İz...
"Zeljko Obradovic, Fenerbahçe'ye öyle bir seviye atlattı ki, EuroLeague düzeyinde başarısı olmayan bir takımın taraftarı Final Four'u beğenmez oldu; Türk basketbolu da başka bir seviyeye çıktı."
MURAT MURATHANOĞLU
Obradovic’in Fenerbahçe ve Türk basketbolu üzerinde bıraktığı iz: Asla daha azıyla yetinmemelidir. Belki de üzülmesi ve biraz da kırılmasının nedenlerinden biri de budur; takımı öyle bir seviyeye çıkarmıştı ki, taraftara Final Four yapmak artık yetmiyordu. Final Four zaten garantiydi.
Sezon başlıyor, Final Four biletleri satışa çıkıyor, Fenerbahçe taraftarları kafadan 4 bin - 5 bin bin adet Final Four bileti alıyor. Yani, Fenerbahçe’ye bıraktığı en büyük iz, tarihinde Final Four yapmamış bir basketbol ekolünün, Final Four’u beğenilmemesi seviyesine getirmiş olması oldu.
Obra’nın başka izlerine gelecek olursak, aile kavramını spora yerleştirdi. Obradovic’in Fenerbahçe’deki 7 senesine baktığımız zaman, NBA’e 8 - 9 tane oyuncu yollamış; bu da yılda yaklaşık 1.34 oyuncu demek. Kolay bir şey değil. O seviyede oyuncuların yerine adam bulup telafi ettirmek ve bunu yaparken de finallere kalmak (Türkiye Ligi’nden bahsetmiyorum. EuroLeague) kolay değil.
Ama ne yazık ki Türkiye’de bir grup var. Sosyal medyaya çok hakim… Yani, Zeljko Obradovic başarısızmış, Obradovic Fenerbahçe’ye çok para harcatıyormuş. Sanki Teodosic’i, De Colo’yu, Sergio Rodriguez’i aynı anda oynatıyor gibi kadrolar kuruyor havası veriyormuş gibi… Zaman içinde her şeyde olduğu gibi, ben bunu kişisel olarak da çok iyi yaşadığım için... Kulak verecek kişileri buluyorlar.
Hiç kimse kendini aldatmasın, bir yanılgıya uğramasın; bu sezon dahil, Obradovic’in karnesi 100 üzerinden 100’dür. 99 bile değil. Bugün EuroLeague’de bazı hakemlerin biraz şerefi olsa, 3 tane şampiyonluğu olacaktı Obra'nın Fenerbahçesi'nin...
CSKA maçı zaten skandal ötesi bir final yönetimi. Real Madrid maçında da ne kadar ince çalışıldığını, Lamonica’nın o ilk dakikalarda çaldığı düdükleri kimse unutmuş değil açıkçası. Hatta Fenerbahçe taraftarı, eski maçları tekrar tekrar seyrettiği zaman, özellikle CSKA maçı için, “Abi helal olsun. Vallahi hepsini yakalamışsın. Kaçırdığın 1 - 2 tane var ama önemli değil" diyor. Ama tabii ki benim o maçı samimi ve Türk gibi anlatmamı değerlendirenler de oldu. Onların hepsini Allah’a havale ediyorum.
İnşallah bir sene dinlenir. Panathinaikos’taki tarihine baktığımız zaman, tekrar aynı kulübe dönme ihtimali çok fazla yok; ama belki Gherardini devam ederse, bir sene gerçekten dinlenip dönebilir. Yani, şimdi öyle bir canavar yarattı ki, Final Four yapıyorsun, kimse beğenmiyor. Final oynuyorsun, kimse beğenmiyor.
Her yıl da, EuroLeague seviyesinde doğru düzgün hiçbir başarısı olmayan bir takımın arka arkaya şampiyon olması mümkün değil. Bunu CSKA, Real Madrid, Barcelona… Hiçbiri yapamıyor. En son bunu Jugoplastika yapmıştı. 3 yıl arka arkaya. Kadroyu saymayayım. Hiç gerek yok; Radja, Kukoc… Say say bitmiyor yani. Şimdi böyle baktığım zaman, İngilizce’de passion diye bir laf vardır. Türkçe’de tam karşılığı yok; ama Obradovic’te o passion'ın olması, hem onun başarılı hem de bazen biraz alıngan, kırılgan olmasını sağlıyor.
