İYİ Kİ VARSIN BANVİT
Banvit, Türk basketbolunda yetiştiricilik bayrağını taşımaya devam ederken; altyapı klişelerini yıkıyor ve bizlere takdir edecek gerçek hikayeler sunuyor.
RİBAUND
Güzel spor hikayeleri için genelde geçmişe bakarız. Liman işçileri tarafından kurulan futbol takımları, fabrikalardan yükselen Jugoplastika gibi basketbol efsaneleri. Ancak bu tarz hikayeleri içinde bulunduğumuz modern devirde görmek güç. Hatta bu tarz teşebbüslerin küçümsendiği, sporun ruhunun ikinci plana atıldığı garip bir döneme doğru ilerliyoruz.
Banvit Spor Kulübü, yakın bir dönemde, eski tip bir anlayışla kuruldu. 1994 yılında fabrika çalışanlarından oluşan bir ekiple yolan çıkan Banvit; hikayesini Avrupa basketbolunda Final Four oynadığı bu günlere kadar taşımayı başardı. Bunu yaparken de, kendi ifadeleriyle; "Gençleri, çocukları ve sokak basketbolunu gözardı etmedi."
1998'e kadar profesyonel anlamda parkeye dahi adım atmayan Banvit, sadece 20 yıl içerisinde Türk basketbolunun parmakla gösterilen kulüplerinden biri haline geldi. Peki bu nasıl oldu? Bir fabrikada, amatör hislerle başlayan bu iş; nasıl ülke basketbolunun deyim yerindeyse bel bağladığı; A takımından, altyapısına kadar ülkenin diğer organizasyonlarına örnek gösterilen bir yapıya dönüştü?
Hidayet Türkoğlu'nun açık açık "Bu tip 3 yapılanma daha olsa, Türk basketbolu başka yerlere gider" dediği Banvit, yarattığı ve büyüttüğü ekolü neye borçlu?
İnsanlar, küçük bir ilçeyi basketbol üssüne dönüştüren Banvit'in hikayesini merak ediyor. Bugün karşınıza ortalama bir basketbolseveri alıp bu oyunu konuştuğunuzda, aşağı yukarı benzer şeyleri duyuyorsunuz. "Bak, Banvit nasıl yapıyor! Filipovski'yi nasıl buluyor? Bu yabancılar, bu gençler nereden geliyor?" Bir bakıma futboldaki Altınordu örneğinin, daha oturmuş ve uluslarası güce ulaşmış versiyonu diyebiliriz. Basketbolumuzda bir muadilini görmek ise gerçekten zor.
Devamlılığın, esaslar arasında kabul edilmediği ve başarı iştahının plan program değil, günlük çözümlerle giderilmeye çalışıldığı ülke basketbolunda muadilini yakın tarihte bulmak da zor. Şirketin güçlü yapısının, Banvit basketbolunu daha güçlü kıldığı doğru, ancak birçok büyük şirketin basketbol arenasından gelip geçtiğini ve ne yazık ki silindiğini de unutmamak lazım.
20 yılı bulan bu hikayede her zaman adım adım gitmek ve sürekli düşeş atmak takdir edilesi bir durum. Burada 'düşeş atmak' elbette sadece bir deyim; zira Banvit'i farklı kılan işini zarlara bırakmaması... Yönetiminden, koçuna ve A takımdan, altyapıya tüm oyuncularını titizlikle tercih eden Banvit, istikrara giden yolda hiçbir adımı atlamamaya çalışıyor.
Bu adımlardan en büyüğü şüphesiz altyapı. Devamlılığı yaratan unsur, A takımı içeriden bir kaynak yaratarak beslemek. Hidayet Türkoğlu'nun da, Banvit'ten bahsederken açtığı en büyük parantez buydu. Bu altyapı düzenini kurarken, klişelere değil; Avrupa basketbolunun modern ülkelerinin yaptığı gibi gerçeklere dayandırmak asıl mesele.
Peki nedir bu gerçek? Bana sorarsanız Rıdvan Öncel'in play off'larda kendisine güvenerek yaptığı driplingtir gerçek. Tolga'nın attığı bir no-look pas veya Şehmus'un sahaya koyduğu enerjidir. Yani parkede olan biten şeylerdir. Banvit, beylik altyapı masallarını değil, gerçek bir yetiştiriciliği ve tatmin edici sonuçlarını bize izlettiği için büyük bir kulüp. Sezon içerisinde dalgalanmalar yaşasa da, sahaya modern bir anlayış koyan ve kulübün altyapı dinamiklerine saygı duyan Filipovski'ye açılan kredi ve duyulan güven Banvit basketbolunun anlayışını yansıtmak adına benim için yeterli bir done. Slovenyalı koçun sezon ilerledikçe hem kendisine, hem de takımına kattıkları da bu sağlıklı anlayışın getirdiği bir sonuç. Ve elbette onun ayrılmasından sonra yapılan Ahmet Gürgen hamlesi...
