Ne rüyaydı!
FENOMEN
MICHAEL JORDAN
"Kuşkusuz '1960 - 1985 arası doğanlara basketbolin en büyüğü kim?' diye sorduğunuzda, alacağınız tek yanıt ‘Michael Jordan’dır. O, NBA’i, Olimpiyatlar'ı, basketbolu; kısaca sporu değiştiren, sporu eğlence sektörünün lokomotifi yapacak kadar büyüten bir fenomen oldu."
BURÇİN BADEM
Profesyonel sporcuların Olimpiyatlar'da yarışamadığı yıllar çok geride kaldı. Evet, 1988 Seul’de gerçekleşen ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne yarı finalde 82-76 yenilerek 'soğuk savaş'ta bir cephe kaybettiği maç sonrasında artık NBA oyuncuların sahne alması gerektiği konusunda homurtular da başlamış oldu.
FIBA en sonunda Nisan 1989’daki büyük toplantıda konuyu ele aldı ve oylamaya sundu. Oylama sonucunda 69 oyun 56’sını alan değişiklik kuralı ile basketbol kazandı. Sovyetler Birliği, sadece iki oyuncuya izin verilsin diye karşıt bir öneri sunsa da bu, oy birliğiyle reddedildi ve rüyaları süsleyen takımın tohumu atıldı.
USA Basketbol (USAB), Chuck Daly’yi başantrenör olarak konumlandırdı. Daly yanına yardımcı antrenör olarak Peter John Carlesimo, Mike Krzyzewski ve Lenny Wilkens’i istedi. Hemen ardından dünyanın fenomen Spor Dergisi Sports Illustrated Şubat 1991 sayısında yaptığı özel haberde Amerika Takımı'nın adını 'Dream Team' olarak koymuş oldu...
Takımın ilk on oyuncusu 21 Eylül 1991 tarihinde açıklandı; 1984 Los Angeles Olimpiyatları'nda “amatörken” altın madalya kazanan Michael Jordan, Patrick Ewing ve Chris Mullin’li ekibin artık yeni takım arkadaşları vardı. Magic Johnson, Larry Bird, Scottie Pippen, John Stockton, Karl Malone, David Robinson, Charles Barkley ile sonradan eklenen iki isim Clyde Drexler ve Christian Laettner, Rüya Takımı oluşturdu…
Tüm dünyanın gözü üstlerindeydi ve aldıkları havanın miktarını ölçecek kadar saplantılı bir takip altındaydılar. Hataya, ıskaya yer yoktu. Kendi takımı Detroit'ten tek bir oyuncusu bile kadroda yer almayan Chuck Daly, daha ilk başından kimseye nefes aldırmayacağını, aslında hiçbir şeyin konuşulduğu kadar kolay olmayacağını gençlere karşı organize ettiği karşılaşmada gösterdi.
Rüya Takım, Chris Webber, Alan Houston, Grant Hill, Eric Montross, Penny Hardaway ve Bobby Hurley’ye skorun aslında hep şaibeli olduğu ilk maçı kaybetti. Uzun süre mücadelede ne olduğunu anlayamayan Larry Bird, Michael Jordan’ın çok az oynatıldığını karşılaşma bittiğinde fark etmişti. C-Webb, Hurley ve Houston yağmur olup yağmışlardı. Grant Hill’e göre 20 sayı farkla biten maçın skoru basına 62-54 Genç Takım galibiyeti olarak verildi.
Bundan sonra Michael Jordan, rekabetçi canavarı ortalığa saldı. Domine etmediği ne antrenman ne hazırlık maçı ne de bir toplantı vardı. Her saniyenin dolu dolu yaşanmasını isteyen Majesteleri, rakiplerin ve olası rakiplerin tüm maç kasetlerini hem tek başına hem de teknik ekiple seyretmeye başlamıştı.
