RİBAUND ÖZEL | Bir hata yaparsanız gözünüzün yaşına bakmazlar
Los Angeles Clippers birkaç sezon içinde büyük bir dönüşüm geçirip NBA'in en önemli markalarından biri haline geldi. Şampiyonluk hedefleyen Clippers'ın başarısında bir de tanıdık yüzün payı var: Uluslararası Scout Direktörü Ermal Kuqo. 2016'da oyunculuğu bıraktıktan sonra Los Angeles ekibiyle çalışmaya başlayan Kuqo çalışkanlığıyla her yıl terfi etmeyi başardı. Kuqo ile Türkiye'den Los Angeles'a uzanan serüvenini, scout'luk mesleğinin inceliklerini konuştuk.
Los Angeles Clippers birkaç sezon içinde büyük bir dönüşüm geçirip NBA’in en önemli markalarından biri haline geldi. Şampiyonluk hedefleyen Clippers’ın başarısında bir de tanıdık yüzün payı var: Uluslararası Scout Direktörü Ermal Kuqo. 2016’da oyunculuğu bıraktıktan sonra Los Angeles ekibiyle çalışmaya başlayan Kuqo çalışkanlığıyla her yıl terfi etmeyi başardı. Kuqo ile Türkiye’den Los Angeles’a uzanan serüvenini, scout’luk mesleğinin inceliklerini konuştuk.
RÖPORTAJ: ALP ULAGAY
Biraz geriye gidelim. 2016'da basketbolu bıraktınız ve NBA takımı Los Angeles Clippers'ta oyuncu izleme danışmanı oldunuz. Kariyeriniz nasıl buraya evrildi?
Aslında 2012’den beri bu işe hazırlanıyorum. Ben yıllar önce İspanya’da, Valencia takımında oynarken o zamanki genel menajer Amerikalı Johnny Rogers’tı. Rogers oradan ayrıldıktan NBA takımı Oklahoma City Thunder’da profesyonel scout olarak çalışmaya başladı. 2012’de bu kez ben Anadolu Efes’te oynarken arayıp oradaki bazı oyuncular hakkında ufak tefek bilgiler istedi: Çalışma arzuları nasıl, basketbolu seviyorlar mı? Yaşam tarzları nasıldır? Aile yapısı nasıldır? Antrenmanda nasıllar? Coachable mı değil mi? Disiplinli oyuncular mı? Yazdığım ilk raporda bu bilgileri dosyalara ayırarak gönderdim. Rogers çok şaşırmış ve “Bu işte çok doğalsın. Sonraki kariyerinde ne yapmayı düşünüyorsun?” demişti. Zaten irtibattaydık ama bu vesileyle biraz daha fazla yakınlaştık. Profesyonel anlamda daha fazla çalışmaya başladık.
Peki aklınızda oyunculuk sonrası bu iş yapmak var mıydı gerçekten?
Aslında oyunculuğu bırakmadan önce daha çok koçluğa eğilimliydim. Oyuncu geliştirme koçluğu yapmak ve oyuncularla bire bir çalışmak gibi bir niyetim veya ABD’ye gidip NCAA’de koçluk yapma hedefim vardı. Ama sonra bu işi sevmeye başladım. Johnny Rogers benden git gide daha detaylı raporlar istemeye başlamıştı. O, Oklahoma City’de çalıştığı sürece rapor vermeye ve gördüklerimi yazmaya devam ettim. O da “Çok güzel yazmışsın. Ama çok fazla detaya girmişsin” gibi notlarla bana akıl hocalığı yapmaya başladı. NBA’de senden ESPN’deki gazeteci yazısı gibi rapor istenmiyor. Daha az kelimeyle çok daha fazla bilgi iletmen lazım. Bir oyuncunun sağ eliyle kalabalıkta sayı atamadığını bir cümleyle anlatmalısın. Bana öyle tüyolar verdi ki ben de bu işi daha iyi yapmaya başladım.
