Anneler...

Anneler Günü röportajlarında her zaman başarı sahibiyle konuşan ben, bu sefer başarının arkasındaki kadınlara söz verdim. Ortaya da 4 keyifli ve sohbet çıktı...

Altyapı milli takımlarında ve Türkiye Basketbol Ligi'ndeki yüksek performansıyla Yiğit Baran Sarıkaya, yine TBL'nin en tecrübeli oyuncularından Umut Geçen, yöneticilik kariyerinde oldukça başarılı işlere imza atan Önder Külçebaş ve Türk basketbolunun sembol isimlerinden Ender Arslan'nın hayatlarındaki en önemli kadınlara gittik ve onlarla keyifli söyleşiler yaptık... Şimdi söz başarılarının gizli kahramanlarında...


 
HEM ANNE HEM ARKADAŞ
DİLEK SARIKAYA 
YİĞİT BARAN SARIKAYA'NIN ANNESİ

 
- Yiğit'in basketbola başlama hikâyesi nasıl oldu? 
 
- Yiğit ilk olarak futbol oynuyordu. Aynı zamanda bir yandan da folklar ile ilgileniyordu. Hatta basketbola başladığı ilk antrenmanlarda folklar hareketleri yapıyordu. Antrenörleri onun ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu! (Gülerek) Basketbola da biraz benim yönlendirmemle başladık. 

O zamanlarda Efes'in Ankara'da 'İlk Adım' diye spor okulu vardı. Baba futbol oynamasını istiyordu, bu yüzden biz oraya biraz gizli bir şekilde gitmiştik. (Gülerek) Basketbolla tanıştıktan sonra ise tamamen kendi kararıyla futbolu, folkloru hepsini bıraktı. Geriye sadece basketbol kaldı. 
 
TÜM TURNUVALARA BEN DE ONUNLA GİTTİM
 
- Klasik bir anne-oğul kadar görüşme sıklığınızın çok olmadığını tahmin ediyorum. Yaz kampları olsun maçlar, idmanlar olsun küçük yaşından itibaren aranıza hep mesafenin girdiğini düşünüyorum. Bu konuda neler söylersiniz?

 
- Onun minik takımlarda oynadığı tüm turnuvalara ben de onunla birlikte gittim. Hatta Telekom'da oynadığı zamanlarda takım arkadaşlarının anneleriyle hâlâ görüşüyoruz. Bize de bir haftasonu, bir akşam aktivitesi oluyordu maçları. Ama tabii ki zor bir süreçti bizim için. İdmanlar sebebiyle okulu çok ihmal ediyordu. Çok fazla ders çalışmaya imkanı olmuyordu. 
Okul çıkışı hep idmanlara yetişmek zorundaydı. Tam da öyle bir dönemde evet keşke bıraksa dediğim olmuştu. (Gülerek) Ama antrenman saati sabah 05.00 bile olsa mutlu bir şekilde kalkıp, mutlu bir şekilde gittiğini görünce o duygumu içime atarak onu hep desteklemeye karar verdim.
 
ONU MİLLİ TAKIM FORMASIYLA GÖRÜNCE AĞLAMIŞTIM
 
- Peki Yiğit'in profesyonel bir oyuncu olacağını anladığınız 'o' an ne zamandı?
 

- U14 ya da U15 de milli takıma seçildiği an diyebilirim. Bizim haberimiz de yoktu. Antrenörü bize seçildiğini haber vermişti. Ankara'da ilk defa bu olmuştu. İkimizde inanamıştık, çok sevinmiştik. Genelde kalan ve seçilen kişi buradan olmuyordu. Ama Yiğit gitti ve kaldı orada. O bizim için büyük bir andı. Çok ağlamıştım o an. Onu milli takım formasıyla görünce bir daha ağlamıştım. Şimdi o formamız çerçeveli bir şekilde odasında duruyor. Benim için o an gurur vericiydi ve onu o formayla görünce onun mesleği olduğunu kabul ettim. 
 
- Yiğit'le en çok gururlandığınız an diyince aklınıza ilk hangi an geliyor? 
 

- 16 yaşında TED Kolejliler forması giyerken BSL'de forma şansı bulmuştu. Oynayacağı ilk maç da Efes deplasmanıydı. Bizim gideceğimizi bilmiyordu. Bizi babasıyla maç günü sahada görünce o da çok duygulanmıştı. Ben de tabii ki yine maç boyunca ağlamıştım! Ben onu izlemekten büyük gurur ve mutluluk duyuyorum. İnsanın kendi başarıları bir yana çocuğunun başarıları gerçekten çok başka bir şey.  Tam bir 'sırtına havlu koydun mu, aman maçlarda terleme oğlum' diyen annelerdenim... (Gülerek)
 
- Hem transfer haberleriyle olsun hem maçlarının takibi olsun hep yakın takiptesiniz değil mi?
 
- Evet ben böyle sosyal medyada transfer hesaplarını takip ediyorum. Bazı transferleri görünce ona atıyorum. Bana işte normal anneler gibi yemek tariflerini filan takip etsene diyor hep! Ama ben öyle olamıyorum. Maçlarında bağırıp çağırarak itiraz eden annelerdenim... (Gülerek) Hatta küçük oğlum, milli takıma giderken abisine 'bak orada annem yok maçlarda tepki gösteren biri yok ona göre' demişti!


 
- Maçlardan sonra iletişiminiz nasıl oluyor? Buradan tahmin ettiğim üzere biraz enine boyuna konuşuluyor gibi hissettim...
 