Magic Johnson'ın eğlenceyi seven tavrının yanında HIV nedeniyle sahalardan uzak kalması ve Dream Team sayesinde geri dönmesi; onu ve oyunu en çok etkileyen faktörlerden biri oldu. Magic, “Topu her aldığımda karşı sahaya geçerken bir yanımda MJ'yi diğerinde Chuck ve Bird’ü açgözlü bakışlarıyla gördüğümde hayatımın en keyifli anlarını yaşıyordum” diyordu. Ama bana acı bir anısı olduğu kesin diyerek ekledi. “En büyük hatamı bir antrenmanda Michael’a meydan okuyarak yaptım. Kendi aramızdaki maçta rekabeti ve kazanmayı istemiştim; ama onu bu kadar tahrik edeceğimi tahmin edemezdim.”
Eşsiz lider Michael Jordan, Barcelona Olimpiyatları’nda 8 maçta 23.1 dakika, 14.9 sayı, 2.4 ribaund, 4.8 asist, 4.1 top çalma, 0.5 blok, 1.3 top kaybı ortalamalarıyla oynadı. Amerika ise maç başı 117.3 sayı atıp potasında sadece 73.5 sayıya izin verdi.
Barcelona Olimpiyatları’nda en çok bileti satılan Dream Team maçları olurken. Katalunya’da geçirdikleri tüm sürede gösterilen ilgi için takımın teknik patronu Chuck Daly, “Elvis Presley ile Beatles’ın aynı otelde kalması gibi bir şeydi” dedi...
Kuşkusuz '1960 - 1985 arası doğanlara basketbolin en büyüğü kim?' diye sorduğunuzda, alacağınız tek yanıt ‘Michael Jordan’dır. O, NBA’i, Olimpiyatlar'ı, basketbolu; kısaca sporu değiştiren, sporu eğlence sektörünün lokomotifi yapacak kadar büyüten bir fenomen oldu.
Şubat 2003’te son All Star karşılaşmasına çıkan Michael Jordan’ın o mutlu sonunu Jermaine O’Neal bozdu. Son saniyede Kobe Bryant’a yaptığı saçma sapan faulle Doğu’nun maçı kaybetmesine neden oldu.
BARCELONA ORTALAMALARI
MAÇ: 8
SAYI: 14.9
RİBAUND: 2.4
ASİST: 4.8
BLOK: 0.5
TOP ÇALMA: 4.1
TOP KAYBI: 1.3
PUZZLE’I TAMAMLADI
MAGIC JOHNSON
“Artısıyla, eksisiyle büyük bir kariyerin sonu, uluslararası bir başarıyla noktalanmalıydı. Magic Johnson, sadece NBA’de elde ettiği başarılarla sınırlı kalmadı. Farklı denemeleri bir kenara koyacaksak, 1992 Barcelona Magic için güzel bir noktaydı.”
BERTAN ERMAN
1980’ler… Dünyada küreselleşmenin başladığı ve günümüzdeki birçok şeyin ilk kez şekillendiği 10 yıllık dönem. Renkli, eğlenceli, müzikleri, dönemin modaları ile büyüleyici 10 sene... Bir de, David Stern’ün komisyoner olmasıyla küreselleşmeye başlayan bir NBA var.
İşte NBA bu küreselleşmenin çok önemli bir parçası oldu. Bu küreselleşmenin en büyük marka yüzü Michael Jordan olsa da hâli hazırda o dönem bir rekabet vardı; Lakers - Celtics. Bir de bu rekabetin içinde Magic Johnson - Larry Bird çekişmesi vardı. Bu rekabet, 1970’lerde sönük olan NBA’yi yeniden diriltti desek yalan olmaz. Bu ışıltılı ve renkli 1980’lere nasıl bir basketbol takımı yakışır? Sizin de bunu dediğinizi duyar gibiyim. Şov dünyasının kalbinin attığı Los Angeles’ın "Showtime Lakersı!"
Başrolde ise büyüleyici basketboluyla, attığı pasları, fake'leri ve basketleri ile izleyenleri etkisi altına alan Magic Johnson… Lakers, 1980’lerde Magic ile yeniden canlandı ve 8 final yapıp 5 şampiyonluk kazandı. Magic Johnson, bu işte büyük pay sahibiydi ve 3 kez normal sezonda 3 kez de Finaller’de MVP oldu.
