Hücum Ribaundu | EuroLeague beyaz bayrağı erken çekti
Murathanoğlu, NBA'in kaybedecekleri ile EuroLeague'in kaybedecekleri arasında büyük fark olduğunu söylerken; Gökberk, "Bu EL markasının ilk zarar görüşü, çok prestij kaybettiler; zaten Avrupa'nın önemli takımları bu ligde oynamayı külfet gibi görüyor. EuroLeague 'bizde para yok' ile risk almadı, NBA ise 'futbol devam ederse biz de ederiz' ile bir duruş sergiledi" diyor.
Bilgin Gökberk ve Murat Murathanoğlu ile Hücum Ribaundu’nda bu ay renkli açıklamalar vardı. Basketbolun ikonlarını ele aldığımız bu sayıda, her iki üstat da Shaquille O’Neal, Allen Iverson ve Dennis Rodman açıklamalarıyla bu güzel içeriğin rengine renk kattı. Hem Gökberk hem de Murathanoğlu, NBA’in devam kararını değerlendirirken, bu organizasyonun EuroLeague ile mukayese edilemeyeceğini söyledi.
- EuroLeague'in durmasının ardından NBA 31 Temmuz'da liglerin başlayacağını açıkladı sizce hangisi doğruyu yaptı?
Bilgin Gökberk: Her ikisi de kendi şartlarına göre karar verdi. NBA, 'Biz futbol kadar büyük bir sektörüz, büyük bir ekonomiyiz, büyük bir organizasyonuz, onlar oyunu devam ettirirse biz de ettiririz' diyor. 'Onlar oynarsa, biz de oynarız' diyor. EuroLeague, ‘Bizde para yok, takımları ve oyuncuları bu risk altına sokamayız. Zaten para olmadığı için onlar da oynamak istemiyor' diyor.
Murat Murathanoğlu: Şimdi burada, oyuncular sendikasının EuroLeague ile yaptığı pazarlığı tebrik etmek lazım. Oynanacak olsaydı, yüzde 25 kesinti ile anlaşmışlardı. NBA’de bu kesinti yüzde 40 olacaktı. Yani arada ciddi bir fark var ve devamlı da salary caplere yansıyacaktı. Tam rakamı söylemiyorlar; ama 2 milyar ile 3 milyar dolar arasında bir kayıpları var. Ondan dolayı, EuroLeague’in kaybedeceği şeyler ile EuroLeague’in kaybedeceği şeyler arasında çok fark var.
Birincisi, NBA’de oyuncular artık yüzde 90 diyelim; oynamak isteme noktasına geldi. Diğerinde oynamak istemiyorlardı. Artı, Disney World gibi hiçbir olanak yoktu. EuroLeague, şu hatayı yapmış olabilir; ama EuroLeauge, son yıllarda üyelerine mahcup, hatta dışarıya yansıtılmasa da, eleştiriler başladı. Sen, koskocaman EuroLeague, şampiyon olan takımına 1 milyon Euro veriyorsan, yazıklar olsun sana!
B.G.: Ben EuroLeague'i tercih eden biriyim ama bu EuroLeague'in markasının ilk zarar görüşü. Markadan değerinden çok kaybettiler ve zaten Avrupa'nın önemli takımları bu ligde oynamayı külfet gibi görüyordu. Bence EuroLeague korona süresince imaj ve prestij kaybına uğradı. Şampiyonlar Ligi'nin oynadığı ortamda sadece karizmayı çizdirmemek için bile EuroLeague Yönetimi bu ligi oynatmalıydı. Beyaz bayrağı çok erken çektiler.
- NBA ile kıyaslayacak olursak, EuroLeague'in sezonu bitirme kararı ülke çeşitliliğinden mi kaynaklanıyor? Yoksa size göre farklı faktörler de var mı?
M.M.: Bence EuroLeague ve NBA’i mukayese etmek çok yanlış olur. Belirttiğiniz gibi, birinde farklı ülkeler, diğerinde tek bir ülke. Artı, bütün takımların barınacağı, ayrı idman yapabileceği, maç dışında birbiriyle fazla karşılaşmayacağı, her türlü kontrolün olacağı bir tesis yakaladılar.
