Lider: Nando de Colo
Fenerbahçe Beko'nun süper yıldızı Nando de Colo, "Sezon boyunca yapmam gereken belirli görevlerden biri de takıma liderlik etmek. Bu görevi üstlenen Vesely gibi bir oyuncumuz da var. Ama ben sezon beri gerek saha içinde gerek saha dışında liderlik yapıyorum. Zaten bu, koç Kokoskov'la da konuştuğumuz ve üzerine çalıştığımız bir konuydu" diyor.
RÖPORTAJ: ALP ULAGAY
Fenerbahçe Beko, EuroLeague’de sezonun ikinci yarısında büyük bir form grafiği yakaladı ve play-off’a da iyi bir sıralamada girmek üzere. Bu çıkışta en büyük pay sahiplerinden biri de Fransız yıldız Nando de Colo. Geçen yıl yarım kalan sezonda tam anlamıyla kendini gösteremeyen de Colo bu yıl oyuncu kurucu gömleğini sırtına geçirip takımın saha içi liderliğini ele aldı. Aralık ayından itibaren müthiş bir form grafiği yakalayan de Colo’yla pandemiyi, parkeye dönüşünü, soyunma odasındaki liderliğini ve bu sezonki hedefleri konuştuk.
- Geçen yıl neredeyse dünya altüst oldu Covid-19 yüzünden ve tüm spor müsabakaları da bundan etkilendi. Sizin de kapanma döneminde bireysel antrenman yapmaya devam ettiğinizi biliyorum. Nasıl geçirdiniz o süreci?
- 2019-2020 sezonu maçları tamamen için durmuştu. Ama ben bireysel idmanlarıma devam etmek zorundaydım. Zaten, maçlara devam edip etmeyeceğimizi de bilmiyorduk. Sezon tamamen iptal edilmesinin ardından, önce Fransa’ya sonra İspanya’ya gidip sakin bir şekilde antrenmanlarıma devam ettim. Ben çoğu zaman olabildiğince antrenman yapıp formumu korumaya çalıştım. Ve her şeyden önce ailemle en iyi şekilde vakit geçirmek için yararlandım bu süreçten.
Çünkü alışılmadık bir şekilde uzun süre bir arada olma imkânımız doğdu. Tırnak içinde söylüyorum: Bu kadar boş zamanımızın olması çok nadir bir durum. Kulüpte değilsek bile Fransa Milli Takımı’nda oluruz.
O HİS HEP ORADAYDI...
- Parkeye ne zaman döndünüz? Temmuzdan önce değil herhalde, yanılıyor muyum?
- Ancak ağustosta geri döndüğümüzde gerçekten Fenerbahçe ile basketbola tam anlamıyla yeniden başladım. Beş ay kadar ara vermiştik. Sonunda, tekrar oynamaya başlamak bana iyi geldi. İnanılmaz bir süreç.
- Basketbol hissini yeniden yakalamanız ne kadar sürdü?
- His hep oradaydı. Basketbol yeteneği öyle bir gecede kaybolmaz. Bunu yıllarca yaptık. Her gün en üst seviyede olmak için antrenman yapıyoruz, bu sayede basketbol duruyor. Sonrasında ise daha çok antrenman ve maç temposunu bulmamız gerekiyordu. Tabii ki tatilde aileyle orada burada basketbol oynadık ama mükemmel idman yapamadım. Çünkü ne kadar idman yaparsanız yapın oynamadan geçen neredeyse altı-yedi aydan sonra oyunun temposu farklı oluyor. Yani her şeyden önce bulmamız gereken şey buydu.
- Hazırlık, tedavi, diyet gibi konularda her zaman titiz davrandığınızı biliyorum. Normalde antrenmandan iki saat önce salona geliyorsunuz. Bu alışkanlığı hâlâ sürdürüyor musunuz?
- Evet, elbette, bu kariyerimin başında edindiğim bir alışkanlık. Uzun bir kariyere sahip olmak için özellikle sahada olup biten her şey kadar kadar saha dışındakilere de özen göstermek gerektiğini biliyorum: Yaşam tarzına, başınıza gelebilecek küçük sakatlıklara her zaman dikkat etmeniz gerekiyor. Ve bunların hepsine önlem almak da mümkün.