Lakers, 1991 yılında da finallere kaldı; ama Jordan’ın Bulls’una boyun eğdi. Magic’in basketbol kariyerinin sonu mu geliyordu? Evet. Magic basketbola veda edecekti fakat hiç beklenmedik bir şekilde…
Takvimler 7 Kasım 1991'i gösteriyordu ve Magic Johnson’dan sadece NBA’i değil, tüm dünyayı sarsacak bir açıklama geldi: “HIV'den ötürü bugün Lakers'tan emekli olmak zorundayım. Şunu açıklığa kavuşturmak istiyorum. AIDS değilim, HIV taşıyıcısıyım. Eşim iyi, testi negatif çıktı. HIV'nin bundan böyle sözcüsü olacağım.
İnsanları güvenli seks hakkında bilinçlendireceğim. Bazen insan 'Bana bir şey olmaz' diye düşünecek kadar aptal olabiliyor. Benim başıma geldi ve bununla yaşamayı öğreneceğim. Hayat devam ediyor ve ben mutlu bir insan olacağım. Planım uzun bir süre yaşamak!”
Magic bu nedenle basketbolu bırakmak zorunda kalmıştı. Çok değil; bu açıklamadan 17 gün sonra Queen’in efsane solisti Freddie Mercury, HIV’e bağlı AIDS hastalığının zatürreye dönmesinden dolayı hayatını kaybetmişti.
Öte yandan bu konu ile ilgili birçok şey idrak edilemiyordu. Neyse ki Magic, Mercury kadar şanssız değildi ve bu süreci atlatmayı başardı. Peki, Magic Johnson’ın aklı neredeydi? Tabii ki basketbolda…
1995-1996 sezonundaki kısa süreli dönemi ayrı bir kenara koyacak olursak, Magic’in tam anlamıyla NBA’e vedası, HIV’i yenip 1992 NBA All-Star maçında oynaması ve karşılaşmanın en değerli oyuncusu seçilmesi ile oldu. Birçok MVP ödülü, şampiyonluklar…
Ama Magic’in uluslararası bir başarısı yoktu. Hatta Magic’in All-Star’da oynaması bile o dönem tartışma konusu oldu; eski takım arkadaşları Byron Scott ve A.C. Green; Magic Johnson’ın diğer oyuncuları sağlık açısından riske atacağı nedeniyle oynamaması gerektiği düşüncesindeydi.
Ama tüm bunlar onu engellemeye yetti mimi? Hayır! FIBA Genel Sekreteri Borislav Stankovic’in NBA oyuncularının FIBA turnuvalarında oynamasına izni vermesiyle ABD’de bir Rüya Takım kuruldu ve iki farklı jenerasyonun birbiriyle kaynaştığı bu takımda Magic Johnson da yerini aldı.
Magic, Olimpiyatlar’da 6 maça çıktı ve ortalama 8 sayı, 2.3 ribaund, 5.5 asist ve 1.3 top çalma kaydederek ABD’nin eze eze kazandığı turnuvada altın madalyanın tadını da aldı, başarı halkasına son parçayı da taktı ve kendi hikâyesini güzel bir şekilde yazdı.
BARCELONA ORTALAMALARI
MAÇ: 6
SAYI: 8
RİBAUND: 2.3
ASİST: 5.5
BLOK: -
TOP ÇALMA: 1.3
TOP KAYBI: 1
SİR
CHARLES BARKLEY
"NBA tarihinin en yetenekli oyuncularından biri olan Sir Charles Barkley, yeteneğinin dışında eğlenceli ve enteresan bir karakterdi. Rüya Takım'a dâhil edilmesi bazı kesimler tarafından 'ABD'nin imajını' zedeleyebilir diye eleştirilse de o, takıma alındı ve Dream Team'in sayı kralı oldu."
HÜSEYİN DEMİR
Esasında Sir Charles Barkley yeni jenerasyonun çok da iyi tanımadığı, videolarını ve özel hareketlerini yakından bilmediği bir isim… Yeni kuşak onu sadece ekran karşısında NBA yorumcusu olarak biliyor.