Şimdi böyle bir şey, atıyorum İstanbul’da ya da Moskova’da olsaydı, EuroLeague’in yaklaşımı daha farklı olabilirdi. Ama ikisinin arasındaki en önemli fark, EuroLeague Oyuncular Sendikası, oyuncuların yüzde 70’in üzerinde oranının oynamak istemediklerini bildirdi. NBA’de de ilk başta oynamam diyenlerin sayısı hiç az değil; ama öyle büyük bir maddi kayıp var ki, bu kaybın önümüzdeki sene salary cap'i aşağı çekerek yansıyacağı netlik kazanmaya başlayınca, oynayalım diyenlerin sayısı arttı.
B.G.: Ülke çeşitliliği… Bu da bir faktör. Ama EuroLeague’de bu sene çok yatırım yapan Milano, Barcelona gibi takımlar hayal kırıklığı yaşadı. Bu da EuroLeague Yönetimi'ne baskı yapmalarına sebep olmuş olabilir. Lobileri kuvvetli lig sonunda yaşayabilecekleri hüsranın önünü kesmek istediler belki de.
Efes sürpriz bir çıkış yaptı, ligi domine etti. Bu büyük bütçeli takımların hem dengelerini bozdu hem de karizmalarını fena çizdi. Bu yüzden ligin oynatılmaması için lobi yapmış olabilirler. Futbolun Şampiyonlar Ligi'nin oynandığı ortamda, EuroLeague'in oynanmaması, sadece EuroLeague’in ekonomisinin ve markasının güçsüzlüğünü ve çaylaklığını gösteriyor. Şampiyonlar Ligi ve NBA büyük organizasyonlar, marka değerlerini düşürmemek için devam ettiler.
Bütün Avrupa ve dünyada ekonomik kriz var. Futbol takımları, Şampiyonlar Ligi'ndeki ekonomik gelirinden mahrum kalmak istemiyor. Türkiye'de basketbol, voleybol gibi tüm liglerin iptal olup, futbolun oynanması gibi. Çünkü futbol kulüpleri yayıncı kuruluştan para almalı, kulüplerde para yok; ayrıca İddaa'dan da gelir gelmiyor. Bakanlık'ta da para yok, kulüplerde de
M.M.: Şimdi FIBA da bir atılımyaptı. 3 yıl önce yapması gereken atılımı şimdi yaptı ve EuroLeague’den değil, EuroCup’tan çok önemli takımları transfer etmeye başladı. Çünkü verebilecekleri para, EuroLeague’in parasına göre çok daha yukarılarda. EuroLeague’in bitirme kararının çok doğru olduğunu düşünüyorum. Gelecek sezon inşallah başka bir şey olmaz, taraftarsız olsa da, sağlıklı başlayabilmenin garantisini aldı.
NBA’de para kayıpları olmasa, oyuncular birliğinin bu sezonun bitiş tarihi ile gelecek sezonun başlangıç tarihini kabul etmesi mümkün değildi. NBA’de gelecek sezon yorgun bir başlangıç olacak. EuroLeague’de ise tam tersi, diri bir başlangıç olacak. Çünkü EuroLeague, gelecek sezonu da biraz düşünerek hareket etti. Şu an her ikisi de doğru kararı vermiş gibi gözüküyor. Evet, NBA’in vermiş olduğu karar, sağlık açısından riskli; ama oyuncular da artık, 'Sağlık iyi, güzel, hoş ama aç mı kalacağım?' moduna girdikten sonra, riski esas alan kişiler oynamak istedikten sonra, NBA’i de suçlayamazsın.
B.G.: NBA'de David Stern ruhu var. 30 sene başkanlık yapıp, o ligi dünyanın en disiplinli, kuralları olan cazip organizasyonu hâline getirdi Stern. Bu mirasının devamı için riskleri gözü aldılar. İnşallah bu liglerde sağlık sorunu yaşanmaz; aksi hâlde bu kararı alanlar, bunun bedelini ödeyecekler.
DISNEY WORLD NBA İÇİN ŞANS
- NBA takımlarının maçlarını Orlando'daki Disney Dünyası'nda oynaması sizce ne kadar doğru?
B.G.: Bu salon için buradan ahkam kesmek saçmalık. Mutlaka kendilerine göre en doğru kararı almışlardır. Ellerinde dünyanın en fantastik ve değerli, sözleşmeleri çok yüksek bir oyuncu grubu var. Mümkün olduğu kadar riski azaltmak istemişlerdi. O salon onların bir şansı. Sanki böyle bir süreç için yapılmış gibi 'cuk' oturdu.
