Bubble 5'lisi
Pandemi döneminde Orlando'da kendi ortamını yaratan NBA'in bu sıra dışı düzeninde öne çıkan 5 ismini masaya yatırdık. MVP Damian Lillard'ın başı çektiği dosyamızda Booker, Doncic, Warren ve Porter'ın üstün performanslarına gelin birlikte göz atalım...
ODAK
DAMIAN LILLARD
"Alkışlık liderliğiyle NBA Bubble’ın MVP’si ödülünü alan Lillard, her zamanki gibi kendini olaya fazlasıyla vermiş; fakat an itibarıyla şampiyonluğu gerçekten düşünmüyor, sadece o gün oynanacak maça ve tamamen galibiyete odaklanmış. Sekizinci sıradan play-off’a girip Lakers gibi bir devi elemek bir rüya olsa da o hâlâ kendi bildiğini okuyor. "
BARIŞ CEVAHİR
2019-20 NBA sezonu öncesinde Damian Lillard’ın şampiyonluğa oynayan ve kendini kanıtlayıp MVP dahi seçilebileceği bir takıma gitmesi gerektiği konuşulurken yıldız ismin aklında kendini kanıtlamak gibi bir düşünce yoktu. Bunu zaten yapmıştı. Sadece Trail Blazers ile birlikte kendi hedeflerini düşünen Lillard, uzun süreli kontratıyla birlikte basketbol oynayıp rakiplerini mağlup etmek istiyordu. Bu durum şimdi de böyle. Ancak Lillard gibi “patlayıcı” bir özelliğe sahip oyuncuysanız takım arkadaşlarınız ile uyum içinde olmanız da gerekebilir. Buna da büyük resmin ayrıntıları diyebiliriz.
Nitekim Bubble öncesinde play-off yapıp yapamayacağı tartışılan Trail Blazers, bu birlikteliği kampüste oldukça iyi yakaladı. Lillard’ın halihazırda iyi anlaştığı CJ McCollum’un yanı sıra salgın sonrası gösterdiği performansıyla dikkat çeken Gary Trent Jr., pota altında kısalarla etkili işler çıkaran Jusuf Nurkic ve geldiği günden bu yana ağır ağabeyliğini ortaya koyan Carmelo Anthony de Lillard’a güvenen isimlerin başında geldi.
Oyunun sıkıştığı anlarda koç Terry Stotts’ın da deyim yerindeyse kurtarıcısı olarak ortaya çıkan Lillard da bu ayrıntıları her ne kadar dikkate alsa da sezon boyunca her zaman büyük resme odaklandı. Büyük maçlarda logo atışlarını her geçen gün daha kusursuz bir hâle getirdi ve tamamen galibiyete inanmış şekilde ilerledi. Bubble’da oynanan Clippers maçında Pat Bev ve Morris ile yaşadıkları da bunu kanıtlar nitelikteydi.
Sosyal medyadan ve maç sonu basın toplantılarından trash talk’a girse de sonraki maçlarda patlayıcılığını bir kez daha ortaya koydu ve sıkışan takım arkadaşlarını maç sonlarında toparladı. Alkışlık liderliğiyle NBA Bubble’ın MVP’si ödülü de ona gitti.
Büyük resmin yine kıyıda köşede kalmış küçük parçası olarak play-off ve bu sene ilk kez karşılaştığımız play-in maçı Lillard’ın karşısına çıktı. Trail Blazers, Grizzlies’e karşı 1-0’lık avantajla girdiği play-in'de işi ilk maçta bitirmek isterken gözler yine Lillard’a çevrildi.
Pat Bev, Morris ve Paul George için “Onları zamanında evine göndermiştim” diyerek konuyu uzatmayan yıldız, genç ve dinamik kadrosuyla Grizzlies karşısında da bu mantalite ile sadece büyük resmi görüp, oyununa odaklandı ve takımını en zorlu kısma çıkardı: Lakers, Bron ile Davis’in arkadaşları.
