Efsaneler Anlatıyor: Volkan Aydın
"15 yıl oynadığım kulüpten ayrılırken veya sporu bırakırken, Efes'ten kurumsal bir teşekkür almamış olmak; benim içimde bir burukluk olarak kaldı. Efes altyapısında antrenör olarak başladığım uzun dönemli planlarıma devam edememek ve bu ayrılığın ana sebebinin spor dışı etkenler olmasına hâlâ üzülürüm. Bütün bu son dönemdeki acılarıma rağmen, Efes Pilsen'de geçirdiğim dönemler, hayatımın en gururlu, başarılı dönemleri olmuştur ve bu kulüpte efsane olarak anılmak, hayattaki en büyük mutluluğumdur.'
BERTAN ERMAN
Efsaneler Anlatıyor’un bu bölümünde Efes’in 1990’lı yıllarda ülkemizi gururlandıran 1993 Saporta Kupası finalisti ve 1996 Koraç Şampiyonu takımın unutulmaz kısa forveti Volkan Aydın ile bir araya geldik.
Kendisi ABD’de olduğu için, bu bir araya gelişimiz sanal ortamdan oldu. Röportaj, yüz yüze olmasa, siz okurken yaşananları hissedeceksiniz; zira ben 1980’lerin sonlarından 2000’lerin başlarına kadar süren bir yolculuğun içindeydim. Yüzümde bir tebessüm ve daha fazlası… Ben size en iyisi, Volkan Aydın’ın anıları ile baş başa bırakayım.
EFES’TE GEÇEN 15 YILIN GURURU
Volkan Aydın, lise çağında İstanbul’a adımını atmış ve unutulmaz bir basketbol kariyeri bu şekilde başlamış: “1984 yılında, Antalya’dan İstanbul’a basketbolcu olmak için geldiğimde 15 yaşındaydım. Tek başıma Efes’in bana tahsis ettiği evde kalmak, yaşamak, okula gitmek, antrenman yapmak gerçekten çok zordu.
Aydın Örs ve teknik ekibin desteğiyle zorlukların üstesinden gelmeyi başardım. 1999 yılına kadar altyapı ve A takım kategorilerinde aralıksız 15 yıl geçirdim. Çok çalıştım, vazgeçmedim. Tarık Bin Ziyad’ın gemileri yakması gibiydi benim mücadelem. Geriye dönmeyi hiç düşünmedim. Efes’in başarıları konuşulduğunda, benim ismimin hep pozitif ve sıcak anılması, değerlere bağlılığım, çalışma azmim, cesaretim ve iş disiplinim sayesinde oldu.
Bu kulübe büyük hizmetler vermiş olmak, ülke basketboluna katkıda bulunmak çok büyük bir gurur. Başta Tuncay Özilhan ve Aydın Örs olmak üzere, emeği geçen herkese çok müteşekkirim. Ancak 15 yıl oynadığım kulüpten ayrılırken veya sporu bırakırken, Efes Kulübü'nden kurumsal bir teşekkür almamış olmak; benim içimde bir burukluk olarak kaldı.
Efes altyapısında antrenör olarak başladığım uzun dönemli planlarıma devam edememek ve bu ayrılığın ana sebebinin spor dışı etkenler olmasına hâlâ üzülürüm. Bütün bu son dönemdeki acılarıma rağmen, Efes Pilsen’de geçirdiğim dönemler, benim hayatımın en gururlu, başarılı dönemleri olmuştur ve bu kulüpte efsane olarak anılmak, hayattaki en büyük mutluluğumdur.”
