Engellenemeyenler
'Parke yangın yerine dönmüşken; bir basketbolcu yanağını formasıyla siliyor ve bunu bütün salonda tek bir kişi hemen anlayıp 'üzerine düşeni' yapıyor. Peki devamı? Çok yüksek ihtimalle basket! Efes Pilsen ve Türk basketbolunun efsaneleri Petar Naumoski ile Tamer Oyguç'un arasındaki özel iletişimden bahsediyorum...'
FATİH SABOVİÇ
Hayatta herkesin, arasındaki bağı 'özel' olarak nitelendirdiği insanlar vardır. Kimilerinin dakikalarca, saatlerce, hatta günlerce anlattıklarını; 'o insanın' tek bir bakışı veya hareketinden anlayabiliriz.
Konu takım sporları olunca, öne çıkan temel faktör dost ve aile olabilmektir bana göre... İlk etapta dost, ardından da aile olabilirseniz; başarı kaçınılmaz hâle gelir. Bundan seneler öncesine gidiyoruz şimdi... Parke yangın yerine dönmüşken; bir basketbolcu yanağını
formasıyla siliyor ve bunu bütün salonda tek bir kişi hemen anlayıp 'üzerine düşeni' yapıyor.
Peki devamı? Çok yüksek ihtimalle basket! Efes Pilsen ve Türk basketbolunun efsaneleri Petar Naumoski ile Tamer Oyguç'un arasındaki özel iletişimden bahsediyorum...
En unutulmaz uzunlarımızdan Oyguç ve 'başımıza gelen en güzel şeylerden biri' olan Naumoski'ye dair pek çok şey anlatabiliriz. Ancak ben, en çarpıcı olana ve bu ikiliyi 'engellenemez' kılan noktaya değinmek istiyorum.
Oyguç anlatıyor; "Naumoski formayla yanağını sildiği zaman perdelemeye giderdim, o da perde üstünden şut kullanırdı. Bir takım seti değildi ama ikimiz bunu kanıksamıştık. Petar'la aramızdaki özel bir şeydi..."
Şimdi ise söz, unutulmaz ASVEL maçının aktörlerinden Alain Digbeu'da; "O maçta Naumoski'yi 20 dakika tuttum. Görevim buydu. O kadar çok video izledim, analiz yaptım ki... Oturup saatlerce, 'Naumoski ne seviyor, ne zaman şut atıyor?' diye kafa yordum. Formasının askısını yanağına sildiğinde beni uyutmaya çalışıyordu, bunu biliyordum. Ama işin en acı veren yanı, bunun farkında olsanız bile, Naumoski'nin o şutunu engelleyemezdiniz. Ben sadece onu biraz yavaşlatmaya çalışıyordum. Hepsi bu..." -
Sözü fazla uzatmadan, her zaman yanıtını aradığım bir soruya geliyorum şimdi... "Geçmişteki basketbol ortamı ve efsane günlerin ana sebebi neydi? O günleri ne farklı kılıyordu?" Yanıt verebilmek için birkaç ay önce Petar Naumoski ile yaptığımız röportaja konuk etmek isterim sizi bu kez...
Makedon efsane, şöyle yanıtlıyor bu soruyu; "Benim dönemimde, oyuncular arasında aile ilişkisi ve kardeşlik söz konusuydu. Geçmişte tabii ki kulüpler sevilip destekleniyordu. Ama insanlar; Tamer Oyguç'u, Volkan Aydın'ı ve Petar Naumoski'yi de seyretmeye geliyordu. O zamanların atmosferi çok başkaydı..."
Konunun özü; her zaman 'eskinin' ve biraz 'nostaljinin' yerinin apayrı olduğuna dayanıyor olabilir... Ancak bir veya iki değil, birkaç jenerasyonun zihninde ve dilinde sonsuza dek yer edinmiş bu iki efsanenin diyaloğu da, kardeşliği de, dostluğu da herkesin ve her şeyin birkaç adım ötesine geçiyor. Asla yeri dolmayacak olan 'engellenemeyenlere' en içten saygılarımızla...