Alper Yılmaz | Biz 'Efes'iz imkansızı istiyoruz!
Old Spice ile Basketbolun Dünü, Bugünü, Yarını konseptinde ağırladığımız Anadolu Efes Genel Menajeri Alper Yılmaz, "Koraç ile Türkiye'ye ilk Avrupa kupasını getiren Efes, EuroLeague'de 2 yıl üst üste şampiyon olarak bunu başaran 3 takımdan biri oldu. Şimdi ise 3. kez tekrarlayarak 'bir ilki gerçekleştirebilir miyiz?' diye planlar yapıyoruz. Son 2 yılın şampiyonu olarak üçüncü kez mutlu sona ulaşarak imkansızı başarmak istiyoruz." diyor.
RÖPORTAJ: TOLGA YENİGÜN
Oyunculuk döneminde, 2000'lerin başında Efes Pilsen'in 4 yıl üst üste lig şampiyonu olduğu kadroda yer alan Alper Yılmaz, bugünlerde ise art arda 3. EuroLeague şampiyonluğunu arayan Anadolu Efes'in genel menajerliğini yapıyor. Önemli bir basketbol figürü olan Yılmaz ile lacivert beyaz sevdası başta olmak üzere Türk, Avrupa ve dünya basketbolu üzerine keyifli bir yolculuğa çıktık... Gelin basketbolumuzun önemli dönüm noktalarını detaylarıyla anlatan Alper Yılmaz'a kulak verelim...
Birinci Lig'deki kariyerime 1992 yılında PTT'de başladım. Benden önceki zamanlarda kendimize örnek aldığımız Behçet Üner, Efe Aydan ve Aliço (Ali Limoncuoğlu) gibi isimlerden etkilendim. Behçet Ağabey zaten benim ilk kaptanımdı... Onların zamanında televizyon yayıncılığı ve medyanın bugünkü kadar yaygın olmaması nedeniyle basketbolseverlerin maçlara ulaşması zordu. O dönem bizlerde gerçek basketbol aşkı vardı... Basketboldan para kazanılmıyor ve amatörce oynanıyorken bu oyun, bizim zamanımızda biraz daha profesyonelleşmeye başladı. 1992'de Beslen'in kapanması basketbola darbe vurdu. Tüm kulüpler tekrar yapılanmaya gitti.
1984 - 85 sezonunda 3 sayılık atışın gelmiş olması basketbol anlayışını değiştirdi. O dönem Avrupa'da çok iddialı olmadığımız dönemdi, sezonda 4 - 5 maç oynuyorduk. Mesela cumartesi ligde maç yaptık, pazar ve pazartesi izinliydik. Salı, çarşamba, perşembe ve cuma ise idman yapıyor, yani haftada bir maç oynuyorduk. Bugün ise tempo inanılmaz boyutlarda. Oyuncular yeri geliyor haftada 4 maç oynamak zorunda kalıyor. (EuroLeague'in çift maç haftası ile FIBA'nın eleme pencereleri çakıştığı dönemlerde)
Efes Pilsen'in 1993 yılında Aris ile oynadığı ilk Avrupa finalinin ardından 1996'da Koraç Kupası'nı kazanması Türk basketbolunu farklı bir yere getirdi. Herkes Türk takımlarının orada olabileceğini gördü, insanların basketbola olan bakış açıları değişti kazanılan bu kupa ile...
O ALTI SANİYE OYUNUN HIZINI İNANILMAZ ARTTIRDI
Geçmişte basketbolu etkileyen bir diğer kritik karar 2000'lerin başında 30 saniye hücum süresinin 24'e inmesiydi. 6 saniyelik fark kısa gibi gelse de oyunun hızını inanılmaz arttırdı. Temposuz hücumlar yerini orta sahayı hızla geçip, topu kullanmaya bıraktı. Hatta 10 saniyede hücumu kullanan birçok takım ve oyuncu çıktı ortaya. Basketbolun hızlanması ve çeşitlenmesi adına bu karar önemli bir dönüm noktası oldu.
2001 Avrupa Şampiyonası'nın hazırlık döneminde takımla birlikteydim. Yine Akdeniz Oyunları'nda ay yıldızlı formayı terlettim. EuroBasket'te kazanılan gümüş madalya çok büyük olaydı, hiç unutmam bu önemli başarı sonrası ben de gözyaşlarımı tutamamıştım. Özellikle Türk Milli Takımı'nın başarılı olması, basketbolun geniş kitlelerce sevilmesi adına önemliydi. Yine o dönem Garanti Bankası'nın 12 Dev Adam reklam filmi ardından da Efes ile 2001'den 2005'e kadar üst üste 4 sene şampiyon olmamız... O zamanlar tüm ülkeye basketbolu konuşturdu.
