Batı Cephesi

NBA'de bu sezon Batı Konferansı, Doğu'ya göre çok daha büyük çekişmeye sahne oldu. Lebron'un sakatlığının da etkilediği Los Angeles Lakers'ın dahi kendini 7. sırada atabildiği NBA Batı Konferansı'ında normal sezonu 5 içerisinde bitiren Utah Jazz, Phoenix Suns, Los Angeles Clippers ve Dallas Mavericks'in şampiyonluk şansını masaya yatırdık.

DAHA GÜÇLÜ
UTAH JAZZ

 
"Bu yıl NBA’in normal sezonda en fazla galibiyet alan takımı Utah Jazz, her ne kadar formda olsa da play-off’larda geçmişten gelen kötü izleri yok etmeleri yine çok kolay görünmüyor."
 
SERDAR SÖZKESEN

 
Utah Jazz; Donovan Mitchell ve Mike Conley gibi iki önemli oyun kurucusunun sakatlıklar sebebiyle yaklaşık 20’şer maç kaçırmasına rağmen, sezon boyunca istikrarı ile göz doldurdu. Los Angeles’ın iki zorlu takımının yanı sıra Denver, Suns, Mavericks ve Blazers gibi güçlü rakiplerinin olduğu Batı Konferansı’nı lider bitirerek ne kadar büyük potansiyelde olduğunu gösterdi. 
 
Donovan Mitchell – Rudy Gobert – Mike Conley – Bojan Bogdanovic ve Royce O’Neale beşlisi ile iskelet kadroyu oluşturan Utah Jazz, normal sezonun en iyi altıncı adamı seçilen Jordan Clarkson'la muazzam işlere imza attı. 
 
28 yaşındaki Clarkson, son dört yılını benç oyuncusu olarak geçirse de kariyerinin en iyi sezonunda 18.4 sayı ortalaması tutturarak takımının zirvede kalmasındaki en büyük emekçilerden biri oldu.
 
Clarkson’a ayrı bir parantez açmak lazım, çünkü çıktığı 68 maçın sadece 4’ünde tek haneli sayı üretti ve Donovan Mitchell’den sonra takımda en fazla skora katkı veren ikinci oyuncu oldu. Bençten gelen bir diğer ‘yaşlı kurt’ Joe Ingles ise 12.1 sayı ortalaması ile takıma maksimum verim sağladı.
 
1994 - 1998 yılları arasında Karl Malone ve John Stockton’lı efsane kadrosu ile muazzam bir takım hüviyetine sahip olan takımdan, nerdeyse çeyrek asır sonra normal sezonu en iyi yüzde ile bitirdiler. Bu yıl 52-20’lik galibiyet karnesiyle yüzde 72’lik bir başarı oranına sahip olan Utah Jazz, 96-97 sezonunda 64-18 ile yüzde 78’lere kadar çıkmıştı. 97-98 sezonunu da 62-20 ile (%75) tamamlayan Jazz, üst üste iki yıl Michael Jordan’a finallerde ‘dur’ diyememişti.
 
Yedi yıldır Quin Snyder’in çalıştırdığı takım, 2017 ve 2018’de Konferans Yarı Finali oynasa da bu eşleşmelerde sadece bir galibiyet alabilmişti. Böylesine iyi oynadıkları bu sezon sonunda ‘O sene, bu sene mi?’ diye yine çok söyleniyor; ama takımın mevcut durumdaki kötü play-off psikolojisinin buna nasıl cevap vereceği de tam bir muamma. 
 
Kaldı ki son iki yılda play-off ilk turundan ötesini de göremediler. Her şeye rağmen, NBA’in en iyi pota altı savunucularından Rudy Gobert (13.5 ribaund, 2.7 blok), en iyi oyun kurucu ikilisi kategorisinde ilk akla gelen isimlerden Donovan Mitchell - Mike Conley ile beraber ne kadar tehditkâr bir takım oldukları da malum.
 
NBA’de normal sezonda en fazla üçlük isabeti olan oyuncular kategorisinde ilk 13 sırada Utah’tan tam 4 oyuncu var ki, bu dahi ne kadar hücumcu bir ekip olduklarını gösteriyor. 
 
Batı’da en fazla sayı atan takım olan Utah Jazz, maç başı 116 sayı bularak modern basketbolda izleyicilerin de gözünü doyuracak cinsten bir oyun oynuyor. Onları toplam sayı anlamında sadece Doğu’dan Brooklyn Nets, Milwaukee Bucks ve Washington Wizards (16 sayı ile) geçebildi.
 