- Tabii ki maçlardan sonra iletişime geçip konuşuyoruz. Ama eğer mücadele kötü geçtiyse Yiğit 1 saat filan aramaz. Ama maç iyi geçtiyse hemen görüntülü arama yapar. Kötü geçen maçtan sonra diyaloğumuz çok kısa oluyor. 'Nasılsın annecim iyi misin? Tamam' deyip bitiriyoruz. Herkes eleştiriyor, siz eleştirmeyin modunda oluyor. Ama babamız çok eleştirici oluyor. Ben daha tamam bir dahakine yapmaz oğlum moduna direkt giriyorum... (Gülerek) Biz öyle basketbolda her pozisyona her duruma her olaya çok hakimiz. Gerçekten eleştirdiğimiz konular çok haklı konular oluyor!
 
ABİ - KARDEŞ BAĞLARI ÇOK YÜKSEK
 
- Yiğit'in kardeşi var Yağız da altyapılarda basketbol oynuyor, ağabeyinin izinde diyebilir miyiz? 

 
- Biz 40'ı çıkmadan Yağız'ı abisinin maçına götürmüştük. Abisinin her karşılaşmasının devre arasında saha içinde koşan çocuklardan biri de Yağız'dı. Parkelerde büyüyen bir çocuktu diyebilirim. Şimdi Türk Telekom altyapısında oynuyor. Abisinden dolayı da tüm antrenörler kendisini tanıyor. O da bunu kullanıp formasına ismini değil soy ismini yazdırıyor hep! (Gülerek)
 
Bir kere abisinin turnuvasına gitmiştik beraber. Daha 5-6 yaşlarında üçlük atabiliyordu. Abisinin turnuvasında da devre arasında sahada oynayan çocuklardan biri gibi orada oynamaya başladı. Üst üste üçlük atınca o an sahadaki daha küçük çocuklar gelip Yağız'dan imza istemişti. Yiğit 'sen gel şöyle kenara' diye onu saha kenarına almıştı! (Gülerek)
 
- İki kardeş peki iyi anlaşabiliyor mu?
 
- Aralarında 10 yaş var. Kavga etmiyorlar diyemem ama yaş farkının da etkisiyle Yiğit artık Yağız için o benim oğlum diyor! Bu sene bizlerden uzakta İstanbul'da yaşıyor. Telefonla bizleri aradığında 'Oğlum nasıl, oğlum ne yapıyor, oğluma iyi bakıyor musunuz?' diyor hep. Ama buradayken de Yiğit kısa sürede Yağız'ı odasından atıyor! (Gülerek) Ama tabii ki işin şakası bir yana güçlü bir abi-kardeş bağı var aralarında ve ikisi de büyüdükçe bunun daha güçlendiğini görüyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. 
 
- Siz çoğu annelerden daha fazla basketbolla ilgisiniz. Bu merakınız çocuklarla beraber mi başladı?
 
- Bizim zamanımızda maalesef aileler bu kadar bilgili değildi. Ben de 1.80 m boyundayım mesela ama hayatımda hiç spor yapmadım. Beni yönlendiren olmadı. Ben bu sebeple çocuklarımın hep sporla iç içe olmasını ve onları yönlendirmek istedim. 
 
- Yiğit'le iyi bir anne-oğul ilişki kadar iyi bir arkadaşlığınızın da olduğunu söyleyebilir miyiz?
 
- Aynen öyle. Ben Yiğit'i genç yaşta kucağıma aldım. Onunla birlikte ben de büyüdüm diyebilirim. Alışverişi birlikte yapıyoruz. O İstanbul'a bir mağazaya gitse  bana fotoğraf atıp fikrimi sorar. Mesela erkek çocukları normalde bunu sevmez, gider kendi seçer alır ve anneye sormaz. Ama bizim iyi bir arkadaş ilişkimiz de olduğu için birbirimize sorup fikir almayı seviyoruz.
 
HEM İŞE HEM ONUN MAÇLARINA YETİŞİYORUM
 
- Çalışan annesiniz maçlara da gidiyorsunuz. Bu temponun üstesinden nasıl geliyorsunuz?

 
- Anneannemiz bu konuda bana çok destek oldu. Ben iki çocuğumun da doğumundan 6 ay sonra tekrar iş hayatına dönmek zorunda kaldım. Anneannemiz ikisini de büyüttü diyebilirim. Ama evet dediğiniz gibi çok da enerjik biriyim. Bunu çevremden de çok duyuyorum. Ama bu tempoya alıştık artık. İşten okuldan çıktıktan sonra mutlaka maç ya da antrenman yapıp eve öyle dönüyoruz. Yiğit de zaten çok yardımcı bir çocuktu. Sofra kurulurken gelir mutlaka yardım ederdi. Ortada bir iş varsa mutlaka ucundan tutardı. Şimdi Yağız'a 'ben yeterince yardım ettim şimdi sen de etmelisin' diyor. 
 
- Tek başıma yeni yaşamaya başladı. Ne kadar başarılı oluyor; düzenli bir çocuk mudur Yiğit?
 
- Yiğit yemeği çok seviyor. Bazen yememesi gereken zamanlarımız zorlu olabiliyor! Şu an tek başına yaşadığı için anne 'Pilav yapmasını öğrendim, hadi gel' diyor.  İş konusunda çok disiplinli bir çocuktur. Mesela deplasmanlara gidileceği zaman liste hazırlar ve bunun birden çok kez kontrol ederdi. Kendi kuralları ve düzenini bulunduğu ortamda kısa sürede ortaya çıkartıyor. Evine gittiğimde bana bunu buraya koyma onun yerine şurası dediği çok şey olmuştu! (Gülerek)
 
BİZ HER ZAMAN ONUNLA ÇOK İYİ ANLAŞIYORUZ
 
- Peki anlaşamadığınız konular oluyor mu?