Yani, salona erken gelme, iyi bir ön hazırlık yapma, rutinleri uygulama gibi... Sonra tüm bunlar her gün daha iyi bir oyuncu olmama yardımcı oluyor. Sonrasında yaşla beraber daha birçok şeyin değiştiğini görüyorsunuz. Bazı alışkanlıkları da değiştirmek, geliştirmek gerekebiliyor.
- Normalde Fransa'da yaşayan bir fitness antrenörünüz olduğunu biliyorum. Ayrıca destek aldığınız başka bir uzman var mı?
- Yani kariyerimin başında yoktu. Ama benim için özellikle Rusya'ya gittikten sonra gelişen bir durumdu. Çünkü bazen kendinizi istediğiniz dilde ifade etmek her zaman mümkün olmuyor. Bu yüzden beni yıllar geçtikçe takip edebilecek ve bir araya geldiğimizde beni hemen anlayabilecek biriyle çalışmak benim için çok önemliydi. Bu yüzden beş yıldır Lyon’da yaşayan osteopat-terapist ile çalışıyorum. Onun sayesinde fitness antrenörümle tanıştım. O da yaz ayları için bana özel bir bireysel idman program hazırlıyor.
Geçenlerde de bana oldukça kapsamlı bir menü hazırlayan bir diyetisyenle çalışmaya da başladım. Çünkü Fransa’da ya da Rusya’dan alıştığımız bazı yiyecekleri, Türkiye’de bulamıyoruz. Tüm bunlara dikkat etmek çok önemli.
- Mevcut sezona gelelim. Uzun yaz arası sırasında yeni başantrenör olarak Kokoskov'un gelişine şaşırdınız mı?
- Şaşırdım mı? Evet ve hayır. Hayır diyeceğim çünkü zaten yeni bir koçumuz olacağını biliyordum. Bu yüzden bir noktada Fenerbahçe'nin birine imza attıracağı fikrine kendimizi hazırlamıştık. Bu yeni isim Kokoskov olduktan sonra ise onu pek tanımıyordum açıkçası. Yani kulüpler düzeyinde onun takımlarından birine karşı hiç oynamamıştım. Fransa Milli Takımı’yla Slovenya'ya karşı oynamıştık sadece. Bunun dışında o çoğunlukla NBA'deydi. Yani pek tanıdığım biri değildi. Ama göreve gelir gelmez beni hemen aradı ve en başından itibaren iletişime geçtik.
OBRODOVIC ÇOK AVRUPALI KOKOSKOV AMERİKAN TARZI
- Fenerbahçe'de Obradovic yönetimindeki yedi sezonun ardından, hem sahada hem de soyunma odasında bir stil değişikliği olduğunu söyleyebiliriz. Kokoskov döneminin başından beri ne gözlemlediniz?
- Obradovic'le şimdiki yeni koçun çok çok farklı tarzları var. Bir yanda çok, çok, çok Avrupalı bir oyun tarzı, diğer yanda da Amerikan oyununa daha uygun bir tarz. Avrupa'da oynadığımız halde, kendimizi Avrupa'ya sunmaya çalıştığımız halde, Kokoskov’un koçluk tarzının, olayları ele alma biçiminin Amerikanvari olduğunu görüyoruz. Ama aynı zamanda Avrupa basketbol kültürüne de sahip. Yani oyuncularına çok güven veren, onlara neler öğretebileceğini tam olarak bilen bir koç.
Bundan sonrası zaten takıma kalmıştır. Ve kadroda birçok iyi oyuncumuz olduğu için onun direktifleriyle meseleleri ele almak da bize bağlı.
- NBA'deki oyun son beş veya altı sezonda çok değişti: Çok daha fazla üçlük atış var, oyun daha hızlı oynanıyor. Avrupa’nın buradan bir şeylere kapmaya ihtiyacı var sanki… Kokoskov'un ABD’de son dönemde öğrendiklerini Avrupa'ya aktarmasını bekliyor musunuz?
