Şehmus Hazer | Her şey yeni başlıyor
"Hayallerim arasında EuroLeague'de oynamak, en iyi takımda oynamak vardı… Ve bu hayalimi Fenerbahçe Beko'da gerçekleştirdim. Şu an da bir şey bitmiş değil. Her şey yeni başlıyor. Kendimi her zaman geliştirmeye çalışacağım. Potansiyelimin daha ileriye gideceğini düşünüyorum. Kendime olan inancım böyle. Bakalım, önümüzdeki yıllarda çalışarak en iyi yerlere geleceğimi düşünüyorum."
RÖPORTAJ: TOLGA YENİGÜN
Sezon öncesi transfer döneminde en çok konuşulan isimlerin başında gelen Şehmus Hazer, Fenerbahçe Beko ile yepyeni bir sayfa açtı. Başarılı oyuncu, bu sezon tutkulu ve isteki oyununu sarı lacivertli forma için oynuyor...
Şehmus Hazer’in bugün EuroLeague’in hatırı sayılı takımlardan birine gelmesi kolay yollardan geçmedi. Batman’da başlayan, lise döneminde Bandırma’da kendine yepyeni bir rota çizen milli basketbolcu, şimdi Fenerbahçe Beko için elinden gelen mücadeleyi veriyor. Beşiktaş’tan İstanbul Anadolu Yakası’na gelip kendisi için yepyeni bir sayfa açan Şehmus, dergimize Fenerbahçe’yi neden tercih ettiğini, koç Sasa Djordjevic ile olan diyaloglarını, ABD’deki deneyimlerini ve çok daha fazlasını anlattı.
- Batman’da başlayan ve Fenerbahçe’de devam eden bir basketbol hikâyen var. Senin için basketbola başlarken kırılma anların nelerdi?
- O zamanlar 11-12 yaşındaydım. İlk zamanlar Türkiye’de basketbol çok yaygın değildi. Özellikle Doğu'da basketbolu bilen, öğretmeye çalışan insanlar da azdı. 2010 Dünya Kupası ile beraber basketbolun ülkemize aşılandığını düşünüyorum. Ben de basketbol sevgisi o zamanda başladı. Batman’da hobi olarak başladığım basketbolun ilerleyen yıllarda güzel gittiğini fark ettim ve bunu 'profesyonel olarak yapabilecek miyim?' diye düşünmeye başladım. Lise 2’den sonra ise Banvit’e gittim ve profesyonel kariyerim başladı.
- Basketboldan önce bir futbol deneyimin de var?
- Herkesin sokakta en kolay oynayabileceği spor branşı futbol… Basketbolu sokakta daha fazla oynayayım, öğreneyim diyemiyorsun. Birinin basketbolda sana yol göstermesi gerekiyor oynaman için... Futbolda ise öyle değil. Sokakta iki taşı koyuyorsun, topa vura vura öğreniyorsun. Aslına bakarsanız basketbolu oynamak ve öğrenmek benim için zor oldu.
- Geçen sezon Beşiktaş’taki performansının basketbol kariyerindeki yansımaları neler oldu?
- Benim hedefim her zaman yüksek yerlerde olmak. Ailemin yanından ayrılmaya karar verdiğimden beri hedefim, gidebildiğim kadar ileri gitmek. Geçen sene bir fırsat vardı Beşiktaş’ta. Orada elimden geleni yaptım ve bunun sonucunda bir EuroLeague takımına geldim. Hayallerim arasında bu kesinlikle vardı. EuroLeague’de en iyi takımda oynamak gibi… Bu hayalimi gerçekleştirdim.
Bir şey bitmiş değil şu an. Her şey yeni başlıyor. Kendimi her zaman geliştirmeye çalışacağım. Potansiyelimin daha ileriye gideceğini düşünüyorum. Kendime olan inancım böyle. Bakalım, önümüzdeki yıllarda çalışarak en iyi yerlere geleceğimi düşünüyorum.
HER ZAMAN EN YÜKSEK SEVİYEDE OYNAMAK İSTİYORDUM
- Beşiktaş kalmanı istedi. Uzun bir transfer süreci yaşadın. Tercihini Fenerbahçe Beko’don yana kullandın. Fenerbahçe’ye transfer olmandaki sebepler nelerdi?
- Her zaman en iyi takımda ve en yüksek yerlerde oynamak istiyordum. İlk sırada bu geliyor ve transfer sürecinde bana verdikleri değer olsun, beni ısrarla istemeleri olsun; Fenerbahçe'ye gelmemde beni çok etkiledi. Buraya bayağı mutlu ve gururlu bir şekilde geldim.
