Amatör ruh | Murat Evliyaoğlu
"Benim Avrupa veya NBA gibi bir hayalim hiçbir zaman olmadı. Kendi ülkemde kendi şehrimde oynamak beni her zaman daha çok motive etti. O yüzden şu an yine basketbol oynasam yine aynı yerlerde olmayı isterdim."
30 Haziran 2023 - 21:40
RÖPORTAJ: ECE ERGEZ
Aydın Örs'ün önderliğinde 1996 yılında Koraç Kupası'nı ülkemize getirerek Türk sporunda bir devrimi gerçekleştiren Efes Pilsen'in kadrosunda Petar Naumoski, Tamer Oyguç, Ufuk Sarıca, Conrad MCrae, Mirsad Türkcan ve Volkan Aydın gibi birbirinden önemli isimler vardı... O eşsiz takımda bir de 'altıncı adam' diye nam salan Murat Evliyaoğlu vardı. Müthiş bir rol oyuncusu, sıradışı bir basketbolcuydu. Ve basketbolseverlerin üzerinde çok güzel izler bıraktı. İşte o Murat Evliyaoğlu ile bir araya gelip, basketbolumuzun dününü, bugünü ve yarınını konuştuk. Söz sırası şimdi bir parkelerin dönemine damgasını vurmuş Evliyaoğlu'nda...
EFES'TE MİLLİ TAKIM RUHU VARDI
Doksanlı yıllar Türk basketbolunun gelişimi ve sevilmesi açısından en önemli zamanlardı. Özellikle Efes Pilsen'in önderliğinde tüm halkın taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanmış bir kulüpte olmak benim için çok özel bir duyguydu. Birçok maça milli takım ruhuyla çıktığımızı hatırlıyorum.
Efes kariyerimin en büyük en önemli yıllarını oluşturuyor. Ben amatör ruhla Ankara'da oynadığım senelerin ardından ilk kez böyle hedefleri olan bir kulübe gitmiştim. İlk senemde de Koraç Kupası'nı kazanmak benim için çok büyük bir başarı oldu. 28 yaşındaki ben için bunları başarmak doğruları görmememde de büyük bir etkendi.
Bir de aklıma gelen en önemli an olarak Koraç Kupası'nı kazandığımızda o maçta benim attığım son faul atışları... Çok çalıştığın ve hedefe odaklandığında Efes'in seni geliştirdiğini söyleyebilirim.
Şu anda basketbol oynasam yine kendimi. Efes Pilsen veya işte Türkiye'deki başka iyi bir kulüpte Türk oyuncuların daha fazla süre aldığımı düşünerek geçirmek isterdim. Benim Avrupa veya NBA gibi bir hayalim hiçbir zaman olmadı. Kendi ülkemde kendi şehrimde oynamak beni her zaman daha çok motive etti. O yüzden şu an yine basketbol oynasam yine aynı yerlerde olmayı isterdim.
BUGÜN TREND ÇOK DEĞİŞTİ
Bizim oynadığımız dönemle şimdiyi kıyaslayacak olursak basketbolun trendleri de değiştiğini görüyoruz. İki dönem arasındaki en büyük fark ise basketbolun hızlanması. Çünkü 30 saniye kuralı yerine 24 saniye getirildi.
Ayrıca oyuncuların silahlarının fazla olması o takım için büyük bir avantaj. İşte bu, önceki 2 senede Efes'in EuroLeague'i kazanırken, 4 numaralarının önemini de gösteriyor. Bu yıl ise 4 numaradan verim alamaması neticesinde Efes'in EuroLeague'de play-off'lara bile kalamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bunun dışında oyun artık eskisine kıyasla daha hızlı olduğu için herkes topu getirebiliyor. Herkes oyun kurabiliyor. Kesinlikle trendin çok değiştiğini düşünüyorum.
Bugün geldiğimiz noktada artık kulüplerimizdeki mentalite galibiyet üzerine kurulu. Eskiden çok idealist antrenörlerimiz vardı, bu işe gönül verenler vardı. Ben de Ankara'dan yetişen bir oyuncu olarak bunu çok iyi yaşadım. Şimdi de pek çok yetenekli basketbolcularımız olsa da bu oyuncularımızın gelişebilmesi için gerçek maçlarda oynamaları gerekiyor.
WINNER TÜRK OYUNCU ÇOK AZ
5 yabancılı bir sistemde oyuncunun gelişmesi maalesef çok zor. Zaten bunu milli maçlarda görüyoruz, winner oyuncularımız çok az.
Amatör ruhun kaybolup, tüm oyuncuların tabiri caizse yırtıp Avrupa'ya gitme çabası ve kapital düzenin getirdiği sonuç... Bundan sonra da maalesef daha iyiye gideceğini pek düşünmüyorum.
Eskiyle şimdiyi imkanlar ve teknolojik gelişmede kıyaslarsak evet fark olduğunu elbette söyleyebiliriz. Ancak bazen kamuoyunda daha az yer almak, özellikle sezonun iyi ve kötü zamanlarında çok değişkenlik gösteriyor. Bazı anlarda takım hakkında kendiniz hakkında yorumları dinlemek çok da hoş olmayabiliyor.