KARAR VERMEM YARIM SAAT SÜRMEDİ
Basketbolu bırakmadan önce böyle bir işe hazırlanıyordunuz belli ki. Ama geçişi nasıl yaptınız?
2016’da ben Türk Telekom takımında oynuyordum. Hayatımın en negatif, en zevksiz sezonuydu. Açıkçası çok hayal kırıklığı yaşadığım bir sezon oldu. Orada anladım ki basketbolu bırakma zamanım gelmiş. Hem oyunun değişmesinden dolayı benim yapabileceklerim azalmıştı hem de artık oyundan zevk almıyordum. Tam da o yaz Rogers beni aradı ve “İyi bir teklif aldım. Scouting direktörü olarak Los Angeles Clippers’ın başına geçiyorum. Seni da yanıma almak istiyorum” dedi. Karar vermem yarım saat sürmedi. Kendimi birden profesyonel oyunculuktan profesyonel scout’luğa geçmiş olarak buldum. Bir ay sonra ailemle ABD’ye gittim. Hem kontratı imzaladım hem oradaki ekiple tanıştım ve işe başladım.
Oyunculuk kariyerini bitirmeden önce bir hazırlık yapmanın nasıl bir yararını gördünüz?
Aktif oyuncularda en büyük sıkıntı kariyerlerinin ömürlerinin sonuna kadar devam edeceğini düşünmeleridir. Benim en büyük avantajım benden 5-6 yaş büyük bazı yakın arkadaşlarımın spor sonrası yaşadığı zorlukları bizzat görmem oldu. Bu da hazırlıklı olmamı sağladı. Zaten basketbolu bırakma kararını 2016’dan çok daha önce almıştım. Ayrıca henüz bir işiniz varken yenisini aramak daha kolay. Çünkü basketbolu bıraktıktan sonra öyle bir boşluğa düşersiniz ki insanlar sizi unutur.
Bu geçiş dönemindeki en büyük zorluk nedir sizce?
Bu alanda sürekli çetin bir rekabet içindesiniz. Siz hâlâ oyuncuyken kendine bu alanda yatırım yapan kişilerle mücadele ediyorsunuz. Ben basketbol oynarken, antrenman yaparken sonraki hayatımda rakibim olacak kişiler de, 22-23 yaşında kendi kariyerlerinde söz sahibi olabilmek için çalışıyordu: Yıllarca bedavaya scout’luk yaparak, kahve getirerek, maç izleyerek, video odasında çalışarak, bütün software’leri öğrenerek, oyuncuların hayatlarını izleyerek, kendi ilişki ağlarını büyüterek senden birkaç adım öne geçiyorlar. Çünkü bu, ömürlerinin sonuna kadar yapabilecekleri bir iş.
Siz bu işe başlarken onların 15 yıllık tecrübesi oluyor değil mi?
Öyle. Clippers’taki genel menajerim benden üç yaş küçük. Genel Menajer yardımcısı benden yedi yaş küçük. Ama ben oyuncuyken onlar da kendilerine yatırım yapmış. Şimdi hak ettikleri yerdeler. Hatta daha da ileriye gidecekler. Önleri çok açık ve üst seviye kabiliyete sahip kişiler.
2016’da imzayı atıp işe başladınız. İlk sezon nasıl geçti?
İlk iki sezon neredeyse bedavaya çalıştım. Ama bu özveriyi yapmak zorundaydım çünkü bu işe sıfırdan başladım. Geçmişte milli takımla dünya şampiyonasına katılmışsın, 10 sezon Euroleague’de oynamışsın, birçok kişi tanıyorsun ama bunlar kimsenin umurunda değil. Kendini en baştan ispatlaman lazım: Nasıl bilgi topluyorsun? Nasıl oyuncu izleyip raporluyorsun? Bunların hepsini göstermen lazım. İlk sezonum stajyer gibi geçti. İkinci sezondan itibaren kendimi ispatladım. Zaten her sene terfi aldım. Geçen yaz da iki senelik kontrat imzaladım ve uluslararası pro scout ekibinin başına geçtim.
Bu ilk sezon sorumluluk alanınız nasıldı?