Bu yazıyı sonlandırırken Trail Blazers’in 1-0 önde olduğu o ilk maçı aklıma getiriyorum ve Lillard yine kendini olaya vermiş; fakat an itibarıyla şampiyonluğu gerçekten düşünmüyor, sadece o gün oynanacak maça ve tamamen galibiyete odaklanmış. Sekizinci sıradan play-off’a girip Lakers gibi bir devi elemek bir rüya olsa da o hâlâ kendi bildiğini okuyor. Kendisinin söylediği “GOAT Spirit” şarkısında da dediği gibi: “Ben sadece büyük resme bakarım, küçük ya da minyatüre değil.”
AKINTIYA KARŞI
DEVIN BOOKER
“Vasat geçen sezonun kara bulutlarını Devin Booker önderliğinde dağıtan Phoenix Suns, 8-0'lık seriye karşın play-in'e kalmayı başaramadı. Namağlup seriye rağmen sezonu noktalayan Suns'ta, 23'lük yıldızın akıntıya karşı verdiği muhteşem mücadele ve ortaya koyduğu karakter hafızalara kazındı...”
OĞULCAN ÇOKSAYAR
Tüm spor organizasyonları gibi NBA'i de sekteye uğratan koronavirüs salgını, yeni bir formatın doğuşuna da sebep oldu. NBA, aylarca süren aranın peşinden yeni bir düzen ve formatla sahne aldı. NBA Bubble'a katılan takımların her biri, play-off potasındaki durumlarını belirlemek adına 8'er maç oynarken burada kritik nokta konferanslardaki son sıralar oldu.
Gruplardaki ihtimaller ve sıralamadaki yeri göz önüne alındığında Batı Konferansı temsilcilerinden Phoenix Suns'ın işi bir hayli zordu. Bu zorlu macerada 23'lük yıldızın bir şehri sırtlamasına canlı şahit olduk. O yıldız kim mi? Tabii ki Devin Booker...
Suns'ın NBA Bubble'da ilk rakibi Washington Wizards oldu. Booker, basketbolu ne denli özlediğini bu maçta tüm izleyenlere hissettirdi. Takımının parkeden 125-112 galip ayrıldığı maçta Wizards karşısında 35 dakika sahada kalan Booker, 27 sayı, 5 ribaund ve 4 asist ile Suns'ın 8maçlık Bubble galibiyet serisine ilk tuğlayı koydu.
8 maçlık serüvenin ikincisinde Suns'ın rakibi Dallas Mavericks oldu. Avrupalı yıldızları Luka Doncic ve Kristaps Porzingis ile defalarca galibiyet eşiğine gelen Mavericks'e Suns adına cevabı yine Booker verecekti.
Avrupalı dostu Ricky Rubio ile yakaladığı harmoniyi parkede ilmek ilmek işleyen Booker, mücadelede 30 sayı, 3 ribaund ve 4 asistle oynarken Phoenix sahadan 117-115 galip ayrıldı.
Suns adına maçın yıldızı belli olsa da 40 sayı 11 asistle mücadele eden Doncic gecenin yıldızı oldu. Serinin üçüncü kurbanı ise Kawhi Leonard ve Paul George gibi etkili silahlara sahip Los Angeles Clippers olacaktı. NBA Bubble'da en belirleyici performanslarından birini sahnelemeye hazırlanan Booker, Clippers'a adeta kâbus olacaktı. Baştan sona Kawhi-Booker çekişmesine sahne olan maçta kazananı son saniyeler belirledi.
Booker'ın 35 sayı 4 ribaund ve 8 asistle rakip savunmaya nefes aldırmadığı mücadeleyi Suns, 117-115 kazanarak play-off umutlarını yeşertti.
Indiana Pacers karşısında Deandre Ayton ile maçın kaderini belirleyen Devin Booker 20 sayı, 10 asistle mücadele ederek double-double'ın altına imzasını attı. 4. galibiyetini Pacers karşısında 114-99'la alan Suns, Devin Booker'ın bayrağı taşıdığı NBA Bubble'da 'durdurulamaz' imajı çiziyordu.
Suns, pandemi sonrasındaki 5. maçında Miami Heat ile kritik bir randevuya çıktı. Booker'ın yeniden 35 sayı bulduğu karşılaşmada Monty Willams'ın öğrencileri 119-112'lik skorla yeniden kazanan tarafta yer aldı.