BAKMAYIN SİZ, O DÖNEMKİ İMKANLARDAN MEMNUNDUK
Tabii ki şu ana baktığımızda teknoloji ve imkanların da etkisiyle çok daha iyi analiz yapabilen spor adamları, yorumcular olduğunu söyleyebiliriz. Bizim zamanımızda futbol yazan da basketbol yazıyordu. Buna isterseniz gelişim deyin isterseniz eksik eleman... Bu anlamda eleştiri getirebilirim. Şu anki imkanlar ve şartlar oyuncuları daha fazla motive ettiğini söylesek de biz de o zamanlar kendi hâlimizden çok memnunduk.
Bu sene EuroLeague ve Türkiye Sigorta Basketbol Süper Ligi'ni (BSL) takip edebildim. Belli bir takım ismi veremem ama BSL'nin gerçekten kıran kırana geçtiğini söyleyebilirim. Sezon başına kötü başlayıp 7-8 hafta galibiyet yüzü görmeyen Büyükçekmece'nin 3 maçlık üst üste güzel bir çıkış yakalayıp devamında play-off'u bile zorlaması olsun, her takımın herkesi yenebilmesi olsun bayağı zevkli bir normal sezon geride kaldı.
PARTİZAN VE KIZILYILDIZ EUROLEAGUE'E RENK KATTI
EuroLeague de ise Sırp ekipler Partizan olsun Kızılyıldız olsun lige çok renk kattıklarını düşünüyorum. Özellikle bir takım tarafında değilim ama Monaco, Real Madrid, Partizan ve Kızılyıdız'ın maçları seyir zevki daha yüksek geçti diyebilirim.
Şimdiki şartlara bakarsak her şeyin çok profesyonel bir düzeyde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ama bana göre sporda az da olsa amatör bir ruhun olması gerektiği kanaatindeyim. Bizim zamanımızda ne kadar profesyonel olarak para kazansan da başarıdaki en büyük etken takım ruhu, birbirimize olan saygımız ve hafif de olsa amatör bakış açımızdı.
Şimdi ise bence menajerlerin egemen olduğu bir ortam hâline dönüştü basketbol. Herkes takımdan çok kendini düşünüyor ve onun için de başarının gelmesi zorlaşıyor. Bu durum Türk oyuncular açısından daha da zor oluyor. Siz ekibe takım psikoloğu, gelişim antrenörü vs ekleseniz de gerçek maçtaki o stresi yaşamayan oyuncu bence gelişimini tamamlayamıyor.
Aydın Örs'ün önderliğinde 1996 yılında Koraç Kupası'nı ülkemize getirerek Türk sporunda bir devrimi gerçekleştiren Efes Pilsen'in kadrosunda Petar Naumoski, Tamer Oyguç, Ufuk Sarıca, Conrad MCrae, Mirsad Türkcan ve Volkan Aydın gibi birbirinden önemli isimler vardı... O eşsiz takımda bir de 'altıncı adam' diye nam salan Murat Evliyaoğlu vardı. Müthiş bir rol oyuncusu, sıradışı bir basketbolcuydu. Ve basketbolseverlerin üzerinde çok güzel izler bıraktı. İşte o Murat Evliyaoğlu ile bir araya gelip, basketbolumuzun dününü, bugünü ve yarınını konuştuk. Söz sırası şimdi bir parkelerin dönemine damgasını vurmuş Evliyaoğlu'nda...
EFES'TE MİLLİ TAKIM RUHU VARDI
Doksanlı yıllar Türk basketbolunun gelişimi ve sevilmesi açısından en önemli zamanlardı. Özellikle Efes Pilsen'in önderliğinde tüm halkın taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanmış bir kulüpte olmak benim için çok özel bir duyguydu. Birçok maça milli takım ruhuyla çıktığımızı hatırlıyorum.
Efes kariyerimin en büyük en önemli yıllarını oluşturuyor. Ben amatör ruhla Ankara'da oynadığım senelerin ardından ilk kez böyle hedefleri olan bir kulübe gitmiştim. İlk senemde de Koraç Kupası'nı kazanmak benim için çok büyük bir başarı oldu. 28 yaşındaki ben için bunları başarmak doğruları görmememde de büyük bir etkendi.
Bir de aklıma gelen en önemli an olarak Koraç Kupası'nı kazandığımızda o maçta benim attığım son faul atışları... Çok çalıştığın ve hedefe odaklandığında Efes'in seni geliştirdiğini söyleyebilirim.
Şu anda basketbol oynasam yine kendimi. Efes Pilsen veya işte Türkiye'deki başka iyi bir kulüpte Türk oyuncuların daha fazla süre aldığımı düşünerek geçirmek isterdim. Benim Avrupa veya NBA gibi bir hayalim hiçbir zaman olmadı. Kendi ülkemde kendi şehrimde oynamak beni her zaman daha çok motive etti. O yüzden şu an yine basketbol oynasam yine aynı yerlerde olmayı isterdim.