O ilk sezon çok fazla seyahat yoktu çünkü o sezon Euroleague’de Türkiye’den dört takım birden vardı: Darüşşafaka, Galatasaray, Anadolu Efes ve Fenerbahçe. Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu 2016-17 sezonunda Türkiye’ye bir sürü takım geliyordu ve coğrafi açıdan çok avantajlı bir durumdaydım. Bu sayede çok fazla seyahat etmem gerekmedi. Hatta yanılmıyorsam sadece iki defa yurtdışına çıktım. Bunun dışında BSL ve Eurocup maçlarına gittim. Daha çok kendimi ispatlama sezonuydu. Zaten o sezon sonunda Clippers beni Las Vegas’taki NBA yaz ligine davet etti. Orada bu kez tam zamanlı bir kontrat önerdiler. Böylece scouting danışmanlığından uluslararası pro scout’luğa terfi ettim. Yine aynı işi ama biraz daha kapsamlı yapacaktım. Avrupa’da, Fransa, İtalya, Almanya, Yunanistan liglerindeki maçlarda da yaz ligi, G League ve Clippers için oyuncu bakmaya gittim, oyuncular hakkında raporlama yaptım. İkinci sezonda draft adayı oyuncular işimin çok küçük, belki sadece yüzde 5’lik bir kısmıydı.
GEÇEN YAZ İKİ YILLIK KONTRAT ALDIM
İlk iki yılı böyle verimli geçirmişsiniz. Daha sonra sorumluluk alanınız nasıl genişledi?
2018’deki yaz liginde bana iki yıllık kontrat teklif ettiler. Ama ben yine bir yıllık kontrat talep ettim. Kendimi daha fazla ispatlamak istiyordum. Tam zamanlı uluslararası scout oldum. Hem profesyonel hem de genç oyuncuları izlemeye başladım. Mesela draft’a çok fazla hazırlık yaptım. Daha çok draft adayı oyuncuları izledim. Aynı oyuncuyu iki- üç kez seyrettiğim olmuştur o sezon. 2019 yazında yani geçen yıl ise her şey tamamen değişti. Çünkü Johnny Rogers, Washington Wizards’tan çok iyi bir teklif aldı ve ayrıldı. O ayrılınca onun bütün uluslararası sorumluluklarını bana verdiler. Hem yeni bir unvan aldım hem de bu kez iki yıllık kontrat imzaladım. Beklediğimden çok daha hızlı bir şekilde bu konuma geldim.
Bu sezon nasıl bir göreviniz var? Hangi oyuncuları ve ligleri izliyorsunuz?
NBA dışında her yere bakıyorum. Güney Amerika, Çin, Japonya, Avustralya… ABD’ye de çok sık gidiyorum. Oraya gittiğimde NCAA, G League, NBA olmak üzere bütün maçları izliyorum ve neye göre oyuncu baktığımı öğrenmek için çalışıyorum. Mesela Avrupa’da bir oyuncuyu beş maç izliyorum, NBA’de çok iyi oynar diye düşünüyorum. Sonra ABD’ye bir gidiyorum, oyuncuların fiziksel gücünü, ne kadar atletik olduklarını görüp “İzlediğim o oyuncu burada oynayamaz. Olsa olsa havlu sallar” diyorum. Bu kıyaslamayı yapabilmek için o maçlara gidiyorum.
Dünyanın diğer bölgelerine gidiyor musunuz?
Asya’ya bir oyuncuyu izlemek için gitmeme pek gerek olmadı şu ana kadar. Mesela Avustralya’daki bazı oyuncuları daha önceden Avrupa’dan biliyorum. Bazıları da orada sezon biter bitmez zaten Avrupa’ya geliyor. Ama tüm bu ülkelerde bir sürü bağlantım var. Japonya’da, Avustralya’da, Çin’deki oyuncularla ilgili bilgilere zaten ulaşabiliyorum. Asıl Hedefimiz gerçek basketbolun oynandığı Avrupa’nın bütün liglerinde oynayan oyuncular hakkında bilgi sahibi olmak.
