç oynandı. Benim için de yıllar sonra bu maçı araştırmak çok eğlenceli oldu. Buna karşılık o akşam iki fotoğrafçının salonda olduğunu yazmıştınız. Kitaba koyduklarınız, bu maçta çekilen yegâne fotoğraflar mıydı?
Haklısınız, çünkü maçta önce Harrisburg'daki yerel gazeteden bir fotoğrafçı vardı ama maçtan erken çıkmıştı. Sonra o gazetenin arşivlerinde onun çektiği birkaç fotoğrafı buldum. O akşam bir de görev başında olmayan bir Associated Press fotoğrafçısı vardı. 10 yaşındaki oğlunu doğum günü hediyesi olarak maça getirmişti. Potalardan birine yakın oturuyorlardı. Bu fotoğrafçı, Wilt'in attığı sayı 80'lere tırmanırken bunun dikkate değer bir şey olduğunu fark etti. Oğluna, beklemesini söyleyip fotoğraf makinesini almak için otomobiline gitti. Benim kitabımın ön kapağında da yer alan şu pozu çekti: Kendisine dokunmak isteyen çocukların arasında başını eğmiş sahadan çıkmakta olan Wilt! Bu fotoğrafı çeken muhabir Paul Vathis’ti ama fotoğraf asla dolaşıma girmedi. Fotoğrafı ilk bulduğumda gerçekten şoke oldum. Harika bir fotoğraftı! Ama Vathis aynı zamanda soyunma odasında çok daha meşhur diğer fotoğrafı da çekti: Takımın basın sorumlusunun bir defter sayfasına yazdığı ‘100’ sayısını elinde tutarken gülümseyen Wilt'in pozu. Bu, gerçekten de maçtan bugüne kalan en önemli görüntüdür. Ama bu bile maç sırasında değil, maçtan sonra çekilmişti. Eğer Vathis orada olmasaydı bu maç sadece istatistik kağıdında ve orada olanların anılarında yaşayacaktı. Maçın Hershey'de oynanması üzücü olmuş. Philadelphia'da oynansaydı çok farklı olabilirdi…
Çok farklı olabilirdi ve ortam kesinlikle çok farklı olurdu. Biliyorsunuz, Hershey çikolatalarıyla ünlü bir kasaba. O zamanlarda NBA büyük şehirlerin dışındaki seyircileri de bu spora çekmeye çalışırdı. Warriors da o sezon Hershey'deki sekiz bin kişilik salonda üç maça çıktı. Ancak Wilt'in 100 sayı attığı gece koltukların yarısı boştu! Bugün gençlere anlatmak zor ama NBA o zaman göz alıcı ve gösterişli bir lig değildi. Gerçekten ulusal çapta bir basketbol lig bile değildi, çünkü sadece dokuz takım vardı ve bunların sekizi St. Louis’in doğusundaydı. Batıda sadece bir takım vardı, bu da Los Angeles Lakers'tı. NBA o zaman bir Doğu Yakası ve Ortabatı ligi gibiydi. Hershey’deki salonda çemberlerin eğikliğiyle ilgili iddia ne kadar doğru?
Rakip Knicks takımı da daha sonra çemberlerin eğik olduğundan şikayet edecekti. Bunun doğru olduğunu biliyorum, gerçekten de eğikti çemberler. Ama Knicks için de eğikti. Hershey'deki salona sirk geldiği zaman sirki kurabilmek için potaları kenara iterlerdi. O günlerde salon gizlice giren gençler de yanlarında bir basket topu getirmişler, palyaçoların sıçrama tahtalarını ödünç almışlar ve onlar gibi koşup sıçrayarak smaç yaptıktan sonra çembere asılmışlardı. Böylece çemberleri biraz eğmişlerdi. O zamanki NBA öyleydi, maç için yeni çember almaya bile gerek görülmedi
SİYAH OYUNCU KOTASINI
TUZLA BUZ ETTİ
1960’lar aynı zamanda sporcuların ve özellikle de basketbolcuların haklar mücadelesinde ön plana çıktığı bir dönemdi. Wilt siyah hareketinin ne kadar içindeydi?
ABD’de 1961-62'de, Dr. Martin Luther King'in özgürlük hareketi tam gaz devam ediyordu. Wilt ise bu özgürlük mücadelesiyle pek ilgili değildi. Wilt, kendisiyle ilgiliydi. Aslında onun yaptığı beyaz erkekleri kendi bahçelerinde pataklamaktı. O dönemde NBA’de hepsi beyaz olan takım sahiplerini siyah oyuncu sayısını başlangıçta takım başına bir veya ikiye, 1961-62 sezonunda üç ya da dörtle sınırlamıştı. Wilt, bilerek değilse bile sembolik olarak bu kotayı tuzla buz etti. O geceyi, Joe Lewis'in 1938'de Max Schmeling’i yendiği ağır sıklet boks maçı ya da Jackie Robinson'un beyzbol liginde ilk siyah oyuncu olması gibi dönüm noktalarından biri gibi görür müsünüz?