Barkley ‘’The Mound of Rebound’’ lakabını üniversite yıllarında alır. Auburn Koleji'nde oynayan Sir Charles Barkley, güçlü fiziği ve kuvvetiyle dikkatleri üzerine çekerek NCAA’de yıldızını parlatır. Draftlarda Sixers tarafından 5. sıradan seçilerek en önemli oyunculardan biri olmuştur.
Charles, basketbol otoriterlerine göre; 80’li yılların sonu, 90’ların başında NBA’nin en iyi oyuncularından biri olarak gösteriliyor. Barkley, ABD Milli Takımı'nda 1992 ve 1996 Olimpiyatları'nda kazandığı altın madalyalar ile kariyerinde birçok başarıya imza attı.
2000 yılında basketbolu bıraktığında 20 sayı, 10 ribaund ve 4 asist barajlarını aşan 4. basketbolcu olarak NBA tarihine geçti. 2006 yılında Hall of Fame olan Sir Barkley, NBA kariyerini 22.1 sayı ve 11.7 ribaund ortalaması ile double-double yaparak tamamlayan nadir oyuncular arasında yer alıyor. Muhteşem kariyerini ise şampiyonluk yüzüğünü alamadan sonlandırdı!
Philadelphia’da geçirdiği 8 sezonda büyük başarılara imza atan Charles Barkley, 1988 sezonunda 28.3 sayı, 11.8 ribaund ve %58.7 şut yüzdesiyle de ilk kez NBA’nin en iyi 5’ine seçildi.
Sixers’da son dönemlerde istediği başarıyı takım olarak elde edemeyince takımdan ayrılmak isteyen Barkley'yi Phoneix Suns taraftarları bağrına bastı. Suns’da ilk sezonunda 25.6 sayı, 12.2 ribaund, 5.1 asist ve 1 top çalmayla MVP seçildi.
İstediği MVP ödülünü Suns’da alan Charles Barkley, o dönem Jordan’dan sonra dünyanın en iyi ikinci oyuncusu olarak görülüyordu. Şampiyonluk yüzüğünü o sene Jordan karşısında kaybetti.
1992 Barcelona Olimpiyat Oyunları'na gelirsek... Altın madalya kazanan ABD Rüya Takımı'nın oyuncusu Sir Charles Barkley, basketbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi kadrosunda sayı kralı olmuştu.
Bir takım düşünün ki; 8 maçta rakiplerine ortalama 43.5 sayı fark atarak dünya basketbolunu; NBA ve diğerleri diye ayırıyor. NBA’de oynanan basketbolun o dönem Avrupa’nın çok çok önünde olduğu zaten bilinen bir gerçekti... Rüya Takım da bu gerçeği gözler önüne serdi...
1992'nin ardından 1996 Atlanta için "Rüya Takım 2 en kötü tecrübelerimden biriydi. 92’de çok iyi anlaşıyorduk; ancak 96’da takımdakiler oynama sürelerinden şikâyet etmeye başladılar. Herkes ‘Ben ilk beş başlamalıyım’ diye düşünüyordu; ben de ‘Bir dakika, benim eskiden bulunduğum takımla karşılaştırılınca siz o kadar iyi bile değilsiniz!' diye onlara tepki gösterdim’’ sözleriyle sert çıkmıştı Sir Charles Barkley.
Barkley'e göre 1992 Rüya Takımı, egoları kenara bırakıp yaptığı işten ve oynadığı basketboldan keyif alırken, 1996'daki takımda ego savaşları daha yoğun ve çekişmeli olmuştu. Birçok yıldız oyuncunun bulunduğu yerde bu tarz tartışmaların ve sorunların çıkması tâbii ki gayet doğal karşılanabilir. Maçlardan önce rakip takım oyuncularının kendilerinden imza istemesi ve fotoğraf çekilmesi bile Rüya Takımı başlı başına farklı bir yere koyuyordu.
Charles Barkley, Olimpiyat Köyü'nün en tanınan isimlerinden biri oldu. Partilere katıldı, şehri gezdi ve birçok kişi de kendisine eşlik etti. Takımın yaramaz çocuklarından biri olan Barkley, hiçbir zaman uslu durmadı.