Özellikle izlediğiniz bir oyuncu tipi var mı?
Özel baktığım bir mevki yok. Birçok kişi şunu soruyor: Buraya kimi izlemeye geldin? Özellikle izlemeye gittiğim oyuncular da var ama bazen sadece genel bir değerlendirme için maça gidiyorum. Bazen bir oyuncuyu listeden silmek için maça gidiyorum. Bazen de oyuncunun gidişatını görmek için… Sezon sonunda takımdaki şartların ne olacağını bilmiyorum ki! Belki çok iyi bir oyuncu söz konusu olabilir ama Clippers’taki felsefemize uymayabilir. Belki oynadığı mevkide oyuncumuz var. Bu sebeple her sabah kalkıp Clippers maçlarını izliyorum.
Clippers maçlarını izlerken neye dikkat ediyorsunuz?
Öncelikle Doc Rivers’ın oynattığı basketbolu bilmem lazım. Bizim sisteme nasıl uyum sağlayabileceğini bilmem lazım. Üç süper yıldızımız Paul George, Kawhi Leonard ve Lou Williams’a nasıl uyum sağlayabilecek oyuncular gerektiğini bilmem lazım. Bunlara göre oyuncu bakıyorum. Baktığım oyuncunun her maç illa 25 sayı atması gerekmiyor. Belki öyle bir oyuncuya ihtiyacımız yok. Ayrıca son üç sezonda bizim takımda o kadar çok oyuncu değişti ki ne olacağını kestirmek mümkün değil. Bu sebeple yüzde 0,5 ihtimal bile olsa her oyuncu hakkında bilgi sahibi olmam lazım. Bakarsın bir takas olur, gard veya pivot pozisyonunda bir boşluk çıkar, aniden bir oyuncuya ihtiyacımız olur. O anda “Dur ben bir bakayım” deme lüksüm yok. Bir oyuncuyla ilgili soru geldiğinde önceden hazırlanmış olman lazım. Zaten bilgi sahibi değilsen işin bitmiştir. Bana bir oyuncuyla ilgili sorulduğunda onun hakkında A’dan Z’ye her şeyi bilmem lazım.
Her sabah kalkıp Clippers maçlarını izliyorum dediniz. Erken saatte de olsa her maçı izliyor musunuz gerçekten?
Bizim maçların hepsini izliyorum. Şöyle bir şansım var: ABD’nin batısıyla 11 saat fark var aramızda. Ben Türkiye’de sabah 6’da kalktığımda bizim iç sahadaki maç yeni başlamış oluyor. En büyük sıkıntı hafta sonu doğu yakasında oynanan maçlar ki Türkiye’de saat 3’e veya 4’e denk geliyor. Bu kez de sabah kalktığımda skora bakıyorum. Sonra bilgisayara indirip mesela uçakta izliyorum. Bu sezonki Clippers maçlarının yüzde 80’ini canlı izledim. Bizim takımı izlerken aynı zamanda rakip takımların oyuncuları hakkında da fikir sahibi oluyorsun. Elbette diğer maçları da izliyorum. Özellikle doğrudan rakibimiz olabilecek Lakers, Jazz, Nuggets, Bucks, 76’ers, Heat, Celtics gibi takımları basketbol delisi olduğum için izliyorum.
Bir oyuncu hakkında raporunuza neler yazıyorsunuz?
Birçok oyuncu hakkında rapor yazıyorum. Belki bu oyuncuların hiçbiri Clippers’a gelmeyecek. Ama şu anda NBA’e Avrupa’dan gitmiş bir sürü oyuncu var. Hepsi hakkında rapor yazdım: Bazıları için pozitif, bazıları için negatif. Bir oyuncunun bizim takıma gelip gelmemesi çok mühim değil. Bana diyorlar ki “Şu oyuncu hakkında çok haklı çıktın. Şu takımda çok iyi oynuyor” ya da “oynayamaz demiştin ama takır takır oynuyor”. Bu da senin için bir ders oluyor. Bazı oyuncular her takımda oynayamaz. Ya da bizim takımda oynayamaz. Raporlarımda şöyle de yazabilirim: “Bu oyuncu NBA oyuncusu. Kadroda rahatlıkla yer bulur. Ama bize göre bir oyuncu değil. Çünkü bencil bir oyuncu ya da savunmadaki enerjisi çok düşük.”