Benim onunla olan sohbetlerimde, geçmişte kendisi ile ilgili dinlediğim hikâyelerde, maddi konular birinci, ikinci veya üçüncü planda olmadı. Zaten başarılı olduğun zaman para mutlaka gelecektir. Kendisi, tamamen duygularını dışarıya yansıtan, çok önemli bir spor insanı. Onunla ilgili unutamadığım, verdiği birçok ders var; ama ikisini her zaman hatırlarım...
Bir tanesi, Karşıyaka Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanmış. Favori Fenerbahçe idi Ankara’da. Oyuncular soyunma odasına gidiyor, hepsini getirdi. Karşıyaka’nın kupayı kaldırmasını bekletti ve alkışlattırdı. Muazzamdı yani. Tüylerim diken diken olmuştu.
İkincisi de, Abdi İpekçi’de o ayran (!) dedikleri balgam suratına geldi. Yapılabilecek en büyük hakaret. Bu seviyede değil, herhangi bir antrenöre, herhangi bir spor insanına en büyük hakaret. Ama hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir olay çıkarmadan oradan uzaklaştı... Şimdi kaç kişi onu yapabilir diye kendi kendime düşünüyorum. O gün benim için de çok zor bir gündü. Ama gerçekten 7 senede, hatta 6.6 sene diyelim; Türk basketbolunu, Türk sporunu bambaşka bir seviyeye çıkardı.
Şimdi Fenerbahçe’nin küçülmesi inşallah olmaz; ama eskisi kadar iddialı olamaması, beraberinde Anadolu Efes’e de zor günler yaşatacak. Tofaş bir ara kapattığında, Ülker devrettiğinde, o dönemden sonra Anadolu Efes’in Larkin’i bulana kadarki dönemine bir bakalım; gerçekten Planinic, Rakocevic, Kasun gibi isimler geldi; ama hiçbir Final Four yok.
Rekabet çok önemli.
Efes’in eski günlerine geri dönmesinde Fenerbahçe Beko’nun, Fenerbahçe Ülker’in, Fenerbahçe Doğuş’un, Gherardini’nin elde ettiği inanılmaz başarıların çok büyük katkısı vardır.
OBRADOVIC’İN FENERBAHÇE KARNESİ
Çıktığı maç sayısı: 507
Kazandığı maç sayısı: 382
5 kez üst üste EuroLeague Final Four’u (2015-2019)
3 kez EuroLeague Finali (2016, 2017, 2018)
1 kez EuroLeague Şampiyonluğu (2017)
4 kez Basketbol Süper Ligi Şampiyonluğu (2013-2014, 2015-2016, 2016-2017, 2017-2018)
3 kez Türkiye Kupası Şampiyonluğu (2016, 2019, 2020)
3 kez Cumhurbaşkanlığı Kupası (2013, 2016, 2017)
OBRADOVIC OLMAK
“Benim adım Zeljko Obradovic ve bundan çok memnunum.”
BARIŞ CEVAHİR
Özel olmak, eşsiz olmaktır. Eşsiz olmak ise daha önce kimsenin başaramadığını başarıp kendi özgün tavırların içinde bulunduğun ortama yenilik getirmenin ilk aşamasıdır. Bu yeniliği sağlamak aynı zamanda zordur da. Futbol tarihinin en önemli teknik direktörlerinden biri olan Sir Alex Ferguson dahi spor dünyasının en kendine has oyuncu grubu 92 sınıfına liderlik ederken, her geçen gün kendilerini ileriye taşıyacak olan bu yeniliği, günlük rutini yapmıştı. Asla “Biz olduk” demeyen ekip, bu mantalite ile tarihin en iyi sayfaları arasında yer almıştı.