- İlk defa Fenerbahçe formasını giydiğinde nasıl bir enerji hissettin?
- O formayı ilk giydiğimde heyecanlıydım. Hazırlık maçlarında da giydim tabii ki ama o duyguyu hazırlık maçlarında pek anlayamıyorsunuz. Taraftarla beraber o gururu, heyecanı hissediyorsunuz. Benim için de çok mutlu ve gururlu bir andı. İster istemez heyecan oluyor. Büyük bir taraftarı olan kulübe gelmek ister istemez heyecan yaratıyor ve bu beni olumlu etkiliyor.
GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ
- Fenerbahçe taraftarı karşısında oynamak sende ne gibi sorumluluklar hissettiriyor?
- Taraftarın, senin mücadeleni hep alkışladığını görüyoruz. “Şehmus” seslerinin tribünlerden yükseldiğini sık sık duyuyoruz. Pandemi sürecinde de Beşiktaş’ta oynarken taraftardan uzak kalınan bir dönem vardı. Bir sporcu olmak taraftar nasıl etkiliyor?
- Ben altyapıdan beri çok büyük taraftarı olan bir yerde oynamadım ve geçen sene pandemi nedeniyle Beşiktaş'ta taraftara aç kaldık. Onlarsız nasıl bir şey olduğunu unutacak hâle geldik. İlk maçta tribünlerin tamamen dolması beni şaşırttı. Gerçekten bu oyunun taraftarsız iyi olmadığını fark ettim. Bu oyunun onlarla daha güzel olduğunu net şekilde anladım.
Onların desteği bizim için önemli. Ben bunu hissediyorum. Bir şekilde destek vermeye çalışıyorlar. Biz o desteğin karşılığını vermeye çalışıyoruz elimizden geldiğince. Bazen yapamıyoruz, olumsuz sonuçlar alıyoruz; ama onlar bizi desteklediği zaman, hep olumlu ve güzel şeyler yaşıyoruz. Desteklerini hiç esirgememelerini istiyorum ve bundan sonra inşallah daha güzel günler göreceğiz.
HAZIRLIK MAÇI MI RESMİ MAÇ MI BELLİ DEĞİLDİ!
- Sahada oynanan oyun aynı ama basketbolu pandemi öncesi ve günümüz diye kıyasladığımızda ne gibi farklılıklar gördün?
- O dönem resmi maçlar, tam resmi bir maç değil de hazırlık karşılaşmasıymış gibiydi. Çünkü salona geliyorsun, bazen yorgun hâldesin. Seyirciyi görünce kendine geliyordun önceden. Pandemi sürecinde geliyorsun salona, her yer sessiz. Sayı atıyorsun veya çok güzel bir hareket yapıyorsun; kimseden ses çıkmıyor. Bu biraz moral bozuyor gibiydi. Basketbol seyirci ile güzel. Onlarla basketbol daha güzel.
DJORDJEVIC BENDE FARKLI BİR ŞEY KEŞFETMİŞ OLABİLİR
- Koç Djordjevic özellikle genç oyunculara süre veriyor. Daha önce Virtus Bologna’da da öyleydi. Aynısını Fenerbahçe’de de yapıyor. Djordjevic’in teoride ve pratikte sana öğrettikleri neler? Kendi döneminde üst düzey bir garddı. Sana aktardığı deneyimleri var mı?
- Djordjevic ile diyaloğum iyi. Beni mevkiimi değiştirerek, farklı bir şey yapmak istedi. Çok iyi bir oyuncu olduğu için karar aldığında ona güveniyorsun. Belki kendimde fark etmediğim bir şeyi o fark etmiş olabilir. Kendisi de oyuncu olduğu için, bazı konularda diğer koçlara göre bizleri daha iyi anlıyor.
Oyuncuyu oyuncunun anlaması daha kolay. Bazen saçma bir yerde saçma bir reaksiyon verdiğimizde başkası olsa bambaşka bir tepki verir; ama o anlayışlı bir şekilde, “Anlıyorum sizi ama sizden istediğim bu” veya “Ben sizden bunu istiyorum. Siz bana bunu verin ki aramızdaki güven artsın” diyor.
- Normalde oyun kurucu değilsin ama burada Djordjevic’in sana verdiği rol sonrasında daha fazla topla oynuyorsun. Bu senin için ne ifade ediyor tam olarak?