SIRA DIŞI BİR YILDIZ ATHONY MASON
1988-1989 sezonunda Efes forması giyen ve NBA’de All-Star olmuş, 2015 yılında 49 yaşında hayatını kaybeden Anthony Mason’ın İstanbul’daki dönemini bir de Volkan Aydın’dan öğrenelim…
“Anthony Mason, çok sıra dışı bir sporcuydu. Devamlı birileriyle kavga halindeydi, bazen kendisiyle bile kavga ederdi. Yine böyle kulübün abileri Lütfi Arıboğan, Emir Turam gibi oyuncularla anlaşamadığı bir dönem olmuştu, yeteri kadar ona pas atılmadığını düşünüyordu. Ben ve bir genç arkadaşım evine gittik, sohbet ederken biraz gaza geldik, biz de attık tuttuk.
Ertesi gün oyuncu toplantısı oldu kulüpte ve Tony’ye sorunun ne olduğunu sordular. O da, ‘Benim gibi düşünen oyuncular da var takımda’ dedi ve bizi işaret etti. Daha yaşımız 19 ve sanki evine gidip darbe planlamış gibi olduk. Yerin dibine geçtik ve amacımız sadece durumuna üzüldüğümüz için manevi destek olmaktı.
Antrenmanlarda bire bir savunma çalışırdık. Tony idman bitince bizimle 2’ye 1 oynamak isterdi ve bize ‘İstediğiniz gibi bana faul yapın; serbest’ derdi, kafasına, sırtına darbeler alır ama gülerdi. İkimizi de sırtına alır basketi atardı. Çok güçlüydü. New York’ta çetelerin olduğu yerlerde yaşadıklarını anlatırdı bize. Türkiye’den ayrılmak istediğinde toplantı masasına bıçağını sapladığını anlatırdı. Çok iyi bir oyuncuydu. O zaman alışık olmadığımız tam sahayı driplingle geçebilen uzun oyuncu profiliydi. Yetenekli, savaşçı ve çok gençti. Hep NBA hayali kurardı ve hayalini gerçekleştirdi.”
Aris’e finalde kaybedilen ve büyük olayların yaşandığı Saporta Kupası’nda yaşadıklarını detaylı bir şekilde anlatan Volkan Aydın, bize o anları bir kez daha yaşatıyordu...
YUNANLAR, NAUMOSKI'NİN ÜZERİNE OYNADI
“1993 senesinde hiçbir otoritenin beklemediği bir şekilde finale kadar çıktık. Takım çok gençti, büyük bir bölümümüz altyapıdan gelmişti. Sezona başlarken ben 23 yaşındaydım, Ufuk (Sarıca) 20 yaşındaydı ve biz çok süre alıyorduk. 30 yaşında oyuncu yoktu takımda. Çok tecrübesizdik ama çok çalışıyorduk. Yabancı oyuncularımız Petar Naumoski ve Larry Richard da çalışkan ve yetenekliydi. Final maçı öncesi hayatımın en stresli günüydü.
Aydın Abi, antrenman sonunda bizi rahatlatmak için çok çaba sarf etti. ‘Bunu da herhangi bir Avrupa maçı gibi düşünün’ dedi. Mantalite olarak o yılların çok ilerisindeydik ve takımın bir psikoloğu vardı, ona da çok mesai düşüyordu bu konuda.
Maç çok çekişmeli geçiyordu ve biz iyi oynuyorduk; ama seyirci atmosferi bizi etkiledi biraz. Salonun yüzde 90’ı Aris taraftarıydı. Naumoski, Efes’teki en vasat oyununu oynadı ve maçı kaybettik. Naumoski oda arkadaşımdı ve gün boyunca telefonlar geldi. O dönemde Makedonya bağımsızlık almış ve bu Yunanistan’da büyük bir öfkeye sebep olmuştu. Zira Yunanistan’da Makedonya isimli bir bölge vardı ve geçmişte Makedonya Yunanistan’ın bir parçasıymış. Hatta Büyük İskender 'Yunan mı, Makedon mu?' tartışmaları yapılıyordu.