NBA tarihinin en yetenekli oyuncularından biri olan Barkley, yeteneğinin dışında eğlenceli ve enteresan bir karakterdi. Rüya Takım'a dâhil edilmesi bazı kesimler tarafından 'ABD'nin imajını' zedeleyebilir diye eleştirilmişti. Bütün bu olumsuz algılara rağmen takıma alındı ve Dream Team'in sayı kralı oldu.
Sir Charles Barkley, sinemada; Hot Shots, Forget Paris, Billy Crystal, Space Jam gibi filmlerde de oynadı. Medyatik yıldız, tv'de NBA programlarında da sık görünen bir yüz olsa da yorumlarındaki tutarsızlıkları oldukça konuşuldu... Kim ne derse desin Sir Charles Barkley, Rüya Takım'ın en vazgeçilmez oyuncularından biri olarak tarih sahnesindeki yerini aldı...
BARCELONA ORTALAMALARI
MAÇ: 8
SAYI: 18
RİBAUND: 4.1
ASİST: 2.4
BLOK: 0.1
TOP ÇALMA: 2.6
TOP KAYBI: 0.8
TAKIMIN SAYI KRALI
18
ASİSTAN
SCOTTIE PIPPEN
"Michael Jordan'ın en büyük yardımcısı Scottie Pippen, Barcelona 92'deki Dream Team'de de Majasteleri'ne en büyük desteği veren isim ve takımın asist kralıydı... Jordan'la beraber gruptaki Hırvatistan maçında Krause’a, onun Avrupalı altın çocuğu Toni Kukoç üzerine kurdukları baskıyla verdikleri mesaj bugün bile hâlâ konuşulur!"
EGEMEN İSAR
NBA tarihinin en iyi savunmacıları arasında yer alan Scottie Pippen, Jordan efsanesiyle birlikte, Chicago Bulls’un 2 kez three peat yapan, basketbol tarihinin efsane ikililerinden biriydi.
Dream Team ile 92 Olimpiyatları'nda gelen altının en büyük mimarlarından Pippen, gruptaki Hırvatistan maçında dönemin genç yıldızı Toni Kukoç’un en büyük travmalarından biriydi.
NIAA Ligi’ndeki Central Arkansas Üniversitesi’ndeki kolej kariyerini tamamlayan Scottie Pippen, '1987 NBA Draft’inde, Chicago’nun Genel Menajeri Jerry Krause’un, Seattle ile yaptığı takas antlaşması sonucu Seattle tarafından ilk tur 5. sıradan seçildi ve Olden Polynice karşılığında Chicago’ya takaslandı.
Böylece NIAA Ligi’nden draft’lerde seçilen ilk oyuncu oldu ve 11 yıllık Chicago Bulls hikâyesinin ilk adımını attı. Basketbol efsanesi Michael Jordan ile takım arkadaşı olduğunda araları pek de iyi sayılmazdı.
Phil Jackson’ın takımın başına geçmesiyle kendisine uygun rolü bulan Pippen, Jordan ile birlikte; 3 sezondur Doğu Konferansı Finali'nde kaybettikleri Bad Boy Pistons’ı 4-0, NBA Finali'nde ise Lakers’ı 4-1 ile geçerek, three peat’in (1991-92-93) ilk adımını attılar.
Özellikle 1992 ve 1993 senelerinde de takımı şampiyonluğunda önemli rol oynayan savunma lideri Scottie Pippen, Michael Jordan’ın beyzbola geçmesiyle ortağını kaybetti. Takımın liderliğine büründü, Chicago’yu sırtladı; fakat Jordan’sız geçen 2 yılda Bulls'u konferans yarı finallerinden ötesine taşıyamadı.
1994-95 sezonun sonuna doğru ortağının parkelere geri dönüşü ile efsane ikili tekrar bir araya geldi. Scottie Pippen'la Jordan’ın liderliği ve Phil Jackson’ın aklı ile Chicago Bulls efsanesi bir three peat’e (1996-97-98) daha imza attı. Sonrasında ise bu üçlünün yolu bir daha kesişmemek üzere ayrılacaktı.