Booker'ın skor yükünü çektiği, oyunu adeta bir maestro gibi yönlendirdiği ilk 5 maçta bileği bükülmeyen Suns, vasat geçen sezonda spotları üzerine çekmeyi başardı. Suns için sezonun noktalanmasına 3 maç kala rakip Oklahoma City Thunder'dı. Takımının 2 gün üst üste oynadığı maçlarda 35 sayıyı bularak eşsiz bir performansa imza atan Booker, Suns'ı Thunder önünde 128-101'lik skorla galibiyete kanatlandırdı.
NBA Bubble'ın 7. maçında Philadelphia 76'ers ile kozlarını paylaşan Suns, Clippers'ın ardından şampiyonluğun sürpriz favorilerinden 76'ers'ı da Booker önderliğinde sahadan süpürdü. Yıldız gardın 35 sayı, 9 ribaund ve 7 asist ile sahne aldığı karşılaşma Booker'ın, Orlando'daki 4. 35 sayılık performansı oldu. Parlayan yıldızı ile yoluna namağlup devam eden Suns, Dallas Mavericks'i Booker'ın 27 sayı, 7 ribaund ve 5 asistle oynadığı maçta 128-102 yenmeyi bilse de işler istediği gibi gitmedi.
Vasat geçen sezonun kara bulutlarını Devin Booker önderliğinde dağıtmayı başaran Phoenix Suns, 8-0'lık seriye rağmen play-in'e kalmayı başaramadı. Aranın ardından çıktığı 8 maçını da kazanarak sezonun 34. galibiyetine ulaşan Suns, Portland'ın Nets'i 1 sayı farkla devirmesinin ardından averaj farkıyla Memphis Grizzlies'in altında ligi 10. sırada tamamladı.
Namağlup serinin ardından sezonu noktalayan Phoenix'te, akılda kalan en belirgin hatıra Devin Booker'ın akıntıya karşı verdiği muhteşem mücadele ve ortaya koyduğu karakter oldu.
EFSANENİN DOĞUŞU
LUKA DONCIC
“Jason Kidd’ler, Magic Johnson’lar, Oscar Robertson’lar... Bunlar triple-double'ı en çok yapanlardı. Doncic, bunların hepsini geride bırakacak gibi gözüküyor. Mehmet Okur’un Detroit dönemimde hakikaten uluslararası oyunculara çok güvendiğini biliyorum. O yüzden, Doncic için bir efsanenin doğuşunu izliyoruz diyebilirim.”
MURAT MURATHANOĞLU
Doncic sadece pandemi döneminde değil, NBA’e gittiğinden beri, performansı, gerçekten çok iyiydi. Yani, size şöyle söyleyeyim; Sacramento’dan bahsedince, Vlade Divac’ın sonunu hazırlayan şey bu oldu. Draft’ta seçebilecek olmasına rağmen, Sloven Milli Takımı’ndaki başantrenörü Igor Kokoskov’u çok iyi tanımasına rağmen, Doncic’i es geçmesidir.
Phoenix’i anlayabiliriz; Ayton’ın Arizona Üniversitesi’nden mezun olması, eyalette bilet sattırır diye düşünüldü. Ama Sacramento’nun Doncic’i es geçmesini hiç anlamamıştım, bugün de anlayamıyorum. Sonuçta Divac’ın işine de mâl oldu.
Lakin Doncic’in ben bile bu kadar büyük oynayacağını düşünemiyordum. Tamam, büyük bir süperstar olabileceğini he düşünmüştüm; ama başlangıçta onu aşmış durumda. NBA’in yüzü olma yolunda. Önümüzdeki 10-12 ve hatta 15 yıl... Çok önemli ve ciddi adımlar atıyor. Bunlar hafife alınmamalı. Sadece pandemi dönemi ile ilgili bir şey değil…
Bir kere, çok rahatlıkla söyleyebilirim; oynamaktan zevk alıyor, oynatmaktan zevk alıyor, bir de basketbol oynayanlar eğleniyor. Bu da çok ama çok önemli. Bunu Magic Johsnon da başarabilmişti. Evet, perde arkasında herkese keyifli gelmiyordu; ama ekranda veya salonda izleyenler, “Yahu bunlar da amma eğleniyor” diye düşünüyordu. Şimdi benzer bir durum Doncic için de geçerli.
