Eczacıbaşı, Efes'e rol model oldu
Tamer Oyguç, "Aydın Örs, Efes için bir milattı. O zamanlarda takımda 10 oyuncuyduk ve 8'i Türk'tü. Dışarıdan bir tek ben transfer edildim, daha sonra da Murat Evliyaoğlu geldi. Geri kalanlar Efes'in kendi yetiştirdiği oyunculardı. Eczacıbaşı'ndan gelen kültür, Efes'e ilham verdi" diyor.
BERTAN ERMAN
Bildiğim dönemlerden öncekilere her zaman merakı olan ben, bu sefer 1996’da Koraç Kupası Şampiyonu Efes Pilsen’in, 1988’de en genç kadro ile Türkiye Basketbol Ligi’nde şampiyon olan Eczacıbaşı’nın kaptanı Tamer Oyguç ile bir araya geldik. Buluşacağımız yer için birçok adres değişikliği oldu; son olarak Kanyon AVM’de buluşma kararı çıktı. Yani geçen ay Necati Güler röportajının yapıldığı, eskiden Eczacıbaşı Spor Kulübü’nün bulunduğu yer...
SPOR YAPMAYI DÜŞÜNMÜYORDUM!
Kariyerine Eczacıbaşı’nda başlayan Tamer Ağabey ile buluştuğumuzda, dışarıda temiz hava alabileceğimiz ve mümkün mertebe sıcak olan bir yer olmasına dikkat ettim. Malum, şu sıralar hayatımızı ciddi anlamda etkileyen koronavirüs, bu süre zarfında Türkiye’ye yeni gelmiş ama ilk vaka açıklanmamıştı. Onun için ne tedbir alınıyorsa, insanlar uygulamaya çalışıyordu. Biz de buna uygun olarak, bir zamanlar Seattle Supersonics’in bir dönem sahibi olan o kahve markasının alt kattaki kafesinde oturduk. Bir zamanlar Supersonics vardı.
Keza Eczacıbaşı… Oradan girdik konuya, Tamer Oyguç, basketbola başlangıç hikâyesini ve o dönemleri şöyle anlattı: “Ben spor yapmayı çok fazla düşünmüyordum. Zorla basketbolcu olanlardan bir tanesiyim Türkiye’de. İlk olarak burada; Eczacıbaşı’nda başladım. Burası, fabrika olduğu dönemlerde çok özel bir yerdi. Bir mabet gibiydi. Türkiye’de, basketbola imzasını atan birçok insan burada yetişti. Bunların içinde Efe Ağabey (Efe Aydan), Necati Ağabey (Güler), Emir Turam… Say say bitmez. En son jenerasyonda ben vardım. Biz orada bir takımdan ziyade, ağabey, kardeş, dost, arkadaştık. O da bize başarıyı getirdi.
Saha içindeki antrenmandan çok, dışarıda daha fazla zaman geçiriyorduk. Bir özelliği daha vardı. Emir Turam, Melih Ağabey, (Erçin) gittikten sonra Engin Bayav ve Ufuk Pek kaldı. Onlar da gidince, 21 yaşında kaptan oldum. Larry Richard geldi. Orhun Ene, Rüçhan Tamsöz, Serdar Susmuş ve diğerleri de genç takımdan gelmişlerdi. Onlar 18-19 yaşındaydı. Bir tek Larry benimle yaşıttı. 2 sene üst üste şampiyon olduk."
PARASI OLANLAR SATIN ALMAYA BAŞLADI
Tamer Oyguç, daha sonra 1989’da, parası olan takımların Eczacıbaşı'nın yetiştirdiği oyuncuları nasıl aldığından bahsetti. Açıkçası, dinlediklerim bir drama filmi gibiydi... “Gelişen ekonomi, globalleşme derken, parası olanlar, oyuncuları satın almaya başladı. Yetiştiriciliğin artık çok fazla bir önemi kalmadı. Dolayısıyla, başta ben olmak üzere, herkese kancayı taktılar ve o takımı dağıttılar. Eczacıbaşı, ‘Ben bu insanları yetiştiriyorum. Oyuncuları yetiştiriyorum. Ben bunun cefasını çektim. Sefasını süremeden millet alacak’ dedi ve sonrasında çok fazla yatırım yapmadı. Ondan sonra basketbola küstü ve 1-2 sene içinde de kapandı. Ama Eczacıbaşı bizim için çok özel bir yerdi. Bir okuldu.