- Ben zaten bundan önce de topla oynayabilen bir oyuncuydum. Önceden bana fırsat verilmiyordu, böyle düşünüyorum. Bir geçen sene o fırsatı buldum ve topla oynayabileceğimi gösterdiğimi düşünüyorum. Bu sene dediğiniz gibi, üst düzey bir takımda, gard olarak topla çok daha fazla oynuyorum. İster istemez karar verme mekanizmasına geçiyorum.
Basit hatalar yapabiliyoruz; ama önemli olan şu an için değil gelecek için bir süre. Bu bir aylık bir süreç değil. 1-2 yıllık bir süreç. Bu süreçte gard pozisyonunda oynamayı nasıl öğreneceğim; bunu yıllar sonra göreceğimi düşünüyorum. Zamanla göreceğiz.
BASİT OYNAMAK KULAĞA BASİT GELİYOR AMA...
- Bobby Dixon kariyerli bir oyuncuydu ve şimdi oyuncu gelişim antrenörü ve aynı zamanda altyapı mentorü olarak görev yapıyor. Senin de illa ki onunla paylaşımların oluyor. Onunla çalışmak nasıl? Hangi yönleri sana artı sağlıyor?
- Kesinlikle özgüveni… Kendisi de savaşan bir oyuncu olduğu için biraz da oradan birbirimizi bulabiliyoruz yani. İletişimi oradan kurabiliyoruz. Onunla konuştuğumuz zaman, dediği gibi, “Hiçbir zaman tereddüt etme. Sahada sen gardsın ve sen gard oynarken nelerden nefret ediyorsan, rakip garda onu yap” der. Mesela sana baskı hoşuna gidiyor mu? Hayır. O zaman sen de rakip garda baskı yap. Rahatsız et…
Onun dediği şeyleri yapmaya başladıktan sonra birkaç maçta gardlardan top çaldığım oldu. Biraz daha basit oynamam gerektiğini söylüyordu. Ben de elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum. Basit oynamak kulağa basit geliyor ama… O atmosferin içinde, bir kulağın koçtayken oyuncuları görmek… O zaman bazen basit oynayamıyorsun. Bir şeyler yapmaya kalkayım diyorsun. İşte o zaman sabırlı ve sakin bir şekilde kararı vermek gerekiyor.
İNSANLAR BİZİM NELER ÇEKTİĞİMİZİ BİLMİYOR
- Oyunu çift yönde oynayabilen bir isimsin ve atletizmin ile hızınla, çabukluğunla öne çıkıyorsun. 2000’lerin NBA’inden izler taşıdığını söyleyebiliriz. O dönemin azmi ve tutkusu var. Bu altyapıdaki yetişme şekline bağlı bir durum mu? Yoksa o dönemi gözlemleyerek mi oluşturdun?
- Yüzde yüz altyapıdan gelen etki ve tabii ki benim karakterimde de olan bir şey. Ben bundan zevk alıyorum. Sahada mücadele etmezsem kendimi hissetmiyorum. Sahaya girerken elimdekinin en iyisini vermek istiyorum. Bunun da altyapıda nasıl antrenmanlar yaptığımız, nasıl yetiştirildiğimizin de etkisi var. Bu yüzden olduğunu düşünüyorum.
Kariyer yolu mücadele ile geçiyor. Bazen insanlar görüyorlar ve sporcular için, “Baksana, hayatını yaşıyor” diyorlar ama kimsenin bilmediği bir şey var; oraya gelene kadar neler çekildiği! Şu an sahada olduğunu, orada oynadığını, şut kaçırdığını veya basket attığını görüyor. Onun dışındaki hiçbir şeyi görmüyor insanlar. Bu sadece benim için değil, çoğu basketbolcu için böyle.
Türkiye’de kendi yaşıtlarından 300 bin kişi basketbol oynuyorsa, sen o yaşıtların arasında bir veya iki kişi oluyorsun. Dünya çapında da oluyor. Kolay bir şey değil ve bunu yapan oyuncuların da zoru başarıp kendileriyle gurur duyması gerektiğini düşünüyorum. Bu oyuncular ve herkes için gurur duyulması gereken bir şey.
MAÇ TEMPOSUNDAN YÜRÜMEKTE ZORLANDIM!
- Baktığımız zaman daha önce alışık olmadığımız bir fikstür içindesin. EuroLeague’de çift maç haftaları. Bazen ertelemeler var. İlk defa yoğun bir Avrupa süreci yaşıyorsun. Seyahat kısmı bir hayli yorgunluk veriyor. Bu fikstüre alışabildin mi?