OYUNCU SEÇERKEN KARAKTER DE ÇOK ÖNEMLİ
Clippers’te saha içi lideri belli. Oyuncu seçerken Kawhi Leonard’a göre seçmeniz lazım değil mi?
İlk önce bizim ana oyunculara nasıl uyabileceğini görmem gerekiyor. Bu sebeple karakteri hakkındaki bilgi de bizim için çok çok mühim. Türkiye gibi Avrupa’nın genelinde de bazı koçlar şaşırıyor. “Adama kız mı bulmaya çalışıyorsun yoksa takım mı? Ben ne bileyim içki içip içmediğini. İdmana hiç sarhoş gelmedi” diyor. Halbuki bunlar önemli şeyler. Mesela takım kötü giderken oyuncu nasıl davranıyor benim için çok önemli. Kötü davranıyorsa ne gibi sıkıntıları var? Neden yüzde 100’ünü veremiyor? Her sene izleyip oyuncuların gidişatını görmek de çok önemli. Bir sezon bakıyorsun oyuncu muhteşem. Bir sonraki sezon öyle bir havaya girmiş ki, kampa 10 kilo fazlayla gelmiş, hiç antrenman yapmıyor. O kadar farklı etkenler var ki: Mesela çok iyi oynarken öyle bir şey oluyor ki hayatında, basketbol ikinci plana düşüyor. Hayatında ne olursa olsun oyuncunun kendisini basketbola yüzde 100’ünü verip vermediğini öğrenmem lazım.
Bu işte bir haftalık programınız nasıl?
Avrupa’daki maçlara ve seyahat programıma bağlı. Mesela milli takım araları daha çok NBA’deki maçları izleyerek, takip ettiğim oyuncular hakkında daha fazla bilgi toplamakla geçiyor. Ama yoğun bir Euroleague haftasında durum farklı. Neredeyse her gün maçtayım: Mesela bir örnek haftam şöyle geçiyor: Ocak ayında bir hafta salı günü İstanbul’da Anadolu Efes-Milano maçına gittim, çarşamba günü uçup Gaziantep-VEF Riga maçını izledim ve gece döndüm. Perşembe akşamı Fenerbahçe-Barcelona maçında salondaydım. Cuma günü yine Euroleague’de Anadolu Efes-Asvel maçını izledim. Hafta sonu Almanya’ya uçup orada da iki lig maçına gittim. Oradan da Estonya’ya geçip VTB liginde bir maç izledim. Salı günü İstanbul’a dönüp benzer bir programla haftaya devam ettim.
Bu yeni görevle daha mı fazla seyahat ediyorsunuz?
Yok. Sorumluluğum arttığı için kendim program yapıyorum. Geçen sezona göre çok farklı değil. Ayın 15 günü böyle seyahatte geçiyor. Mesela kasım ayında sadece dört gün geçirdim İstanbul’da. Aralık ayındaysa tamamen İstanbul dışındaydım. 1-5 Aralık arasında Avrupa’daydım. 6 Aralık’ta İstanbul’a uğradım. Ertesi gün ABD’ye uçtum. 23 Aralık’ta İstanbul’a döndükten sonra ertesi gün Hırvatistan üzerinden İspanya yaptım. Ve ancak 8 Ocak’ta İstanbul’a döndüm.
Birçok dil konuşuyorsunuz. İşinizde bunun faydasını gördünüz mü?