TÜBAD seminerinde Ahmet Gürgen'in bir konuşmasını ve hemen akabinde genç bir oyuncuyla yaptığı idmanı izleme fırsatı bulduk. Ayrıntıcı, kaliteli ve gerçekten ufuk açıcı bir çalışmaydı. Şut mekaniği ve tekniğiyle alakalı takıntılı tavrı bana ülkemize eski Yugoslav ülkelerinden gelen oyunculardan dinlediğim altyapı antrenörü hikayelerini anımsattı. Çoğu, o dönem şikayet ettikleri; ama bugün geriye dönüp baktıklarında "Hayatımı değiştirdi" dediği antrenörlerden bu tip bir eğitim almıştı. Ahmet Gürgen, eğitim alan koçlara "Biz Banvit altyapısında bu işi böyle yapıyoruz" dediğinde, görmediğimiz ama methini duyduğumuz o idmanlar hakkında daha net bir fikrimiz oldu.
2018-19 sezonunda Banvit altyapısının mimarı kabul edilen Ahmet Gürgen, A takımın başında olacak ve altyapının, üst yapıyla entegrasyonunu zaten çok iyi yapan Banvit için bu, bize sorarsanız, Türk basketboluna yeni bir emsal yaratmak ve imza atmak için büyük bir şans. Kesinlikle çok yerinde bir tercih. Az evvel dedik ya, "Beylik altyapı hikayelerinin yerini gerçeğin aldığı yer" diye, bu sadece oyuncu bazında yapılırsa 'tamam' olan bir iş değil. Biz, ülke basketbolumuzda antrenör yetiştirmeyi fazlasıyla geri plana atmış durumdayız ve Banvit bu noktada da, "Dur" diyor ve lokomotif görevini üstlenmeye devam ediyor.
Kendi hikayesini, kulübünkiyle birleştirmiş, beraber büyümüş antrenörleri, koç olarak A takımın başında görmek; sadece Litvanya veya Sırbistan'da izleyip, imtina edeceğimiz şeyler olmasın. Bizim basketbolumuzun da böyle hikayeleri olsun.
Banvit'in Türk basketboluna yaptığı etki ve katkıdan bahsederken, Bandırma Kırmızı'dan bahsetmemek olmaz. Banvit'i besleyen gücün adı 'Kırmızı.' Rıdvan gibi, Tolga gibi, Ragıp ve niceleri gibi hem Banvit'in, hem de Türk basketbolunun heyecanla takip ettiği genç yıldızların yolu buradan geçti. Bu, daha önce benzeri denenen ve denenmekte olan yapıların en başarılısıydı. Bir eleştiri yazısına çevirip, diğer kulüplerimizin benzer teşebbüslerinin ne kadar başarısız olduğuna değinmek istemiyorum; ancak Banvit Kırmızı'yla karşılaştırıldığında ne kadar kötü organizasyonlar olduğunu sanıyorum oraları yönetenler de biliyordur.
Oyunculara profesyonel manada oynama ve akvaryumda değil, okyanusta yüzme şansı tanımak; yetiştiricilik yapmak isteyen bir kulüp için hayati önem taşıyor. Banvit, genç oyuncularına hem bu şansı tanıyor, hem de onlara doğru zamanlamalar ve yeterli sürelerle A takım, Türkiye Basketbol Süper Ligi ve Avrupa kupaları şansı veriyor. Bunu yaparken, az önce bahsettiğimiz gibi onları ya Filipovski, Orhun Ene gibi saygın koçlarla, ya da bizzat kendilerini yetiştiren Ahmet Gürgen gibi değerli basketbol adamlarıyla bir araya getiriyor.
Banvit'in bundan sonraki hikayesi nasıl devam eder ve nereye varır bilemiyoruz. Türkiye'nin ekonomik şartları ve siz ne kadar güçlü bir bina inşa ederseniz edin, değişmeyen kaygan zemin malumunuz. Ancak şunu biliyoruz ki, 20 yıldır devam eden Türk basketboluna katkı yapma ve onu değiştirme süreci devam etmeli. Banvit, bu bayrağın en değerli taşıyıcılarından ve hak ettiği saygıyı görmeye başlamışken bu bayrağı bırakmamalı. Gerek Bandırma'nın, gerek Türkiye'nin; gerek 15 yaşında NBA hayalleri olan bir çocuğun, gerek NBA'e gitmek üzere olan; ama sağlıklı bir ortam arayan Furkan Korkmazlar'ın, Banvit'e ihtiyacı var.