NBA’in en gezgin oyuncularından olan ve Utah ile beraber yedinci farklı takımında parkelere çıkan Ersan İlyasova ise sezonun ikinci yarısında dahil olduğu takımında sadece bir kez ilk 5 başladı. Söz konusu maçta Lakers karşısında 20 sayı bulan 33 yaşındaki Ersan, sezonun en yüksek rakamına ulaştı.
 
Bu yıl play-off’ta işleri her zamankinden zor olacak, çünkü tüm rakipleri geçmiş yıllara oranla daha güçlü ve en ufak hatanızda bir bakmışsınız, 4-0 ile süpürülmüşsünüz bile.
 

 
SİNYALDEN EYLEME
PHOENIX SUNS

 
“10 yıldır en iyiler arasında olmaya hasret kalan Phoenix Suns, Devin Booker gibi bir yıldızın yanına Chris Paul gibi bir tecrübenin yanına gelmesiyle tekrardan üst sıralara çıktı. Ancak şunu da söylemek lazım; Suns için perşembenin geleceği çarşambadan belliydi.”
 
ONUR YENİGÜN
 
Hatırlayalım; 1990’ların başlarında Charles Barkley önderliğinde, Batı’nın zirvesini zorlayan, 1993’te final gören bir Phoenix Suns vardı. 2000’lerin ikinci yarısında da D’Antoni sisteminin Amar’e Stoudemire-Steve Nash ikilisiyle ortalığı kasıp kavuran; fakat Lakers ve Spurs’ten dolayı bahtsız bir Suns görmüştük. 
 
Son olarak 2010 yılında Lakers engelinin aşılamadığı bir konferans finali. Akabinde Stoudemire New York’a gitti ve o günden bu yana diplerde olan bir Phoenix… Hasret büyüktü; ama umutları yeşerten bir Devin Booker vardı. 
 
Geçen sezonu hatırlayın; bu Booker, Orlando'daki bubble’da Suns’ın tüm maçlarını kazanmasını sağlamıştı. Fakat Portland’ın galibiyeti sonrasında play-In’e kalamamışlardı. Suns'ı izlediğinizde Booker’ın tek başına yeterli olmadığını ve yanına bir 'ikinci süperstar'a gerek olduğunu görüyordunuz.
 
İşte bu noktada Phoenix, yeni sezon öncesinde Devin Booker’ın yanına Chris Paul (CP-3) gibi bir tecrübeli oyun kurucuyu getirdi. Kulağa hoş geliyor değil mi? Tecrübeli bir oyun kurucu ve skorer, şutör bir gard. Tam da bugünler için biçilmiş bir kaftan. 
 
Zaten Suns, Steve Nash sonrasından bu zamana kadar topa iyi yön veren bir oyun kurucu görmedi. CP-3 tam da nokta atışı olmuş bu takıma. Paul’ün saha görüşü, asistleri, Arizona ekibinin şut opsiyonlarını önceki yıllara göre daha da arttırmış; 113.6’dan 115.3’e yükselmiş vaziyette. 
 
Burada dikkat çeken nokta şu; son 30 yılın en yüksek sayı ortalamasına ulaşan bir Phoenix Suns’tan bahsediyoruz. 31 sene önce Konferans Finali’ni Portland’a kaptıran Suns’ın maç başı sayı ortalaması 114.9 sayı. 1990-1991 sezonunda 114 sayı ortalaması var. 
 
Bu takım 30 sene sonra ortalama 114 sayı barajını aşmış vaziyette. Tabii ki, o günlerden bugünlere birçok farklı Phoenix Suns takımı gördük; ama burada şunun vurgusunu yapıyorum; Chris Paul, kariyeri boyunca, ona imkan verdiğinizde sahanın her alanını hücumda nakış gibi işler. 
 
Savunmada top çalmaları da cabası. 70 maçta 16.4 sayı ortalaması ile bu alanda takımının ikinci sırasında olan CP-3, ortalama 8.9 asistle de takımının bu alanda lideri. Bir de 1.4 top çalma ortalaması var. Hem rakamlara, hem de oynanan oyuna dikkatlice baktığınızda, Chris Paul’ün, Devin Booker’ın yükünü nasıl hafiflettiğini ve Phoenix Suns’ın nasıl nefes aldığını görüyorsunuz. 
 