İngilizce, İtalyanca, İspanyolca, Hırvatça, Arnavutça, Türkçe konuşuyorum. Hele Hırvatça-Sırpça Avrupa basketbolunda belki İngilizce’den daha mühim bir dil. Çünkü Avrupa basketbolunun kitabını yazan ülkelerin başında gelen eski Yugoslavya’dan her takımda bir oyuncu, bir yardımcı koç veya bir menajer var. Bu dilleri bilmekle ilgili çok önemli iki nokta daha var: Birincisi bilgi almak için bir İspanyol’u aradığımda İngilizce anlatmaya çalıştığı şeyle kendi dilinde anlattığı çok farklı olabilir. Zaten çok iyi İngilizce bilmiyor. Anlatmak istediği bir detayı İngilizcesini bilmediği için anlatmıyor. İkincisi İspanyollar bu konuda çok titizdir. Orada oynarken İspanyolca öğrendikten sonra bana davranışları o kadar değişmişti ki, “dilimizi öğrendi” diye çok değer vermişlerdi. Aynı durum şimdi de geçerli. İspanyol takımındaki bir oyuncu hakkında bilgi almak istediğim zaman koçlarla doğrudan iletişim kurabiliyorum. Onların da hoşuna gidiyor. Belki diğer scout’lara nazaran bir avantaj da sağlıyorum. Bu da NBA takımları için beni daha cazip bir eleman haline getiriyor.
ABD’ye ne sıklıkta gidiyorsunuz?
Draft döneminde ve sezon öncesinde kesinlikle Los Angeles’a gidiyorum. Bir kere de aralıkta Las Vegas’ta yapılan G League showcase’e gidiyorum. Temmuz ayında yine yaz ligi için Las Vegas’a gidiyorum. Ayrıca birçok şehre uğradığım normal bir de scouting seyahati yapıyorum. Denk gelirse Los Angeles’a da gidiyorum. Bazen de bizim takımı deplasmanda yakalıyorum. Mesela son seyahatimde Minnesota’da yakaladım onları. Orada koçlarla konuşma fırsatı buldum. İnanılmaz geniş bir koç kadromuz var. Yardımcı koçlar olsun, bireysel gelişim antrenörleri olsun, video analistler olsun çok güzel arkadaşlıklar kurdum. Baş antrenör Doc Rivers’ın felsefesini anlayabilmem için bana çok yardımcı oluyorlar. Diğer taraftan NBA oyununu daha iyi anlayabilmem için de yardımcı oluyorlar.
LAWRENCE FRANK KADAR POZİTİF BİR KİŞİ GÖRMEDİM
Tüm koç ekibini tanıyor musunuz?
Tabii tanıyorum. Tanımadıklarım vardı ama artık arkadaş olduk. Şimdi şu durumdayız: “Yılbaşın kutlu olsun, eşin ne yapıyor, çocuk ne yapıyor?” Uzakta da olsam teknik kadronun bir parçasıyım. Mesaj grupları ve e-mail üzerinden her gün irtibattayız. İki günde bir bizim departmandan biriyle konuşuyorum.
Departman deyince kimlerle konuşuyorsunuz?
Tüm basketbol operasyonu ve koç ekibiyle temastayım. O kadar mütevazı kişilerle çalışıyorum ki bu konuda çok şanslıyım. Mesela bizim basketbol operasyonlarından sorumlu başkan Lawrence Frank inanılmaz bir kişi. Hayatımda bu kadar pozitif enerjili, bu kadar istekli çalışan, herkesle böyle bire bir iletişim kurabilen bir kişi daha görmedim. Bizim kulüpte basketbol operasyonunda yaklaşık 100 kişi var. Adam herkese ismiyle hitap ediyor ve onlarla ilgili ufak detayları da biliyor. Ofise bir gelişi var! Zaten salona girdiğinde sesi duyuluyor. “Günaydın arkadaşlar! Bugün güzel bir gün. Enerjiniz yüksek olsun.” Kapıdaki görevliye ismiyle eşinin durumun soruyor. Bir diğerine çocuğunu soruyor. Başka birine “Dünkü maçı izledin mi? Sen aklıma geldin” diyor. Böyle bir adam anlatabiliyor muyum? Yılbaşında bize ta ABD’den “Kuqo ailesine yılbaşınız tatlı olsun” diye çikolata kutusu gönderdi. İlk gönderdiğinde herkese göndermiştir diye düşündüm. Sonra scouting departmanından yakın bir arkadaşıma “Çikolatalar ne güzeldi” dedim. “Hangi çikolata” dedi. “Lawrence’ın gönderdikleri” dedim. “Valla bana Lawrence çikolata göndermedi” dedi. Mesela kahve manyağı olduğunu bildiği için ona da organik kahve dükkanından hediye kartı almış. “Ben de Lawrence sayesince altı ay bedava kahve içeceğim” dedi. Dünyanın parasını kazanıyor, altında çalışan herkese aynı hediyeyi gönderebilir. İlk önce herkese çikolata almış diye düşündüm. Sonra aklıma geldi ki yaz ligi sırasında konuşurken ona ailemden bahsetmiştim. İlk gittiğimde ailemle de tanışmıştı. “Ben de eşim çikolatayı çok seviyor” demiştim Meğerse eşim, oğlum ne seviyor diye benden bilgi alıyormuş. En son gittiğimde oğluma Kawhi’nin formasını ayarladı mesela.