Şakir Eczacıbaşı çok özel bir insandı. Türkiye’nin en büyük şirketlerinden bir tanesinin başındakilerden olmasına rağmen, oyuncuların hepsiyle tek tek ilgilenen, bana oğlum diyen, benim de baba dediğim bir insandı. Şimdi baktığınız zaman, şirket sahiplerine o kadar yakınlaşamıyorsun.
Daha sonra Efes’e transfer oldum. Ama Kanyon’un önünden her geçtiğimde. Sırtımda çantayla buralarda yürüdüğümü düşündükçe, içim hâlâ burkuluyor.
GENÇLERLE DE ŞAMPİYON OLUNABİLİR
Konuşma ilerledikçe, ben de merak ettiğim bazı şeylerin cevabını alıyordum. Öğrendiğim her yeni bilgi, beni her zaman mutlu eder. Tamer Ağabey’e Efes’in başarısının altında Eczacıbaşı’nın yarattığı kültürün oluşturduğunu sorduğumda verdiği yanıt, düşündüğüm bazı şeyleri pekiştirmişti:
“Eczacıbaşı şunu gösterdi; gençleriyle şampiyon olabilir, lige imzasını atabilir, lige damga vurabilir. 1988’de play-off’a 6. olarak girmiştik ve şampiyon olmuştuk. 1989’da ise, yarı final serisinde Efes’i son saniyede attığım basketle elemiştik. İki yılda da, final serisinde Çukurova’yı eleyip şampiyon olmuştuk. Efes de bunu baz aldı. Ben Efes’e transfer olduğumda Aydan Siyavuş antrenördü. Aydan Ağabey ayrıldı; Halil Üner geldi. Ondan sonra Aydın Örs takımın başına geçti.
Örs, bana göre Efes için bir milattı. Maçlarda, röportajlarda hep bunu söylüyorum; biz o zamanlar 10 oyuncuyduk ve 8’i Türk'tü. Bir tek dışarıdan transfer bendim. Daha sonra Murat Evliyaoğlu geldi. Geri kalan oyuncular, Efes’in kendi yetiştirdiği oyunculardı. Bu kadro ile hem Türkiye’de hem de Avrupa’da üst seviyede, zirvede yer aldı. Dolayısıyla, Eczacıbaşı’ndan gelen kültür, ilerleyen süreçte parasıyla geçici takımları kurmuş Efes’e bir rol model oldu.
HÜZÜN DOLU MAÇ
Eczacıbaşı’nın ligde kazandığı sekizinci ve son şampiyonluğun hikâyesi de ayrı. Tamer Oyguç, Mersin’de oynanan 1989 final serisinin ikinci maçı öncesinde yaşananları da anlattı: “Şampiyonluktan bir önceki maçtı. O zaman Mersin’de, Edip Buran Spor Salonu’nun olduğu yerde eski salon vardı. Yanında da bir park vardı. Orada oturup birbirimizin omzuna yaslandık. Geçmiş günleri hatırlayınca hepimiz ağladık ve o şekilde maça çıktık ve kazandık.
Tabii ki, o sırada herkes gelecek sezon için başka takımlara transfer olmuştu ve parasını almıştı. Orhun Ene Paşabahçe’ye, Serdar Susmuş ve Larry Richard Fenerbahçe’ye, Yusuf Erboy Galatasaray’a gitmişti ama o süreçte şampiyonluğu aldık.
O KUPAYI ALSAYDIK KORAÇ GELİR MİYDİ?
1989 yılında Eczacıbaşı’ndan Efes’e geçen Tamer Oyguç ile lacivert beyazlıların 1990’larda, Avrupa’da elde ettikleri başarıları konuşmaya başladık. Kronolojik olarak gidince, ilk büyük başarı Saporta Kupası ikinciliği. 1993 yılında Aris’e kaybedilen bir final ve yaşanan olaylar...
Daha önce Petar Naumoski de bu karşılaşmayı dergimize anlatmıştı ve şu sözü aklımda kalmıştı; “Eğer o maçı kazansaydık, sahadan sağ çıkabilir miydik?” Tamer Ağabey’e Naumoski’nin bu açıklamasını sordum. Beklediğimden farklı bir cevap aldım:
"İlk defa bir Türk takımı böyle bir final oynadı. Enteresan bir maçtı. 50-48 gibi çok saçma sapan bir skorla bitti. Aris’te Galis, Giannakis gibi önemli oyuncular oynuyordu. Bize maçtan önce ne rüşvetler, ne teklifler geldi. Biz bunları asla kabul etmedik. Maçı kaybetmemize rağmen ağır bir hasar aldık orada. Neredeyse bir meydan muharebesine giriştik. Olayların patlak verdiği noktada bir Yunan taraftarı pantolonunu indirdi; Larry’ye kıçını gösterdi. Ondan sonra taraftarlardan biri, Larry’nin kafasına vurdu. Larry de cevap verdi ve ortalık karıştı.