 
- Yiğit'le bizim hiç büyük kavgalarımız olmamıştır. Her zaman birbirimizi çok iyi anlayan iki arkadaş olduk. Şöyle bir şey olmuştu sadece. Her anne gibi ben de çalışıp iyi bir üniversite kazanmasını çok istemiştim. Bir gün 'Anne bana gelirken test kitabı getirir misin?' demişti. Ben ne düşüncelerle almıştım kitabı ama meğer bilgisayar sandalyesinin tekerleği kırılmış ona destek yapmıştı! Keşke tekerlek alsaymışız dedim o manzarayı görünce... (Gülerek)
 
HAYATI DİLEDİKLERİ GİBİ YAŞASINLAR...
 
- Yiğit'i ve Yağız'ı kucağınıza aldığınız o an  hayatınızda neler değişmişti, onlara neler söylemek istersiniz?
 

- Hayatı diledikleri gibi yaşasınlar. Nerede mutlularsa orada olsunlar, onu yapsınlar. Benim için onların mutluluğu çok önemli. Ben 21 yaşındayken anne oldum. Benim için ilk başlarda her şey biraz oyun gibiydi. Biz de Yiğit'le beraber büyüdük. 'Boğuluyor mu nefes alıyor mu?' diye sürekli kontrol ediyordum! İşe gidiyorum ama aklım onda ağlıyordum. Geceleri baba ile beraber uyumuyoruz. Yiğit ağlıyor biz ikimiz de ayağımızı sallıyorduk. Sonra beşiğinde olduğunu anlıyorduk! Yiğit de zaten ben karambole büyümüşüm diyor... (Gülerek) O gerçekten bizimle birlikte büyüdü. Onun en ufak başarısı bile içime sığamıyor, o duyguyu size tarif edemiyorum. 

 
 İYİ Kİ...
SİBEL DEMİR 
UMUT GEÇEN'İN ANNESİ
 
- Umut basketbola klasik bir erkek çocuğu olarak enerjisini dışarı atsın diye mi başladı?

 
- Umut futbol oynuyordu. Çok hızlı koşuyordu, çok da seviyordu futbolu. İlk spor maceramız futbolla başladı yani. Elbette başlangıç noktamız çocuğumun boş zamanlarında vaktini boşa harcamaması için onu yönlendirip spor yapmasıydı. Ancak ben bunun sadece bir hobi olarak kalacağını düşünmüştüm. Bir yerde bırakır diye tahmin etmiştim ama yanıldım! (Gülerek) Bu maceranın buralara geleceğini açıkcası en başta tahmin etmemiştim.
 
- Basketbolcu annesi olarak yaşadığınız zorluklar için neler söylersiniz? 
 
- İlk şehir dışı transferi benim için tabii ki çok zor oldu. Ama ona o kadar güveniyordum ki o eşiği geçmemi çok kolaylaştırdı. Tabii ki o süreçte işimden kalan her boş anında dayanamayıp onun yanına gitmiştim. Onun işi bu, artık o süreçte onu da bir kez daha kabullenmiş oldum. 
 
DEĞERİMİ YALNIZ YAŞAYINCA ANLADI!
 
- Size göre tek başına yaşamakta ne kadar başarılı? Sizden yardım istediği dönemler oldu mu?

 
- Ona bu konuda hep güveniyordum. Hiç zorlayan bir tarafı olmadı. Ama tabii ki yemeklerimi özlemiyor diyemem. (Gülerek) Dışardan yemek yemekten bıktığını pek çok zaman şikayet etmiştir. Yanına gittikçe en sevdiklerini yapmaya çalışıyorum. 'Yanımdayken kıymetini bilememişim' diyor hep! (Gülerek)
 
Yakın zamanda da bunun bir benzerini yaşamıştık. Bu sezon işimin de olmadığı küçük bir an onun yanına gitmiştim ve normalden çok uzun süre yanında kalarak tüm ilgimi ona gösterebilmiştim. Sabah böyle uyanıyor kahvaltı hazır, öğlen eve geliyor yemek kokuları onu karşılaşıyor. Ev sürekli düzenli ve temiz. O zaman bana 'yalnız yaşamak çok kötü birinin olması çok güzel ya' demişti... (Gülerek)
 
SEÇMELERDEKİ O KISA ZAMAN EFES'İN KAPILARINI AÇTI

- Tam olarak ne zaman Umut'un mesleğinin basketbolcu olduğunu kabul ettiniz?

 
- Sanırım Anadolu Efes'in seçmelerine katılıp geçtiği an olduğunu söyleyebilirim. Umut'u deneyecekleri maça hepimiz çok heyecanlı bir şekilde gitmiştik ama 4. periyoda kadar Umut oyuna girememişti. Son dakikalarda sahaya girdi ve kısa bir an parkede kalmış olsa da bu şansı o kadar iyi kullandı ki, o kısa süredeki performansı ona Efes'in kapısını açtı. Ben de o an onu izledikten sonra 'evet benim oğlum profesyonel oyuncu olacak' dedim. O an hissettiklerimi tarif edemem gerçekten. Gözlerim dolu doluydu. Tam bir duygu karmaşası yaşadım. 
 
