Efsaneler Anlatıyor: Necati Güler
Eczacıbaşı ile şampiyonluklar yaşayan, İTÜ'de de uzun süre forma giyen Türk basketbolunun efsane isimlerinden Necati Güler ile zamanda yolculuğa hazır mısınız?
Dergimizin yeni bölümlerinden Efsaneler Anlatıyor'da ilk olarak Necati Güler'i konuk etmiştik. Eczacıbaşı ve İTÜ'deki anılarını anlatan Güler ile yaptığımız röportajın tamamını sizlere aktarıyoruz.
Tarih: 3 Şubat 2020
Türkiye’de basketbolun gelişimini, geçmişte olup bitenleri her zaman merak etmişimdir. Bununla ilgili internetten araştırmalar yapıp kitapları karıştırmayı severim. Beni Şubat 2020 sayısındaki “Tarihin Tozlu Rafından” içeriğini yapmaya iten güç de budur. Şu an herkes Anadolu Efes ve Fenerbahçe Beko’yu konuşuyor. Ancak şöyle bir gerçek var; günümüzde bu noktaya gelmemizi sağlayan takımların başında İTÜ ve Eczacıbaşı geliyor. (1990’ların öncesi) Her iki takımda uzun yıllar forma giymiş, şu an Darüşşafaka Tekfen’de oynayan Sinan Güler ve eski basketbolculardan Muratcan Güler’in babası Necati Güler ile Daçka’nın sahasında Sigortam.net İTÜ Basket ile oynadığı maçtan sonra röportaj için tarihi belirledik.
Sabah saat 10.00’da kendisini aradım ve benim öğleden sonra 17.00’ye doğru, İstanbul Levent’teki Kanyon AVM’de buluşmamızı söyledi. Telefon konuşmasından sonra heyecanım giderek arttı. Buluşma yerinin bir özelliği vardı; çünkü orası bir dönem Eczacıbaşı’nın fabrikasının ve Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün spor salonunun olduğu yerdi.
Röportaj için AVM’ye geldiğimde heyecanım arttı. Necati Ağabey ile buluştuk ve bir kafeye geçtik. Kendisinin tercihi çay olurken, ben kahve istemiştim. Kahveden ziyade, çayı daha çok sevip sevmediğini sorduğumda, Ben çaycıyım. Kahve de içerim ama nadiren.” dedi. Ben de kahveci olduğumu söyleyince, “Genellikle bizden sonraki jenerasyonların birçok kısmı, senin gibi; kahvecisiniz yani. Çocuklar da öyle ama ben çayı seviyorum.” yanıtını aldım. Şöyle bir düşününce, içimden bizim jenerasyonun kahveyi daha çok tercih ettiğinin bir kez daha farkına vardım ve etrafıma baktım.
“Burasının sizin için yeri apayrı. Düşünüp eskiye gidince...” der demez, Necati Ağabey’den aradığım cevap geldi:
“Onun için burada buluşalım istedim.”
Sonrasında güzel bir gülümseme… Bir Eczacıbaşı efsanesi ile konuştuğum o sırada, kendimi günümüzde Eczacıbaşı’nın bir basketbol takımı yine var ve ben de oranın bir basketbolcusuymuşum gibi hissettim. Necati Ağabey, tam olarak yerinin burası olduğunu anlattı. AVM’nin en alt katındaki arkadan girişi, o zamanlar spor salonunun karşısındaki en alt kapısıymış. Şimdi AVM’ini olduğu kısım, fabrikanın idari binalarının olduğu yer, orta kısım üretim yapılan yermiş. Aşağı kısımda da kreş gibi bir yer ve hemen çaprazında Eczacıbaşı’nın eski spor salonu bulunuyormuş. (Zaman makinesi olsa, kesinlikle oraya gitmek isterdim.)