Clippers’taki bu göreviniz sebebiyle sizden bilet isteyenler oluyor mu?
Benden bilet isteyenlere şöyle diyorum. “Yanlış anlamayın. Elimde olsa hepinize bilet veririm. Ama pahalı”. Hele şimdi takıma böyle oyuncular geldikten sonra! Sonuçta bu bir business. Bir talebim olsa gidip kendim satın almalıyım. Bize hep şöyle söylüyorlar: Kimseden bilet istemeyin çünkü karşılığını veremeyiz. ABD’de başka bir şehre gittiğimde bilet istemem zor değil. Bu takımlarda eski arkadaşlarım var. Bu sezon Türkiye’de bile Euroleague takımlarını seyretmek için kendime sezonluk bilet aldım. Bir gün birisi bana “Los Angeles’a gidiyorum. Bana iki tane bilet ayarlar mısın” diye rica etse “kusura bakma, ayarlayamam. Gerçekten satın almalısın” demek durumundayım. Kapitalizm dünyası böyle işliyor.
Mevcut durumda kime rapor veriyorsunuz?
Genel Menajer yardımcısı Trent Redden’a rapor veriyorum. O bütün scouting ekibinden sorumlu. Yani üniversiteler, uluslararası scouting, draft adayı oyuncular, NBA, G League olmak üzere 18 kişilik bir departmanımız var. Ama unvan ne kadar değişirse değişsin NBA’de bu idari kadrodaki herkes aynı işi yapar: Oyuncular hakkında bilgi toplamak, onları seyredip değerlendirme yapmak. Unvan yükselince alacağın kararların özelliği değişiyor. Hangi oyuncunun yaz ligine çağırılacağına veya hangi oyuncunun serbest kalacağına başkan karar veriyor. Sadece 3-4 kişi bu kararı alabiliyor. Ben o karar alan mercide değilim.
Trent Redden’la ne sıklıkta haberleşiyorsunuz?
Genelde mesaj, email tüm yöntemleri katarsak her gün. Haftada en bir kez de telefonla konuşuyoruz. Ben ona elimdekilerle ilgili bir güncelleme veriyorum. O da bana takımla ilgili bir güncelleme veriyor. Bizim takım birbirine çok inanıyor. Herkes iç içe, birbirine bağlı. Detaylı ve nazik bir konu söz konusu değilse her şeyi birbirimizle paylaşıyoruz. Takımla ilgili hamleler dahil her şeyi paylaşıyoruz. Bunlar bizde saklı kalıyor.
Maçları nasıl raporluyorsunuz?