- Yakın zamana gelecek olursak Umut'un TBL'de Konyaspor formasıyla elde ettiği bir TBL şampiyonluğu var. O final maçında sizde salondaydınız. O an neler hissetmiştiniz?
 
- O anı nasıl anlatabilirim ki. Saha kenarında oturmuştum. Maç boyunca hop oturup hop kalkmıştım. Şahane bir maç izlemiştim. Biter bitmez de kendimi sahaya atmıştım dayanamayıp! (Gülerek) Bir anne daha ne ister. Çocuğunun kariyerinde çok iyi bir sezon geçirip, onu kupayla taçlandırması... Bunu gerçekten anlatmak, tarif etmek çok zor. Orada işimiz bittikten sonra evimize de birlikte döndük. Yol boyunca arabada şarkı söyleye söyleye çok keyifli bir yolculuk yapmıştık. Umarım bu güzel duyguyu bir daha tadabiliriz...

 
ONUN KARARLARINA KÜÇÜK YAŞTAN BERİ SAYGI DUYUYORUM
 
- Sizinkisi klasik bir anne-oğul ilişkisinden uzak aynı zamanda çok da iyi yakın arkadaşsınız...

 
- Evet benimle ilişkisi arkadaş gibi daha çok... Her sorununu, sıkıntısını çok rahatlıkla benimle konuşabiliyor. Yazın yanında arkadaşları olsa bile beni hep yanında istiyor. Biz hem anne oğul hem de çok iyi iki arkadaşız. Tabii ki bu dengeyi tutturmak çok kolay olmadı. Bazen sert çıkmanız gereken anlar, bazen daha yumuşak olmanız gereken zamanlar oluyor. O dengeyi tutturmak çok önemli işte. Ben o dengeyi iyi bir şekilde tutturabildiğimi düşünüyorum. 
 
Oğlum çok küçük yaştayken de bir yetişkinmiş gibi onun düşüncelerine her zaman saygı duymuşumdur. Her zaman onu karşıma alıp dinlemişimdir. Onun evde hep söz hakkı olmuştur. Zaten hayatıyla ilgili kararları hep kendi alır. Ben kendi fikrimi söylerim ama son kararı her zaman ona bırakırım.
 
Mesela futboldan basketbola geçtiğinde 'Pişman olur musun acaba? İstediğinin bu olduğuna emin misin?' dedim. Ama son karar her zaman onun oldu. Son sözü söyleyen hep Umut olur...
 
Transfer döneminde bu fikir ayrılıklarını yaşadığımız olmuştu. Geçtiğimiz transfer dönemlerinin birinde bu yaşandı hatta. Ben diğer alternatifi istemiştim, annem de aynı şekilde onu istemişti. Umut da gelip fikrimizi alıp sorar, danışır hep transfer zamanlarında bize... Ama bizle konuştuktan sonra bir baktık ki antrenörler aklını çelince kendisi başka takıma transfer olmuştu. Sonra pişman oldu tabii ki o da keşke sizin dediğinizi seçseydim demişti! (Gülerek)
 
Ben karar zamanlarında Umut'a baskı yapmıyorum. Çünkü benim dediğimi yapar ve mutsuz olursa işler ters giderse bir ömür bunu bana hatırlatır! O yüzden baskı yapmadan fikrimi söylerim sadece... (Gülerek)
 
GENÇLİİMİ, ENERJİMİ ÇALIŞMAMA BORÇLUYUM
 
- Siz aynı güzellik sektöründe başarılı bir kariyere sahip bir iş kadınısınız. Bir tarafta da Umut'un yanında olan bir annesiniz... İkisine birden nasıl yetişiyorsunuz?

 
- Ben çalışmadığım zaman kendimi daha yorgun hissediyorum. Kendimi daha yaşlanmış hissediyorum. Çalışan demir pas tutmaz derler ya işte ben de gençliğimi ve enerjimi buna borçlu olduğumu düşünüyorum. Güzellik sektöründe çalışan bir kadın olsam da genç kalmam için özel yaptığım bir şey yok. Çok yoğun çalışıyorum. Genç kalmak için hep aktif olup çok çalışmak gerektiğine inanıyorum. Ben de sadece bunlara borçlu olduğumu söyleyebilirim. Ama elbette genetik de biraz var... (Gülerek) 

Umut benim hayatım, her şeyim. Ne kadar yoğun olsam da ona ayıracak bir vaktim her zaman olur. O benim hayatımdaki en baştaki önceliğim. Evet dışardan bakıldığında zor gibi görünse de artık bu tempoyu iyi dengeliyorum. 
 
Bu arada Umut'un burada işi hazır! Ofisi ilk kurduğumda gelip koltuğuma oturup yayılmıştı. Koltukla bir sağa bir sola dönmüştü. Ben de fotoğrafını çekip 'İşte senin yerin burası, sen buranın CEO'susun' demiştim! (Gülerek)
 
Basketbol fiziksel gücün ön planda olduğu bir spor olsa da mental olarak da diri kalmak çok önemli. Oyuncular çok kötü dönemler geçirebiliyor. Çünkü 10 kere iyi oyna, bir kez kötü oyna tamam! Yani biter iş. Kötü geçen bir sezonda Umut da biraz fazla takan bir çocuk olduğu için psikolojisi bozuluyor, isyankar oluyor. Ama bunlar hep en üst seviye. Bu yönü gerçekten hiç bana çekmemiş ben hiç böyle değilim. (Gülerek) 