“BURASI BİZİM EVİMİZDİ”
Malum, Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün eskiden bulunduğu yerdeyiz; o zaman basketbol konuşmanın tam zamanı! 7 sezonda 6 şampiyonluk kazanan, 1978-1979 sezonunda ise, normal sezonun birinci bitirmesine karşın final etabında ikili averajdan dolayı şampiyonluğu Efes’e kaptıran Eczacıbaşı’nın kurduğu hanedanlığın en büyük nedeni, o dönem şartlarında kesinlikle aile olmaktan geçer. Necati Güler de, Eczacıbaşı’ndaki o aile ortamını şu şekilde anlatıyor:
“Fabrikaya girdiğin andan itibaren burası bizim evimizdi. Fabrikanın işçileri, bizim taraftarımız zaten. Her maça gelirler. Sabah idmana geliriz, öğlen yemeğini fabrikanın yemekhanesinde yeriz, okula veya gideceğimiz yer varsa da, dönüp dolaşıp yine buraya gelirdik. İstanbul’daki diğer kulüpler, bir tek Spor Sergi’de (Şimdi İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı) idman saati alabilirdi. Onların aldığı idmanlar, haftada birkaç seferi geçmezdi. Ben Eczacıbaşı’nda gelmeden önce Fenerbahçe’de oynadım. Spor Sergi’de, saatimiz olurdu; o da 1 saat. Haftada 3 saat idman yapardık. Burada ise, günde 2 idman yapardık. Haftada 3’ten günde 2’ye çıkmıştı. Türkiye için o dönemin üstünde bir organizasyon ve yapılanmaydı. Fabrikanın en tepesinden tüm çalışanlarına kadar, burada biz kendimizi evde hissederdik.”
Elde ettikleri bu başarıların, günümüzde yine kimsenin başarabileceği bir başarı olmadığını söyledim. Necati Ağabey, Eczacıbaşı’nın kendisinden sonraki dönemde gelen 2 şampiyonluğuna da değindi:
“2 sene de Rahmetli Batur Ağabey (Mehmet Baturalp) ile genç jenerasyonla şampiyon oldular. O senenin başını hatırlıyorum. Eczacıbaşı, o sene genç takımla katılmaya karar verdiğinde, insanlar, ‘Yazık olacak, düşerler’ diye yorumlamışlardı ama o senenin sonunda şampiyon oldular. Oradan ciddi oyuncular çıktı. Dönemin birçok milli takım oyuncusu çıktı. 2 sene üst üste şampiyon oldular.”
Necati Güler'in Eczacıbaşı zamanlarından (Fotoğraf Kaynağı: Necati Güler)
Bir kulübün nasıl aile olduğunu daha iyi kavrıyordum. Necati Ağabey de, kendinden örnek vererek, “Ben genç takımı burada oynamadım. Tarsus Amerikan Koleji, Adana Demirspor, bir sene de Fenerbahçe’de oynadım. Bu organizasyonların gelişmemde ve yetişmemde payı var ama biz burada yetiştik; asıl çıkışı burada yaptık. Genç takım oyuncusu değildik ama burada oynadığımız dönemler genç oyuncuyduk. Dediğim gibi, diğer kulüpler haftada 3 gün idman şansı ancak bulabiliyordu. Buraya geldiğimizde kadın basketbol takımı da vardı, kadın voleybol, erkek voleybol takımları da vardı. Bu 4 takım, sahayı kardeş kardeş kullanıyordu.” demesi, Eczacıbaşı’nın nasıl bir yuva olduğunu daha iyi bir şekilde açıklıyordu.
