Efsaneler Anlatıyor | Necip Kapanlı
"Ankara Yerel 2. Ligi'nde bir maç sırasında hakeme tepki gösterdim. Maçtan sonra ak saçlı, kravatlı bir kişi yolumu kesti, tartıştık... "Çok biliyorsan hakem ol" dedi. O kızgınlıkla "Az önce maçımızı yönetenden iyi yaparım" dedim. Konuştuğum kişi Ankara İl Temsilcisi rahmetli İhsan Peya imiş. Bir gün beni salonda yakaladı, "Sözünde dur" dedi. Lafımı yememek için hakem kursuna katılıp hiç aklımda olmayan hakemliğe başladım ama çabuk sevdim."
RÖPORTAJ: ECE ERGEZ
Türkiye'de hakemlik deyince akla gelen ilk isimlerden Necip Kapanlı bu mesleği şu sözlerle anlatıyor... "Hakemlik, hakem olamayanların düşündüğü kadar zor bir iş değildir çünkü bilinmedik, karşılaşılmadık şeyler olmaz. Kuralları biliyorsanız, mekaniği uyguluyorsanız, insanlara nasıl davranılacağını biliyorsanız, karar verme yetiniz ve adalet duygunuz varsa hakemlik hiç de zor değildir."
Necip Kapanlı’nın hakemliğe başlama hikayesi ise oldukça ilginç. Basketbolun her alanında aktif rol aldıktan sonra hakemliğe nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “Boyuma posuma bakmadan basketbol oynadım. TED Ankara Kolejliler altyapısından sonra Ankara Yerel 2. Ligi'nde Kavaklıdere takımını kurdum. Bir maç sırasında hakeme tepki gösterdim. Maçtan sonra ak saçlı, kravatlı bir kişi yolumu kesti, tartıştık... "Çok biliyorsan hakem ol" dedi. O kızgınlıkla "Az önce maçımızı yönetenden iyi yaparım" dedim. Konuştuğum kişi Ankara İl Temsilcisi rahmetli İhsan Peya imiş. Aradan birkaç ay geçtikten sonra beni salonda yakaladı, "Sözünde dur" dedi. Lafımı yememek için hakem kursuna katılıp hiç aklımda olmayan hakemliğe başladım ama çabuk sevdim.
O tarihte o kadar büyük hakem açığı varmış ki, bir yıl geçmeden Deplasmanlı Lig'de (şimdiki BSL) maç yönetmeye başladım. Üç dört yıl sonra gazetecilik görevim nedeniyle Adana'ya atanınca işlerimin yoğunluğu nedeniyle hakemliği bıraktım. Daha doğrusu bıraktığımı düşündüm. İki yıl sonra Ankara'ya dönünce o ak saçlı salonda beni bir kez daha yakaladı ve maçımı tebliğ etti. Demek ki bırakmamışım, ara vermişim.”
OYUNCULUĞU O AK SAÇLI YÜZÜNDEN BIRAKTIM!
“Oyunculuğu bırakmam ise yine o ak saçlı yüzünden oldu. Yerel ligde bir maç sonrası hakem odasının kapısını tekmeleyince, "Ya hakemlik yap, ya oyna. İkisi bir arada olmayacak" dedi, hakemliği seçtim. Yıllar sonra 56 yaşındayken Ankara Yerel Lig'inde bir takımda oynadım.”
Hakemlik kariyerinde pek çok önemli maçı yöneten Necip Kapanlı, kendisine göre ise yönettiği en önemli maçların altyapılarda olduğunu ifade etti. Bu açıklamasından bile basketbolu ne kadar sevdiği, basketbolun gelişiminde ufak da olsa bir pay sahibi olmanın onun için ne kadar özel olduğu anlaşılıyor...
“İlk yönettiğim maçımı tam hatırlamıyorum ama ilk uluslararası maçım Maccabi ile bir Danimarka takımı arasındaydı. Avrupa, Asya ve Afrika'da kıta şampiyonaları ve finaller yönettim. Son karşılaşmammda, yani Avustralya'daki U22 Dünya Şampiyonası yarı final maçında bir tarafta Kestutis Marciulionis, diğer tarafta Manu Ginobili vardı. Çin takımındaki uzun çocuk ise yolun başındaki Yao Ming idi. Önem, göreceli bir kavram. Benim açımdan yönettiğim en önemli maçlar altyapılardaydı. İstanbul'da yaşadığım yıllar gazetelerin ya spor müdürüydüm ya da yardımcısıydım. Yani işlerim yoğundu, buna karşın haftada iki altyapı maç yönetir, o maçlara koşarak giderdim.”
EN DEĞERLİ ÖDÜL O ANNENİN DUYGULARIYDI...
Elbette dolu dolu bir hakemlik kariyeri olan Necip Kapanlı’nın pek çok güzel anısı da var. Sorduğumuzda ise aklına ilk gelen anılarını kendi ağzından dinleyelim “Çok anım var... Altyapılardan başlayayım... Küçükler maçında bir çocuğun ayakkabısı sürekli çözülüyor, oyunu durduruyorduk. Çocuk ise telaş ve utançla üstünkörü bağlıyor, az sonra yeniden çözülüyordu. Sonuçta oyunu durdurdum, eğilip çocuğun ayakkabısını kendisine de tarif ederek bağladım ve yanağından öptükten sonra maçı başlattım.
Karşılaşmadan sonra Caferağa'nın fuayesinde bir kadın yanıma yaklaştı ve "İzin verirseniz sizi yanağınızdan öpeceğim. Ayakkabısını bağladığınız benim çocuğumdu. FIBA kokartlı bir hakem eğilip çocuğuma yardımcı oldu" dedi. Hakemlik yaşamım boyunca çok ödül aldım ama en değerlisi o annenin duygularıydı.