Tabii ki, bu kadar genç yaşta bu kadar önemli rekora ulaşmış olması da önemli. Şimdi Wilt Chamberlain zamanında bloklar tutulmuyordu. Ondan dolayı, istatistiklerde triple-double sayısı daha az olabilir. Ama Chamberlain’ın rakamlarına baktığınız zaman, hakikaten inanılmaz işler yapıyordu.
21 yaşındaki bir oyuncu için her triple-double rekoruna sahip Luka Doncic. Bu inanılmaz bir şey. Bu sezon da zaten triple-double lideri oldu. Jason Kidd’ler, Magic Johnson’lar, Oscar Robertson’lar… Bunlar tripledouble'ı en çok yapanlardı. Doncic, bunların hepsini geride bırakacak gibi gözüküyor.
Şimdi Luka Doncic bir kere tecrübesiz değil. Real Madrid’de NCAA’de birçok oyuncunun bulamayacağı tecrübeleri kazandı. Ama şu anda maç sonlarını, son dakikaları daha iyi oynaması gereken bir konuma girmesi gerekiyor. Şimdi bu, 21 yaşındaki birisi için çok büyük bir sorumluluk.
Bakınca, herkes o yaşta hata yapar diye düşünebilirsiniz ama Doncic şu anda başka bir boyutta ve Luka Donic’in o boyutta hata yapma kredisi çok daha azalıyor. Bugün Avrupalı NBA yıldızı denildiği zaman, herhalde akıllara ilk gelen isim Nowitzki’dir. Drazen Petrovic, trafik kazasında çok erken yaşta hayatını kaybetti. Arvydas Sabonis ABD’ye geç gitti. Pau Gasol’ün Nowitzki’den daha çok yüzüğü var; ama hiçbir zaman ondan daha iddialı, şampiyonluğa oynayan bir takımda birinci opsiyon olmadı.
Buna benzer şeyler Tony Parker için de geçerli. Şimdi Luka Doncic, Nowitzki’nin konumuna erken ulaşma şansını elde etti. İşin ilginç tarafı da, ikisi de Dallas’ta. Herhalde Dallas’ın uluslararası oyuncular için bir yeri var. Eskiden Utah Jazz, Jerry Sloan zamanında öyleydi.
Yani, Doncic çok çalışmaya devam edecek gibi gözüküyor. Çünkü beni en çok etkileyen şeylerden bir tanesi, takip edebildiğim kadarıyla, muhteşem bir çaylak sezonunun ardından daha iyi biri oldu. Onda biraz Kobe ve Jordan’ın mentalitesini gördüm. Bunu devam ettirmek istiyorsa, zaten bundan sonra hiçbir şekilde maddi sıkıntısı olmaz.
Eğlenmeye, gece hayatına çok da meraklı değil diye biliyorum. Bundan sonra onun yapabileceği şey, NBA’in en iyi Avrupalısı, en iyi uluslararası oyuncusu olmayı hedeflemek. Porzingis de sağlığına kavuştuktan sonra, acayip bir ikili oluşturmaya başladılar. İkisi de henüz çok genç. Dallas’ın da etraflarını doğru parçalarla tamamlayacağını düşünüyorum.
Çünkü Rick Carlise da en tecrübeli, en güvenilir koçlardan bir tanesi. Yıllardır da Dallas’ta. Mesela Carlies’ın, Mehmet Okur’un Detroit dönemimde hakikaten uluslararası oyunculara çok güvendiğini biliyorum. O yüzden, Doncic için bir efsanenin doğuşunu izliyoruz diyebilirim.
YERİNİ BULDU
T.J. WARREN
"Pacers’ın play-off’ta neler yapıp yapamayacağından ziyade şöyle bir gerçek var; Indianapolis ekibi, T.J. Warren ile Danny Granger ve Paul George’a ikame bir oyuncuyu kadrosuna kattı; bir aksilik olmazsa, bunun meyvesini 2020'li yıllarda sık sık alır."
BERTAN ERMAN
Reggie Miller’dan sonra Indiana Pacers’ta sivrilen belli başlı isimler oldu. Jermaine O’Neal, Danny Granger, Paul George, Roy Hibbert, Victor Oladipo vs. Ancak ya sakatlıklar ya da başka takımlara geçişler, Pacers’ın belli bir istikrarı yakalayamamasında önemli faktörler oldu; 2010’lu yılların başlarında Doğu Konferansı Finali’nde hep LeBron James, Dwyane Wade ve Chris Bosh ile fırtına gibi esen Miami Heat’in gölgesinde kaldı.