Naumoski, Yunan gazeteciler ve taraftarlar tarafından baskı altına alınmıştı ve hayatının en kötü performanslarından birini sergilemişti; ama hepimiz buraya kadarki takım liderliği ve üstün performansını hiç unutmadık... Ona destek olduk. Maç bittiğinde Torino’da çok az sayıdaki İtalyan polisi bir anda yok oldu ve Yunan taraftarlar sahaya girdi. Seyircilerden biri sevincini biraz abartınca, Larry bir tanesine yumruk attı ve herkes Larry ve civarındaki arkadaşlarımıza saldırmaya başladı.
Oyuncular olarak biz bençin arkasına meşrubat ve su konan yerden bir metre yüksekliğindeki buzdolaplarının ardına geçtik. Çok kalabalık geliyorlardı; ama masör ve antrenör arkadaşlardan birkaçı aralarında kalmıştı. Videolardan izleyince fark
ettik; beş kişi tarafından masörümüz Bahattin ortaya alınmış dövülürken bir Türk seyirci uçarak gelip, karate hareketiyle orayı dağıtmıştı.
Hepimiz grup halinde bir açık kapıdan geçerek koridora çekildik, soyunma odasına gitmeye çalışırken, bir köşeyi dönünce kendimizi tekrar seyircinin arasında bulduk. Ama yüzleri sahaya dönük ve tezahürat yaptıklarından bizi fark etmediler. Sonra soyunma odasına ulaştık ve daha sonra başkanları gelip bizlerden özür diledi. Çok büyük sonuçları olabilecek bir olay can kaybı ya da ciddi yaralanma olmadan atlatıldı.”
'HADİ YİNE ARABAYI ALDIN!'
Volkan Aydın’ın PANA karşısında hafızalara kazınan inanılmaz basketini bilenler bilir. Ben de Youtube’dan tekrar izledim ve o sırada dikkat çeken bazı detaylar var. O dönem yardımcı antrenör olan Ergin Ataman’ın işareti ve molaya giderken Tamer Oyguç’un Volkan Aydın’ın yanına gidip bir şeyler söylemesi… İşte o anın hikayesi:
“Panathinaikos maçının bir bölümünde inanılmaz bir baskı kurmuştu bize ve hücum süresi otuz saniye olduğundan aslında hücum etmeye çok zamanınız kalıyordu. Ama bu sefer süre dolmak üzereydi ve Ufuk potaya yönelmiş, bana pası atmıştı. Taraftarın büyük bir uğultusu vardı ve top arkama düşmüştü. Topu geri pas olmasın diye kurtarmaya çalışırken, Aydın Abi’nin yardımcısı Ergin Ataman’ın sesini duydum, “At! Süre doluyor” diye. Tam yarı saha çizgisinden dönerek topu potaya yolladım ve basket oldu. Salonda çıt çıkmıyordu ve rakip mola aldı. Bu basketin hayatımda ilginç bir anısı var.
Her yıl Tofaş, yılın en güzel basketine araba hediye ediyordu. Bir yıl önce İsrail’de attığım basket yılın basketi seçilmiş ve bir araba kazanmıştım. Tamer Oyguç molaya giderken yanıma geldi, ‘Bu sene de aldın arabayı’ diye bana takılmıştı. Yılın sonunda bu basket ile bir araba daha kazanmış oldum.”
KİME NİYET KİME KISMET
Volkan Aydın’ın 1995-1996 sezonunda Fenerbahçe’ye transferi direkten dönmüş ve Efes’te kalmış. Öyle ki, o sezon Efes Koraç Kupası’nı kazanırken, çeyrek finalde Fenerbahçe’yi geçmişti. Gelin o sezonun hikâyesini dinleyelim...
“Koraç Kupası çok zorlu bir süreçte, büyük fedakarlıklarla geldi. O sezonun başında ben kulüpten ayrılmaya karar vermiştim ve Fenerbahçe ile anlaşmıştım. Ancak bir süre sonra Fenerbahçe yapılanması, benim kafamdaki gibi oluşmadı. Antrenör seçimleri, benim kesinlikle aynı takımda olmayı bırakın; aynı mahallede bile olmayacağım bir isimle gerçekleşti. 'Uçağa bindi, yarın burada olacak' dedikleri transferi gerçekleştirmediler.