Pippen eski günlerinden uzak bir şekilde Houston’da 1 ve Portland’da 4 yıl geçirdi. Emekliliği için Chicago’ya geri döndü ve ardında büyük hikâyeler bıraktı.
Basketbolu bıraktığında Scottie Pippen, 8 kez en iyi savunma beşi, 3 defa sezonun en iyi beşi, 7 kez All-Star seçimi ve bir kez de All-Star MVP’liğine imza atmıştı.
Asıl konumuz Dream Team'e dönersek... 1992 Barcelona Olimpiyatları'ndaki ABD’nin, Micheal Jordan’lı, Karl Malone’lu, Larry Bird’lü ve Magic Johnson’lı “Dream Team”in önemli bir parçasıydı.
Takımının 5.9 ile asist lideriydi. Turnuva genelinin en iyi üçüncüsüydü. Onu bu kadar değerli kılan ve Rüya Takım'da olmasını sağlayan olay da buydu. Hem elit düzeyde savunmacı hem iyi bir pasör. Scottie Pippen 8 maçlık Barcelona Olimpiyat turu boyunca, 9 sayı, 2.1 ribaund, 5.9 asist, 3 top çalma istatistiklerine imza attı.
Turnuvada en unutulmaz maçı ise grup aşamasındaki Hırvatistan karşılaşmasıydı. Ortağı Jordan ile Krause’a, onun Avrupalı altın çocuğu Toni Kukoç üzerinden ders verdiler. Üzerine ataklar, savunmasında kemik sesinin duyulduğu sertlik... Scottie bu karşılaşmada 13 sayı, 2 ribaund, 9 asist ve 17.8 verimlilik puanı ile oynadı.
Pippen’ın diğer bir unutulmaz maçı ev sahibi İspanya’ya karşıydı. 19.1 verimlik puanının yanında 10 sayı, 3 ribaund, 9 asist ve 4 top
çalma ile oynadı. Tabii ki finalde Kukoç’un takımına karşı kazandıkları altın madalya karşılaşması da çok özeldi.
ABD’nin 117-85 kazandığı maçta 12 sayı, 2 ribaund, 4 asist ve 2 top çalma ile NBA oyuncularının serbest olduğu ilk Olimpiyat'ta ülkesine altın madalyayı kazandıran bir performans sergiledi Robin Pippen!
1996 Atlanta Olimpiyatı’nın İkinci Rüya Takımı'nda da olan Scottie Pippen; Shaq O’Neal, Hardaway ve Karl Malone’lu efsane kadronun bir diğer neferiydi. Rüya takımın ikinci altın madalyasında da katkı veren Pippen, turnuva genelinde, 11 sayı, 3.9 ribaund, 3.3 asistlik performansıyla hikâyede kendine yer buldu. Atlanta'da iz bırakan maçı kesinlikle Çin karşılaşmasıydı. 24 sayı, 2 ribaund, 4 sayı ve 22 verimlilik puanının altına imza attı.
BARCELONA ORTALAMALARI
MAÇ: 8
SAYI: 9
RİBAUND: 2.1
ASİST: 5.9
BLOK: 0.1
TOP ÇALMA: 3
TOP KAYBI: 1
TAKIMIN ASİST KRALI
5.9
RÜYA UZUNLAR
KARL MALONE/PATRICK EWING
"1992 Barcelona'nın Rüya Takımı'nın Rüya uzunları Karl Malone ile Patrick Ewing ribaund krallığını da paylaştı... Postacı'nın forvet pozisyonundaki bitiriciliğine Ewing de pota altında katkı verdi..."
TAMER OYGUÇ
NBA'in iki gerçek yıldızı, iki fenomeni... Patrick Ewing ve Karl Malone... Bir döneme damga vuran, şimdiki gençlerin çok hatırlamayacağı; ama oynadıkları basketbol kadar karakterliyle de ön plana çıkan isimlerdi bunlar.