Kazansaydık sağ çıkabilir miydik? Çıkardık yani. Biz sadece o kupayı alsaydık, o savaşa direkt girmeyecektik. Kaybetmenin verdiği bir hırsla da saldırdık biz de yapılanlara. Kazansaydık, nasıl olsa kupayı aldık diye hemen kaçabilirdik salondan. Şöyle bir şey var; o kupayı alsaydık, devamı gelir miydi; o her zaman kafamda bir soru işareti.
Eğer o kupayı alsaydık, Koraç Kupası gelir miydi? Ne olursa olsun, duygusal tatmin
yaşanacaktı. Bu başarıları belki elde ederdik; ama 'çok daha ileriye gidecek miydik?' diye düşünüyorum. Bugün Efes buradaysa, bu kupaları aldıysa, üstüne, geçen seneki başarıyı yakaladıysa, hep bu açlığın, bir şeyleri elde edememişliğinden kaynaklanıyor.
ZELJKO OBRADOVIC OLSAYDI…
Tamer Oyguç’un Eczacıbaşı ve Efes’teki başarıları sonrasında formasını giydiği en dikkat çeken takım, hiç şüphesiz 1999 yılındaki Fenerbahçe takımı. Zan Tabak, Zaza Enden, İbrahim Kutluay, kısa bir süre olsa da Mahmoud Abdul-Rauf…
Tamer Ağabey de o takımın bir parçasıydı. O takımın neden beklentilerin altında kaldığını da konuştuk. Aslında Tamer Ağabey’in Fenerbahçe hikâyesi, farklı bir hikâye... “Hakikaten Dream Team (Rüya Takım) olarak geçiyordu o Fenerbahçe. Benim de oraya gitme sebebim, askerlikle ilgili yaşadığım bir problemdi. 250 kez milli olmuş biri olmama rağmen tutuklanarak askere gittim. Üzerimde hâlâ yaradır. 35 yaş kanunu çıktı. Benim için çıkmıştı bu kanun ama faydalanamadım.
Üzerine askere gittim. 2 ay sonra deprem oldu. Bütün millet bedelliden yararlandı, ben 550 gün askerlik yaptım. Ülkeyi temsil etmiş bir insanı kelepçe ile askere göndermek hem basketbol hem de ülke adına üzücüydü. Sanki yüz kızartıcı bir şey yapmışım gibi...
Üzerinden 21 sene geçti. O dönem Efes’ten Beşiktaş’a geçmiştim. Beşiktaş’ta yarım sezon oynadım. O süreçte Ahmet Kandemir ile aramızda bir sorun oluşmuştu. Fenerbahçe’de de Levent Topsakal ile Halil Üner arasında bir sorun oluştu. Sonra biz takas olduk. Çok özel bir kadroydu. Abdoul-Rauf gitmişti; ama Zan Tabak, Gilmore, Marko Milic… O süreçte çok oynamalar oldu. Oyuncular geldi, gitti, değişti. Çok fazla değişiklik oldu. O yüzden çok fazla başarı gelmedi. Yarı finalde Tofaş’a elenmiştik.
1999’daki Fenerbahçe için en çok merak ettiğim ütopyayı da sormazsam olmazdı. O takımı Zeljko Obradovic çalıştırıyor olsaydı, ne olurdu? Bence Fenerbahçe, son 5-6 yılda elde ettiği başarıları o zaman yaşardı. Tamer Ağabey’in yanıtı ise şu şekilde: “O takımın başında şimdiki Zeljko Obradovic olsaydı, şampiyon olurduk. Aydın Örs ya da başkası da olsaydı olurdu. Avrupa basketboluyla ilgilenen bir yapıda olunsaydı, farklı olabilirdi. Avrupa’nın en iyi oyuncuları vardı o süreçte.
TİPLEME
- En beğendiğiniz oyuncu?
- Harun Erdenay
- En beğendiğiniz koçlar?
- Aydın Örs ve Mehmet Baturalp
- En iyi 5'iniz?
- Shane Larkin (Petar Naumoski), Harun Erdenay (Ufuk Sarıca), Volkan Aydın, Larry Richard, Jan Vesely
- En zorlu deplasman?
- Yunanistan
- Tek kelime ile basketbol:
- Hayatım