- Herkesin kendi tarzını getirmekte özgür olduğunu düşünüyorum. Sonrasında, çok fazla kolektif antrenmanla ve çok sert geçen maçlarla Avrupa tarzı bir oyun oynadığımızı unutmamalıyız. Sonuç olarak, kuralların da farklı olduğu bir ligde oynadığımızı unutmamalıyız. Açıkçası, bunların hepsinden bir karma yapmamız gerekiyor. Ama bu stili sahada bizim gibi iyi sonuç alacak bir takıma getirmek çok iyi bir şey elbette.
OYUN KURMAYA ALIŞTIM!
- Siz de kendinizi birden oyun kurucu olarak buldunuz. Sanırım Valencia'dan beri ilk kez oyuncu kurucu olarak oynuyorsunuz. Uzun yıllar ikinci gard oynadıktan sonra biraz zorluk çektiniz mi?
- Hayır. Dediğim gibi, bu koçun bana ilk telefon görüşmemizde anlattığı bir şeydi: Beni ikinci garddan ziyade oyun kurucu gibi oynatmak istiyordu. Takımda bile topu rakip sahaya getirebilecek çok sayıda oyuncumuz var; ama ben de takımda oyun kurucu pozisyonunda yapabileceğimin en iyisini sahada göstermek durumundayım. Açıkçası geçmiş yıllardaki oyunuma göre küçük bir adaptasyon süreci oldu. Ama oyunumu ve dokunuşumu hep korumuştum. Yani hiçbir şey değişmemiş.
- Oyunculardaki ve teknik kadrodaki birçok değişikliğe rağmen Fenerbahçe, Euroleague sezonuna hiç de fena başlamamıştı. Efes galibiyeti, yedi maçta dört galibiyet. Fakat Kasım ayından itibaren oldukça ağır yenilgilerle düşüşe geçtiniz. Siz de Khimki maçında sakatlandınız tam bu dönemde. Oldukça zor geçen o beş-altı hafta boyunca neler gözlemlediniz? Problem neredeydi?
- Hayır, bir sorundan bahsetmek yersiz olur, bence olaya bu anlamda bakmamalıyız. Elbette bütün sezon boyunca form durumu açısından zirvede olamayacağınızı bilirsiniz. Çok fazla maç var, açıkçası inişler ve çıkışlar olması çok normal.
Az önce açıkladığım gibi yeni bir koçumuz var, yeni oyuncularımız var. Açıkçası, biraz alışma sürecine ihtiyacımız vardı.
EuroLeague'de sezona iki galibiyetle başlama imkânımız oldu. Arkasından, bizi üzen iki mağlubiyetle devam ettik; çünkü o maçları yine de kazanabilirdik. Sonra, kasım ayında ağır bir darbe yedik ki altından kalkması kolay değildi. Çünkü sezon ilerledikçe birbirimizi tanımamız gerekiyordu.
Yıllardır bu takımda oynayanlar kadar yeni gelenler de vardı. Eksik parçaları tamamlayıp iyi bir kadro oluşturmak biraz zaman aldı. Eninde sonunda EuroLeague'de iyi bir kadronuz yoksa rakiplerinizle boy ölçüşemezsiniz. O noktadan itibaren ritmimizi bulduk. Takım olarak oynamaktan keyif almaya başladık. Üst üste aldığımız galibiyetler de bizi tekrar play-off yarışına soktu. Bence sezon sonuna kadar da bu ritmi sürdürmemiz gerekiyor.
BASKONIA MAÇI RİTİM BULMAMI SAĞLADI
- Siz de Alba Berlin maçıyla parkeye döndünüz. Ancak en iyi seviyenizi geri döndüğünüz mücadele bence kesinlikle Baskonia maçıydı. Ne dersiniz?