Diğer tüm sebepler bir yana, sezon sonunda oynanan anlamsız bir maç olması sebebiyle bahsettiğiniz örneklerle aynı seviyeye koymam. Sezonun bitimine sadece beş maç kalmıştı. Philadelphia Warriors, playoff’u zaten garantilemişti. Knicks son sıradaki takımdı. Bu yüzden, ağır sıklet unvan maçına çıkan Joe Lewis ya da ABD’de profesyonel sporlardaki renk bariyerini aşan ilk Afro-Amerikalı olan Jackie Robinson gibi değildi. Ama bu bir işaretti, siyah sporcunun özellikle de NBA’de yükselişinin bir ilanıydı. Bu bakımdan önemliydi. Kitapta Kansas'ta üniversitedeyken ırk ayrımcılığına sportif açıdan bir son vermiş olabileceğini söylemiştiniz. Siyasi bir figür olmaktan çok uzaktı. Neden siyah siyasetine daha fazla dahil olmamayı seçti?
Kansas’tan biraz bahsedelim. Kansas Üniversitesi'ne ev sahipliği yapan Kansas eyaletinin Lawrence kasabasında ırk ayrımını bitirdiğini iddia etti Wilt. Aslında gerçekte bu sadece bir kişinin yani Wilt’in entegrasyonuydu. Çok ünlü olduğu için, belli restoranlarda arkadaşlarıyla yemek yemesine ve bazı tiyatrolara gitmesine izin veriliyordu. Ama kesinlikle söyleyeyim, Lawrence’ta ırk ayrımına kalıcı bir şekilde son vermedi. Bu onun kendi iddiasıydı. Neden sivil haklar hareketine daha fazla katılmadığını soruyorsanız çünkü o Wilt’ti. Wilt hep kendi ünlü yörüngesinde yaşadı. ‘The Stilt’ (Sırık) lakabından nefret ediyordu. Kendisinde bir havuzun tepesinde duran bir vinci hatırlattığını söylerdi. ‘Big Dipper’ (Büyük Ayı) adıyla bilinmek istedi, yani, daha göz alıcı, parlak bir isim. Bu Büyükayı takımyıldızının bir parçası. Sonra Güney Kaliforniya'da, Bel Air'deki malikanesini inşa ettirdi. Ona da Büyükayı adını taktı. Bu Wilt'ti, bir yıldız olmak istiyordu. Bu tamamen Wilt ile ilgiliydi. Herkesle ilgili değildi. Sivil haklar hareketi ile ilgili değildi. Bazı insanlar böyle şeylere uygun değildir. Mesela o değildi.
YILDA 75 BİN DOLARLA
EN ÇOK KAZANAN OYUNCUYDU
Biraz da kazandığı paradan bahsedelim. Onu, o dönemin bir beyzbolcusu veya amerikan futbolcusuyla karşılaştırabilir miyiz?
Evet, kesinlikle çok iyi kazandı. 1961-62’de NBA'deki diğer oyunculardan daha fazla, yılda 75 bin dolar kazanıyordu. Mesela bir yarış atı sahibiydi. Harlem'de, Small's Paradise adlı tarihi bir gece kulübüne sahipti. O alınca tabelaya adını eklediler ve ‘Big Wilt's Small's Paradise’ oldu. Komedyen Red Foxx, Etta James ve Cannonball Adderley gibi ünlü müzisyenlerin çıktığı bir mekândı. Harlem'e, hatta New York'un tamamına sahipmiş gibi dolaşırdı.
Son yıllarında başka bir sayı girdi hayatına: 20 bin. Bu iki sayı arasında bir paralellik kuruyor musunuz?
Wilt’in hayatını iki sayı özetler: 20 bin ve 100. 20 bin, o saçma cinsel fetih övünmesi içindir. Hayatında 20 bin farklı kadınla yattığı iddiasını biliyorsunuz. Ve 100 de, Hershey'deki o maç için. Bence o her şeyin büyük olmasını gerektiren bu Câlud sendromuna sahipti. Sanırım bu örnekte New York Knicks’i, hatta bütün bir sporu kendi isteğine göre eğip bükme eğilimi de bununla alakalıydı. 1962'deki o kararlılığı, yıllar sonra bu cinsel fetih ihtiyacına dönüştü. Dürüst olmak gerekirse, Wilt için üzücü olan şey, bunu kötü bir şekilde hesaplamış olmasıdır. Bu yüzden son yıllarında kendini bir karikatür haline dönüştürdü. Son olarak, Amerikan sporunun diğer unutulmaz anları arasında kişisel olarak o geceyi nerede sıralardınız?
Wilt'in 100 sayılık maçının ayrı bir büyüklüğü var. Yani, Amerikan kültüründe 100 sayısında özel bir şey bu. Bu, Wilt'in 1962'de Hershey'deki büyük gecesi. Yani, 98 sayı atsaydı, 2 sayı daha az atsaydı hakkında böyle konuşmayacaktık.