Paul-Booker ikilisinin oluşturulmasının meyvesini de, normal sezonda Batı Konferansı ikincisi olarak aldığını görüyoruz. Sadece Devin Booker ve Chris Paul ile mi Suns bu noktalara geldi? Tabii ki hayır. Bu ikilinin yanında Mikal Bridges de önemli katkılar veriyor ve takımı sırtlıyor. 
 
Ama size Deandre Ayton’dan bahsetmek istiyorum. 2018 NBA Draftı’nın ilk sıra seçimi olan Ayton, fiziği ve pota altındaki post oyunları ile rakipleri zora sokmayı başarıyor. Deandre Ayton, kendisine gelen ikili ve hatta bazen üçlü sıkıştırmalar karşısında boşta kalan oyuncuyu iyi bir şekilde görüp ona servisini yapıyor. 
 
Topu iyi takip eden ve her geçen gün bitiriciliğini kuvvetlendiren bu genç isim, Paul ve Booker’ın yanına eklenince, Arizona ekibinin büyük üçlüsü oluşuyor.
 
Hani 'Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur' deriz biz. Phoenix Suns için tam da bu tabir uygun oluyor. Orlando'daki bubble’da gelecek sezon play-off yapacaklarının sinyallerini vermişlerdi. Ama işin içine Chris Paul gibi bir tecrübe de eklenince, takım beklentilerin de üzerine çıkmayı başardı.
 

 
BEKLENMEDİK 
DENVER NUGGETS 

 
“Geçen sezon kimse Nuggets’ın Batı Konferansı Finali’ne çıkacağını tahmin etmiyordu. Önce çok zorlu bir Dallas serisini geride bırakmış ve daha sonra da favori gösterilen Clippers’ı geçmişlerdi. Lakers’a da zor anlar yaşatmışlardı. Şimdi Nuggets’ın işi daha mı kolay yoksa daha mı zor, kestirilecek gibi değil; ama her an her şeyi yapabilecek bir potansiyel ortada…”
 
BERTAN ERMAN
 
Şimdi bir anket yapmaya kalksanız ve geçen sezon ile ilgili, “Denver Nuggets’ın NBA’de Batı Konferansı Finali’ne kalacağını tahmin ediyor muydunuz?” diye sorsanız, katılımcıların yüzde 90’ı, “Hadi canım sen de” derdi. Özellikle Jamal Murray ve Nikola Jokic ile seviyesini yükselten Denver Nuggets, bu sezon için üstlerde olmak zorunluluğunu buram buram hissediyor. 
 
Öyle sürpriz işler yaparsanız ve potansiyelinizi ortaya koyarsanız, ertesi sezon sizi daha büyük sorumluluklar bekler.
Denver Nuggets bu sorumluluğun üstesinden geldi. Sezon başında dinamik ikilisi Jamal Murray ve Nikola Jokic, takımı sırtlamaya başlamıştı. Olumlu sonuçlar geliyor, Lakers ve Clippers gibi iddialı takımlara karşı sıralamada önde olması vs. 
 
Fakat her şey güzel giderken, Nuggets için hiç hoş olmayan bir durum, Golden State Warriors deplasmanında yaşandı. O da Jamal Murray’in maçın bitimine 50 saniye kala çapraz bağından yaşadığı sakatlıktı. Neticesinde sezonu kapattı. 
 
Bu sezon süre aldığı 48 maçta 21.2 sayı, 4 ribaund ve 4.8 asist ortalamalarıyla oynayan Murray, Nikola Jokic’ten sonra takımın en skorer ismiydi. Onun yokluğu, Colorado için büyük bir sorundu. 
 
Ancak Nuggets’a öyle bir isim geldi ki, onlar yeni gördü; ama biz bu kişinin neler yaptığını ve yapabileceğini Avrupa’da; EuroLeague’de gördük. Yeni bir jenerasyon yakalayan Arjantin’in gururu Facundo Campazzo, sezona Real Madrid’de başlamıştı ve onun sayesinde Real, EuroLeague’de ilk 3 sıra içindeydi. Campazzo’nun gidişi Real Madrid’i kötü etkiledi ve 6. sıradan play-off yapan İspanyollar, temsilcimiz Anadolu Efes’e elendi.
 