Necati Güler, rahmetli Doğan Hakyemez, Efe Aydan ve daha niceleri… Eczacıbaşı’nda yıldızlarını parlatmış efsaneler ve bu efsanelerden oluşan takımın başantrenörü Aydan Siyavuş… Gerek anlatılanlar, gerekse araştırmalarım, Türk basketbolunun bugünlere gelmesindeki temelinde Aydan Siyavuş ismi öne çıkıyor. Necati Ağabey, efsane antrenör için, “Bence, Türkiye’de profesyonel basketbol antrenörlüğünün başlangıcıdır. Profesyonel basketbol antrenörlüğü kavramı Aydan Ağabey ile geldi diyebiliriz çok rahatlıkla. Ondan öncesinde bu işte ne kadar para vardı; açıkçası bilmiyorum. Bizim oynadığımız dönemde, bugünkü anlamda bir profesyonellikten zaten söz edemeyiz. Hepimizin okulu vardı, işi vardı, gücü vardı.” dedi.
“BİZ CİDDEN BİR AİLEYDİK”
Necati Güler, o dönem Eczacıbaşı’nın ciddi anlamda bir aile olduğunu şu sözlerle anlattı:
“O dönem hepimiz yeni yeni evlenmiştik. Tatile beraber gidiyorduk. İstanbul’da, maçtan arta kalan zamanlardan sonra, akşamları birimizin evinde muhakkak buluşuyorduk. Birkaç sene bu ekip olarak ciddi bir şekilde beraberdik. Kaptan Orhan (Tuncer), Melih Erçin… Daha önce Nuri Ağabey (Nuri Tan) benim ilk dönemlerimde kaptanımızdı. Nuri Ağabey’in kaptanlığı bir başka boyuttaydı. Ona olan sevgimiz, saygımız çok üst seviyedeydi ve takımla organizasyon arasındaki en önemli kişiydi. Efe ile olan dostluğumuz ise bir başkaydı. Çünkü Boğaziçi Üniversitesi’nde birlikte okuduk ve basketbol oynadık. Onun Boğaziçi’ni kazandığı günü büyük bir neşe ile hatırlıyoruz.”
1979-1980 sezonunda Türkiye Basketbol 1. Ligi şampiyonu olan ve Avrupa'da çeyrek finale çıkan ilk Türk takımı olma başarısını gösteren Eczacıbaşı kadrosu (Soldan sağa) Ayaktakiler: Masör Osman Bektaş, Oralet Necmi, Toma Istavridis, Efe Aydan, Emir Turam, Ron Haigler, Melih Erçin, Orhan Tuncer, Aydan Siyavuş. Oturanlar: Necati Güler, Hakan Büyükbayrak, Hüsamettin Akyürek, Engin Taviloğlu, Ahmet Ütebay, Ahmet Sarı. (Kaynak: Eczacıbaşı Spor Kulübü)
Benim hep merak ettiğim bir şey vardır. Eczacıbaşı basketbolda devam etseydi ve küçülmeye gitmeseydi, şu an hangi seviyede bir takım olurdu? Bunu sorduğumda, Necati Ağabey’den Eczacıbaşı’nın her zaman bulunduğu yerde öncü olmuş bir kulüp olduğu cevabını aldım ve sonrasında, cümlelerine şu şekilde devam etti:
“Bugün de kadın voleybolunda aynısını görüyoruz. Ama o dönemde, sırasıyla kadın basketbol, sonra erkek basketbol ve erkek voleybol kapandı. Şu anda kadın voleybolda devam ediyorlar ama orada da farklı bir boyuttalar. Yapısı itibariyle Eczacıbaşı’nın daha aşağı bir hedefe oynayacağına inanamam. Çünkü rahmetli Şakir Bey’den (Şakir Eczacıbaşı) öğrendiğimiz, yaptığımız şeyin en iyisini yapmamızdı. Şakir Bey’in beni en etkileyen yanlarından biri de sanatçılığıydı. Ünü bir fotoğraf sanatçısı ile iddialaşmasından sonra, Türkiye’nin en önemli sanatçılarından biri olmuştu. O iddia, hayatın her yanında zaten var. Bize de yaptığımız işin en iyi şekilde yapılması gerektiğini öğretmiştir. O yüzden, bugün olsaydı ne olurdu? Zaten genç takımla bile şampiyon olmuş bir kulüpten bahsediyoruz…”
“İTÜ BASKETBOLDA BİR MARKAYDI”
1983 yılında İTÜ’ye transfer olan ve 1992 yılına kadar burada forma giyen Necati Güler, bordo-beyazlı ekibin basketboldaki öneminden de bahsetti. Fenerbahçe – Galatasaray rekabetinin basketbolu belli bir noktaya taşıdığını söyleyen Necati Ağabey, “İTÜ ise, sadece basketbola özgü bir markaydı. Yani ilk markalardan biridir. O zamanın şartları, okulların bu işin içine girmelerini gerektiriyormuş. O yüzden İTÜ Spor Kulübü, basketbolda Türkiye’nin en önde gelen kulüplerinden biri olmuş. Ankara’dan Kolejliler var. İzmir’den Karşıyaka, Adana’da Adana Demirspor, İstanbul’da ayrıca Darüşşafaka var ama dediğim gibi, İTÜ de bu basketbol markalarından biridir.” dedi.