M.M.: Vallahi Orlando’daki Disney Wide World of Sports tesisleri iyi ki varmış. NBA yatsın kalıksın, dua etsin. Çünkü oradan başka bir yerde, riskleri bu kadar azaltarak oynayabileceklerini düşünmüyorum. Çünkü hakikaten, Jim Carrey’in bir filmi (The Truman Show) vardı. Yapay bir dünyada yaşıyordu. Her şey kontrol altındaydı. Lokantası, golf sahası var.
Takım sayısı azaldıkça, aileler oraya davet edilecek. Sonuçta belki de oyuncular, aileleri ile son 1-1.5 ayını aileleri ile birlikte geçirebilecek. Çocuklar için oyun alanları var. korona'yı sokmama olasılığı, her yere göre çok daha fazla. Bence çok doğru bir karar. İyi ki de öyle bir yer varmış.
Florida’da Doğu’yu oynat; Batı’yı Las Vegas’ta… Sonra o kadar seyahat sonra… Bazı eyaletlerde kanunlar çıkarttılar. Bazı eyaletler arası seyahat yaptığın zaman, mecburi karantina var. Yurt dışından geldiğin zaman 3 hafta. Çok temiz tuttuğun zaman, dışarıdan gelen bir ürünün, yiyecekleri, içecekleri vs. neyse, önce onları depolayıp sonra oyuncuları almak lazım. Bence en doğru yerdi diye düşünüyorum.
SHAQ'IN DEVAMLILIĞI OLSA...
- NBA'e renkli karakterlerleriyle damga vurmuş ikon isimlere gelirsek. Shaquille O'Neal hem saha içinde dominant, hem de saha dışında sevilen bir sima oldu. Peki, Shaq oyuna daha çok konsantre biri olsaydı, konumu ne olurdu? Kobe veya Jordan'dan daha fazla şampiyonluk yüzüğü olur muydu?
B.G.: Shaq ligi 4-5 sene domine etti. Ama her oyuncudan Michael Jordan performansı bekleyemezsiniz. Jordan basketbola şimdi dönse yine MVP olmak ister; tam bir winner. Kobe de dünyaya kazanmak için gelen, her yaşta yüksek performans göstermek isteyen bir yıldızdı. Bu oyuncularla Shaq'ı mukayese etmememiz lazım... Jordan farklı neredeyse 40'ında oyuna tekrar döndü. Shaq'ın devamlılığı olsa tabii ki daha iyi olurdu. Ama NBA'i domine ettiği muhteşem yılları hiçbir şekilde göz ardı edemeyiz.
M.M.: Şimdi Shaq’ın 5-6 senesinde, NBA’de bir Michael Jordan, bir Wilt Chamberlain seviyesinde, durdurulması mümkün olmayan bir güç olduğunu gördük. Kendine baksaydı, kilo almasaydı… Şimdi kendine baksaydı, ayrı bir paragraf.
Çünkü o kadar fizikli, atlet ve kilolu birini o kadar hoplatıp zıplatınca, dizlerinin, ayak bileklerinin, baş parmaklarının sakatlanma olasılığının çok fazla olduğu belliydi. Bir de oyununu geliştirmek için hiçbir şey yapmadı. Yani, LSU’da nasıl oynuyorsa, NBA’de hemen hemen aynı şekilde devam etti. Biraz pivot hareketlerini geliştirdi ama yüzü dönük bir şut, bir hook shot…
Oyununu çeşitlendirmek ve geliştirmek adına bir şey yapmadı. Serbest atış problemini çözseydi bile, bambaşka bir yerde olurdu; ama onu da öyle kabul etmek lazım. Şimdi de onu yorumculuk yaparken görüyoruz; eğlenmeyi seven birisi.
Oyunculuk döneminde daha da genç. O yaşta inanılmaz bir şöhret elde ediyorsun, bir para elde ediyorsun. Lakers’a taşındıktan sonra Hollywood ayağının dibinde. Filmler çekti... Onun tercihi, hayatına saygı duymak lazım. Ama o kadar büyük bir potansiyelin bu hayatı tercih etmesi, basketbolseverler açısından bir şanssızlık tabii ki. Çünkü Wilt’ten bu yana görmediğimiz bir pivot dominasyonu izleyecektik.