Son sezonumda 1983'lüler küçük takımda oynuyordu. Sinan Güler'in arkasından topuna vurdum, top rakibine gitti. Sinan'a bir de perde yaptım, diğer oyuncu boş turnike attı. Hâlâ Sinan'la konuştuğumuzda, "Sayemde ikili sıkıştırmaya hazırlıklısın" der, gülüşürüz...
Bir gün de topu çembere yetiştiremeyen sahanın en küçük oyucusu lehine faul çalmış, kucağıma alıp çembere doğru uzanmasını sağlamıştım. Çocuk sayıyı attığında inanılmaz sevindi. Altyapılarda kazanan, kaybeden herkes evine mutlu gitmeli, basketbolu daha çok sevmelidir.
Diyalog karşılıklı olur. İki taraf da meramını anlatmak için konuşabiliyorsa bir diyalogdan söz edilebilir. Bir kişi konuşuyor, karşı tarafa söz hakkı vermiyorsa bunun adı diyalog olmaz. İnsanlar konuşabildikleri kişilerle anlaşabilir, bu nedenle hakemler sınırları aşmadıkça insani tepkilere toleranslı yaklaşmalı, hatta kararlarının gerekçesini açıklamaktan çekinmemelidir. Diyalog kurabilen hakemler saygı görür ve işleri kolaylaşır. Nitekim NBA'de hakemler gerek oyunculara, gerekse koçlara kararlarının nedenini anlatmaktadır.
Tabii ki konuşma uzun sürmemelidir. Öncelikli olarak hakemler ufak tepkileri kişiselleştirmemeli, alınganlık göstermemeli, kontrolü teknik faullerle ve tehditlerle değil, taviz vermemek koşuluyla iyi ilişkilerle yürütmelidir. Hiç kimse maçlara hakemlerle oyuncuların didişmesini seyretmek için gelmez.”
'ATEŞİN DÜŞMÜŞ, BİR DEVRE KALDI!'
“Bir İsrailli oyuncunun jübilesi için oynanacak Maccabi-Avrupa Karması maçının hakemiyim; ama hastayım ve kendimi iyi hissetmiyorum. Aynı otelde kalan Avrupa Karması'ndan Real Madridli Jaun Antonio Corbolan ile kahvaltıda karşılaştım, "Nasılsın?" diye sorduğunda hasta olduğumu söyledim. Corbolan'ın doktor olduğunu da biliyorum. "Oda numaranı söyle, gelip bakayım" dedi. Bir saat sonra odama elinde sağlık çantasıyla geldi, ateşimi ölçtü, 39 derece... Sonra iğne yaptı ve ilaç verdi. Maç saatine kadar da dinlenmemi söyledi. Karşılaşmaya çıktım, sabaha göre çok daha iyiyim. Mola sırasında yanıma gelip elini alnıma götürdü. "Ateşin düşmüş, dayan... Bir devre kaldı" diye espri yaptı.”
HALUK POTAYI KIRDI BAŞKA POTA BULAMADIK
Hakemlik kolay bir meslek değil. Bazen aynı gün farklı şehirlerde maç da yönetmek kaldığınız zamanlar olabiliyor. Kapanlı’dan şimdi de hem yurt dışında hem yurt içinde yaşadığı yoğun tempodaki anılarını dinleyelim... “Bir kez Fransa'ya üç maç için görevlendirilmiştim... Paris, Pau ve Limoges... Üstelik tren ve otomobil yolculuğu... Gerçekten yorulmuştum. Bir kez de Muğla'da Liseler Türkiye Şampiyonası'nda final maçından önce yanılmıyorsam Haluk Yıldırım ısınırken potayı kırdı. Muğla'da başka pota bulunamadı. Gece İstanbul'a gidip bir sonraki gün Galatasaray-Fenerbahçe maçını yönettim, tekrar Muğla'ya dönüp başladığımıza göre 48 saat sonra final maçını oynattık.
Unutamadığım bir anı da Abdi İpekçi'de Efes Pilsen-Bektaş maçından sonra hakem gelmediği için Fenerbahçe-İTÜ maçını yönetmemdi.” "Çok biliyorsan hakemlik yap" diye beni tahrik eden İhsan Peya'yi şükranlarımla yâd ediyorum. Sayesinde hiçbir zaman iyi bir oyuncusu olamayacağım basketbolun içinde kaldım, çok büyük dostluklar edindim, dünyayı gezdim ve sevdiğim oyunun bir parçası olmayı sürdürdüm.
Yıllarca hakem eğitmeni olarak görev yaptım ama "Şu hakemi ben yetiştirdim." demeyi doğru bulmuyorum. Sonuçta bir etkim olmuş olabilir; ama yetişme döneminde genç hakemleri etkileyen birçok faktör vardır ve en önemlisi izledikleri maçlar ve sahadaki hakemlerdir. Ben sadece onlara yardımcı olmaya çalıştım.
Basketbol, basketbolcuların oyunudur. Hakemler ise bu oyunu belirlenmiş düzen içinde oynanmasını sağlayan görevlilerdir, yani başaktörler değildir. Bu oyun hızlı ve kurallar çerçevesinde sert oynandığında güzeldir. Etkisi olamayan basit temaslara faul çalarsanız oyun ilgi çekmez. Hakemler oyuncuların neden tonlarca ağırlık kaldırdığını düşünmeli ve fiziksel temasa olabildiğince izin vermelidir. Maç bittiğinde izleyenler oyunun güzel oynandığını düşünüp, kimler tarafından yönetildiğini akıllarından geçirmiyorlarsa, hakemler görevlerini mükemmel şekilde yerine getirmiş demektir...