Necati Güler (#6), Zeki Tosun (#11), Hakan Büyükbayrak (#7) ve Masör Osman Bektaş (Kaynak: S. Serdar Gürel Arşivi)
9 sene boyunca İTÜ’de de özel bir dönem yaşadığını anlattıklarıyla hissettiren Necati Güler, “Belki o dönemin şampiyonluklarını yaşamadık ama bir sezon hariç, her dönem Play-off’taydık. Hatta, bize de düşerler dedikleri sezon, 8. olarak Play-off’a girerken, birinci olan Eczacıbaşı’nı elemiştik. O dönemleri de yaşadık. Orada da çok ciddi bir aile havası vardı. Daha genç jenerasyonlar işin içindeydi. Ben, tecrübeli olarak Zeki Ağabey (Zeki Tosun) ile beraber o oyunculara ağabeylik de yapıyorduk. Kemal Ağabey (Erdenay) de takımın başantrenörüydü. O kadrodan Utku Olcay’ı, Ali Kurt’u, Timur Urubay’ı saymamak mümkün değil. Onlar, zamanında Türk basketbolunun önemli isimleriydi ve o seneleri hep beraber Teknik
Üniversite’de geçirdik.” diyerek beni 1980’lere de götürmüştü.
Konuştuğumuz her anın dakikasından, hatta saniyesinden keyif almamak mümkün değildi benim için. Necati Ağabey anlatıyor, ben zaman makinesinde bir yolculuk yapıyordum.
Necati Güler, oğulları Muratcan Güler (solda) ve Sinan Güler (sağda), Güler Legacy'de geleceğin basketbolcularını yetiştiriyor. (Kaynak: Güler Legacy)
Sonra konu, İTÜ içerisinden Necati Ağabey’in oğulları Muratcan Güler ve Sinan Güler’e geçti. Muratcan Güler 2 sezon önce basketbolu bırakırken, Sinan Güler de Darüşşafaka Tekfen forması giyiyor. Ancak Güler Ailesi’nden yeni bir nesil daha geliyor. Muratcan Güler’in iki oğlu var ve Sinan Güler’in kızı da geçtiğimiz Ekim ayında dünyaya geldi. Kendisine torun sahibi olmanın nasıl bir duygu olduğunu sordum. Necati Ağabey’in konuşmasından o duyguyu yaşamadan anlayamayacağımı bir kez daha anladım. Bu duygunun muhteşemliğini anlatan Necati Ağabey, “Onları izliyor olmak harika bir şey. Muratcan da, ‘Baba 30 sene öncesini dışarıdan seyrediyorum’ diyor. 30 sene önce kardeşi ile yaşadıklarını şimdi iki oğlu arasında yaşananları dışarıdan seyrediyor. Onların hikayelerini duymak, dinlemek, şahit olmak muhteşem bir duygu. Allah’a çok şükür ki, inşallah daha güzel günlerini de görürüz.” diye konuştu.