Campazzo’nun Real’den ayrılması, Efes kadar Nuggets’a da yaradı. Facu’nun Magic Johnson gibi asistleri, oyuna yön vermesi gibi özellikleri... Bunlar Denver’ı ayakta tutan ve Jamal Murray’in açığını kapatan önemli faktörlerdi. 
 
Tabii ki, bununla birlikte Campazzo gibi Nuggets’a sonradan dahil olan Orlando Magic’in eski atletik yıldızı Aaron Gordon ve eski takımına geri dönen JaVale McGee de, yükü ağırlaşan Jokic’e nefes aldıracak isimler oldu.
 
Ancak Nikola Jokic’e ayrı bir parantez açmak lazım. Joker’in ergenlik dönemindeki kilolu fotoğraflarını görmüşsünüzdür; görmediyseniz internetteki arama motorlarından bulabilirsiniz. 
 
Yani, buna değinmemin sebebi, geçen sezon bubble öncesi yine yeteri atletizme sahip olmadığını söylemek içindi. Orlando'daki bubble öncesi Covid-19’a yakalandı, hastalığı atlattıktan sonra yaptığı antrenmanlarla kilo verdi ve belli bir noktaya geldi. 
 
Tabii ki, yenilenen Jokic’in etkisi bu sezon daha iyi anlaşıldı. Normal sezonda 16 triple double, saha içi liderlik ve yeni nesil pivot fundamental özellikleri, Nuggets’ın bu seviyeye çıkmasında en önemli faktördü diyebiliriz. 
 
Sonuç olarak Colorado ekibi, Batı Konferansı’nı 3. sırada tamamladı. Denver Nuggets, bu zamana kadar David Thompson, Alex English, Dikembe Mutombo, Mahmoud Abdul-Rauf, Carmelo Anthony, Chauncey Billups gibi efsanelere sahip oldu. 
 
Ancak kulüp tarihinin en iyi deplasman galibiyet yüzdesini alan (%61.1) bu takımın 3. sıradan play-off’a girdiğini düşünürsek, gelecek yıllar için de asla hafife alınmaması gerektiğini görüyoruz. Bu takım her an her şeyi yapabilir.


 
ŞAPKADAKİ TAVŞAN
LOS ANGELES CLIPPERS

 
"Geçtiğimiz yıl şampiyonluğun favorisi olan Los Angeles Clippers, pandemi etkisiyle hedefinin uzağında kalsa da çok daha güçlü bir kadro ile sahalara döndü. Bu defa play-off kâbusunu aşmak isteyen koç Lue; Batum, Kennard, Ibaka gibi görev adamlarına sahip olsa da şapkadan çıkaracağı bir garda ihtiyaç duyuyor..."
 
OĞULCAN ÇOKSAYAR
 
Pandeminin gölgesinde geçen 2019-2020 sezonunda Kawhi Leonard, Paul George ve Montrezl Harrell üçlüsüyle parkede hakimiyet kuran Clippers, bubble'da istenilen zaferin uzağında kalarak uzun yıllardır hayalleri süsleyen 'Clippers Devri'ni 2020-2021 sezonuna ertelemek zorunda kalmıştı.
 
Sezon başında Tyronn Lue, asistan koçluk görevinden başantrenörlüğe getirilirken 'Melekler Şehri'nin gölgede kalan takımı Clippers'ta, kabuk değişimi başlamıştı. Serbest oyuncu piyasasının en gözde isimlerinden Serge Ibaka'nın kadroya dahil edilişi Montrezl Harrell'ın boşluğunu doldursa da kafalardaki tek soru işareti oyun kurucuların nasıl işleyeceği oluyordu.
 
Los Angeles Clippers, yaptığı hamleler doğrultusunda Beverley, Paul George, Kawhi Leonard, Marcus Morris ve Serge Ibaka ile savunma açısından harika bir 5'e sahip takım görüntüsüne kavuşsa da bir türlü beklenen patlamayı yapamadı.
 
İpleri Doc Rivers'tan alan Tyronn Lue, kadro yapısına gözle görülür bir dokunuş yapsa da Clippers'ta oyuncu bazlı sistemin dışına fazla çıkılamadı. Bir önceki sene şampiyonluğun bir numaralı favorisi olarak gösterilen kadronun daha da güçlendirilmesine rağmen Los Angeles Clippers, üzerindeki pası atmakta oldukça zorlanan bir görüntü çizdi. 
 