Biz de ülkemizde son yedi yıl içinde böyle bir duruşa yakından tanıklık ettik. Henüz ilk basın toplantısında sadece kendisi olmaktan mutlu olduğunu ve başka bir koç ya da kişiyle karşılaştırılmaktan hoşlanmadığını hissettiren Zeljko Obradovic’in bıraktığı iz, tüm bunlardan dolayı bizi çekiyor belki de. Ne başka birisi, ne de bize kendisini farklı gösteriyor. Obra, Obra olmaktan her zaman memnundu ve onu Obra yapan bazı unsurları hep birlikte yakından takip ettik.
MİZAÇ
Obradovic’in Türkiye kariyerindeki gündemden düşmeyen basın toplantıları ve maç sırasındaki tavırları bize onun karakterinden önemli bir parça sundu. Nemanja Bjelica’yı soyunma odasına gönderirken ya da çocuklarına “Ne oynayacağınızı sadece hata yaptığınızda değil, tüm hayatınız boyunca bana soracaksınız” derken, oyunculara pes etmeme duygusunu ve takım olmanın paha biçilemez önemini aktarıyordu. Basın toplantılarındaki soğukkanlı hâli ise her ne pozisyonda olursa olsun içinde bulunduğu durumu kontrol edebilme yeteneğini gözler önüne serdi.
İş vaktinde iş disiplininden bir an olsun bile çıkmayan Obra’nın çoğunluğa göre sert gözüken mizacı, onun bu oyundaki varoluşunun en önemli simgesiydi.
SAYGI
Rakibe saygının önemini her maçta gözler önüne seren Obradovic, yeri geldi tribünlerden tepki gelen rakip koçun yanına giderek sarı-lacivertli tribünleri sakinleştirdi, yeri geldi seriyi kaybeden takımını soyunma odasından geri getirip onlara rakibi alkışlattı. Hatalara karşı “İnsanlar hayatta hata yapabilirler. Büyük hatalar da yapabilirler. Ancak önemli olan bunlardan ders çıkarmaktır” diyebilen Obra, her basın toplantısında rakip koçu ya da rakip takımın hakkını vermeyi de unutmadı. Çünkü Obradovic felsefesinin temeli karşındaki kim olursa olsun, ona göstereceğin saygıdan geçiyordu.
“Babamın devamlı söylediği bir sözü vardır. İnsanlara ne kadar saygı gösterirseniz onlar da size aynı şekilde saygı gösterir. Ben de her daim saygı duyulan, saygı gösterilen birisi olmak istedim. Bu sebeple de hayatımdaki herkese saygı gösterdim.”
YENİLİK VE ETKİ
Obradovic’in tüm kariyeri için konuşulan bir diğer olgu da getirdiği yenilikler ve çevresindeki insanlarda bıraktığı etki. Her zaman oyuncularına bir mentor olan Sırp çalıştırıcı, aynı zamanda bu etkiyi sahada ve saha dışındaki yenilikleriyle sağladı. Oynattığı setler ve denediği farklı beşler, yedi yıl boyunca basketbolseverleri büyülerken izleyicinin ilgisini de çekmeyi başardı. EuroLeague finali günü Türkiye’nin neredeyse her yerinde dev ekranların kurulması ve bu dev ekranlardaki dev oyunculara tutkuyla bakan, onların içine etki bırakan çocukların böylesine bir heyecanı yaşaması, Obra’nın bulunduğumuz basketbol kültürüne verdiği yönün bir sonucu.
Kendisiyle çalışan oyuncuların birer birer okyanus ötesine gitmesi de cabası. Bu karşılıklı etkileşim ile fark yaratan insanlara minnettar olmak da hayattaki en önemli şeylerden biri. Biz de Türk basketbolu olarak Obra’ya elbette minnettarız. Çünkü sert bir mizaç, karşındakine gösterdiğin saygı, onlarda bıraktığın etki ve “Her zaman daha iyisi vardır” anlayışı, sizi fark yaratan benzersiz bir birey yapıyor.