Genel anlamda bir play-off istikrarı olan Indianapolis ekibi, kolektif oyunlarla belli bir yere kadar geliyor, ama ötesini göremiyor. Eğer sizi tam anlamıyla sırtlayacak bir süperstar ve yardımcısı yoksa (bu Batman ve Robin ikilisi gibidir) büyük başarılara imza atmanız zordur.
1990’lı yıllarda, Reggie Miller’ın yanında bir Rik Smits, Antonio Davis; 2000’lerin ilk yıllarında da Jalen Rose, Jermaine O’Neal vardı. 2010’ların başında da rakibi üçlükleriyle boğan bir Danny Granger - Paul George ikilisi vardı; onlara George Hill, Roy Hibbert gibi görev adamları destek oluyordu. Pacers’ın bugüne kadar zorlanmasındaki en büyük nedenlerden biri de Victor Oladipo’nun yalnız kalmasıydı.
Açıkçası Myles Turner da, günümüzde pivotların eskisi kadar değerli olmamasıyla birlikte çok da akıllara gelmiyor bazı zamanlarda. Boyalı alanda önemli bir isim; ama bir Joel Embiid seviyesinde olamadığı aşikar.
Tam da bu noktada sezon öncesinde Phoenix Suns’tan transfer edilen T.J. Warren devreye girdi. Ciddi bir sakatlık sonrası, bu sezon ortasında geri dönebilen Victor Oladipo’nun da yokluğunda takımı pandemi öncesinde de sırtlayan isim Warren oldu. Genellikle 20 sayının üzerinde oynayan Warren, Indiana Pacers’ın Doğu’da kağıt üzerinde daha güçlü olacağı düşünülen takımların da (Brooklyn Nets, Philadelphia 76ers) üstünde olmasını sağlayan isimlerin başında geldi.
Verilen uzun aradan sonra da Pacers’ın Orlando’daki ilk ve en önemli sınavı, play-off’taki sıralama için Philadelphia 76ers’a karşıydı. Warren bu maçta saha içi 20 isabetli basket ve 9 üçlük ile kulüp rekorunu egale ederken, toplamda 53 sayıyla, Pacers’ta bir maçta en çok sayı atan üçüncü oyuncu oldu.
Indianapolis ekibi de, Sixers’ı 127-121 yenmeyi başardı. Daha sonra Warren’dan Washington Wizards’a karşı 34 sayı, 11 ribaund; Orlando Magic’e de 32 sayılık performanslar geldi. Warren’ın üst üste 3 kez 30 sayı barajını aşması, bir anda dikkatleri üzerine çekti.
Kolektif basketbolu her zaman sahaya yansıtan Indiana Pacers’ta gereken iki önemli unsur da T.J. Warren sayesinde tamamlanmış oldu. Sarı lacivertlileri yeniden umutlandıran bir süperstar ikilisinin doğuşunu gördük; Oladipo-Warren. Bunun yanı sıra Domantas Sabonis, Malcolm Brogdon, Justin Holiday, T.J. McConnell gibi görev adamları da eklenince, 8 maç sonunda Doğu’da 4. olan ve karşılaştırıldığında, oyuncu bakımından bir tık daha tecrübesiz Miami Heat ile eşleşen Indiana Pacers’ı gördük.
Orlando Bubble’da da görev aldığı 6 maçta 31 sayı ve 6,3 ribaund ortalamalarını tutturan T.J. Warren da, bu süreçte oynanan sıralama maçlarında En İyi 5’e seçildi. Pacers’ın play-off’ta neler yapıp yapamayacağını hep birlikte göreceğiz. Ancak şurası bir gerçek; Indianapolis ekibi, T.J. Warren ile Danny Granger ve Paul George’a ikame bir oyuncuyu kadrosuna kattı; bir aksilik olmazsa, bunun meyvesini 2020’li yıllarda sık sık alır.
PATLAYICI GÜÇ
MICHAEL PORTER JR.