4 yıl üst üste şampiyonluğun bizim dışımızda sadece 1969-73 yılları arasında İTÜ ulaştı diye biliyorum. Başarı güzel ama başarının devamlılığı çok daha önemli... 4 yıl üst üste şampiyon olmak dile kolay. Avrupa'da final oynayan Tofaş'ın kapanmasıyla darbe yiyen Türk basketbolunda o dönem Ülker ile biz vardık. İyi bir kadroya sahiptik. 1993-94 sezonunda Aydın Ağabey (Örs) ile gelen Efes baskınlığını biz 2005'e kadar sürdürebildik. Sonra Ülkerspor şampiyon oldu, onların da kapanması (önce Fenerbahçe ile birleşilse de) basketbolseverleri üzen başka bir olaydı.
'GOLDEN STATE BASKETBOLU'
2010'lara geldiğimizde ise Dünya Kupası'nda ABD'ye karşı kaybedilen finale giden ihtişamlı yol, tüm ülkeyi heyecanlandırdı. Basketbolumuzun bugünlerine ulaşması adına çok büyük itici bir güç oldu o ikincilik...
Günümüzde ise basketbolun gelişimine en olumlu katkıyı da en olumsuz katkıyı da sosyal medyanın verdiğini düşünüyorum. Maçta öne çıkan bir alley-oop, blok ya da asist 10-20 saniyelik video görüntülerle her açıdan paylaşılıyor. O videoları izleyen kitle, basketbola hayran kalırken, bir yandan da bütün maçı izlememe gibi bir tembellik yapabiliyor. Çünkü insanlar 10 saniyede ulaşıyor karşılaşmanın en önemli anlarına.
Bugün NBA'de basketbolun daha hızlı ve atletik oynanması Avrupa'yı da etkiledi. Ben bu gelişen ve değişen oyuna 'Golden State Basketbolu' diyorum.
BİZE GELENE KADAR BÜYÜK BİR MİRAS VAR
Basketbolumuzun bugüne kadarki gelişiminde Aydın Örs, Necati Güler, Çetin Yılmaz, Ercüment Sunter, Halil İbrahim'ler, Burç Alp Yücel'ler gibi büyüklerimizin katkıları oldu. Onlardan bize gelen sıra, bizden de Sinan'lara, Sinan'dan da Cediler'e geçti. Cedi de daha gençlerine el verecek. İnşallah temsilcilerimiz NBA'de en iyi şekilde devam ederler.
Eskiden NBA'e gitmek çok zordu. Harun (Erdenay) Ağabey ile İbrahim Kutluay NBA'in ilgisini çekti, İbrahim Kutluay gidip şansını da denedi. O dönemleri yaşadığımız için rahatlıkla söylüyorum... Bugüne oranla NBA'de boy göstermek o zamanlar çok zordu. NBA ile Avrupa arasında çok büyük kalite farkı vardı.
Bugün küçük çocuklara LeBron James'i rahatlıkla anlatırken; Michael Jordan, Larry Bird gibi önemli isimleri tanıtmakta zorlanıyoruz. Yeterli metaryel olmadığı için basketbolun tarihini gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktaramıyoruz.
YARIM KALAN SEZON BİZİMİ İTİCİ GÜCÜMÜZ OLDU
Basketbolumuzu hep beraber ileriye taşıyoruz... Bugün Türk takımların Avrupa'da kupa kazanması normal bir duruma dönüştü... Bunda birçok kulübün katkısı var. Galatasaray ve Daçka, EuroCup'ı kazandı, Beşiktaş EuroChallenge'da mutlu sona ulaştı. Bahçeşehir Koleji, Europe Cup'ta şampiyon oldu. Fenerbahçe üst üste 5 sene Final Four'a kalma başarısı gösterirken, bunlardan birinde kupayı kaldırarak bir ilki başardı. Koraç ile Türkiye'ye ilk Avrupa kupasını getiren kulübüm Efes, EL'yi 2 yıl üst üste kazanarak tüm Avrupa'da bunu yapan 3 takımdan biri oldu. Şimdi bunu 3. kez tekrarlayarak 'bir ilki başarabilir miyiz?' diye planlar yapıyoruz. Ben bu duruma şöyle bakıyorum... Bizim de çorbada son iki sezonda iki kez tuzumuz oldu...