18 sene Utah Jazz forması giyen, John Stockton ile beraber 'müthiş ikili' olan Karl Malone da 1992'de Rüya Takım forması giyen oyunculardan biriydi. Kariyeri boyunca 14 kez All Star, 2 kez MVP, defalarca 'En İyi Beş'e seçilen Malone, NBA tarihinin en iyi 50 oyuncusu arasında yer aldı almasına; ama şampiyonluk yüzüğü kazanamayan süper yıldızlar arasına da girdi!
Utah ile iki kez NBA Finali oynamayı başardılar; ama o da, o dönemin diğer yıldızları gibi Michael Jordan engeline takıldı. İki finali de Chicago Bulls'a kaybeden Karl Malone, kariyerinin son sezonunda şampiyonluk yaşamak için Los Angeles Lakers'a takas oldu; ama yine aradığı o yüzüğü bulamadı. 'Mailman' lakabıyla ünlü olan Karl Malone, John Stockton ile beraber 18 sezonda tam 1412 normal sezon maçı oynayıp bir rekora imza attı.
Mükemmel bir NBA kariyeri, aynı zamanda kişiliği ile de bir döneme damga vuran Malone,1992 Barcelona ve 1996 Atlanta'da 2 'Olimpiyat Altın Madalyası' ile emekli oldu.
İlk Olimpiyat altınını 92 Barcelona'da boynuna takan Postacı, her zamanki gibi üstün bir performans sergiledi. Patrick Ewing ile birlikte rakiplere parkeyi dar ettiler! Turnuvayı da Ewing ile birlikte 15.3 ribaund ortalamasıyla kapayan Karl Malone, takımın ribaund krallığını da Patrick Ewing ile paylaştı...
Malone ile beraber 1992 Olimpiyatları'nda ilk 'Dream Team' forması giyen Ewing de Barcelona'daki rüyanın gerçekleşmesinde emeği olan isimlerdendi. Jamaikalı pivot, David Robinson'ın da büyük katkı verdiği uzun rotasyonunda ekstra işlere imza attı.
Onun NBA geçmişine dönersek... 1985'te birinci sıradan seçilip adım attığı NBA'in en iyi 50 oyuncusu arasında yer alır; ama o da Malone ve Barkley gibi bir şampiyonluk yaşayamadan kariyerini noktalamıştı. 15 sezon New York Knicks forması giyip bu kulüpte efsane olan Ewing, birer sezon Seattle ve Orlando'da oynayıp, daha sonra da koçluk kariyerine başladı.
11 kere All Star olan, defalarca yılın en iyi beşine seçilen Ewing, bir kez NBA finali oynayabildi, onda da Houston Rockets'a kaybedip şampiyonluğu kaçırdı. Patrick Ewing, 10 yıldır da yetiştiği Georgetown Üniversitesi'nde head coach olarak görev yapıyor. Bir sezon da milli yıldızımız Ömer Faruk Yurtseven'e de antrenörlük yaptı. Ona da eli değdi. Ewing gibi NBA'in en iyi pivotlarından biriyle bir yıl bile olsa çalışmak Ömer Faruk için çok değerli olmalı.
Şimdi bakıyorum da benim zamanımın NBA yıldızları, bence daha bir değerliydi... Tabii ki şimdi de LeBron gibi, hayatını kaybeden Kobe Bryant gibi Kevin Durant gibi birçok yıldız var; ama sanki o zamanlar daha güzeldi. Michael Jordanlar, Lary Birdler, Isiah Thomaslar, Charles Barkleyler, Patrick Ewingler ve diğerleri, benim için daha özel isimlerdi...
KARL MALONE
BARCELONA ORTALAMALARI
MAÇ: 8
SAYI: 13
RİBAUND: 5.3
ASİST: 1.1
BLOK: 0.6
TOP ÇALMA: 1.5
TOP KAYBI: 0.5
PATRICK EWING
BARCELONA ORTALAMALARI
MAÇ: 8
SAYI: 9.5
RİBAUND: 5.3
ASİST: 0.4
BLOK: 1.9
TOP ÇALMA: 0.9
TOP KAYBI: 0.6
TAKIMIN RİBAUND KRALLARI
5.3