BUGÜN TREND ÇOK DEĞİŞTİ
Bizim oynadığımız dönemle şimdiyi kıyaslayacak olursak basketbolun trendleri de değiştiğini görüyoruz. İki dönem arasındaki en büyük fark ise basketbolun hızlanması. Çünkü 30 saniye kuralı yerine 24 saniye getirildi.
Ayrıca oyuncuların silahlarının fazla olması o takım için büyük bir avantaj. İşte bu, önceki 2 senede Efes'in EuroLeague'i kazanırken, 4 numaralarının önemini de gösteriyor. Bu yıl ise 4 numaradan verim alamaması neticesinde Efes'in EuroLeague'de play-off'lara bile kalamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bunun dışında oyun artık eskisine kıyasla daha hızlı olduğu için herkes topu getirebiliyor. Herkes oyun kurabiliyor. Kesinlikle trendin çok değiştiğini düşünüyorum.
Bugün geldiğimiz noktada artık kulüplerimizdeki mentalite galibiyet üzerine kurulu. Eskiden çok idealist antrenörlerimiz vardı, bu işe gönül verenler vardı. Ben de Ankara'dan yetişen bir oyuncu olarak bunu çok iyi yaşadım. Şimdi de pek çok yetenekli basketbolcularımız olsa da bu oyuncularımızın gelişebilmesi için gerçek maçlarda oynamaları gerekiyor.
WINNER TÜRK OYUNCU ÇOK AZ
5 yabancılı bir sistemde oyuncunun gelişmesi maalesef çok zor. Zaten bunu milli maçlarda görüyoruz, winner oyuncularımız çok az.
Amatör ruhun kaybolup, tüm oyuncuların tabiri caizse yırtıp Avrupa'ya gitme çabası ve kapital düzenin getirdiği sonuç... Bundan sonra da maalesef daha iyiye gideceğini pek düşünmüyorum.
Eskiyle şimdiyi imkanlar ve teknolojik gelişmede kıyaslarsak evet fark olduğunu elbette söyleyebiliriz. Ancak bazen kamuoyunda daha az yer almak, özellikle sezonun iyi ve kötü zamanlarında çok değişkenlik gösteriyor. Bazı anlarda takım hakkında kendiniz hakkında yorumları dinlemek çok da hoş olmayabiliyor.
BAKMAYIN SİZ, O DÖNEMKİ İMKANLARDAN MEMNUNDUK
Tabii ki şu ana baktığımızda teknoloji ve imkanların da etkisiyle çok daha iyi analiz yapabilen spor adamları, yorumcular olduğunu söyleyebiliriz. Bizim zamanımızda futbol yazan da basketbol yazıyordu. Buna isterseniz gelişim deyin isterseniz eksik eleman... Bu anlamda eleştiri getirebilirim. Şu anki imkanlar ve şartlar oyuncuları daha fazla motive ettiğini söylesek de biz de o zamanlar kendi hâlimizden çok memnunduk.
Bu sene EuroLeague ve Türkiye Sigorta Basketbol Süper Ligi'ni (BSL) takip edebildim. Belli bir takım ismi veremem ama BSL'nin gerçekten kıran kırana geçtiğini söyleyebilirim. Sezon başına kötü başlayıp 7-8 hafta galibiyet yüzü görmeyen Büyükçekmece'nin 3 maçlık üst üste güzel bir çıkış yakalayıp devamında play-off'u bile zorlaması olsun, her takımın herkesi yenebilmesi olsun bayağı zevkli bir normal sezon geride kaldı.
PARTİZAN VE KIZILYILDIZ EUROLEAGUE'E RENK KATTI
EuroLeague de ise Sırp ekipler Partizan olsun Kızılyıldız olsun lige çok renk kattıklarını düşünüyorum. Özellikle bir takım tarafında değilim ama Monaco, Real Madrid, Partizan ve Kızılyıdız'ın maçları seyir zevki daha yüksek geçti diyebilirim.
Şimdiki şartlara bakarsak her şeyin çok profesyonel bir düzeyde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ama bana göre sporda az da olsa amatör bir ruhun olması gerektiği kanaatindeyim. Bizim zamanımızda ne kadar profesyonel olarak para kazansan da başarıdaki en büyük etken takım ruhu, birbirimize olan saygımız ve hafif de olsa amatör bakış açımızdı.
Şimdi ise bence menajerlerin egemen olduğu bir ortam hâline dönüştü basketbol. Herkes takımdan çok kendini düşünüyor ve onun için de başarının gelmesi zorlaşıyor. Bu durum Türk oyuncular açısından daha da zor oluyor. Siz ekibe takım psikoloğu, gelişim antrenörü vs ekleseniz de gerçek maçtaki o stresi yaşamayan oyuncu bence gelişimini tamamlayamıyor.
YORUMLAR