“NBA’in normal sezonuna son iki yılda damga vuran Denver Nuggets’da sakatlığı sebebiyle ancak bu sezon ‘çaylak’ sıfatıyla parkelere giriş yapan Michael Porter, özellikle pandemi sonrasındaki kısa dönemde adından sıklıkla söz ettirdi.”
SERDAR SÖZKESEN
Tam adıyla Michael Lamar Porter, 2018’de Denver Nuggets’ın 14’üncü sıradan seçtiği bir oyuncu olarak NBA kariyerine başlayacaktı ki, sırtındaki sakatlık onun için bir sezonun adeta ‘çöp’ olması anlamına gelecekti. Denver bu noktada bu riski kabul etti ve oyuncuyla sözleşme imzaladı. Bu sürede Porter, sırtından iki ameliyat birden geçirdi.
2019-2020 sezonu onun için artık ‘çaylak sezonu’ olacaktı. Sakatlık sonrası doğal olarak sezona bençte başladı. Sırasının bir gün geleceğini biliyor ve pusuda bekliyordu. 31 Ekim’de ilk maçına çıkarken, kenardan gelerek 15 sayı ile koçu Mike Malone’dan ‘geçer not’ alıyordu. Takımı Denver zaten oldukça kaliteli isimlerden oluşuyordu ve o da kenardan gelmesine rağmen takımına sürekli pozitif katkılar veriyordu.
Pandemi dönemine kadar sadece bir kez ilk 5 başlasa da, tam 15 kez sayı anlamında çift haneli rakamlara ulaşınca, kendisinden beklentileri yükseltmeye başladı. Pandemi döneminde kendini çok iyi bir şekilde geliştiren Michael Porter, sonunda ilk 5’e girmeyi başardı. Bu şansı çok iyi değerlendirmesi şarttı. Takımı, batıda iki Los Angeles ekibinden sonra geliyordu ve oldukça başarılıydı. Porter da Denver’ı daha yukarılara çıkarmanın peşindeydi.
Yaklaşık 5 aylık aranın ardından NBA tekrar start alınca Porter’ın da şovu işte tam o anda başladı. Ağustos ayı ile beraber pandemi döneminde takımının oynadığı 8 maçın 7’sinde ilk 5 başlayan çaylak oyuncu, formanın hakkını verdi ve 22 sayı ortalama ile oynayarak izleyenleri kendisine hayran bıraktı.
Söz konusu 7 maçın 6’sında boyalı alanda Paul Millsap ve Nikola Jokic gibi iki tecrübeli isimle olan uyumlulukları ile takımda fark yaratan Michael Porter, 8.5 ribaund ortalaması ile iyi bir ivme yakaladı.
Thunder, Spurs, Blazers ve Jazz gibi Batı'nın sert takımları karşısında sayı ve ribaund anlamında double-double yaptı. Bu dört maçta ortalama 40 dakikanın üzerinde parkede kaldı. Her ne kadar Denver Nuggets, pandemi sonrasında oynadığı 8 maçın sadece 3’ünü kazansa da, takımın Batı Konferansı’ndaki 3’üncülüğü zaten değişmeyecekti. Yine de Porter, normal sezonun sonunda yaptığı çıkışla deneyimli koç Mike Malone’un gözüne girdi ve ilk play-off eşleşmesi olan Utah Jazz serisine de yine ilk 5’te başlamayı bildi.
Denver Nuggets, koç Malone ile beraber son 2 yılı batıda ilk 3’te tamamlamayı başardı. Geçen sene Golden State Warriors’un hemen ardında ikinci, bu yıl ise üçüncü sırada yer aldılar; ama hemen hemen her takımın eşleşmek istemediği bir takım hâline gelerek, her kesimin beğenisini kazandılar.
NBA kariyerine, çoğu çaylak gibi erken başlayamasa da Michael Porter’ın potansiyeli ve rekabet gücü yüksek profilli oyun karakteri ile Denver ve NBA tarihine katacakları için önünde daha birçok temiz sayfa görünüyor.
Nikola Jokic gibi hem asist yapan hem de yaptıkları ile örnek bir model, her daim tecrübesi ile parmakla gösterilen Paul Millsap ve Jamal Murray gibi enerjik bir oyun kurucunun olduğu bir takımda Michael Porter’ın yapacaklarının sınırı da yok gibi.