Şimdi pivotların Kobe, Jordan, Magic, Bird, LeBron ve Curry kadar yukarılarda tutulması çok zor. Çünkü insan psikolojisi, kendisinde olmayan bir gücü, bir fiziği ne kadar takdir ederek izlese de, “O fizik bende de olsa, ben de bu kadar yapar mıyım?” gibi düşüncelere itiyor. O açıdan Kobe, Jordan ve LeBron kategorilerine konulmazdı; ama G.O.A.T. (Gelmiş geçmiş en iyi oyuncu) tartışmalarında bir Kareem Abdul-Jabbar’ın, Wilt Chamberlain’ın adı geçiyorsa, belki daha üst seviyede geçerdi. Eğer oyununu geliştirip fizik olarak kendini fit tutsaydı…
B.G.: Shaq özel bir oyuncuydu. Jordan tahmin ediyorum her yaşında böyle iddialıydı, mahallede misket oynarken bile en iyisi olmak isteyen bir tarzı vardır! Kobe de basketbolun gülen yüzüydü. NBA Kobe gibi hem pozitif hem markaya büyük katkı veren bir oyuncuya sahip olduğu için çok şanslıydı. Zaten böyle oyuncuları NBA çok sever, maddi manevi her şeyi kazandırmaya çalışır. Onlar kazandırırsa, kendisinin de kazanacağını bilir. Allah rahmet eylesin.
Ben birkaç oyuncuyu ayırıyorum. Uzun oyuncudansa içeri giren, oyunu domine eden, topla yumuşak Magic Johnson, Michael Jordan gibi yıldızları ayrı yere koyuyorum. Onlar gibi iyi oyuncular gelmez. Bir sürü iyi basketbolcu gelebilir; ama onlar gibisi bir daha gelmeyecek.
NBA'i NBA yapan oyunculardı onlar. İspanya Olimpiyatları'nda oynayan Rüya Takım'ın heykelini dikeceksin! Onlar başka bir şey oynuyordu; eğlenerek, paylaşarak oynuyorlardı. Eğlenerek, gülerek tatil köyünde maç yapıyor edasıyla dalga geçer gibi her takıma 50 sayı fark attılar. Hem eğlendiler hem eğlendirdiler hem de müthiş basketbol oynadılar. Zaten bu spora saygıları üst düzeydeydi.
RODMAN DELİLİĞE VURDU!
Renkli isimler demişken, 1990'lı yıllarda gerek saçlarıyla, gerekse magazin olaylarıyla renkli bir kişi olan Dennis Rodman'ı değerlendirecek olursak, sizce neden kontrol dışı bir karakteri vardı? Günümüzde de birbirinden zıt görüşlere sahip. Mesela hem Trump hem de Kim Jong Un'un hayranı...
B.G.: Rodman hem renkli hem karizmatik hem çılgındı hem de herkesten farklıydı. NBA'in renklere ihtiyacı var, belki de en renklisi Dennis Rodman'dı. Bu kadar yetenekli oyuncular arasında, kendinden bu kadar bahsettirmesi onun ne kadar özel bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Belki çok yetenekli biri değildi; ama mutlaka orada olması gereken biriydi. Saçıyla, aşklarıyla NBA'in magazinel tarafına müthiş katkı sundu.
M.M.: Dennis Rodman, birtakım şeyleri gündemde kalmak için, dikkat çekmek için yapıyor. Biliyorsunuz, çok zor bir hayatı vardı. Hayatında hep bir baba figürü ihtiyacı hissetti. Pistons’ta Chuck Daily onun baba figürüydü. Nispeten kontrol altında tutmayı başarıyordu. Ne zaman ki o baba figürü kayboldu, hayatında önemli bir rolü, yeri olmadı… Yani dikkat çekmek için.
Ben Reebok’ta çalışırken Dennis Rodman’ı Türkiye’ye getirmiştik. Belki kariyerinin çok başıydı. Bana öyle çok manyak, deli dolu biri gibi gelmedi. Hatta, kızı yeni doğmuştu. Manken bir kadından evli miydi neydi; tam hatırlamıyorum. İnişli çıkışlı davranışlarından rahatsız olup, çocuğu alıp kaçmıştı. Özel dedektif tutmuş, onu arıyordu. Daha sonra ortaya çıkan bir Dennis Rodman gibi değildi.