- Evet, sakatlıktan sonra geri dönmenin pek kolay olmadığı doğru. Antrenmanda kendimizi iyi hissetsek bile maçın farklı olduğunu biliyoruz. Bu da biraz zaman alır. Özellikle o noktada takım çok iyi durumda değildi. Bu yüzden benim için biraz daha zor oldu. Sonrasında, tabii ki Baskonia maçı özellikle skor açısından çok iyi ritim bulmamı sağladı. Daha önce söylediğim gibi, her gün ihtiyacım olan şey üzerinde idman yapmak, sakatlıktan sonra en iyi seviyeme dönmemi sağladı.
- O maçtan beri kelimenin tam anlamıyla uçuyorsunuz. Maç başına 20 sayı ve beş asistle oynuyorsunuz. Fransa’daki ASVEL maçından sonra da koç Kokoskov sizin için, “O bir Avrupalı Jason Kidd. Ona koçluk yapmayı seviyorum” dedi. Artık bu Fenerbahçe takımının lideri olduğunuzu hissediyor musunuz?
- Evet, her halükarda, sezon boyunca gelişmem gereken belirli görevlerden biri. Örneğin bu görevi üstlenen Vesely gibi bir oyuncumuz da var. Ama ben sezon beri gerek saha içinde gerek saha dışında liderlik yapıyorum. Zaten bu, koç Kokoskov’la da konuştuğumuz ve üzerine çalıştığımız bir konuydu.
KONUŞMANIZ GEREKEN ZAMANLAR VARDIR
- Soyunma odasında sessiz bir oyuncu musunuz yoksa arada sırada sesinizi yükseltiyor musunuz?
- Ben her şeyden önce oldukça sakin biriyim. Ama söyleyecek bir şeyim olur olmaz elbette bunu söylemekten çekinmem. Örneğin, Zalgiris'e 30 sayıdan fazla farkla kaybetmemizin ardından, sonraki hedefimizin ne olduğunu netleştirmek için arkadaşlarımdan söz aldım. Ve bence o noktadan takımın gidişi değişti.
Bu konuşmayla veya başka bir şeyle ilgili olup olmadığını bilmiyorum. Ama söyleyebileceğim bir şey olduğu anda bunu dile getirmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Zaten takımın benden beklediği şeylerden biri de bu. Sonrasında, çok fazla konuşmak da her zaman işe yaramayabilir. Bence konuşmanız gereken zamanlar vardır ve geri kalanında herkesin işini yapmasına müsaade etmek lazım.
- Valencia’da ve Moskova'da, ilk gününüzde boş duvarı işaret edip buraları dolduralım demiştiniz. Her seferinde de Avrupa’da kupa kazandınız. Fenerbahçe ile de Avrupa şampiyonluğu hayal ediyor musunuz?
- Tabii ki, bu hâlâ bir hedef. Ama dediğim gibi, hedeflere adım adım ilerlemelisin. Ve bence bu sezon, yazın kadrodaki dönüşümü dikkate alınca, çok uzak bir hedef koymamalı ve takımın gelişimini görmeliydik. Hele sezon başında yeni bir koçunuz varken, kadronuz çok değişmişken “EuroLeague'i kazanmak istiyoruz, mümkün olan tüm kupaları kazanmaya gidiyoruz” demek açıkçası kendini kandırmaktır.
Mesela size tam olarak ne konuşulduğunu söylemeyeceğim; ama Zalgiris maçından sonra oyunculara da aynen bunu anlattım. Elbette, EuroLeague'de oynuyoruz, herkes EuroLeague'i kazanmak istiyor. Ama kazanmak için atılması gereken adımlar var. Birincisi, sezon öncesini çok iyi geçirmeniz lazım. Sonra çok uzun ve zor bir sezon var. Play-off’a kalabilmek için ilk sekizde olmalısınız. O noktadan itibaren daha ileri hedefler belirleyebiliriz.
Hedeflere ihtiyacın var ama önce önemli olana odaklanmalısın. Önemli olan da, bir sonraki antrenman, bir sonraki maçtır. Oradan başlayarak bir şeyleri değiştirebiliriz.