Pandemi sezonu (2019-20) hepimiz için çok zordu. Hem Türkiye Ligi'nde hem de EuroLeague'de zirvede giderken alınan karara saygı duymak düştü bize de.. Evet belki liglerini tamamlayanlar oldu; fakat her ülkenin, kıtanın şartları farklı... Bir de son düdük çalmadan şampiyon olunmuyor. EuroLeague'de o yıl favoriydik, 'şampiyon olmayı ister miydik?' tabii ki isterdik. Kesinlikle elimizden gelenin en iyisini yapardık. Fakat dünya değişti ve o dönem insan sağlığı için alınan karara saygı duyduk. Bu arada son düdük çalmadan şampiyon olmuyorsunuz. Şu ana kadar EuroLeague'de normal sezonu ilk sırada bitiren hiçbir takımın, şampiyon olamadığını da ekleyeyim...
Bence bu olaya şöyle bakmak lazım. O sene tamamlanmadı ve biz ertesi sezon ekstra bir motivasyonla şampiyon olacağımızı hissettik. 'Yarım kalan görev' mottosu ile yola devam ettik ve oynadığımız basketbolun da bizi şampiyonluğa taşıma ihtimali yüksekti. Ve pandemi sezonu sonrakiler için bize itici güç oldu. Sonucunda da iki yıl üst üste şampiyonluk geldi.
Bir mutluluğu gerçekleştirmek çok güzel... Ülkeye de böyle bir başarıyı getiriyor olmak önemli... Türk basketbolunu Avrupa'nın zirvesine çıkarmak bizim için çok değerli... EuroLeague'de final oynadığımız 2018-19 sezonundan bu yana zirvede kalmak kolay değil. Hele son 2 sezonda kupayı kaldırınca... Tüm takımlar şampiyonu yenmek ister; hele üst üste 2 kez şampiyon olmuş Anadolu Efes'i yenmeyi en çok ister! Şu da var takımın yaşı ilerliyor, hedef takım olduğunuz için rakiplerimiz bizi çok iyi analiz ediyor.
Bunun yanında EuroLeague'in kalitesi de oldukça arttı, takımlar arası makas kapandı. Her maç birbirinden zor ve ligdeki 18 takım da kuvvetli, üstte de altta da kopma yok. Evet bugün baktığımızda ilk devrenin sonuna gelirken hedeflediğimiz sıranın biraz gerisindeyiz; ama kaybettiğimiz bir şey yok. Umarım sezon sonu istediğimiz gibi olur. Bana sorarsanız takımın genel menajeri olarak 'her maçı 20 sayı farkla kazanalım' derim; ama rekabetin yüksek olması seyirci için avantaj.
Umarım nisanda play-off'larda istediğimiz noktaya geliriz, sonrasında Final Four... Oranın psikolojisi gerçekten çok farklı. Biz son 2 yılın şampiyonu olarak 3. kez şampiyon olup imkansızı başarmak için uğraşıyoruz.
NBA'E YAKIN KALİTEDE ÜRETİM YAPIYORUZ
Son dönem pazarlama konusunda aldığımız ödüllere gelirsek... Bu zaten Efes'in yapısında var. Biz basketbolu sadece sahada 5'e 5 oynamıyoruz, insanların iyi vakit geçirip, eğlendiği bir ortam oluşturmak istiyoruz. Taraftarlarımızı maça gelmek için evden çıktıkları andan itibaren düşünmeye başlıyoruz. Sportif başarı ve iyi oyun önemli... Fakat salona gelen basketbolseverlerin hem iyi bir Efes hem de iyi bir maç izlemesi adına uygun şartları oluşturuyoruz. Bunun için Avrupa'nın en iyi ödülünü defalarca kazanmış uzman bir ekibimiz var.
NBA'e yakın kalitede bir üretim yapmaya çalışırken, maddi olanaklar, ülkenin basketbol kültürü gibi birçok detaya özel önem veriyoruz. Biz elimizden gelenin en iyisini yapıp, basketbolseverlere en iyi ortamı yaratmaya çalışıyoruz. En büyük isteğimiz sportif başarılarımızla beraber taraftar sayımızı da arttırmak.
1976'daki kuruluşumuzdan beri kulübümüzün önemli misyonlardan biri de Türk basketbolunu ileri götürmek ve oyuncu yetiştirmek... 90'lı yıllarda tek yabancı ile oynanırken, bugün BSL'de 5 yabancı kontenjanı var, EuroLeague'de ise sınır yok. Avrupa'da başarı kazanmak için daha çok yabancı oyuncu tercih ediyoruz. Ama bu noktada kulübümüze yapılan bazı eleştirileri ben haksız buluyorum. Sadece Efes'te oynayan genç yerli oyunculara bakılmamalı, bugün Türk basketboluna hizmet veren birçok oyuncu ya da antrenör de kulübümüzde yetişti. Bir oyuncuyu sadece altyapıdan A takıma çıktı diye düşünmememiz gerekir, bizim Türk basketbolunda oynayan çok oyuncumuz var. Federasyon Başkanı Hidayet Türkoğlu'ndan en gencimiz Mehmet Efe'ye kadar; NBA'e gidenden 2. Lig'de boy gösterene kadar Anadolu Efes çıkışlı birçok isim var.