Zaman zaman eldeki potansiyeli parkeye yansıtsa da takım olmakta zorluk yaşamanın acısını play-off'lar yaklaşırken daha net hissettikleri aşikar. Clippers, sezon başında 'eksik' pozisyonları iyi takviyelerle güçlendirip, her pozisyonda silahı olan çok güçlü bir takıma dönüşse de arzulanan kimya kalıcılığını koruyamadı.
 
Sezon başında yıldız isimleri Kawhi Leonard ve Paul George'un istikrarsız performanslarının etkisiyle sorunlu bir açılış yapan Los Angeles Clippers, erken havlu atmanın eşiğine geldi. Tüm bu olumsuzlukların yanında iki yıldızından da salgın nedeniyle yararlanamayacağı haberi koç Lue'yi derin bir çıkmazın içine attı. 
 
Ancak zorunluluktan da olsa bireysel oyun tarzının dışına çıkan Los Angeles Clippers, kendini bir anda deplasmanda yakalanan galibiyet serisinin ortasında buldu. Tüm olumsuzlukların arasında gelen seri galibiyetler uyuyan devi uyandırdı.   
Normal sezonun son haftalarında hücumları inanılmaz düzeyde akıcılaştı, geniş rotasyonun meyvelerini toplayan bir takım görüntüsü ortaya çıktı. 
 
Play-off'larda LA Lakers ile karşılaşmamak adına sıralama belirleyici maçlarda mağlubiyeti göz önüne alan bir Clippers izlemek ise 'basketbolseverleri bir parça üzdü' demek yerinde olacaktır. Özellikle son 24 maçının 23’ünü kaybetmiş OKC karşısında G-League kıvamlı bir kadro ile sahaya çıkılması Lakers korkusu olarak algılandı.
 
Tüm bu teknik plan kargaşasını bir kenara bırakacak olursak; Los Angeles Clippers için kırılma eşiği yine play-off'lar olacak. Tyronn Lue'nun önderliğindeki takımın şampiyonluk yolundaki kaderi yeniden Paul George'un ellerine bırakılırsa, geçen sezonun tekrarı yaşanabilir. 
 
Ancak Clippers, sezon başından bu yana aradığı saha içindeki kumandanını bulabilirse bu defa senaryo bambaşka bir sonla bitebilir. Play-off'larda yalnızca Kawhi Leonard ve Paul George opsiyonuna takılı kalırlarsa 'yüzük' yalnızca bir hayal olarak kalmaya devam eder. 
 
Nicolas Batum, Luke Kennard, Serge Ibaka gibi parke içindeki rolünü muhteşem üstlenen isimlere bir de etkili bir oyun yönlendirici eklenirse zaferin kokusu 'Melekler Şehri'ni saracaktır. Kısacası koç Lue'nun şapkadan çıkaracağı tavşan sezonun kaderini belirleyecek. 
 
Clippers'ın zayıf yönü ise yine Beverley ve Reggie olarak ön plana çıksa da Ibaka, Zubac ve Batum'un verdiği katkı oranı play-off'ların kapısını ardına kadar açan unsur oldu. Yıllardır arzulanan şampiyonluk içinse oyunun her iki yönünü üst düzey oynayabilen bir gard takviyesi gerektiği de su götürmez bir gerçek.
 

 
DONCIC'İ VAR...
DALLAS MAVERICKS

 
"Luka Doncic ve arkadaşları bu sezon play-off'larda yine sonuna kadar şartları zorlayacaklardır; ancak savunmayı geliştirmeden veya hücumu kusursuz hale getirmeden Luka’ya hak ettiği yüzüğü kazandırmaları kolay değil."
 
LEVENT LEVENTCİ
 
NBA’in en önemli 5-6 oyuncusundan biri olan Luka Doncic’e sahip Dallas Mavericks, yine ortalama üzeri bir normal sezonu geride bıraktı. Doncic’e sahipler; ancak 'ufukta şampiyonluk gözüküyor mu?' sorusuna net bir cevap vermek çok zor…
 
Geçen sezon Sloven yıldız Doncic önderliğinde bubble’da ilk turda Clippers’a diş geçirmeyi ve elenmesine rağmen herkesin takdirini kazanmayı başaran Texas ekibi, Doncic/Porzingis etrafında daha savunmacı bir kadro kurmayı amaçlamış ve yaz transfer dönemini bu doğrultuda adımlar atarak geçirmişti. Seth Curry yerine kadroya dahil edilen Josh Richardson, bunun en büyük göstergesiydi.
 