EUROLEAGUE'İN SİSTEMİ İYİ ÇALIŞIYOR
- Bence çok çekişmeli bir sezon yaşadık EuroLeague’de. Sanırım play-off ve daha ilerisi için mücadele eden 12-13 takım izledik… Bu sezonki EuroLeague'i nasıl değerlendirirsiniz?
- Bu sezon EuroLeague'in çekişmeli geçtiğini düşünüyorum. Bu çok Avrupa’ya özgü bir çekişme. Herkes herkesi yenebilir. Khimki'nin sakatlıklar ve bazı kadro hataları nedeniyle saf dışı kaldığını biliyoruz. Ancak onların hemen üstündeki Kızılyıldız’ın olağanüstü bir basketbol sergilediğini görüyoruz. Bence bunların hepsi EuroLeague'in birkaç yıldır devam eden yeni yapısından kaynaklanıyor.
Eskiden ayrı ayrı gruplar vardı. Gruptan çıktıktan sonra ikinci bir grup daha oynuyordunuz. Şimdi tek bir grupta oynuyorsunuz. Takımlar bu sistemde giderek daha fazla deneyim kazandı. Ve bu sistem iyi çalışıyor. Takımların kadrolarında da bu seviyede çok iyi oynayabilecek oyuncular var. İşte bu sayede EuroLeague bu sezon çok çekişmeli.
- Burada ikinci sezonunuz. Fenerbahçe'yi kulüp ve organizasyon olarak nasıl görüyorsunuz?
- Çok iyi bir organizasyon. Bu yıl her şey çok gelişti. Oyuncular için ve kulüp için pek çok şey gelişti. Organizasyon açısından bu kulübe çok bağlı ve onu Avrupa'nın en iyi kulübü yapmak için her zaman elinden geleni yapan bir grup çalışan var. Oyuncularla yakından ilgilenen bir genel menajer, yeni basketbol yöneticisi ve teknik konulardan sorumlu bir koç iş başında. Oyunculara da her zaman destek var. Salonda neye ihtiyacımız varsa, tedavi olsun, şut idmanı olsun mutlaka bizim için orada biri bulunur.
- NBA'de iki sezon oynadınız, ACB'yi ve ayrıca VTB'yi gördünüz. Bazen organizasyonla veya diğer konularla ilgili önerilerde bulunur musunuz?
- Tüm bu konuları konuştuğum kulüp CSKA’ydı. Açıkçası orada çok daha fazla yıl geçirdim. Bu sebeple, üçüncü ve dördüncü sezonumun ardından, kulübün iyiliği için işleri nasıl değiştirebileceğimizi konuşmak için başkanla, başkan yardımcısıyla, koçla görüşebiliyordum.
Burada bile, Fenerbahçe'deki sadece ikinci yılım olsa bile, zaman zaman koçla, kondisyon antrenörüyle veya Maurizio (Gherardini) ile kulüpte geliştirebilecek konular hakkında konuşabiliyoruz. Açıkçası, bu da benim görevimin bir parçası. Bunun benim asıl görevim olmadığını söyleyebilirler. Çünkü asıl işim hâlâ sahada etkili olmak. Ama bunun yanında, bazen bir aile gibi olduğumuz ve bu ailede herkesin oynayacağı bir rol olduğunu da söyleyebiliriz.
BOŞ SALONDA OYNAMAK KOLAY DEĞİL
- Bir aile. Haklısınız. Taraftarların eksikliğini çok hissediyor musunuz?
- Evet. Onları çok özlüyoruz. Söylemesi komik çünkü sonunda hâlâ buradalar. Fenerbahçe taraftarlarının sosyal ağlarda her an var olduğunu biliyoruz. Bir maçı kazandığımızda çok mutlu oluyorlar. Kaybettiğimiz anda ise durumun biraz karmaşık olduğunu anlarız. Ama bir sonraki maçta bizi desteklemek için yine orada olurlar. Boş bir salonda oynamak da asla kolay değil. Bunu her zaman söylerim: Bazen dolu bir salon biraz baskı yaratabilir.