Böyle zamanlarda onu yukarı çekmeye, motive etmeye çalışıyorum. 'Lütfen kötü enerjiyi üzerine çekme. Kötü gidecek kötü bitecek' deme diye o kadar çok söylüyorum ki. Böyle bir psikolojiye, başarısız olduğunu düşündüğü anlarda giriyor. Tabii ki geleceğiyle ve kariyeriyle alakalı ufak tefek kaygılar yaşıyordur. Ben de bunu hissettiğim anlarda ona şunu söylüyorum: 'Bugün bırakıyorum de firmanın başına hemen geçiyorsun. Sakın bunları kafana takma. Zaten sektör o kadar geniş ki ben hepsine yetişemiyorum. Bu konuyu geçenlerde konuşmuştuk da. Çok para kazandıracağını düşünmüyordu. Ben tahmini kazancı söyleyince şaşırmıştı. (Gülerek)
 
UMUT SİYAH DİYORSA BEYAZ YAPAMAZSIN!
 
- Umut bazı maçlarda ani şekilde parlayabiliyor ve onu ikna etmek biraz zor. Sizi de çileden çıkardığı anlar oluyor mu?

 
- Umut bir şeye siyah diyorsa sen onu beyaz yapamazsın! (Gülerek) Çok ani parlar ve konu üzerinde konuşurken hemen kaçış moduna geçer. Konuşmak istemez tartışmaya döneceği için. O anlarda o sustuğu için ben konuşmak istesem de konuşmayıp onun sakinleşmesini bekliyorum. 

- Umut'un her maçını takip edebiliyor musunuz? 
 
- Her maçını izlemeyi benim yüreğim kaldıramıyor, izleyemiyorum. Onun sakatlandığı anı görünce sen de aynı acıyı içinde hissediyorsun. Allah'a şükür çok ciddi sakatlıklar yaşamadık ama yine de maçlarda yaşadığı en ufak olumsuzluklar bile beni derinden etkiliyor. O yüzden izleyemiyorum. 
 
HAYATIMIN EN GÜZEL ŞEYİ ONA SAHİP OLMAK
 
- Son olarak size bu dünyadaki en özel duygulardan biri olan annelik duygusunu tattıran Umut için neler söylemek istersiniz?

 
- Hayatımın en güzel şeyi ona sahip olmak. İyi ki onun gibi bir evladım var. Şimdi böyle zaman zaman beni arayıp 'Anne bir ihtiyacın var mı?' diye sorması, düşüncesi, merhameti, gerçekten onun hayatımdaki yerini varlığını tarif edemem!

Benim için bu paha biçilemez bir duygu. Umutumu gerçekten çok seviyorum ve ona şunu söylemek istiyorum. Her zaman gökyüzüne bak, her zaman güneşe bak. Kafanı asla toprağa eğmesin. Hep enerjisi yüksek düşüncelerle o güzel kalbini kapla. Çünkü kalbin çok güzel. O kalbini her zaman en güzel şeylerle doldur...
 
 
HARİKA EŞ
BUKET ARSLAN 
(ENDER ARSLAN'IN EŞİ)
 
- Siz tanıştığınızda Ender Arslan aktif oyunculuk kariyerine devam ediyordu. Onun çok yoğun bir tempoda olması ve sık sık deplasmanlara gidiyor olması sizi ne kadar zorlamıştı? İlişkinin en başında pes etmeyi düşündüğünüz olmuş muydu?

 
- Ben de sporcu olduğum için bir basketbolcunun yaşamının zorluklarını gayet iyi biliyordum. Bu yüzden fazla zorlandığımı söyleyemem. İkimizin de yoğun temposu bizi zaman zaman zorladı ama bu duruma alışkın olmanın avantajlarını yaşadık. Birbirimize her zaman destek olarak bu süreci yönetmeye çalıştık.
 
ONUN BASKETBOLA TUTKUSU İLGİMİ DAHA DA ARTTIRDI
 
- Siz de bir basketbolcusunuz... Eşiniz ile ilk tanışmanız nasıl oldu?
 

- Ben Ender'le tanıştığımda zaten basketbol oynuyordum. Aslında tanışmamız da basketbol sayesinde oldu. Onun basketbola olan sevgisi, tutkusu ve onu sahada izlemek ilgimi her geçen gün daha da arttırdı.
 
- Ender Arslan, Türk basketbolunun en değerli isimlerinin başında geliyor. Onun geniş kitleler tarafından sevilmesi size nasıl hissettiriyor?
 
- Bu durum tabii ki de beni çok mutlu ediyor. Çünkü ben de eşimle gurur duyuyorum. Onun yanında olmak ve onun başarılarını paylaşmak benim için büyük bir mutluluk.
 
- Ender Arslan'ın maçlarında genelde sizi salonda görüyorduk. Kenarda onu izlerken duygularınız nasıldı?
 
- Tabii ki Ender'e destek vermek için her maçına gitmeye çalışıyordum ve her karşılaşma benim için heyecan verici oluyodu. Çünkü hem bireysel olarak iyi oynamasını hem de takımının kazanmasını istiyordum. Aynı zamanda maçları sakatlanmadan tamamlama kaygısını da tabii ki yaşıyordum.
 
LİTVANYA'YA SON SANİYE ÜÇLÜĞÜ
BİR DE G.SARAY'DAKİ ŞAMPİYONLUĞU...
 
- Sizin en çok duygulanıp gururlandığınız an hangisi olmuştu desem ilk hangi an ya da anlar gelir? 