Bu olumsuzlukların yanında bir de Efes’den ayrılma kararımda acele ettiğimi düşünürken, Tamer Oyguç beni aradı. 2. başkanımız Pano Natof'un benimle görüşmek istediğini söyledi. Kararsızlık içinde olan benim için büyük bir mutluluk oldu ve sene başında tekrar Efes’e döndüm.
Milli takım turnuvasında sakatlandım ve ciddi bir ameliyat geçirdim. Tedavi sürecim bittikten sonra takıma katıldım ve Mirsad, Hüseyin gibi gençlerin de gelmesiyle hem kadro derinliğimiz oluşmuştu hem de iyi bir takım olmuştuk. Koraç Kupası’na katılan takımlar çok çok güçlü kadrolar kuruyorlardı ve çok önemli rakipler vardı. NBA o yıllarda Avrupa’dan çok oyuncu ithal etmiyordu ve süperstar denebilecek oyuncular Avrupa’da kalıyordu.
Teamsystem Bologna maçı benim için çok önemliydi. Yarı finalde ilk maçı İstanbul’da çok iyi oynayarak 20 sayi civarinda bir farkla kazandık. O gün Ufuk ve Naumoski müthiş oynamış, 30’lu sayılara çıkmışlardı ve beklenmedik bir şekilde bu fark oluşmuştu. Bologna’ya geldik ve maç başladı. Naumoski ilk devre dört faul, Tamer üç faul. Tüm direncimiz düştü. O gün ben 20 sayı attım, Conrad McRae ise 25 sayı attı. Fark 20 sayıya geldi ve elenmek üzereyiz. Naumoski oyuna giremiyor, Tamer gerekli savunma desteğini veremiyorken, faul atışlarında çember, taraftarlar tarafından sallanırken, o gün biz onların eksik kaldığı yerleri tamamladık ve turu atlayıp finale kaldık.”
EFES İLE ÜLKER, GECE İLE GÜNDÜZ GİBİYDİ
Volkan Aydın’ın Efes sonrası kariyeri de biraz farklı… Birer sezonluk Ülker ve Beşiktaş maceralarının ardından erken emeklilik kararı, beni ve birçok basketbolseveri şaşırtmıştı açıkçası. Kendisine sorduğumda nedenini daha iyi anladım.
“1999’da her sporcunun askerlik sorunları vardı. Henüz sporcular için askerlik yasası çıkmamıştı. Askere gitmeyi ve kulübümün beni tutmaya çok istekli olmadığını düşünüyordum. O dönemde Ülkerspor teklifi geldi ve askerlik sorunumu bir yolla erteleme ihtimali belirdi. Ülkerspor’a transfer oldum ama iyi niyetle başladığımız bir işte başarısız olduk. Ben 15 yıllık düzenden bir anda çok farklı bir yapıya geçtim. Takım kimyası tutmamıştı ve ben sezon bitmeden takımdan ayrılmak durumunda kaldım.
Organizasyon gece ile gündüz gibiydi. Kuralları katı, her şeyin planlı olduğu bir yapıdan, daha sıcak; ama dağınık bir yapıya geçmiştim. İskandinav ülkeleri ile Akdeniz ülkeleri gibi iki ayrı ülkeye benzetirdim o yıllardaki Efes ve Ülker’i.
2001’de Beşiktaş’a transfer oldum. Türkiye’de ciddi bir ekonomik kriz vardı, oyuncu maaşları çok düşmüştü ve ben cüzi bir rakama Beşiktaş’ta oynamayı kabul ettim. Çocuğum 4 yaşındaydı ve teklifler olmasına rağmen İstanbul dışına çıkmak istemiyordum. Beşiktaş’ta basketbol hayatımın en eğlenceli günlerini geçirmiştim. Altı ay maaş alamamıza rağmen; arkadaşlık ve eğlence ortamı, bizim dayanışmamızı sağlıyordu.