Şimdi tam tersine, eksikliğini duyduğumuz şey bu. Ama buna biraz alıştık çünkü bu sezonu taraftar olmadan bitireceğiz. Üzücü ama her durumda, arkamızda olduklarını biliyoruz.
- Türkiye'de sosyal medya bir çılgınlık. Sosyal medya hesaplarınızı kendiniz mi yönetiyorsunuz?
- Evet evet. Ben yönetiyorum. Bir sosyal medya meraklısı değilim. Her zaman sosyal medyada olamazsın. Ancak uzaktaki ailelerimizle iletişimde olmamıza, eşimle beraber ülkelerimizde olup bitenden haberdar olmamıza yardımcı oluyor. Tabii ki şu dönemde taraftarlarla iletişim kurmak için de gayet iyi.
VESELY İLE BİRAZ DAHA FAZLA KONUŞUYORUM
- Fenerbahçe takımındaki en iyi arkadaşlarınız kimler?
- Herkesle iyi anlaşırım. İnsanlar birbirlerini uzun süredir tanıdıklarında her zaman biraz daha yakın arkadaşlıklar kurarlar. Tabii ki karım ve üç kızım olduğu için saha dışında onlarla daha fazla ilgiliyim. Ama harika bir ekibimiz var, sadece oyunculardan bahsetmiyorum, her gün spor salonuna gittiğimde oradaki sempatik insanlardan bahsediyorum.
Soyunma odasında yerim Jan Vesely'nin yanında, bu yüzden Jan ile biraz daha fazla konuşuyorum. Biraz da sahada yaptığımıza bağlı olarak Lorenzo ile sohbet etmeyi seviyorum. Ama dediğim gibi, başkalarını görmeye fazla vaktim yok. Aileme odaklanmaya çalışıyorum. Sonrasında kızlarımız da birçok çocukla tanışabiliyor.
- İstanbul'da otomobil kullanıyor musunuz? Türklerin trafik alışkanlığını nasıl buluyorsunuz?
- Alışmak zorundasın. Fransa ile karşılaştırınca benim için çok garip olduğu doğru. Ama otomobilde sinirlenen biri değilim. Yine de çok dikkatli olmaya çalışıyorum. Trafik sıkışıklığı açısından Moskova'dan buna alışığız.
ÇOK İYİ KOÇLARLA ÇALIŞTIM
Cholet’de Erman Kunter ile çalışmak hoşuma gitti. Çünkü bana gerçekten fırsat verdi. Sonrasında, Valencia'da bana ilk kez bu kadar güvenen Neven Spahija vardı. Çünkü bu benim ilk gerçek profesyonel deneyimimdi. Çok çalışma fırsatım olmasa bile Gregg Popovich'i de severdim. Ama sanırım bana en çok sorumluluk veren kişi Itoudis oldu. Bana bu kadar çok fırsat veren, ardından gidip iki EuroLeague şampiyonluğu kazandıracak sorumlulukları veren Avrupa'da ilk koçumdu.
Obradovic ile çalışmak geçirdiğim sezon biraz karmaşık olsa bile, keşfetmek istediğim bir şeydi. Basketbolu çok iyi bilen biri olduğu çok açık. Bugün de koç Kokoskov ile gelişmekten mutluyum. Bugüne kadar pek bilmediğimiz ve çok sevdiğim bir oyun tarzı var. Sahip olduğum tüm temelleri bana öğreten babamı bile sayabilirim. Kısacası birçok iyi koçla çalıştım.
RÜYA TAKIM’I TAKİP ETTİM
Özellikle bir favori oyuncum yok. İzlemeyi sevdiğim bazı oyuncular var. Açıkçası, gördüğüm, gerçekten takdir ettiğim ilk oyuncu Valenciennes'te oynayan Ann Wauters'di. Sonrasında Rüya Takım 92'yi, Michael Jordan ve arkadaşlarını biraz takip ettim. Scottie Pippen'in oyun tarzını gerçekten seviyorum.
EN İYİ EUROLEAGUE 5’İ
Teodosic – Higgins – Datome – Vesely - Higgins