Doncic’in tatilden fazla kilolarla dönmesi ve Letonyalı yıldız Porzingis’in sakatlığı, Mavericks’in sezona 6 maçta 4 mağlubiyetle girmesine sebep oldu. Luka’nın forma girmesi ve Porzingis’in dönüşüyle birlikte biraz düzelen Mavericks, çok iyi gözükmemesine rağmen dengeli sonuçlar almaya başladı.
 
Ancak 23 Ocak 2021 - 1 Şubat 2021 arasında arka arkaya alınan altı mağlubiyet, Dallas üzerindeki soru işaretlerinin artmasına sebep oldu. Aslında yaz aylarında planlanan savunma odaklı olumlu gelişimin parkeye yansıdığını söylemek zordu. Bunun yanı sıra Seth Curry’nin ayrılığı sonrası işin hücum tarafında Rick Carlisle’ın öğrencilerinin bir adım geri attığı anlaşılıyordu.
 
Bu şok mağlubiyetlerden sonra sazı tamamen eline alan Sloven yıldız Luka Doncic, başta Porzingis olmak üzere tüm takım arkadaşlarının performanslarını arttırarak Dallas’ı yukarı taşımaya başardı.
 
Sezon ortasında bazı ufak eklemeler yaptılar. Fakat takıma katılan Redick, Melli gibi oyuncuların yan rollerden öteye gidemeyeceğini kestirmek zor değildi.
 
Doncic’in liderliği, Porzingis’in skorerliği, mikro konularda NBA’in en iyi koçu olarak kabul edilebilecek Rick Carlisle’ın Jalen Brunson-Finney Smith-Maxi Kleber gibi oyunculardan aldığı katkı, Mavericks’in sezonu 42 galibiyet 30 mağlubiyet alarak Batı Konferansı beşincisi olarak bitirmesini sağladı.
 
Play-off'larda ilk turdaki rakip, geçen sezon zorladıkları ama yıkamadıkları Clippers oldu. Aslında işin özüne bakacak olursak, Doncic’in mevcut durumunun biraz LeBron James’in ilk Cleveland dönemine benzediğini iddia etmek mümkün. 
 
Doncic de LeBron gibi point forvet olarak nitelendirebileceğimiz, hem fiziksel avantajları hem skorerlikleri hem de müthiş oyun görüşleri sayesinde hücumda beyin görevi üstlenen bir oyuncu. Bu tarzda oyunculara sahip olmak büyük bir fırsat; ancak şampiyonluğa ulaşmak için etraflarını çok iyi dizmeniz gerekiyor.
 
Dallas’a gelecek olursak, Doncic/Porzingis ikilisinin yanına üçüncü bir top yönlendirebilen bir yıldız kısa eklemeleri veya Doncic’in daha rahat ikili oyun oynayabileceği, içeri iyi saplanan ve pota altında bekçilik yapabilecek fizikli bir uzun eklemeleri elzem şampiyonluk için. 
 
Doncic/Porzingis ikilisinin birbirini çok iyi tamamladığını iddia etmek zor; ancak LeBron/Love/Kyrie örneğinde olduğu gibi Tim Hardaway Jr. yerine kadroya eklenebilecek üst düzey bir kısa, Dallas’ı şampiyonluk favorisi yapar.
 
Gelişmiş istatistikler bazında geçen sezon NBA’in en verimli hücum takımı olan ve 100 pozisyon başına 115.2 sayı atan Mavericks, bu sezon 100 pozisyon başına ürettiği 114.6 sayıyla NBA’in en verimli 8. hücumu. 
 
İşin savunma yönünde ise geçen sezona göre hiçbir gelişme kaydedemediler. Doncic-Porzingis ikilisi ve Carlisle’ın rol oyuncularını kullanış biçimiyle Mavericks, her zaman NBA’in en iyi 7-8 takımından biri olacak potansiyele sahip. 
 
Bu sezon play-off'larda yine sonuna kadar şartları zorlayacaklardır; ancak savunmayı geliştirmeden veya hücumu kusursuz hale getirmeden Luka’ya hak ettiği yüzüğü kazandırmaları kolay değil. Mark Cuban’ı her zamankinden daha hareketli görebiliriz...

nba batıkonferansı lebron lakers utahjazz phoenixsuns losangelesclippers dallasmavericks