Play-off’a kaldık ve bir tur geçip sezonu bitirdik. Sezon bittiğinde topu topu üç aylık maaşını alabilen profesyonel bir topluluk daha iyisini yapamazdı zaten. Zamanın spor anlayışı ve çalışma şartları bizde sakatlıklara sebep oldu. Bende kronik diz ağrıları ve bel ağrısı oluşmuştu. Ayrıca, spor hayatım boyunca son senem haricinde hep aşırı stresli başarıya odaklı ortamlarda bulundum. Mental olarak da çok yorulmuştum. Günümüz beslenme, antrenman bilinci ve teknolojisi olsaydı, en az üç yıl daha oynayabilirdim sanırım. Sporcuların emeklilik yaşı en az 36 oluyor artık. Ben 32 yaşında basketbolu bıraktım.”
Volkan Aydın’ın NBA’deki temsilcilerimiz ile arasını da sordum. Aynı ülkeden iki insanın gurbette olan iletişimi ayrı bir duygu sonuçta. Hem de aynı meslekten olunca daha da farklı oluyor...
“Ben Amerika’ya taşınırken Türkiye’de basketbolun içinde kalmak için çok çabaladım; ama toplumun birçok katmanında olduğu gibi basketbolda da bir liyakat sorunu olduğunu anladım. Ayrım yapmaksızın, herhangi bir kulübe bildiklerimi ve tecrübemi aktarmak istediğim halde, çalışacak yer bulamadım. Burada basketboldan uzağım; ama uzaktan izlemeye devam ediyorum. Cedi Osman ile takvimimiz pek uyuşmadı ama Furkan ile Portland’a her geldiği maçtan önce ve sonra mutlaka görüşüyoruz. Evime gelir, yemeğe çıkarız.”
EFES FORMASI DIŞINDA ŞİMDİKİ TAKIMLA BÜTÜNLEŞEMİYORUM
Volkan Aydın, son olarak günümüzdeki Anadolu Efes ile kendi dönemi arasındaki en büyük farkın nerede olduğunu kendine has anlatımıyla belirtiyor:
“Bugünkü başarılı Efes ile bizim aramızdaki fark, şimdikiler, Cincinnatili, New Yorklu ve Zagrebli; bizim takımın Sinoplu, Malatyalı, Gümüşhaneli olmasıydı. Bizden ilham alabiliyorlardı Türk gençleri ve seyircisi... Ama şimdi, en azından ben Efes forması dışında bu takım ile bütünleşemiyorum. Mavi formalı iki Amerikalı, bir Fransız, bir Hırvat, bir Sırp'tan oluşan Türk takımı; Fenerbahçe formalı bir Fransız'dan bir Litvanyalı'dan bir Sırp'tan, bir Çek'ten ve bir Amerikalı'dan oluşan takım ile Türkiye şampiyonluğu için mücadele ediyor. Ama Türk basketbolunun umudu gençlerimiz, fark açılsa da beş dakika oynayabilsek diye bekliyor.”
Volkan Ağabey ile çok uzaklardan yaptığımız bu röportajdan bu kadar keyif aldıysam, yüz yüze yapacağımız sohbette nasıl bir ortam oluşur; inanın tahmin edemiyorum. Umarım bir gün bu da olur.
TİPLEME
- En beğendiğiniz koç?
- Aydın Örs
- En beğendiğiniz oyuncu?
- Furkan Korkmaz
- En iyi 5'iniz?
- Petar Naumoski, Ufuk Sarıca, Volkan Aydın, Conrad McRae, Tamer Oyguç
- En zor deplasman?
- Karşıyaka
- Tek kelime ile basketbol...
- Hayat
VOLKAN AYDIN
Doğum Tarihi: 11 Ocak 1969
Boy: 1.98 m.
Pozisyon: Kısa forvet
Kariyeri
Efes 1987-1999
Ülkerspor 1999-2000
Beşiktaş 2000-2001