 
- Ender'in 2006 yılında Japonya'daki Dünya Şampiyonası'nda Litvanya'ya karşı attığı son saniye üçlüğü ve Galatasaray'ın kaptanı olarak şampiyonluk kupasını kaldırması benim için en gurur verici anlardı. Takım olarak da 2010 Dünya Şampiyonası'nda kürsüye çıktıkları anı da ekleyebilirim.

 
- Eşinizin aktif oyunculuk kariyeri bittiği zaman ilk ne hissettiniz?
 
- Oyunculuğunun son senesinde artık daha rahat ve planlı bir yaşam süreceğimizi konuşuyorduk fakat çok geçmeden yanıldığımı anladım! (Gülerek) Antrenörlük kariyerine Avrupa kupası oynayan bir takımda başlaması hiçbir şeyin değişmemesine neden oldu... (Gülerek) Ama bu işi ne kadar sevdiğini bildiğim için tabii ki de ona destek olmaya devam ediyorum.
 
- Peki Ender Arslan boş zamanlarda evde size ne kadar yardımcı oluyor. Yoksa mutfağa hiç girmemesini mi tercih edersiniz!
 
- Açıkçası oyunculuk zamanında dinlenmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. (Gülerek) Basketbolu bıraktıktan sonra bana gerçekten her konuda yardımcı olduğunu söyleyebilirim özellikle mutfakta yemek yapmakta çok başarılıdır. (Gülerek)
 
- Kızınız Alisa şu an büyüdü tabii ki ama Ender Arslan, küçüklüğünde onunla ne kadar ilgiliydi?
 
- Tabii ki elinden geldiği kadar ilgiliydi ancak Alisa'nın ilk doğduğu yıllarda çok yoğun temposu olduğu için onunla çok fazla vakit geçirememekten şikayetçiydi.
 
RAHATLIĞI BAZEN BENİ ZORLUYOR!
 
- Eşinizin sizi en zorlayan huyu nedir?
 

- Ender çok rahat ve kaygı seviyesi çok düşük bir insan. Bu, benim için bazı durumlarda zorlayıcı olabiliyor.
 
- Antrenörlük kariyerinde olsun oyunculuk kariyerinde olsun kötü biten maçın ardından genelde oyuncular konuşmamayı tercih ediyor. Bu moral bozukluğu eve yansıyor muydu?
 
- Bu konuda çok şanslı olduğumu söyleyebilirim 22 yıllık kariyeri boyunca hiçbir maçtan sonra kötü bir mağlubiyeti veya kötü bir oyununu eve yansıtmadı... Hatta Ender bunu yansıtmamak için çok özen göstermiştir.
 
- Ender Arslan'ın çok eğlenceli biri olduğu herkesin bildiği bir gerçek... Alisa ile en eğlenceli anlarda neler yapıyorlar ve kızınız basketbolla ne kadar ilgileniyor?
 
- Alisa yapı olarak babasına çok benziyor ve bu anlamda birlikte çok eğlendiklerini söyleyebilirim. Alisa şu an voleybolcu olduğu için basketbola pek bir ilgisi yok ancak babasının her maçına destek için gidiyor.
 
- Transfer dönemlerinde yaşanan şehir değişiklikleri sizi ne kadar zorladı?
 
- Aslında bu dönemi çocuklu ve çocuksuz diye ikiye ayırabiliriz. Alisa yokken Ender'le bir sezon yurt dışında yaşadık. Sadece ikimizken bu duruma adapte olmak çok daha kolay oldu. Alisa doğduktan sonra iki farklı şehirde bulunduk. İşin içine okul ve Alisa'nın küçük yaşta uyum sağlama durumları girince tabii ki daha zorlayıcı oldu. Ama biz, her zaman birbirimize destek olarak zorlanmadan mutlu bir şekilde yaşadık.
 
HARİKA EŞ VE HARİKA BABA...
 
- Size hayatınızın en özel duygularından biri annelik duygusunu yaşatan, hayat arkadaşınız ve Türk basketbolunun en kıymetli isimlerinden Ender Arslan için son olarak neler söylemek istersiniz?

 
- Ender gibi bir eşe sahip olduğum için çok şanslıyım. Kariyeri boyunca başarılarıyla beni gururlandırırken aynı zamanda  harika bir eş ve harika bir baba olmayı başarabildiği için kendisine teşekkür etmek istiyorum.
 


HAYAT ARKADAŞI
MARIA KÜLÇEBAŞ 
(ÖNDER KÜLÇEBAŞ'IN EŞİ)

 
- Eşiniz Önder Külçebaş'la tanıştığımızda oyunculuk kariyerine devam ediyordu değil mi?
 

- Evet ama basketbolculuk kariyerinin son yıllarındaydı Önder biz tanıştığımızda... O dönem Önder, Hacettepe'de oynuyordu. 
 
HEP UZUN BOYLU, BASKETBOLCU EŞİM OLSUN İSTEMİŞTİM
 
- Mesleği gereği yoğun bir tempoda olması sizi ilk başlarda zorlamış mıydı?
 

- Bizim ilişkimizde ilk günden beri hep mesafe vardı. O Ankara'da olsa ben İstanbul'da oluyordum. Ben burada olsam o deplasmanda oluyordu. Dolayısıyla o mesafeye ilişkimiz hep alışkındı. Kolay adapte olup üstesinden geldik. Zaten ben de küçüklüğümden beri hep böyle basketbolcu, uzun boylu bir eşim olmasını istemiştim ve oldu da! (Gülerek)
 
Bizim evlilik öncesi kısa bir ayrılık sürecimiz olmuştu. Ama o dönem bize o kadar iyi geldi ki birbirimizin kıymetini daha çok anladık. Tekrar bir araya geldikten kısa zaman sonra evlilik kararı aldık. Şimdi dönüp baktığımda ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kez daha görebiliyorum.
 