Maçı izledikten sonra 48 saat içinde raporu yazmamız gerekiyor. Bu raporu yazdıktan sonra sisteme giriyorum ve herkes görebiliyor. Bunun üzerine yorum yapabiliyoruz. Mesela benim cuma izlediğim bir oyuncuyu bir başkası iki hafta sonra izliyor. Belki izlemeden önce beni arıyor. Notları karşılaştırıyoruz. Bir oyuncuyu daha iyi anlayabilmek için hep bir bağlantı kurma peşindeyiz. Bir oyuncuyu tek maç üzerinden değerlendirmek yanlış olur. Ben sık sık antrenmanlara da gidiyorum. Çünkü antrenman bir oyuncunun en stressiz, en kendi halinde olduğu ortamdır. Bazı oyuncular müthiş antrenman oyuncusudur ama maça bir türlü yansıtamaz. Orada bu oyuncuların zihinsel durumunu da öğrenirsin.
Maçtan sonra hemen raporu yazıyor musunuz?
Kesinlikle. Hemen yazmazsam çok birikiyor, sonra baş edemiyorum. Bir maçta tek bir oyuncu hakkında rapor yazmıyorum ki! Her iki takımdan toplam beş oyuncu hakkında not alabiliyorum. Mesela Fenerbahçe-Barcelona Euroleague maçını düşünebiliyor musun? Belki NBA’de oynamış ya da oynayabilecek kapasitede 10 oyuncu var sahada. Hepsi hakkında not almam, dikkat çekenleri yazmam lazım. Hedeflediğim bazı oyunculara da daha detaylı bakıyorum.
Maç sırasında not alıyor musunuz rapor için?
Şöyle yapıyorum: Maçta cümleler halinde notlar alıyorum. Daha tasvir edici bir şekilde yazmaya çalışıyorum. Akıcı bir şekilde not alıyorum ki ne anlatmaya çalıştığımı bilebileyim. Maçtan sonra gece sıcağı sıcağına bütün düşüncelerimi rapora geçiriyorum. Ama sisteme hemen yüklemiyorum. Sabah kalkıp gözden geçiriyorum yazdıklarımı. Aklıma takılan bir konu varsa o pozisyona bir de videodan bakıyorum. Doğru mu yoksa yanlış mı gördüm kontrol ediyorum. Hepimiz bu konuda çok titiz davranıyoruz çünkü aynı zamanda oyuncuların kariyerleri söz konusu.
Son olarak halen Clippers’ta danışmanlık yapan, NBA’in en efsane yöneticilerinden Jerry West’i sormak isterim. Onunla tanışma fırsatı buldunuz mu?
Tabii. Hatta beni çok sever. Avrupa’yı da çok sever. Tam şu sendrom: Büyük bir oyuncu. Ben de bir basketbol bağımlısı olduğum için onun bahsettiği zamanlara da çok hakimim. Jerry West, NBA’de basketbolu bıraktıktan sonra her sene tatil için Avrupa’ya gelmiş. Her geldiğinde mesela Yunanistan’da bir maça rast gelmiş. Bana oradaki taraftarı, insanları soruyor, İspanya’dakileri soruyor. Hitap edebildiğim konulardan bahsettiği için onunla iyi bir diyalog kurduk. Benim için “Allah’ım ya ‘Logo’yla konuşuyorum. İnanamıyorum” durumu oluyor. Birden böyle bir hayran durumuna düşüyorum. Clippers’ta nasıl bir etkisi olduğu yapılan hamlelerden görülüyordur zaten. Bilgi birikimi inanılmaz.
İYİ SCOUT’LA KÖTÜ SCOUT ARASINDAKİ FARK İNCE DETAYLARDIR
İyi bir scout’la kötü bir scout arasındaki farkı yaratan çok ince detaylardır. Herkesin bir oyuncu hakkında kendi görüşü vardır. Daha önce başıma geldi: Avrupa’daki bir takımda baş antrenör ve iki asistandan aynı oyuncu hakkında üç farklı bilgi aldım. Maçta dikkat ettiğim bir hareketi üçüne de farklı zamanlarda sordum. Hangisi doğru? Burada malzemeciden doktoruna, fizyoterapistine, sosyal medyacısına, takım arkadaşına kadar daha önceden tanıdığım herkese çok detaylara girmeden bir şeyler sorabilirim.
FOTOĞRAFLAR: ESER ERENLER