- Bu fikstüre ilk başlarda alışamadım. Geçen sene haftada bir maç yapıyordum ve şimdi haftada üç maç. İster istemez vücut yorgun düşüyor. İlk haftalar, ilk aylar yorucu geçiyordu. Yürümekte zorlanıyordum, antrenmanda kendimi iyi hissetmiyordum; ama bir aydan sonra çok rahat hissettim. Şöyle ki büyük takımlarda o dengeyi çok iyi ayarlıyorlar. Yoldan veya maçtan sonra dinlenmeleri profesyonel bir şekilde yapıyorlar. O yüzden çok yorgunluk olduğunu düşünmüyorum oyuncular için. Alıştım ve güzel bir program içinde o yorgunluk minimuma inebiliyor.
ABD’DE BİREYSEL GELİŞİME ÇOK ÖNEM VERİLİYOR
- Biraz da NBA’den konuşalım. Sezon öncesi Cleveland Cavaliers ile Yaz Ligi’ni tecrübe ettin. Avrupa’ya göre oradaki basketbol anlayışında ne gibi farklılıklar var ve kendi açından nasıl değerlendirirsin?
- Çok ani bir şekilde gelişti. Sabah antrenmandaydım. Antrenmandan çıktıktan sonra böyle bir şey olma ihtimali var dediler. O zamanlarda da vize problemleri vardı. Bir vize olayı oldu. 2-3 gün içerisinde apar topar Cleveland’a gittim ve biraz geç katıldım oraya. Ama orada çok güzel tecrübeler edindim. Koçlardan olsun, oyunculardan olsun, antrenman şekillerinden olsun…
Avrupa ile aradaki fark şöyle; orada çok hızlı oynuyorlar. süre durmuyor. Sayı atılır atılmaz top diğer potada oluyor ve sayı oluyor. Bu hız ve bir de oyuncuların fiziksel halleri çok önemli bir etken oluyor. Orada bireysel gelişime çok fazla önem verdiklerini gördüm. Bunun için özel ekipler var. Şut antrenörü olsun, driplingi olsun... Hepsi bambaşka ve bir koç değil 20 koç var. Ayrıca imkânları daha iyi olduğu için oradaki basketbol her zaman daha ileri gidiyor diyebilirim.
ALPEREN'İN NBA'DE ÖNÜ AÇIK VE POTANSİYELİ BÜYÜK
- Saat farkı ve yoğun tempodan dolayı birçok NBA maçını canlı izleyemiyorsundur. Orada hangi takımı kendine yakın hissediyorsun ve kendine örnek aldığın oyuncular var mı?
- Dediğiniz gibi izlemek için çok fazla fırsat bulamıyorum ama onların basketbolunu oynamaya çalışıyorum. Oradan kapatıyorum açığı. Sevdiğim bir takım yok; ama bizim Türklerin oynadığı maçlara daha fazla dikkat ediyorum. Alperen olsun, Cedi, Furkan, Ömer olsun, onların maçlarını ve oynadığı takımları daha dikkatli takip ediyorum.
NBA'de beğendiğim oyuncu olarak Kevin Durant’i diyebilirim. O fizikle driplingi, top kontrolü kolay bir şey değil. LeBron James’i de söyleyebilirim. Bu iki oyuncuyu beğeniyorum.
- Sıradaki sorumuz Alperen Şengün ile ilgili. Bandırma ve Beşiktaş’ta birlikte oynadınız. Onun Houston’daki performansını nasıl buluyorsun? Hiç konuştuğunuz oldu mu? Birbirinize bahsettiğiniz şeyler oldu mu?
- Alperen’in performansı bence ilk yıla göre iyi ve daha fazla süre alabileceğini düşünüyorum. Çaylak olmasına rağmen çok iyi performansları var ve ondan önce draft edilenlerin onun kadar fazla süre bulup iyi oynadıkları görülmüyor. Arada konuşuyoruz tabii ki.
Onunla konuştuğumuz zamanlarda temponun yoğunluğundan şöyle bahsediyor: “Maçı oynuyoruz. Maçtan çıkıyoruz. Başka bir yere maç oynamaya gidiyoruz. Sabah antrenman, akşam maç, sonra bambaşka bir yere…” Bir de uçakla yolculuk saatleri 3-4 saat. Onun yoğunluğundan yakınmıştı. Orada uzun seneler kalabileceğini düşünüyorum. Önü açık ve potansiyeli büyük. İnşallah bu sezonu en iyi şekilde geçirir. Önümüzdeki yıllarda ise orada kalıcı olmak için önemli adımlar atar.