Kazanmayı da kaybetmeyi de bilen, iyi insan, iyi vatandaş ve iyi basketbolcu olan, takım çalışmasını bilen; kazanmayı da kaybetmeyi de öğrenen oyuncular yetiştirmeyi hedefliyoruz. Tabii ki bu gençleri A takıma çıkarırsak muazzam bir başarı olur; ama eleştiri yaparken olaya tüm açıları ile bakmamız gerekir. Nasıl Efe Abilerden sıra bizlere geldiyse... Bizden de yeni nesillere geçecek. 46 yıllık mazisi olan kulübümüzün geleceği için genç oyuncular yetiştirmemiz lazım. Biz bunun zaten farkındayız...
MİLLİ TAKIMIN İLK 5'İNİN 4'Ü NBA'DE...
A Milli Takım'ın bugününe gelirsek... Milli takımlar her ülkenin kimliğidir. Türk Milli Takımı da 80 milyonun takımı, kulüplerden çok üstte... Milli takımların NBA'de oynayan basketbolculardan takvim çakışması nedeniyle faydalanamaması tüm ülkeleri etkiliyor.
Mesela Avrupa şampiyonu olduktan sonra Slovenya ile Dünya Kupası elemelerinde mücadele eden Slovenya arasında 8 farklı oyuncu vardı, keza Sırbistan da öyle... Fransa ve İspanya gibi ülkelerin de gözü NBA'den gelecek oyuncularda. Bizde de Cedi, Furkan ve Alperen, hadi Ömer Faruk'u da sayarsak neredeyse ilk 5'in 4'ü yok! Bu da işlerin umulduğu gibi gitmemesine neden oluyor.
Avrupa Şampiyonası'nda gerçekten şanssız yenilgiler aldık. Kader anlarında kaybettik. Nasıl ki 2010'daki Dünya Kupası'nda Kerem'in (Tunçeri) son saniye turnikesi ile kazandık, EuroBasket'te kaybettik. Birileri hata yapacak, birileri yapmayacak... Tabii ki kötü sonuçlar sonrasında belirli düzeyde eleştiriler olacak. Ama şu unutulmamalı... Ne kadar başarısız olsak da sonraki turnuvalarda daha iyi olmak adına Türk Milli Takımı'na her türlü desteği vermek, itici güç olmak zorundayız. Tıpkı 2001 ve 2010'da olduğu gibi... Onların başarısı hem basketbolun seviyesini hem de yatırımları yukarı taşır.
OYUN FARKI KAPANSA DA GELİR FARKI ÇOK BÜYÜK!
Bizim zamanımızda NBA ile Avrupa arasındaki uçurum şu an kalmadı, birbirine çok yakınlar... Bir oyuncu Avrupa'dan NBA'e çok rahat şekilde gidebilirken, tam tersi de olabiliyor. Karma bir lig olsa sonuçları önden belli olmaz. Avrupa basketbolunun geleceği nasıl belirlenecek? EuroLeague'deki takım sayısı artacak mı; yoksa aynı mı kalacak? Bunun sonucunda takvimde daha mı çok maça çıkacağız? Kim bilir belki de NBA şampiyonu ile EuroLeague'de mutlu sona ulaşan takımın karşılaşacağı bir final bile olabilir!
Bizim gelecek için basketbolcu kaynağına ihtiyacımız var. Yeni oyuncular yetiştirmeliyiz... Yetiştirme sürecinde eskiye oranla bilimsel anlamlarda büyük farklar var. Artık oyuncular daha bilinçli çalışıyor... Eskiden basketbolcuların komple olması gerekirken; bugün çok iyi şutör, çok iyi blokçu ya da çok iyi ribaundcu olması yetiyor. Yani alanında uzman oyuncular yetişiyor.
Avrupa ve Türk basketbolunun en önemli amacı yeni gelir kaynakları yaratmak olmalı... Tamam belki oyun anlamında NBA'e yaklaşıldı; ama gelir konusunda milyar dolarların telaffuz edildiği ABD'nin çok çok gerisindeyiz... Gelirlerimizi arttıralım ki, gelecek yıllarda ayağımız daha rahat yere bassın ve nitelikli oyuncular yetiştirelim. En önemlisi de bu kaynaklar ile orta ve uzun vadeli planlar yapabilelim...