- İki tatlı kızınız var. Önder Külçebaş'ın işi şimdi eskisinden daha yoğun olsa gerek. Eşiniz ev ve iş dengesini nasıl ayarlıyor?
 
- Çocuk olmadan önce insan daha yakın bir ilişki istiyor. Ama çocuk olunca işler bir anda ona göre evriliyor. Bizim bu anlamda çok dengeli bir ilişkimiz olduğunu söyleyebilirim. Önder ne kadar yoğun olsa da çocuklarına muhakkak zaman ayırıyor. Sabah olmuyorsa akşam mutlaka vakit ayırıyor. Eğer deplasmandaysa da görüntülü görüşme yapıyoruz. Ama Önder'in çocuklarla gün içinde bir paylaşımı mutlaka oluyor.
 
Biz zaten evde öyle telefonlara, televizyona gömülen bir aile değiliz. Akşamları birbirimize vakit harcayan bir aileyiz her zaman. O bu dengeyi kurmasa ben gerçekten çok mutsuz bir kadın olurdum. Onun çocuklarıyla bu ilişkiyi kurmak için çabalaması ve gerçekten isteyerek bunu yapması beni çok mutlu ediyor.
 
İNSANLAR MAÇTAN KEYİF ALIYOR BİZ STRES YAŞIYORUZ
 
- Sporcu eşi olmanın keyifli ve zorlu yanları için neler söylersiniz?

 
- Bir kere ortada çok büyük bir stres var. Herkes maçı keyif almak için izliyor. Ama biz de her karşılaşmada büyük stres yaşıyoruz. Ben hiç salondaki koltuklarda keyifli bir maç izlediğimi hatırlamam! (Gülerek) Maç kaybedildiğinde zaten keyfimiz düşüyor. Bu duruma çocuklar da çok alıştı artık. Önder'i oyuncuyken izlediğimde bu kadar stres olmuyordum. Şu an büyük sorumluluk alıyor ve her maç başarılı olmasını gerçekten çok istiyorum. Dolayısıyla stresim her maç artıyor. Ama stresi çok olsa da onun başarılarını gururla takip etmek benim için tarif edilemez duygu. 
 
O elde ettiğimiz başarılar için bu strese değer diyorum. Mesela en büyük stres ve o başarıyla tarif edilemez duyguyu yaşadığım maç geçtiğimiz sezonki Eurocup finaliydi. Bence bir kadının eşiyle birlikte adım adım başarıyı inşa etmesi hazıra konmaktan çok daha fazla hazzı olan bir şeydi. Ama Önder'le bizim yokuş aşağıya indikten sonra adım adım yukarı çıkmamız bu başarıyı bize daha özel hissettiriyor. 

- Daha önce İstanbul'daydınız. Şimdi Ankara'ya yaşıyorsunuz. Şehir değişiklikleri sizi zorluyor mu?
 
- Evet ilk teklif geldiği akşam bana söylemişti. Ben de direkt düşünecek bir şey yok gidiyoruz demiştim. (Gülerek) Onun kariyerinde adım adım yükselmesini hep daha iyi yerde olmasını çok istiyorum. 
 
Şehir değişiklikleri çocuklarla birlikte zor olsa da onun kariyeri için nereye gitmemiz gerekiyorsa her zaman oradayız. Ben taşınmayı bir yere bağlı kalmamayı seviyorum. Önder de benim gibi... O yüzden bazı aileler arasında şehir değişiklikleri problem olsa da biz de hiç olmuyor. İkimiz bu konuda aynı fikirdeyiz çünkü. 

Biz ilk Ankara'ya taşınmıştık. Ardından Fenerbahçe'den teklif geliyor ve bir ay içinde İstanbul'a taşınıyoruz. 7-8 ay sonra tekrar Ankara'dan gelen bir teklifle geri dönüyoruz. Bu tempoyu seviyoruz. Yani eşimin mesleğinin getirdiklerinin de farkındayım. Süreçte nelerin gelebileceğini, olabileceğini biliyorum. Bunun bilincinde olduğum için ilişkimiz de bu konulardan negatif etkilenmiyor.


 
ÖNDER HER ŞEYİ YAPAR AMA İŞTE VAKTİ YOK!

- Eşiniz oyunculuğu bıraktıktan sonra daha az stresli ve daha az tempolu bir hayatınız olmasını istediniz mi? Aldığı genel menajerlik kararına tepkiniz nasıl oldu?

 
- O durum aslında bende değil ama eşimde oldu! (Gülerek) O daha sabit güvencesi olan bir iş istiyordu. Basketbolu bıraktığı ilk zamanlar pandemi dönemine denk gelince ben gerçekten bu hareketliliği istediğimi o süreçte fark ettim. O zamanlar nasıl içten dilediysem şu an tam istediğim gibi oldu her şey... (Gülerek) 
 
- Peki Önder Külçebaş, çocuk bakmada ne kadar başarılı?
 