- Türkiye’ye geri dönelim. A Milli Takım’dan bahsedelim. Birçok jenerasyonun olduğu bir geçiş dönemi var ve talihsiz bir Yunanistan maçı sonrası 'Olimpiyatlar’a gidilemedi. Önümüzde EuroBasket var. Elemeler oynanıyor. A Milli Takım atmosferi sana neler hissettiriyor?
- A Milli Takım’da olmak benim için tamamen gurur verici bir şey. Jenerasyon değişiyor ve hepimiz genç bir jenerasyona dönüşüyoruz. Milli Takım’da herkesin kulakları, algıları açık... Bu geçiş zamanlarında talihsiz mağlubiyetler, şanssız maçlar yaşayabiliyorsunuz. Biz de Kanada’daki Olimpiyat elemelerinde onu yaşadık. Oradan ders çıkarmamız lazım. Biz değil, tüm Türkiye farkındaydı; bizim oradan rahat bir şekilde çıkabileceğimiz açıktı.
Basketbolun da bir güzel yanı da bu; ne zaman ne olacağı belli olmuyor! O gün kötüysen onun dönüşü olmuyor. Öyle bir döneme denk geldik. Bizim için yıllar sonra ilk kez Olimpiyatlar’a gitme şansı ayağımıza geldi ve o büyük fırsata ilk kez bu kadar yakındık. Oraya gitme durumu kolay bir şey değil. Aynı jenerasyonda, aynı formda olacak insanlar. Bir de dört yılda bir oynandığı için böyle bir şans kolay kolay gelmez. Bu şansı iyi değerlendiremedik. İnşallah önümüzdeki fırsatları daha iyi değerlendireceğiz.
EuroBasket için genç bir kadroyuz. Bir kısmımız NBA’de. Bir kısmımız EuroLeague’de veya Şampiyonlar Ligi’nde iyi bir takımda oynuyor. Çok yetenekli oyunculara sahibiz. İnşallah kimyayı oturtup, EuroBasket’te güzel sonuçlar alıp ülkemize dönmek istiyoruz.
- Ay yıldızlı formayı giyerken Fenerbahçe’yi de temsil etmek nasıl bir duygu peki?
- Hepimiz ilk olarak A Milli Takımı temsil ediyoruz orada. Sonra orada iyi oynayınca bir şekilde Fenerbahçe’yi de temsil etmiş oluyoruz. Çünkü iki farklı organizasyon olmasından dolayı bazı maçlar çakışıyor. İki taraf da fedakarlıklar yapıyor. Biz oyuncular da arada kalıyoruz. Oraya gidemeyince, burada daha fazlasını vermeye ve bu şekilde dengelemeye çalışıyorsun. Onu yapabildiğin zaman daha mutlu ve huzurlu oluyorsun.
NBA FIRSATI GELİRSE DEĞERLENDİRMEK İSTERİM
- Son olarak, uzun vadedeki kariyer hedeflerin neler? Bir Fenerbahçe efsanesi olarak anılmak… Formanın emekli edilmesi...
- Ben hayatım boyunca acele etmiş bir insan değilim. Hep doğru zamanı beklemişimdir. Doğru zamanın geldiğine inandığımda ise düşündüğüm adımları atmışımdır. Dediğim gibi, uzun süre burada kalıp forma giymek isterim; ama NBA’den bir fırsat gelirse, ben de değerlendirmek isterim. Doğru zamansa eğer…
Benim de inşallah Fenerbahçe'de formam bir gün emekli edilir. Bu çok güzel bir duygu. Her zaman salona girdiğimizde dikkat ettiğimiz şeyler. 6 (Mirsad Türkcan) ve 7 (Ömer Onan) numaralı formalarının orada asılı olması. Bu güzel bir his. Bu duyguyu asıl onlar anlatmalı.
Fenerbahçe’de elimden geldiğince kendimi geliştirip takıma faydalı olmak, maçlardan ziyade burada kupalar kazanmak istiyorum. İnşallah burada güzel seneler geçiririm.
TİPLEME
- En beğendiğin koç?
- Ahmet Gürgen
- En beğendiğin oyuncu?
- Kevin Durant
- En iyi ilk 5'in?
- Kobe Bryant, LeBron James, Kevin Durant, Dirk Nowitzki, Shaquille O’Neal
- En zorlu deplasman?
- Panathinaikos
- Tek kelime ile Fenerbahçe Beko...
- Aile
ŞEHMUS HAZER
Doğum tarihi: 15 Şubat 1999
Boy: 1.93m
Pozisyon: Gard
PROFESYONEL KARİYERİ
2017-2020 Teksüt Bandırma
2020-2021 Beşiktaş
2021- Fenerbahçe Beko