Kim Jong-Un ve Trump hayranlığını bilmiyorum; ama siyasi görüşünün de olduğunu peki düşünmüyorum. Herkes gider Mersin’e, ben giderim tersine gibi… Gündemde kalmak için ABD ile Kuzey Kore’nin arasını yapma hedefi, barışı sağlama, ticaretleri olsun, ben de gündemde olayım, konuşulayım düşüncesiyle yapıyor. Madonna, Carmen Electra gibi herkesin birlikte olmak istediği kadınlarla, birçok kadınla aşk yaşamış, adı deliye çıkınca, belki onun tadını aldığında öyle devam etmeye çalışan birisi…
IVERSON'A DOYAMADIK
- 2000'li yıllarda da gerek kendine has stiliyle, gerekse oyunuyla bir döneme damgasını vuran Allen Iverson'ın sportif anlamda çok başarılı olamamasının sebepleri neydi? Tabii ki bireysel başarılarını bir kenara koyup takım olarak düşünürsek. Ayrıca, Iverson'ın Beşiktaş'a gelişinin Türkiye açısından ne gibi artıları ve eksileri oldu?
B.G.: Tam bir NBA figürü. 10 - 15 özel oyuncu say desen, biri Iverson olur mutlaka. Bambaşka bir yetenek, rengarenk ve fantastik oyuncuydu. Şampiyonluk yaşamadı; ama NBA'den bir Allen Iverson geçti ve müthiş iz bıraktı. Giyinişiyle, kıyafetleriyle basketbol oynanışıyla milyonlarca gencin rol modeliydi. Beşiktaş'a gelip yeniden başlamak istemesi bile özel bir durumdu ama olmadı.
M.M.: Allen Iverson, sokaktan gelen, sokağı beraberinde getiren, NBA’de altın zincirler, şortların büyüklüğü, boyu, dövmeler, o kolluk… Basketbol açısından daha çok NBA’in kültürünü değiştiren adamdır. Çok büyük bir oyuncuydu; ama açıkçası, ana hedeflerinde şampiyonluk gibi bir şey olduğunu pek zannetmiyorum. Çünkü öyle bir Michael Jordan, bir Kobe Bryant, LeBron James, Larry Bird, Magic Johnson gibi bir şeyi yoktu. Kendinden beklentisi, bir hedefi yoktu. İnanılmaz bir crossover ile birinin üstünden smaç yaptığında ya da geri kaçarak acayip bir üçlük soktuğunda daha mutlu oluyordu. O açıdan, takım düzeyinde başarılı olmaması ve sadece bir finalde kalmasının nedeni budur.
Tabii ki bir de etrafındaki oyuncular; özellikle Larry Brown varken nasıl olsa topu hep o kullanacak yaklaşımından dolayı, etrafında hep savunma ağırlıklı görev adamları yerleştirdi. Sonuçta takımın potansiyelini tıkamış oluyorsun o zaman.
Yani, Allen Iverson’ın kariyerinde şampiyonluk olmaması veya takım başarısının pek fazla olmamasının bence nedeni bu. Beşiktaş’a gelmesi, tabii ki tanıtım açısından, Türkiye açısından çok iyi bir reklamdı; ama geldiğinde hiç hazır değildi ve artık bayağı salmıştı.
Üzücü olan tarafı ne Türk ne Avrupalı basketbolseverler, gerçek Iverson’a yakın bir Iverson izleyemedi. Biz de anlatamadık. Keşke anlatsaydık Iversonvari bir Iverson, çok daha mutlu olurduk.
- Julius Erving, Dr J döneminde nasıl bir ekoldü? Bir döneme damgasını vurmuş Dr J'yi siz nasıl anlatırsınız?
B.G.: Adamın ada Dr. J! Başka bir şey söylemeye gerek yok. 3 harfle dünyanın en büyük basketbol markalarından biri olmuş. Murat bayılır böyle sualleri cevaplamaya. Mesela bir ay dergiyi ona ver, 'Murat Abi gel bir Dr J yaz de' 'Bütün dergiyi onunla doldurur. O yüzden benim de Murat varken Dr J için daha fazla bir şey gerek yok. Zaten bazı oyuncuların ismini söylesen, bu dünyadaki basketbol takip eden herkes anlar. Fazla bir şey anlatmaya gerek yok. David Stern'in NBA'inin markasının yükseldiği dönemin en büyük oyuncusuydu. Demin dediğim gibi Murat zaten Dr J'nin romanını yazacaktır, biz burada keselim.