- Önder her şeyi yapar. Asla yapamaz, beceremez diyemem ama o vakti yok işte! (Gülerek) Ama benim ihtiyacım olan konularda ne yapar, eder bana yardımcı olur. İkinci çocuğumuz Azra doğdunda, ilk kızımız Asude Talya'yı alarak annesinin yanına gitmişti. Mesela bu bir hafta o zorlu süreçte bana çok iyi gelmişti. Böyle en kritik, en zorlu zamanlarda hep desteğini ve yardımını görmüşümdür. Ama onun dışında bizim evde işler dışişleri ve içişleri olarak ikiye ayrılır. İçişleri bende dışişleri onda... (Gülerek)
 
YORUMLARI GÖRMESİN DİYE ÖNDER'İ ENGELLEDİM
 
- Siz de aynı zamanda içerik üreticiliği yapıyorsunuz ve sosyal medyada eşiniz kadar size de yorumlar geldiğini tahmin ediyorum. Bu eleştiriler sizleri etkiliyor mu?

 
- Ben aslında Önder'den daha çok eleştiriliyorum. Ben eleştirilerden çok etkilenmiyorum. Orada ne kadar çok olumsuz yorum ve eleştiri varsa demek ki o kadar llerideyim diye düşünüyorum. Ama Önder eleştirilerden etkileniyor, o pek bakmıyor bu yüzden. Bana gelen yorumları da Önder görmüyor, etkilenip düşmesin diye onu engelledim! (Gülerek)
 
EV HANIMLIĞINI DA ANNELİĞİ DE SEVİYORUM
 
- Hem annelik hem işiniz derken yoğun bir tempoda olduğunuz görülüyor. Ama hepsine birden de yetişiyorsunuz. Bunun üstesinden gelmek kolay olmasa gerek. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

 
- Ben çok disiplinli biriyim. Bana göre iki çocuk büyütmek için sistematik olmak gerekiyor. Çocukların yemek, uyku, gezme saatleri hep bellidir. İş konusunda da aynen böyleyimdir. Sponsorlarla anlaşmalarımda da aynı şekilde oluyorum. Ben ev hanımlığını da anneliği de seviyorum. Eşim işi gereği sürekli dışarıda olduğu için evdeki dengeyi ben kuruyorum. Çünkü ben de hep dışarda olursam çocuklar ortada kalır. Bu dengeyi kadının başarıp koruması gerekiyor, bunu erkek yapamaz. 
 
Çocuklarım artık okul çağında olduğu için en zorlu süreci atlattığımı söyleyebilirim. Ama pandemi süreci benim için çok zorlu geçmişti. Çocuklarınızı kucağınıza aldığınız o an hayatınızın en özel anlarından biri diyebiliriz. Artık o dakikadan itibaren bütün önceliklerinizin, yaşamınızın komple değiştiğini yeni ve güzel bir hayata adım attığınızı söyleyebiliriz.
Kesinlikle.
 
Şu an bile size söyleyince tüylerim diken diken oldu. Hem zor hem en karışık, kolay tarif edilemiyor. Böyle doğduğu an senden çıkmış bir canlı ve eve gittiğinizde artık benim hayatımın farklı olacağını kavrıyorsunuz. 
 
İnsan olarak da kadın olarak da değişiyorsunuz Ne oluyorsa hormonal olarak çok değişiyorsunuz. Önceden çocuğuna bağıran bir anne görünce yadırgıyordum ama şimdi gördüğümde acaba ne yaşadı ki kadın pik noktasına geldi diye düşünüyorum! (Gülerek)
 
- İkiniz de çok yoğun tempoda hayatı yaşadığınız için acaba birbirinizi nerdeyse göremeden evde işlere boğulmuş oluyor musunuz?
 
- Biz birlikte çok vakit geçirmek istesek de dışarısı için çok plan yapamıyoruz. Çünkü çocuklarımızı bırakabileceğimiz bir büyüğümüz burada yok. Ama bizim şöyle oturttuğumuz bir düzenimiz var. Bizim çocuklarımız en geç 20.00'de uyuyorlar. Onlar uyuduktan sonra bizim bir pufumuz var. Oraya oturup orada önce birbirimize günümüzü anlatıp sonra bir şeyler izliyoruz. 
 
Biz birimize mutlaka vakit ayırıyoruz. Elimizde telefonlarla günü tamamlamayız. Onun elinde hiç olmaz telefon, ama ben bir şey paylaşmak istediğim için ara ara elime telefon alırım! (Gülerek)
 
- İçerik üreticiliği kısmına gelirsek, sosyal medyada sizi takip eden ve her gün artan bir kitleniz var. İçerik üreticiliğine ne zaman nasıl başladınız?
 
- Ben uzun zamandır yapıyorum. Ama çocuklarım küçük olduğu için önceden buraya çok fazla vakit harcamıyordum. Yani onlar küçükken elimde sürekli telefonla vakit geçirmek istemiyordum. Onlar uyudukları zaman daha çok yapıyordum. Ama şu an artık büyüdükleri için daha aktif oluyorum eskisine göre...
 
Büyük kızım bana "Anne okulda herkes seni tanıyor sen ne yapıyorsun?" dediğinde ona açıklamıştım. Sonra "Peki benim dansa gittiğimi nasıl biliyorlar?" demişti... (Gülerek) Her zaman izin alarak onları paylaşımlarıma dahil ediyorum. Asla istemedikleri bir anı paylaşmıyorum. Onların birey olduğunu hiç unutmadan paylaşımlarını yapıyorum. Benim çocuklarım henüz akıllı telefon bilmiyorlar. Bazı şeylerin onlar için erken olduğunu düşünüyoruz. Artık onlar büyüdüğü için eskisine göre daha aktif olarak sosyal medya paylaşımlarını yapıyorum. 

anne enderarslan önderkülçebaş umutgeçen yiğitbaransarıkaya